“İş, sizin bildiğiniz gibi
değil!. Ne olurdu, kesin bir bilgiyle bilseydiniz” (Tekâsür 5).
Târih
boyunca insanların bildiği yada bildiğini sandığı şeylerin %95’i “bildiği gibi”
değildir. Çünkü insanlar bilmek için, bilmeyi de yaratan Allah’ın
bildirdiklerine göre ve bu merkezde olan bir bilgilenmeyi değil, şeytanın,
nefsin ve tâğutların fısıldadıklarına göre olan bir bilmeyi tercih ettikleri için,
bildiklerini sandıkları şeylerin hemen yada kısa bir zaman sonra bildikleri
gibi olmadığını görmüşlerdir. Aslında doğruluğuna kesin olarak güvendikleri ve
iyi bildikleri şeylerin bile bildikleri gibi olmadığını öldükten sonra âhirette
göreceklerdir fakat bu görme onlara bir fayda sağlamayacaktır. Çünkü Dünyâ’dayken
Allah’ın “bildiğiniz gibi değil, doğrusu şudur ve hakîkat budur” demesine aldırış
etmemişler ve doğru olduğunu sandıklarının ardından giderek çeşitli yanılgıların,
sapkınlıkların ve aldanışların içinde oyalanmışlardır.
Bir şeyin yaratıcısını hesâba katmadan bilmek
özellikle modernizm ile birlikte ortaya çıkmıştır. Modernizm, akıl, mantık ve deney
ile bir şeyin kesin olarak bilinebileceği zannından beslenen sapkın sistemin
adıdır. Fakat Yaratıcı’yı yâni Allah’ı hesâba katmadığı için bildiğini sandığı
şeyler sâdece zan olmaktan öteye gidememektedir ve bu nedenle kısa zaman sonra bilineni
yanlışlayarak değiştirir ve “yeni bir bilinen” ortaya koyarak “işte doğrusu
budur” demeye başlar. Fakat o yeni bilinenin de bir sıkımlık canı vardır ve o
da çok geçmeden çöpe gider. Bu hep böyle olduğu için târih boyunca insanın
Allah’tan kopuk olarak bildiğini sandıkları şeyler bildiği gibi olmamıştır ve
olmayacaktır da.
Modern insan, bildiklerinin doğru ve kesin
olduğunu zannettiği için bildiklerine aykırı olan şeyleri ilkellik yada trajedi
gibi görmektedir. Bu-bağlamda aç-susuz kalmak, uykuyu bölmek, parayı paylaşmak,
bir hayvanı kesmek, duruma göre bir insanın canını almak, yada bir dâvâ ve yüce
bir ülkü uğruna ölmek, şiddet, savaş vs. konuları onun için ağır bir yıkım ve
trajedidir. Fakat iş onun bildiği gibi değildir. Gerçek, Allah’ın bildirdiği
gibidir ve O ne diyorsa odur. Meselâ Allah ağır bir şiddet ve trajedi durumu
olarak bilinen savaş hakkında şöyle der ve işin bildiğimiz gibi olmadığını söyler:
“Savaş,
hoşunuza gitmediği hâlde üzerinize yazıldı (farz kılındı). Olur ki hoşunuza
gitmeyen bir şey, sizin için hayırlıdır ve olur ki, sevdiğiniz şey de sizin
için bir şerdir. Allah bilir de siz bilmezsiniz” (Bakara 216).
Modern-pozitivist
insan ölüm-ötesi, âhiret, cennet, cehennem yâni gayb yaşamının kesin olmadığını
hattâ saçma ve uydurma olduğunu düşündüğünden dolayı Dünyâ’yı riske atamamakta,
onu zinhar ıskalamamak için her-şeyi yapmaktadır. Bu yüzden de Dünyâ’ya sımsıkı
sarılmakta ve onu bırakmak istememektedir. Fakat modern insanın bunalımı ve
buhrânı da aslında, “Dünyâ’dan alabildiğine yararlanma” düşüncesi yüzündendir.
Oysa Dünyâ insanı hiç-bir zaman tatmin etmez ve huzur vermez. Zîrâ insan beden
ve rûh olarak iki boyutlu ve iki kutuplu bir varlıktır. Bir yönünü es geçilip
sâdece diğer yönüne yönelmekle tatmin bulması imkânsızdır. Fakat bunu hissetse ve
idrâk etse de yine de böyle yapmaktan vazgeçemez. Çünkü onlara göre “bir kez gelinen
Dünyâ”dan alabildiğine yararlanmadan yok olup gitmek büyük bir zarardır. Lâkin
iş bildikleri gibi değildir. Ölümden sonra yâni Dünyâ-hayâtından sonra gerçek
ve ebedî hayat başlamaktadır ve orada kimileri sevinecektir ama insanların çoğu
pişmanlıklar içinde kalarak şöyle diyecektir:
“Hayır; yer, parça-parça yıkılıp darmadağın olduğu,
Rabbin(in buyruğu)
geldiği ve melekler dizi-dizi durduğu zaman; O gün, cehennem de getirilmiştir. İnsan o gün
düşünüp-hatırlar, ancak (bu) hatırlamadan ona ne fayda?.
Der ki: ‘Keşke hayâtım
için, (önceden bir şeyler) takdim edebilseydim’.
Artık o gün hiç kimse
(Allah’ın) vereceği azap gibi azaplandıramaz” (Fecr 21-25).
Dünyâ’da insanların iyi bildiğini zannettiği şeylerin
%95’i bildikleri gibi değildir. Âhiretle ilgili ise sâdece Allah’ın bildirdikleri
vardır ki onlar da bizim tasavvur edebilmemiz için anlayışımıza uygun şekilde
verilmiştir. Yoksa biz ne cennetin sonsuz ve muhteşem nîmetlerini, ne de cehennemin
ateşini ve acı azâbını hakkıyla bilebiliriz.
O-hâlde yapılması gereken şey, Dünyâ’da “Allah’ın
bildirdiklerini bilmek”, bildirdiklerine göre değerlendirme yapmak ve ona göre
yaşamakken, âhirete ise kesin bir îman ile îman etmektir. Zîrâ îman kesin bir
emin olma hâlidir.
En
doğrusunu sâdece Allah bilir.
Hârûn Görmüş
Temmuz
2024
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder