27 Temmuz 2024 Cumartesi

Bildiğiniz Gibi Değil

 

“İş, sizin bildiğiniz gibi değil!. Ne olurdu, kesin bir bilgiyle bilseydiniz” (Tekâsür 5).

 

Târih boyunca insanların bildiği yada bildiğini sandığı şeylerin %95’i “bildiği gibi” değildir. Çünkü insanlar bilmek için, bilmeyi de yaratan Allah’ın bildirdiklerine göre ve bu merkezde olan bir bilgilenmeyi değil, şeytanın, nefsin ve tâğutların fısıldadıklarına göre olan bir bilmeyi tercih ettikleri için, bildiklerini sandıkları şeylerin hemen yada kısa bir zaman sonra bildikleri gibi olmadığını görmüşlerdir. Aslında doğruluğuna kesin olarak güvendikleri ve iyi bildikleri şeylerin bile bildikleri gibi olmadığını öldükten sonra âhirette göreceklerdir fakat bu görme onlara bir fayda sağlamayacaktır. Çünkü Dünyâ’dayken Allah’ın “bildiğiniz gibi değil, doğrusu şudur ve hakîkat budur” demesine aldırış etmemişler ve doğru olduğunu sandıklarının ardından giderek çeşitli yanılgıların içinde oyalanmışlardır.  

 

Bir şeyin yaratıcısını hesâba katmadan bilmek özellikle modernizm ile birlikte ortaya çıkmıştır. Modernizm, akıl, mantık ve deney ile bir şeyin kesin olarak bilinebileceği zannından beslenen sistemin adıdır. Fakat Yaratıcı’yı yâni Allah’ı hesâba katmadığı için bildiğini sandığı şeyler sâdece zan olmaktan öteye gidememektedir ve bu nedenle kısa zaman sonra bilineni yanlışlayarak değiştirir ve yeni bir bilinen ortaya koyarak “işte doğrusu budur” der. Fakat o yeni bilinenin de bir sıkımlık canı vardır ve o da çok geçmeden çöpe gider. Bu hep böyle olduğu için târih boyunca insanın Allah’tan kopuk olarak bildiğini sandıkları şeyler bildiği gibi olmamıştır ve olmayacaktır da:  

 

Modern insan, bildiklerinin doğru ve kesin olduğunu zannettiği için bildiklerine aykırı olan şeyleri trajedi gibi görmektedir. Bu-bağlamda aç-susuz kalmak, uykuyu bölmek, parayı paylaşmak, bir hayvanı kesmek, duruma göre bir insanın canını almak, yada bir dâvâ ve yüce bir ülkü uğruna ölmek, şiddet, savaş vs. konuları onun için ağır bir yıkım ve trajedidir. Fakat iş onun bildiği gibi değildir. Gerçek, Allah’ın bildirdiği gibidir ve O ne diyorsa odur. Meselâ Allah ağır bir şiddet ve trajedi durumu olarak bilinen savaş hakkında şöyle der ve işin bildiğimiz gibi olmadığını söyler:

 

“Savaş, hoşunuza gitmediği hâlde üzerinize yazıldı (farz kılındı). Olur ki hoşunuza gitmeyen bir şey, sizin için hayırlıdır ve olur ki, sevdiğiniz şey de sizin için bir şerdir. Allah bilir de siz bilmezsiniz” (Bakara 216).

 

Modern-pozitivist insan ölüm-ötesi, âhiret, cennet, cehennem yâni gayb yaşamının kesin olmadığını hattâ saçma ve uydurma olduğunu düşündüğünden dolayı Dünyâ’yı riske atamamakta, onu zinhar ıskalamamak için her-şeyi yapmaktadır. Bu yüzden de Dünyâ’ya sımsıkı sarılmakta ve onu bırakmak istememektedir. Fakat modern insanın bunalımı ve buhrânı, Dünyâ’dan alabildiğine yararlanma düşüncesi yüzündendir. Çünkü Dünyâ insanı hiç-bir zaman tatmin etmez ve huzur vermez. Zîrâ insan beden ve rûh olarak iki boyutlu ve iki kutuplu bir varlıktır. Bir yönünün es geçilip sâdece diğer yönüne yönelmekle tatmin bulması imkânsızdır. Bunu hissetse de yine de böyle yapmaktan vazgeçemez. Çünkü onlara göre “bir kez gelinen Dünyâ”dan alabildiğine yararlanmadan yok olup gitmek büyük bir zarardır. Lâkin iş bildikleri gibi değildir. Ölümden sonra yâni Dünyâ-hayâtından sonra gerçek ve ebedî hayat başlamaktadır ve orada kimileri sevinecektir ama insanların çoğu pişmanlıklar içinde kalarak şöyle diyecektir:

 

“Hayır; yer, parça-parça yıkılıp darmadağın olduğu, Rabbin(in buyruğu) geldiği ve melekler dizi-dizi durduğu zaman; O gün, cehennem de getirilmiştir. İnsan o gün düşünüp-hatırlar, ancak (bu) hatırlamadan ona ne fayda?. Der ki: ‘Keşke hayâtım için, (önceden bir şeyler) takdim edebilseydim’. Artık o gün hiç kimse (Allah’ın) vereceği azab gibi azaplandıramaz” (Fecr 21-25).

 

Dünyâ’da insanların iyi bildiğini zannettiği şeylerin %90’ı bildikleri gibi değildir. Âhiretle ilgili ise sâdece Allah’ın bildirdikleri vardır ki onlar da bizim tasavvur edebilmemiz için anlayışımıza uygun şekilde verilmiştir. Yoksa biz ne cennetin sonsuz ve muhteşem nîmetlerini, ne de cehennemin ateşini ve azâbını halkıyla bilebiliriz.

 

O-hâlde yapılaması gereken şey, Dünyâ’da “Allah’ın bildirdiklerini bilmek” ve bildirdiklerine göre değerlendirme yapmakken, âhirete ise kesin bir îman ile îman etmektir. Zîrâ îman kesin bir emin olma hâlidir.

 

 En doğrusunu sâdece Allah bilir.

 

Hârûn Görmüş

Temmuz 2024

 

 

 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder