“Göklerde ve yerde bulunanlar (her-şeyi)
O’ndan isterler. O, her-gün/her-an yeni bir iştedir” (Rahmân 29).
Hallâk olan Allah her-an yaratma ve yeni bir
iş yapma hâlindedir. Allah’ın hiç-bir şey yapmadan öylece hareketsiz durması
söz-konusu olmayacağı gibi, yarattığı şeyler içinde âtıl olan hiç-bir şey
yaratmamıştır. Bu nedenle kâinatta hiç-bir şey yapmayan hiç-bir şey yoktur.
Çünkü hiç-bir şey yapmamak varlığın ölümü olurdu. Zîrâ hiç-bir şey yapmamak “ölüm”
demektir. Bunu bilen ve gören insanoğlu yine de hiç-bir şey yapmamanın hayâlini
kurar ve yollarını arar durur. Öyle ki hiç-bir şey yapmamak için elinden gelen
her-şeyi yapabilmeyi bile göze alabilir. Özellikle modern insanın, “hiç-bir şey
yapmadan yaşama düşkünlüğü” ihtirâs hâline gelmiştir. Klâsik ve geleneksel insan
ise, hayâtın tam ortasında ve doğanın tam içinde hiç-bir şey yapmamanın
imkânsız ve saçma olduğunu görüp durduğu için hiç-bir zaman hiç-bir şey yapmama
düşüncesinde olmamıştır. Modern insan, yapılması gerekeni başkalarına yükleyerek
hiç-bir şey yapmamak istemektedir. Bu-bağlamda fâiz, kirâ, rant ve yüksek
maaşlı bir emeklilik hayâli modern insanın ana-hedefi olmuştur.
Lâkin
Allah insanoğlunu Dünyâ’da başı-boş bir şekilde hayat sürdürsün diye
yaratmamıştır: “Sizi boş bir
amaç uğruna yarattığımızı ve gerçekten bize döndürülüp getirilmeyeceğinizi mi
sanmıştınız?” (Mü’minûn
115). Zâten hem “Allah’ın tüm kâinâta koyduğu yasalar” demek olan sünnetullah
hem de imtihan gereğince böyle bir şeyin olması hiç-bir zaman söz-konusu
olamaz. Varlığın yapısı, hiç-bir şey yapmamaya uygun değildir.
Her-an
yeni bir işete olan Allah, insanı da her-an yeni bir işte ve meşgâlede olacak
şekilde yaratmıştır ki zâten insan fizîkî ve rûhî olarak ancak bu-şekilde sağlıklı
olabilir. Sünnetullah ve imtihan gereğince insanın tüm hayâtı boyunca hiç-bir
şey yapmadan yaşaması mümkün değildir. Bu yüzden târihte hiç-bir şey yapmadan
yaşayan bir insan olmamıştır.
Hiç-bir
şey yapmamak, öyle taş gibi kesilip durmak değildir elbette. Nice taşlar vardır
ki ortalarından tertemiz sular fışkırtır da susuzlukları giderir. Hiç-bir şey
yapmama isteği insana mahsus bir şeydir. İnsan için hiç-bir şey yapmamaktan
kasıt, insana yaraşır şekilde Dünyâ yada âhiret için yâni fizîkî yada rûhî
anlamda bir şeyler yapmak demektir ki bu bâzen hayvanlarla benzer şeyler yapmak
olabilir ama aslında “insanca” şeyler olmalıdır ki bunlar da ilim, kültür, sanat-zanaat,
sohbet, muhabbet vs.’dir. İnsan sâdece insanın yapabileceği bu tür şeylerden
birini yapmıyorsa, bunlardan birine ilgi duymuyorsa ve bunlardan birini yapmak
istemiyorsa, insana has bir şeyler yapmıyor demektir. Çünkü bunların dışındaki
şeyleri hayvanlar yada günümüzde robotlar da yapmaktadır. O-hâlde ilim, kültür,
sanat-zanaat, sohbet, muhabbet yâni anlamlı bir şeyler yapmayanların hayvandan
yada robotlardan farkları kalmamış olarak aslında hiç-bir şey yapmıyorlar
demektir. Hiç-bir şey yapmamak, “insan has bir şey yapmamak” demektir.
Bir
insan, Dünyâ’da yaptıklarının başka, ya ilim yapmalı ve okumalı, araştırmalı,
yazmalı yâni bir düşünce ve fikir üretmeli, ya sanat ve zanaat icrâ etmeli ve rûha
zevk verecek bir şeyler yapmalı, yada birileriyle tefekküre yönelik sohbet-muhabbet
etmeli, iyiliği-güzelliği, hakkı ver hakîkati ortaya koymalı yada ibâdet etmelidir.
Bir şeyler yapmak bu demektir ki bunlardan birini yapmamak hiç-bir şey yapmamak
anlamına gelir. Allah bundan zinhar râzı olmadığı için, “yaptığınız bir işten
yorulduğunuz zaman, hiç-bir şey yapmadan ve hiç kıpırdamadan yan gelip yatın”
demez de, yukarıda saydığımız, insana has olan başka şeylerin yapılmasını emreder:
“Gerçekten
güçlükle berâber kolaylık vardır. Şu-hâlde boş kaldığın zaman, durmaksızın
(başka bir iş ile) yorulmaya-devâm et” (İnşirâh
6-7).
İnsandan başka her-şey, tam da Allah’a göre hareket
ederek yaratılışına uygun şeyler yapar. Tüm gök döner durur meselâ. Hayvanlar
ona kezâ, sürekli bir şeyler yapmakla meşgûldürler. Bitkiler biz göremezsek de
sürekli hareket hâlindedirler. Melekler ve cinler bile sürekli olarak ibâdet ve
takdis hâlindedirler ve Allah’ı tesbih ederler. Şeytan bile hiç durmadan insana
düşmanlık yapmak için didinir durur. Çünkü hiç-bir şey yapmamak her-şeyin ölümü
ve yok oluşu demektir. Bu nedenle kâinatta her-şey yaratışına uygun olarak
sürekli bir şekilde hareket eder durur. Sâdece insan, mümkün olmadığı hâlde
hiç-bir şey yapmamak ister. Hâlbuki insanın maddî ve mânevî ölümü de hiç-bir
şey yapmaması nedeniyle olur.
Kâinatta
hiç-bir şey yapmayan hiç-bir şey yoktur. Çünkü Allah boş bir şey yaratmaz.
Hattâ cennet bile, hiç-bir şey yapmadan yan gelip yatma yeri değildir, orada herkesin
bir meşgâlesi vardır. İnsanlar genellikle sohbet-muhabbet hâlindedirler:
“Çeşitli-meyveler. Onlar ikram görenlerdir. Nîmetlerle donatılmış (nâim)
cennetlerde. Birbirlerine karşı, tahtlar üzerinde (otururlar)” (Sâffât 42-44).
“Göğüslerinde kinden (hasetten ne varsa tümünü)
sıyırıp-çektik, kardeşler olarak tahtlar üzerinde karşı-karşıyadırlar” (Hicr 47).
Modern
insan hiç-bir şey yapmamak için her-şeyi yapabilecek hâle gelmiştir. Oysa ha-bire bir şeyler ister durur. Fakat
isteklerine ulaşmak için hiç-bir şey yapmak istemez.
Zorluklar karşısında “yapacak bir şey”
diyenler hiç-bir şey yapmak istemeyenlerdir. Ne yâni; yapacak hiç mi bir şey
yok?.
Eğer “bir şey yapma”ya gerek yoksa,
“hiç-bir şey yapma”ya gerek yoktur.
İnsan, ömür-boyu “ne yapılması
gerektiği” ile ilgili araştırma yapıp da hiç-bir şey yapmadan göçüp gider.
Mü’minler, canlarının istediği gibi
yaşamayan-yaşayamayan kişilerdir. Çünkü mü’minler, Dünyâ’da, “cenneti
anlamsızlaştıracak” şekilde yaşa(ya)mazlar. Zîrâ mü’minliğin özelliklerinden
biri de, Dünyâ’nın onu “kesmemesi”dir. Bu nedenle mü’minler hiç-bir şey yapmama
düşüncesinden sıyrılarak, sürekli olarak insan has işlerden birini yapmanın
derdine düşerler. Çünkü Dünyâ, cenneti kazanmak yada aksi-hâlde cehennemi hak
etmek için yaratılmış bir imtihan yurdudur.
Cennet, ancak cennet ile tatmin bulacak olanların yurdu olacaktır vesselam..
En
doğrusunu sâdece Allah bilir.
Hârûn Görmüş
Temmuz
2024
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder