19 Temmuz 2024 Cuma

Halkı Küçümsemek

 

“Böylelikle (Firavun) kendi kavmini küçümsedi, onlar da ona boyun eğdiler. Gerçekten onlar, fâsık olan bir kavimdi. Sonunda bizi öfkelendirince, biz de onlardan intikâm aldık, böylece onları toplu olarak suda boğduk” (Zuhrûf 54-55).

 

Halkı küçümsemek, “insanı küçümsemek”tir ve bu küçümseme şeytan ile başlamıştır:.

 

“Ve meleklere: ‘Âdem’e secde edin’ dedik. İblis hâriç (hepsi) secde ettiler. O ise, diretti ve kibirlendi, (böylece) kâfirlerden oldu” (Bakara 34).

 

 “(Allah) dedi: ‘Sana emrettiğimde, seni secde etmekten alıkoyan neydi?’. (İblis) dedi ki: ‘Ben ondan hayırlıyım-üstünüm; beni ateşten yarattın, onu ise çamurdan yarattın’. (Allah:) Öyleyse oradan in, orda büyüklenmen senin (hakkın) olmaz. Hemen çık. Gerçekten sen, küçük düşenlerdensin” (A’raf 12-13)

 

Şeytanın Âdem’i küçümsemesiyle başlayan süreç insanlık-târihi boyunca devâm ede-gelmiştir. Biraz parası olan, malı-mülkü olan, boyu-posu olan, yakışıklı-güzel olan, çevresi olan yâni imkânları bol olanlar, olmayanı küçümsüyor ve ezmeye çalışıyor. Çünkü olan, olmayana kıyasla tatmin ediyor kendini.

 

Bu küçümseme bâzen tüm halkı küçümsemek olarak tezâhür eder ki Firavun bunun en baştaki örneğidir. Peki Firavun bu küçümsemeyi nasıl yapıyordu yâni halk buna nasıl izin veriyordu da Firavun onları küçümseyebiliyordu?. Bunun tüm zamanlar için geçerli olan bâzı sosyâl, ekonomik ve siyâsî yolları vardır. Kur’ân Firavun’un bu küçümsemeyi nasıl yaptığını şöyle anlatır:

 

“Gerçek şu ki, Firavun yeryüzünde (Mısır’da) büyüklenmiş ve oranın halkını bir-takım fırkalara ayırıp bölmüştü; onlardan bir bölümünü güçten düşürüyor, erkek çocuklarını boğazlayıp kadınlarını diri bırakıyordu. Çünkü o, bozgunculardandı. Biz ise, yeryüzünde güçten düşürülenlere lütufta bulunmak, onları önderler yapmak ve mîrasçılar kılmak istiyorduk. Ve (istiyorduk ki) onları yeryüzünde iktidar sâhipleri olarak yerleşik kılalım, Firavun’a, Hâmân’a ve askerlerine, onlardan sakındıkları şeyi gösterelim” (Kasas 4-6).

 

Firavun, insanları sınıflara yâni kastlara ayırıyormuş. Bunu tabî ki ekonomik ve sosyâl yollarla yapıyordu. Zâten bunu modern yöneticiler de yapmaktadır. Halkın yarısından fazlasına, ay sonunu getiremeyecek bir maaş verirseniz, insanları sınıflara-kastlara ayırmış ve onları “elinize bakar” hâle getirmiş olursunuz. Üstelik başka bir yol olmadığı için de insanlar ilk başlarda biraz ses çıkarsa da sonunda bezip mevcudu kabûl etmeye başlarlar ve kendilerini küçümseyenlere boyun eğerler. İşte bu hâle gelmiş olan bir topluluğu yönetmek ve yönlendirmek çok kolay hâle gelir. Çünkü bu hâle gelmiş olan halk bir zaman sonra Firavun’u övmeye ve ona tapmaya başlayacaktır. Zîrâ başka çâreleri yoktur, çünkü güçten düşmüşlerdir, mecalleri yoktur,   

 

Modern insan, acziyetinin farkında olmadan, “küçük dağları ben yarattım” havasında. İşte halkı küçümseyenler en başta bunlardır. Bunlar ilginçtir ki genelde “dağdan gelip bağdakini kovalayanlar”dır. Bir zamanlar neredeyse bokunu yiyecek hâlde olan bu kişiler, şeytanın plânı dâhilinde bir yolunu bulup da düze inince, bağdakini küçük görüp onu “dağdaki çoban” olarak yaftalamaya, karalamaya ve küçük görmeye başlar. İşin çok daha ilginci, dağdaki çobanın çocukları-torunları da bir zaman sonra gidip kendilerini küçümseyenlere özenir de onlar gibi olmak ve insanlara tepeden bakıp halkı küçümseyecek duruma gelmek ister. Halkı küçümseyenler, bu konuda halkın öğretmeni oluyorlar.    

 

Modern insan, şeytanın, nefsin ve tâğutların etkisiyle bir küçümseme hastalığına tutulmuştur. Öyle ki artık her-şeyi küçümsemektedir. Hakkı küçümser, âhireti ve gaybı küçümser, vahyi ve Kur’ân’ı küçümser, Peygamber’i küçümser (ki tüm peygamberler küçümsenmeyle karşı-karşıya kalmışlardır) dîni küçümser, ibâdeti, adâleti, eşitliği, ahlâkı, âileyi, evliliği, çalışmayı, paylaşmayı  küçümser.

 

Küçümsemeyi en çok yapanlar ise, sürekli olarak “halkım, vatandaşlarım, kardeşlerim” diyerek siyâsetçiler yapar. Hattâ kanımca onların çoğu halktan nefret ederler ve onları “düşman” olarak görürler. Çünkü, işlerine çomak sokan ve dümenlerini bozanlar her zaman genel halk olur. Siyâsiler ve lîderler sürekli olarak halk-halk derler ve halkın yüzlerine gülerler fakat aslında onlardan nefret ederler. İsmet İnönü: “Pâdişah düşmanınızdır. Yedi düvel düşmanınızdır. Bana bakın, kimse işitmesin, millet düşmanınızdır” demişti subaylarına.

 

Bunlar halka, yapmayacakları vaâdlerden başka bir şey vermezler. Halk ile kendileri arasında sonsuz uçurumlar oluşmuştur. Biraz ses çıkarabilecek olanları da uçurumun dibinden yüksek bir yerlere çıkarınca o sesler de kısılır ve istedikleri gibi at oynatmaya başlarlar.

 

Modern Firavunların halkı küçümsemesi ise, târihte görülmemiş ölçüdedir. Onları o kadar çok küçümsüyorlar ve bok gibi görüyorlar ki, apaçık bir haksızlık karşısında onların vereceği tepkiden bile çekinmiyorlar. Çünkü bir kere onları küçümsemişlerdir ve halk da onlara boyun eğmiştir. Demokrasi zâten bu nedenle vardır. Demokrasi, zenginlerin ve köşe-başlarını tutmuş olanların, halkla aralarında oluşan ekonomik ve sosyâl fark ve uçurum nedeniyle sürekli olarak halk tarafından isyâna mâruz kalmamak için ortaya koydukları şeytânî bir sistemdir. Böylece kendilerini -güyâ- halka seçtirmektedirler ve bir îtirâz karşısında, “siz kendiniz seçtiniz, boşuna konuşmayın, bekleyin bir 4-5 yıl, sonra değiştirirsiniz” diyerek insanları oyalamak için kurulmuş bir sistemdir demokrasi. Tabi bu-arada malı götüren götürmektedir.    

 

O-hâlde oy kullanmak halkın kendini küçümsemesidir. Çünkü istediği ve gerekli gördüğü zaman sisteme müdâhale edemiyorlar ki!. Oysa İslâm’da böyle değildir ve gerektiğinde müdâhale her zaman vardır. Kunut duâsında: “Allah’ım!; Sen’den yardım isteriz ve Sen’den günahlarımızı bağışlamanı isteriz, râzı olduğun şeylere hidâyet etmeni isteriz. Sana inanırız ve Sana tevbe ederiz. Sana tevekkül ederiz. Bize verdiğin bütün nîmetleri bilerek seni hayır ile överiz. Sana şükrederiz. Hiç-bir nîmetini inkâr etmez ve onları başkasından bilmeyiz. Nîmetlerini inkâr eden ve sana karşı geleni bırakırız. “Hâl’ederiz”. (nahlû)” denir.

 

Mevcut vergi-sistemi de halkı küçümsüyor ve ayrıcalıklı sınıfı kayırıyor. ,Mevcut vergi sistemi, küçük işletmeciyi kontrôl altında tutuyor fakat sermâyedarları kontrôl edilemez duruma getiriyor. Böylece arada büyük bir fark açılıyor ve genel halk küçümsenecek bir hâle geliyor.

 

Modernizm bir küçümseme uygarlığıdır. Modernizm de herkes herkesi ve herkes her-şeyi küçümser. Küçümseme duygusu onları her-şeyi küçültmeye sevk eder. Modern-bilim ve teknoloji, maddeyi küçümsediği oranda gelişir. Teknolojinin ilerlemesi, teknolojik parçaların küçülmesiyle oluyor. Fakat fizik yasaları buna sonuna kadar izin vermez. Modernizm, hâlk edileni küçümseyen bir sistemdir.

 

Târih boyunca müslümanlar ilk defâ, “modernite” ile birlikte kendilerini küçümsüyor, ezik görüyor ve düşmanlarını yüceltiyorlar. Çünkü küçümsenmeye izin vermişlerdir ve kendilerini küçümseyenlere boyun eğmişlerdir. Hattâ kendilerini küçümseyen sisteme meftûn, râm ve hayrân hâldedirler. Silkinip de ayağa kalkamamalarının ana-nedeni budur.

 

Şu da vardır ki, devletler ve sistemler, “küçük gördüğü ve önemsemediği toplumlar” tarafından yıkılır. Büyük devletleri, o devletlerin ilk başta kurulmasında .ok emeği geçen ama daha sonra küçümsen topluluklar tarafından yıkılmıştır. Bu özellikle Türk devleri için geçerlidir. Meselâ Büyük Selçuklu Devleti’ni, onun kuran Oğuzlar yıkmıştır.

 

Şu âyet de çok ilginç ve ibretliktir:

 

“Gerçekten biz onların boyunlarına, çenelere kadar (dayanan) halkalar geçirdik; bu yüzden başları yukarı kalkıktır” (Yâsîn 8).

 

O gün insanlardan bâzılarının boyunlarına demir halkalar geçirilecek ve boyunları uzayacak ve neredeyse enselerine değecek kadar geriye doğru bükülmüş olacaktır. Peki neden böyle bir cezâ verilecektir?.. Çünkü onlar, Dünyâ’da iken kabara-kabara ve boyunlarını dikleştirerek, insanlara tepeden bakarak ve onları küçümseyerek yürüyen kibirli insanlardı. Allah onlara günahlarına çok uygun bir cezâ vermiştir. Şimdi; târih boyunca insanlara tepeden bakan ve küçümseyenlerin sonu hep böyle olmuşken, sen kimsin ki insanlara tepeden bakıyorsun ve onları küçümsüyorsun!.

 

Tabi halkın küçümsenmesinin en önemli nedeni, halkın kendinin küçümsenmesine izin vermesidir. Oysa buna izin vermese hiç kimse onları küçümseyemez ve tam tersine onları çok büyütürler. Fakat gelin görün ki eziklik zihinleri ve kâlpleri kuşatınca yapacak bir şey olmuyor ve eşek olana semer vuran çok oluyor. Böylece halk, üzerine yağan pisliklerle uğraşa-uğraşa ömrünü tüketiyor: “… O, aklını kullanmayanların üzerine iğrenç bir pislik kılar” (Yûnus 100).

 

İş işten geçince ve halk kendini küçümseyenlerle birlikte ateşe yaslanınca artık her-şey için çok geç kalınmış olacaktır. Çünkü zulmeden de zulme izin veren de ateşte olacaktır. Onların birbiriyle konuşmaları şöyle olacaktır:

 

“Ateşin içinde, iddiâlar öne sürüp karşılıklı tartışırlarken zayıf olanlar, büyüklenen (müstekbir)lere derler ki: ‘Gerçekten biz, size uymuş (teb’anız) olan kimselerdik. Şimdi siz, ateşten bir parçasını olsun, bizden uzaklaştırabilir misiniz?. Büyüklenen (müstekbir)ler derler ki: ‘Biz hepimiz (ateşin) içindeyiz; gerçekten Allah, kullar arasında hüküm verdi (artık)” (Mü’min 47-48).

 

Allah, “insanı en güzel sûrette yarattık” ve “her-şeyi hizmetine verdik” derken, üstelik onu bir peygamber olarak seçip muhâtap almışken yâni insanı üstün tutarken, birileri halkı küçümsüyorlar.

 

Peygamberler hep küçümsenmişlerdir. Onlara îman edenler ise genelde küçümsenmiş insanlar olmuştur. Çünkü Allah Dünyâ’da da göklerdeki gibi adâleti sağlamak ve küçümsenmiş olanları eziklikten kurtarmak ister. Bu yüzden de en çok onlara hitâp eder ve onları kayırır:

 

“Bereketler kıldığımız yerin doğusuna ve batısına o hor kılınıp-zayıf bırakılanları (mustaz’afları) mîrasçılar kıldık. Rabbinin İsrâiloğullarına olan o güzel sözü (vaâdi), sabretmeleri dolayısıyla tamamlandı (yerine geldi). Firavun ve kavminin yaptıklarını ve yükselttiklerini (iktidarlarını ve saraylarını) da yerle bir ettik” (A’raf 137).

 

Hakkı küçümseyenler, Hakkın hâlk ettiği halkı küçümsemekten çekinmezler. Fakat halkı küçümsemek aslında Hakkı küçümsemek anlamına gelir.

 

Büyüklüğünü yaptıkların göstersin, başkasını küçük görmen ve göstermen değil.

 

En doğrusunu sâdece Allah bilir.

 

Hârûn Görmüş

Temmuz 2024

 

 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder