29 Kasım 2024 Cuma

İslâm’ı Yetersiz Görmek

 

“Âyetlerimiz onlara okunduğu zaman; ‘işittik’ dediler. İstesek, biz de bunun bir benzerini söyleyebiliriz. Bu, eskilerin efsânelerinden başkası değildir” (Enfâl 31).

 

Târih-boyunca peygamberlere indirilen vahiyler için hep “eskilerin masalları” denilmiştir. Bu sözle peygamberlere söylenmek isten şudur:; “Bu söylediklerin eskide kalmış ve artık günümüze hitâp etmeyen, günümüzün soru ve sorunlarına cevap vermeyen, insanların ihtiyaçlarını ve beklentilerini karşılayamayan yetersiz sözlerdir”. Bu söz sâdece modern zamanlarda, İncil ve Kur’ân için yada sâdece hristiyanlara yada müslümanlara değil, tüm peygamberlere indirilen vahiyler ve vahye uyan mü’minler için söylenmiştir. Çünkü küfür tek bir millettir ve küfür, şirk ve sapkınlık içinde olanların, düşüncelerinin ve hayatlarının merkezinde kesin anlamda Allah, âhiret, gayb, vahiy, peygamber ve din yâni İslâm olmadığında varacakları yer ve söyleyecekleri söz budur.

 

Buna rağmen ilginçtir ki, İslâm’ı “eskide kaldığı için” yetersiz görenlerin tüm zamanlarda yine eskide kalan atalarına sığınmışlardır. İslâm’ı yetersiz görenler, sanki onlar da eskide kalmamış gibi, tüm zamanlarda vahye karşı atalarının söylediklerini ve yaptıklarını dinleştirmişlerdir. Günümüzde de bu yine, eskide kaldığı ve üzerinden uzun zaman geçtiği için yetersiz gördükleri vahye karşı bâzı ataların sözlerini ve fikirlerini öne çıkarmaktadırlar.

 

Bu-bağlamda meselâ günümüzde vahye karşı felsefe öne çıkarılmakta ve dînin felsefeye uyması, felsefeye göre yenilenmesi ve şekillenmesi beklenmektedir. Oysa felsefe Kur’ân’dan çok daha eskidir. 2.500 yıl önce ortaya çıkan şeyi “eskilerin masalları” ve “yetersiz” olarak görmeyenler, 1.400 yıl önce daha yakın bir târihte ortaya çıkan Kur’ân’ı ve İslâm’ı “eskilerin masalları” ve “yetersiz” görüyorlar. Bu ne yaman çelişkidir böyle?. Neden İslâm, “eskilerde kaldığı” ve -güyâ- “yetersiz olduğu” için artık günümüze hitâp etmiyor da, daha eski olan felsefe niçin “eskilerde kalmış” olmuyor ve artık “yetersiz olduğu için günümüze hitâp etmiyor” olarak düşünülmüyor ve kabûl edilmiyor?. Bunun nedeni -hâşâ- İslâm’ın günümüzde yetersiz kalması falan değildir. Böyle düşünülmesinin nedeni, “insanlarının tasavvurlarının, düşüncelerinin, söylemlerinin ve eylemlerinin merkezinde İslâm’ın olmaması ve olmasının da istenmemesi”dir. Çünkü modern insan modern paradigmanın etkisiyle ve baskısıyla artık İslâm’a eskisi gibi bağlı değildir ve İslâm’ı eskisi kadar sevmemektedir. Üstelik modernizme meftûn, râm ve hayrân olanların, modernizme ve modern hayâta uygun olmayan hattâ aykırı olan Kur’ân ve Sünnet örnekliğinden soğumuş olmaları, onları başka arayışlara itmiştir. 

 

Şu da var ki, modern insan, modernizmin sunduğu haz, zevk, konfor, rahatlık, keyif ve eğlenceye çok alışmış olduğu için modern dünyâyı ıskalamak ve ondan vazgeçmek istemiyor ve bu yüzden de İslâm’ı, “yetersiz olduğu için günümüze hitâp etmiyor” diyerek küçümsüyor ve onun yerine de; beşer, insan, akıl, madde ve eşyâ temelli felsefeyi ve modern-bilimi öne çıkarıyor. İslâm’ın da ancak felsefeye ve modern-bilime uyduğu ölçüde kabûl edilebilir ve konuşulabilir olduğunu düşünüyor. Sonuçta da İslâm’ın felsefeye ve modern-bilime, daha genelde de modern-seküler sisteme uydurulmasının şart olduğunu söylüyor. Fakat bilmek yada kabûl etmek istemedikleri gerçek şudur ki, “şirk” denen şey budur. Mekke müşrikleri Peygamberimiz’e; “biz senin ilahına ibâdet edelim, sen de bizim ilahlarımıza ibâdet et” demişlerdi. Yapılan şey, cehâletten yada şerefsizlikten dolayı, biraz oradan, biraz da buradan, hak ile bâtılın karıştırılmak istenmesidir. Fakat İslâm yetersiz bir din ve hukuk sistemi değildir ki “biraz ordan biraz da burdan” düşüncesini onaylasın ve kabûl etsin. İslâm’a sımsıkı bağlı olan mü’minler İslâm’ın tüm zamanlar ve tüm mekânlar için yeterli hattâ fazla olduğunu çok iyi bilirler.

 

Üzerinden uzun zaman geçmiş olması mü’minler için sorun teşkil etmez ve onu ne zaman tam bir teslîmiyetle okurlarsa kâlpleri titrer ve tatmin bulurlar:

 

“Îman edenlerin, Allah’ın ve haktan inmiş olanın zikri için kâlplerinin ‘saygı ve korku ile yumuşaması’ zamânı gelmedi mi?. Onlar, bundan önce kendilerine kitap verilmiş, sonra üzerlerinden uzun bir süre geçmiş, böylece kâlpleri de katılaşmış bulunanlar gibi olmasınlar. Onlardan çoğu fâsık olanlardı” (Hadîd 16).

 

Kur’ân üzerinde -görece- uzun zaman geçtiğinden dolayı artık günümüz için -hâşâ- yetersiz kaldığından dolayı Kur’ân ‘dan vazgeçiyorlar ve onun yerine aklı ve akıl-merkezli Allahsız felsefeyi ve modern-bilim ile teknolojiyi öne sürüyorlar. Fakat onlar da yetersiz olduğu için dertlere devâ olmuyor ve tam-aksine insanın başına belâ oluyor. Çünkü akıl ve akıl-merkezlilik de yetersizdir ve yetersizliğinin delîli de, Dünyâ’nın hâl-i pür melâlidir. Öyle ki, görebilenler için çok açık olduğu şekilde iş yine Allah’a ve Kur’ân’a kalmıştır. Unutulmasın ki Peygamberimiz’in âhirette ümmetten şikâyet edeceği tek şey, Kur’ân’ın hakkını vermemiş olmaları olacaktır:

 

 “Ve elçi dedi ki: Rabbim gerçekten benim kavmim, bu Kur’ân’ı ter-edilmiş (bir kitap) olarak bıraktılar” (Furkân 30).

 

Kur’ân’ı, dolayısıyla İslâm’ı yetersiz görenlere göre din/İslâm, insan üretimidir ve insan içindir. Böyle düşündükleri için dîni aşkın olarak kabûl edemezler yada etmekte zorlanırlar. Oysa din yâni Allah katındaki tek din olan İslâm insan-ürünü değil, Allah’ın indirmesi ve belirlemesidir. Üstelik İslâm, insan içindir ama insanın sâdece Dünyâ-hayâtı için değildir. Çünkü İslâm insanın sâdece Dünyâ-hayâtını değil, âhiretini de kurtarmayı hedefler. İslâm âhirete de dönük olduğu için insan-ürünü olamaz. İnsan-ürünü olmadığı için mecbûren “Allah’ın indirdiği” olmuş oluyor. Çünkü başka bir seçenek yoktur.

 

Temel olan madde olarak kabûl edildiğinde İslâm’ı ve Kur’ân’ı da maddî, dolayısıyla insan-ürünü olarak görülüyor. İnsan-ürünü olarak görülünce de, insan-ürünü olan her-şey gibi Kur’ân’ın da insan tarafından değiştirilip mevcuda uygun hâle getirilebileceği söyleniyor.     

 

Modern insanın din’den beklentisi değişti, çünkü mode4rn insan değişti. Bu değişim, “din’den uzaklaşmak” ve “maddî olana yakınlaşmak” olarak belirdi. Din’den uzaklaşınca ve madde-merkezli bir düşünce ve inanç açığa çıkınca, dînin, binlerce yıldır yaptığını artık yapamaz olduğunu, çünkü yetersiz kaldığı için modern insanın ihtiyaçlarını karşılayamadığını söylüyorlar. Böyle düşünmeleri, dediğimiz gibi, Kur’ân’ı insan-ürünü olarak görmelerinden dolayıdır. Fakat din insan-ürünü değil, âlemlerin yaratıcısı ve yaşatıcısı olan Allah’ın indirmesidir. Böyle olduğu için modern insanın şeytan, nefs ve tâğut-merkezli sapkın değişimine uyacak değildir. Kur’ân zaten tam-aksine şeytanın ve nefsin güdümüne girmiş olan insanı bu durumdan kurtarmak için geldiğinden, değişmesi gereken şey Kur’ân değil, modern insandır.

 

“Din, insanın ihtiyaçları değiştiğinde değişmek zorundadır” diyorlar. Peki insanın ihtiyaçlarını değiştiren etken nedir?. Zamânın, daha doğrusu mekânın değişimi. Peki, İslâm-merkezli konuşursak, Kur’ân Allah’ın sözü olduğuna göre, “Allah değişen zamâna ve mekâna uymak zorundadır” mı demek istiyorsunuz?. Hayır!; tam-aksine, zaman ve mekân İslâm’a göre değişecektir. İnsan, Allah’a göre değişecektir.    

 

İslâm’ı indiği târihe, kâlplere, zihinlere, dört duvar arasına ve masa-başına hapsetmek istenmesinin ve Kur’ân’ın bir-çok âyeti için “artık hükmü kalmamıştır” demenin arka-plânında hep, dîni insana-ürünü olarak görmek yatar. Bu uzak-doğu dinleri için geçerli olsa da, Allah katındaki tek hak din olan İslâm için zinhar geçerli değildir.

 

İslâm Allah’ın indirdiği ve belirlediği olduğu için, din, “insandan bekledikleri” üzerine kuruludur. Modern insan ise, din’den, çoğu sapıkça olan mevcut yaşamına uygun bir şeyler beklemektedir. Bu dîne karşı ağır bir küstahlıktır. Çünkü bu beklentiyi, vahiy son bulduğuna göre, insandan başka karşılayacak kimse yoktur. Bu ise, Kur’ân’ın -hâşâ- yetersizliğini insan tamamlayacak demektir.  

 

 Bu mesele, “İslâm’ı bilmemek ve anlamamak” ile değil, “İslâm’ın kültürü içinde yaşayıp de dîne teslim olmamak” ile alâkalıdır. Anlamamak ile değil, adanmamak ile alâkalıdır. İslâm’ın kültür içinde yaşamayanlar ve bu yüzden İslâm’a adanamayanlar, aynen oryantâlistler gibi İslâm’ı insan-ürünü olarak görmeye başlıyorlar ve bunu arkasından da doğal olarak onu değiştirip günümüze uyarlamaya çalışıyorlar.

 

İslâm, fıtrî, doğal ve  normâl olan Dünyâ ve insan için tam anlamıyla yeterlidir ve böyle olduğunda tüm sorunları çözer. Çünkü binlerce yıl boyunca çözmüştür. İslâm Dünyâ’ya hâkim olduğu zamanlarda insanların tüm ihtiyaçlarını karşılıyordu. Çünkü bunu tüm zamanlarda ve tüm mekânlarda hakkıyla yapabilecek olan tek din İslâm’dır. Bakın, merkezde olmasa da dînin geçerli ve belirleyici olduğu Osmanlı bile, şimdilerde kan ağlayan Balkanları ve Orta-doğuyu ve hâkim olduğu tüm coğrafyayı yüzyıllarca kavgasız-gürültüsüz tutabilmişti. Fakat İslâm’ın yerine ikâme edilmek istenen modernizm, kızıl-derilileri öldürüp mallarını çalmakla başlamış, sonra da siyah-derilileri köleleştirip sömürmekle devâm etmiş, sonra da sarı-derilileri sömürgeleştirmiştir. Durum bu iken, insanın ihtiyaçlarını İslâm değil de ne karşılayacak?. İslâm’ın yerine ikâme edilmek istenen şerefsiz modernizm ancak kendi ihtiyaçlarını karşılamanın derdindedir. Binlerce metre yukarıdan attığı, her yeri yakıp-yıkan bombalar “ihtiyaç karşılamak” için değildir elbette.  

 

Sanki Allah modern dünyâdan râzı imiş gibi, modernizmin ürettiği Allahsızlıktan ve dinsizlikten râzıymış gibi modern olan her-şeyi ihtiyaç olarak görüyorlar ve “din bunları sağlayamayacağı için “din değişmelidir” diyorlar ki bunu “din anlayışını değiştirmek” başlığı altında söylüyorlar.

 

Dünyâ’yı İslâm’a göre değiştirmekle sorunların bitmeyeceği söylemi boş sözdür. Çünkü böyle yapıldığında olacağı bilinmiyor. Fakat Dünyâ’yı moderne göre, felsefeye göre, modern-bilim ve teknolojiye göre değiştirmekle soru ve sorunların ve bitmediği gibi gün geçtikçe arttığı çok açıktır. Baksanıza Gazze’ye, daha oradaki insanların yem-içme ihtiyaçları bile karşılanamıyor. Çünkü asıl yetersiz olan İslâm değil, modernizmdir.   

 

İnsanın dîne değil de dînin insana uyması gerektiği söylemi, söz-konusu din İslâm  olunca, “Allah’ın insana uyması ve ona kul olması” anlamına gelir. 

 

Modern insanın klâsik insandan daha üstün olduğu boş ve yanlış düşüncesi, modern insan ve modern dünyâ için İslâm’ın yetersiz olduğu söylemini açığa çıkarıyor.

 

İslâm’ın yetersiz olduğu, modern kânun ve hukukunun, İslâm’ın hükümlerinin, kânunlarının ve hukukundan daha üstün olduğu söylemini de doğuruyor. Hâlbuki modern hukukun yetersizliği, yaşanan binlerce olay, biriken yüz-binlerce dâvâ ve dosyadan bellidir.

 

İslâm yetersiz görüldüğü için İslâm’ın apaçık hükümlerini “korkunç” olarak görüyorlar. Hâlbuki zulmün zirveye çıktığı Guantanamo gibi yerler İslâm’da hiç olmamıştır. Gazze’deki yıkım, acı ve zulüm karşısında tüm Dünyâ’da onca hukuk ve siyâsî kurumlar hiç-bir şey yap(a)mamıştır. Asıl korkunçluk ve yetersizlik budur.  

 

“Dünyâ ve insan modernizm ile birlikte çok değiştiği için artık din de değişmelidir” diyorlar. İyi de bu değişim Allah’ın râzı olduğu yönde mi değişmiştir, yoksa târih boyunca helâk olan kavimlerin sapkınlığa ve bâtıla doğru değişmesi ve sonunda cezâsını bulması gibi mi değişmiştir?. Her değişim iyi bir değişim midir ki modern değişimi baş-tâcı yapıyorsunuz ve bu yüzden de İslâm’ı “yetersiz bir din” gibi gösteriyorsunuz. Modernizm ile değişen Dünyâ ve insan, 1. ve 2. Dünyâ Savaşları’nı çıkarmamış mıdır ve milyonlarca insanın ölmesine ve perişân olmasına neden olmamış mıdır?. Eğer İslâm’a uygun olmayan ve aykırı olan bir değişim varsa, orada fıtrata, doğa, doğaya, normâle ve sağ-duyuya aykırı bir değişim vardır ki böyle bir değişimi yapan sistem ve zihniyetin yetersiz olduğunu söylemeye bile gerek yoktur.     

 

Esâsen hem tüm kâinatta, hem Dünyâ’da ve doğada yaşan hiç-bir değişim yoktur. Her-şey ilk günkü gibi döngüsünü ve deverânını sorunsuz sürdürmektedir. Değişen tek varlık, şeytanın fısıldaması, nefsin kışkırtması ve tâğutların etkisi ve yönlendirmesi nedeniyle sâdece insandır. İnsanın bu değişimi elbette cehâlete, bâtıla, sapıklığa ve şerre yönelik bir değişimdir. Zîrâ modern insan, her alanda tek yeterli din ve sistem olan İslâm-merkezli olmaktan çıkmış ve insanı hayvan gibi gören yetersiz modernizm-merkezli Allahsız bir oyla girmiştir. 

 

İslâm ancak, İslâm düşmanları için yetersizdir.

 

Dünyâ’daki tüm sorunlar, İslâm’ın yetersizliğinden değil, günümüzde modernizm olarak görünen İslâm-dışı olanın yetersizliğinden dolayıdır. İnsanlara tüm zamanlarda ve tüm mekânlarda yetecek olan tek şey İslâm’dır. Çünkü o Allah’ın dînidir.  

 

En doğrusunu sâdece Allah bilir.

 

Hârûn Görmüş

Kasım 2024

 

 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder