“Âyetlerimiz
onlara okunduğu zaman; ‘işittik’ dediler. İstesek, biz de bunun bir benzerini
söyleyebiliriz. Bu, eskilerin efsânelerinden başkası değildir” (Enfâl 31).
Târih-boyunca
peygamberlere indirilen vahiyler için hep “eskilerin masalları” denilmiştir. Bu
sözle peygamberlere söylenmek isten şudur:; “Bu söylediklerin eskide kalmış ve
artık günümüze hitâp etmeyen, günümüzün soru ve sorunlarına cevap vermeyen,
insanların ihtiyaçlarını ve beklentilerini karşılayamayan yetersiz sözlerdir”.
Bu söz sâdece modern zamanlarda, İncil ve Kur’ân için yada sâdece hristiyanlara
yada müslümanlara değil, tüm peygamberlere indirilen vahiyler ve vahye uyan
mü’minler için söylenmiştir. Çünkü küfür tek bir millettir ve küfür, şirk ve
sapkınlık içinde olanların, düşüncelerinin ve hayatlarının merkezinde kesin
anlamda Allah, âhiret, gayb, vahiy, peygamber ve din yâni İslâm olmadığında
varacakları yer ve söyleyecekleri söz budur.
Buna rağmen
ilginçtir ki, İslâm’ı “eskide kaldığı için” yetersiz görenlerin tüm zamanlarda
yine eskide kalan atalarına sığınmışlardır. İslâm’ı yetersiz görenler, sanki
onlar da eskide kalmamış gibi, tüm zamanlarda vahye karşı atalarının
söylediklerini ve yaptıklarını dinleştirmişlerdir. Günümüzde de bu yine, eskide
kaldığı ve üzerinden uzun zaman geçtiği için yetersiz gördükleri vahye karşı
bâzı ataların sözlerini ve fikirlerini öne çıkarmaktadırlar.
Bu-bağlamda
meselâ günümüzde vahye karşı felsefe öne çıkarılmakta ve dînin felsefeye uyması,
felsefeye göre yenilenmesi ve şekillenmesi beklenmektedir. Oysa felsefe Kur’ân’dan
çok daha eskidir. 2.500 yıl önce ortaya çıkan şeyi “eskilerin masalları” ve “yetersiz”
olarak görmeyenler, 1.400 yıl önce daha yakın bir târihte ortaya çıkan Kur’ân’ı
ve İslâm’ı “eskilerin masalları” ve “yetersiz” görüyorlar. Bu ne yaman çelişkidir
böyle?. Neden İslâm, “eskilerde kaldığı” ve -güyâ- “yetersiz olduğu” için artık
günümüze hitâp etmiyor da, daha eski olan felsefe niçin “eskilerde kalmış”
olmuyor ve artık “yetersiz olduğu için günümüze hitâp etmiyor” olarak
düşünülmüyor ve kabûl edilmiyor?. Bunun nedeni -hâşâ- İslâm’ın günümüzde yetersiz
kalması falan değildir. Böyle düşünülmesinin nedeni, “insanlarının
tasavvurlarının, düşüncelerinin, söylemlerinin ve eylemlerinin merkezinde
İslâm’ın olmaması ve olmasının da istenmemesi”dir. Çünkü modern insan modern
paradigmanın etkisiyle ve baskısıyla artık İslâm’a eskisi gibi bağlı değildir
ve İslâm’ı eskisi kadar sevmemektedir. Üstelik modernizme meftûn, râm ve hayrân
olanların, modernizme ve modern hayâta uygun olmayan hattâ aykırı olan Kur’ân
ve Sünnet örnekliğinden soğumuş olmaları, onları başka arayışlara
itmiştir.
Şu da
var ki, modern insan, modernizmin sunduğu haz, zevk, konfor, rahatlık, keyif ve
eğlenceye çok alışmış olduğu için modern dünyâyı ıskalamak ve ondan vazgeçmek
istemiyor ve bu yüzden de İslâm’ı, “yetersiz olduğu için günümüze hitâp etmiyor”
diyerek küçümsüyor ve onun yerine de; beşer, insan, akıl, madde ve eşyâ temelli
felsefeyi ve modern-bilimi öne çıkarıyor. İslâm’ın da ancak felsefeye ve
modern-bilime uyduğu ölçüde kabûl edilebilir ve konuşulabilir olduğunu
düşünüyor. Sonuçta da İslâm’ın felsefeye ve modern-bilime, daha genelde de modern-seküler
sisteme uydurulmasının şart olduğunu söylüyor. Fakat bilmek yada kabûl etmek
istemedikleri gerçek şudur ki, “şirk” denen
şey budur. Mekke müşrikleri Peygamberimiz’e; “biz senin ilahına ibâdet edelim,
sen de bizim ilahlarımıza ibâdet et” demişlerdi. Yapılan şey, cehâletten yada
şerefsizlikten dolayı, biraz oradan, biraz da buradan, hak ile bâtılın
karıştırılmak istenmesidir. Fakat İslâm yetersiz bir din ve hukuk sistemi
değildir ki “biraz ordan biraz da burdan” düşüncesini onaylasın ve kabûl etsin.
İslâm’a sımsıkı bağlı olan mü’minler İslâm’ın tüm zamanlar ve tüm mekânlar için
yeterli hattâ fazla olduğunu çok iyi bilirler.
Üzerinden uzun zaman geçmiş olması
mü’minler için sorun teşkil etmez ve onu ne zaman tam bir teslîmiyetle
okurlarsa kâlpleri titrer ve tatmin bulurlar:
“Îman edenlerin, Allah’ın ve haktan inmiş olanın zikri
için kâlplerinin ‘saygı ve korku ile yumuşaması’ zamânı gelmedi mi?. Onlar,
bundan önce kendilerine kitap verilmiş, sonra üzerlerinden uzun bir süre
geçmiş, böylece kâlpleri de katılaşmış bulunanlar gibi olmasınlar. Onlardan
çoğu fâsık olanlardı” (Hadîd 16).
Kur’ân
üzerinde -görece- uzun zaman geçtiğinden dolayı artık günümüz için -hâşâ-
yetersiz kaldığından dolayı Kur’ân ‘dan vazgeçiyorlar ve onun yerine aklı ve
akıl-merkezli Allahsız felsefeyi ve modern-bilim ile teknolojiyi öne sürüyorlar.
Fakat onlar da yetersiz olduğu için dertlere devâ olmuyor ve tam-aksine insanın
başına belâ oluyor. Çünkü akıl ve
akıl-merkezlilik de yetersizdir ve yetersizliğinin delîli de, Dünyâ’nın hâl-i
pür melâlidir. Öyle ki, görebilenler için çok açık olduğu şekilde iş yine Allah’a
ve Kur’ân’a kalmıştır. Unutulmasın ki Peygamberimiz’in âhirette ümmetten
şikâyet edeceği tek şey, Kur’ân’ın hakkını vermemiş olmaları olacaktır:
“Ve elçi dedi ki: Rabbim gerçekten benim
kavmim, bu Kur’ân’ı ter-edilmiş (bir kitap) olarak bıraktılar” (Furkân 30).
Kur’ân’ı, dolayısıyla
İslâm’ı yetersiz görenlere göre din/İslâm, insan üretimidir ve insan içindir.
Böyle düşündükleri için dîni aşkın olarak kabûl edemezler yada etmekte
zorlanırlar. Oysa din yâni Allah katındaki tek din olan İslâm insan-ürünü
değil, Allah’ın indirmesi ve belirlemesidir. Üstelik İslâm, insan içindir ama
insanın sâdece Dünyâ-hayâtı için değildir. Çünkü İslâm insanın sâdece
Dünyâ-hayâtını değil, âhiretini de kurtarmayı hedefler. İslâm âhirete de dönük
olduğu için insan-ürünü olamaz. İnsan-ürünü olmadığı için mecbûren “Allah’ın
indirdiği” olmuş oluyor. Çünkü başka bir seçenek yoktur.
Temel olan madde olarak
kabûl edildiğinde İslâm’ı ve Kur’ân’ı da maddî, dolayısıyla insan-ürünü olarak
görülüyor. İnsan-ürünü olarak görülünce de, insan-ürünü olan her-şey gibi
Kur’ân’ın da insan tarafından değiştirilip mevcuda uygun hâle getirilebileceği söyleniyor.
Modern insanın din’den
beklentisi değişti, çünkü mode4rn insan değişti. Bu değişim, “din’den
uzaklaşmak” ve “maddî olana yakınlaşmak” olarak belirdi. Din’den uzaklaşınca ve
madde-merkezli bir düşünce ve inanç açığa çıkınca, dînin, binlerce yıldır
yaptığını artık yapamaz olduğunu, çünkü yetersiz kaldığı için modern insanın
ihtiyaçlarını karşılayamadığını söylüyorlar. Böyle düşünmeleri, dediğimiz gibi,
Kur’ân’ı insan-ürünü olarak görmelerinden dolayıdır. Fakat din insan-ürünü
değil, âlemlerin yaratıcısı ve yaşatıcısı olan Allah’ın indirmesidir. Böyle
olduğu için modern insanın şeytan, nefs ve tâğut-merkezli sapkın değişimine
uyacak değildir. Kur’ân zaten tam-aksine şeytanın ve nefsin güdümüne girmiş
olan insanı bu durumdan kurtarmak için geldiğinden, değişmesi gereken şey
Kur’ân değil, modern insandır.
“Din, insanın ihtiyaçları
değiştiğinde değişmek zorundadır” diyorlar. Peki insanın ihtiyaçlarını
değiştiren etken nedir?. Zamânın, daha doğrusu mekânın değişimi. Peki,
İslâm-merkezli konuşursak, Kur’ân Allah’ın sözü olduğuna göre, “Allah değişen
zamâna ve mekâna uymak zorundadır” mı demek istiyorsunuz?. Hayır!; tam-aksine,
zaman ve mekân İslâm’a göre değişecektir. İnsan, Allah’a göre
değişecektir.
İslâm’ı indiği târihe,
kâlplere, zihinlere, dört duvar arasına ve masa-başına hapsetmek istenmesinin
ve Kur’ân’ın bir-çok âyeti için “artık hükmü kalmamıştır” demenin arka-plânında
hep, dîni insana-ürünü olarak görmek yatar. Bu uzak-doğu dinleri için geçerli
olsa da, Allah katındaki tek hak din olan İslâm için zinhar geçerli değildir.
İslâm Allah’ın indirdiği
ve belirlediği olduğu için, din, “insandan bekledikleri” üzerine kuruludur.
Modern insan ise, din’den, çoğu sapıkça olan mevcut yaşamına uygun bir şeyler
beklemektedir. Bu dîne karşı ağır bir küstahlıktır. Çünkü bu beklentiyi, vahiy
son bulduğuna göre, insandan başka karşılayacak kimse yoktur. Bu ise, Kur’ân’ın
-hâşâ- yetersizliğini insan tamamlayacak demektir.
Bu mesele, “İslâm’ı bilmemek ve anlamamak” ile
değil, “İslâm’ın kültürü içinde yaşayıp de dîne teslim olmamak” ile alâkalıdır.
Anlamamak ile değil, adanmamak ile alâkalıdır. İslâm’ın kültür içinde
yaşamayanlar ve bu yüzden İslâm’a adanamayanlar, aynen oryantâlistler gibi
İslâm’ı insan-ürünü olarak görmeye başlıyorlar ve bunu arkasından da doğal
olarak onu değiştirip günümüze uyarlamaya çalışıyorlar.
İslâm, fıtrî, doğal
ve normâl olan Dünyâ ve insan için tam
anlamıyla yeterlidir ve böyle olduğunda tüm sorunları çözer. Çünkü binlerce yıl
boyunca çözmüştür. İslâm Dünyâ’ya hâkim olduğu zamanlarda insanların tüm ihtiyaçlarını
karşılıyordu. Çünkü bunu tüm zamanlarda ve tüm mekânlarda hakkıyla yapabilecek
olan tek din İslâm’dır. Bakın, merkezde olmasa da dînin geçerli ve belirleyici
olduğu Osmanlı bile, şimdilerde kan ağlayan Balkanları ve Orta-doğuyu ve hâkim
olduğu tüm coğrafyayı yüzyıllarca kavgasız-gürültüsüz tutabilmişti. Fakat
İslâm’ın yerine ikâme edilmek istenen modernizm, kızıl-derilileri öldürüp
mallarını çalmakla başlamış, sonra da siyah-derilileri köleleştirip sömürmekle
devâm etmiş, sonra da sarı-derilileri sömürgeleştirmiştir. Durum bu iken,
insanın ihtiyaçlarını İslâm değil de ne karşılayacak?. İslâm’ın yerine ikâme
edilmek istenen şerefsiz modernizm ancak kendi ihtiyaçlarını karşılamanın
derdindedir. Binlerce metre yukarıdan attığı, her yeri yakıp-yıkan bombalar
“ihtiyaç karşılamak” için değildir elbette.
Sanki Allah modern
dünyâdan râzı imiş gibi, modernizmin ürettiği Allahsızlıktan ve dinsizlikten
râzıymış gibi modern olan her-şeyi ihtiyaç olarak görüyorlar ve “din bunları
sağlayamayacağı için “din değişmelidir” diyorlar ki bunu “din anlayışını değiştirmek”
başlığı altında söylüyorlar.
Dünyâ’yı İslâm’a göre
değiştirmekle sorunların bitmeyeceği söylemi boş sözdür. Çünkü böyle
yapıldığında olacağı bilinmiyor. Fakat Dünyâ’yı moderne göre, felsefeye göre,
modern-bilim ve teknolojiye göre değiştirmekle soru ve sorunların ve bitmediği
gibi gün geçtikçe arttığı çok açıktır. Baksanıza Gazze’ye, daha oradaki
insanların yem-içme ihtiyaçları bile karşılanamıyor. Çünkü asıl yetersiz olan
İslâm değil, modernizmdir.
İnsanın dîne değil de
dînin insana uyması gerektiği söylemi, söz-konusu din İslâm olunca, “Allah’ın insana uyması ve ona kul
olması” anlamına gelir.
Modern insanın klâsik
insandan daha üstün olduğu boş ve yanlış düşüncesi, modern insan ve modern
dünyâ için İslâm’ın yetersiz olduğu söylemini açığa çıkarıyor.
İslâm’ın yetersiz olduğu,
modern kânun ve hukukunun, İslâm’ın hükümlerinin, kânunlarının ve hukukundan
daha üstün olduğu söylemini de doğuruyor. Hâlbuki modern hukukun yetersizliği,
yaşanan binlerce olay, biriken yüz-binlerce dâvâ ve dosyadan bellidir.
İslâm yetersiz görüldüğü
için İslâm’ın apaçık hükümlerini “korkunç” olarak görüyorlar. Hâlbuki zulmün
zirveye çıktığı Guantanamo gibi yerler İslâm’da hiç olmamıştır. Gazze’deki
yıkım, acı ve zulüm karşısında tüm Dünyâ’da onca hukuk ve siyâsî kurumlar
hiç-bir şey yap(a)mamıştır. Asıl korkunçluk ve yetersizlik budur.
“Dünyâ ve insan modernizm
ile birlikte çok değiştiği için artık din de değişmelidir” diyorlar. İyi de bu
değişim Allah’ın râzı olduğu yönde mi değişmiştir, yoksa târih boyunca helâk
olan kavimlerin sapkınlığa ve bâtıla doğru değişmesi ve sonunda cezâsını
bulması gibi mi değişmiştir?. Her değişim iyi bir değişim midir ki modern
değişimi baş-tâcı yapıyorsunuz ve bu yüzden de İslâm’ı “yetersiz bir din” gibi
gösteriyorsunuz. Modernizm ile değişen Dünyâ ve insan, 1. ve 2. Dünyâ
Savaşları’nı çıkarmamış mıdır ve milyonlarca insanın ölmesine ve perişân
olmasına neden olmamış mıdır?. Eğer İslâm’a uygun olmayan ve aykırı olan bir
değişim varsa, orada fıtrata, doğa, doğaya, normâle ve sağ-duyuya aykırı bir
değişim vardır ki böyle bir değişimi yapan sistem ve zihniyetin yetersiz
olduğunu söylemeye bile gerek yoktur.
Esâsen hem tüm kâinatta,
hem Dünyâ’da ve doğada yaşan hiç-bir değişim yoktur. Her-şey ilk günkü gibi
döngüsünü ve deverânını sorunsuz sürdürmektedir. Değişen tek varlık, şeytanın
fısıldaması, nefsin kışkırtması ve tâğutların etkisi ve yönlendirmesi nedeniyle
sâdece insandır. İnsanın bu değişimi elbette cehâlete, bâtıla, sapıklığa ve
şerre yönelik bir değişimdir. Zîrâ modern insan, her alanda tek yeterli din ve
sistem olan İslâm-merkezli olmaktan çıkmış ve insanı hayvan gibi gören yetersiz
modernizm-merkezli Allahsız bir oyla girmiştir.
İslâm ancak, İslâm
düşmanları için yetersizdir.
Dünyâ’daki tüm sorunlar,
İslâm’ın yetersizliğinden değil, günümüzde modernizm olarak görünen İslâm-dışı
olanın yetersizliğinden dolayıdır. İnsanlara tüm zamanlarda ve tüm mekânlarda
yetecek olan tek şey İslâm’dır. Çünkü o Allah’ın dînidir.
En doğrusunu sâdece Allah bilir.
Hârûn Görmüş
Kasım
2024
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder