10 Kasım 2024 Pazar

Zamânın Kölesi Olmak

 

 

Zamânın Kölesi Olmak

 

 

“Dediler ki: ‘(bütün olup biten,) bu dünyâ-hayâtımızdan başkası değildir, ölürüz ve diriliriz; bizi kesintisi olmayan zaman (dehrin akışın)dan başkası yıkıma (helâke) uğratmıyor’. Oysa onların bununla ilgili hiç-bir bilgileri yoktur; yalnızca zannediyorlar” (Câsiye 24).

 

Zamânın farzı ikidir; gelmek ve geçip gitmek. Bunlar zamânın kaderidir. Zaman gelip-geçicidir. Bu yüzden gelip-geçici olana bağlanmak, ona uymak, ondan medet ummak ve sonuçta onun kölesi olmak saçmadır ve anlamsızdır. Fakat insan zamânı ıskalamaktan çok korkar. Fakat bu-arada çoğunlukla âhireti ıskalar.

 

Zamândan kastımız “şimdiki yaşadığımız ve geçip-gitmekte olan zaman’dır. Târih-boyunca insanlar yaşadıkları zamânı kutsamışlar, onun getirdiklerine sımsıkı bağlanmışlar ve en sonunda da zamanlarının kölesi olmuşlardır. Târihteki tüm zamanlar, zamânının kölesi olmuş olanlar tarafından “en iyi, en üstün ve en yaşanılası zaman” olarak görülmüştür. Tabi bu ne çok da modern zamanlar için geçerlidir. Çünkü modern zamanlar Allahsız zamanlar olduğu için Dünyâ-zamânından başka bir zaman tanımaz ve bu nedenle de zaman  çok önemlidir. Modern insan da bu yüzden her ânı en iyi şekilde daha doğrusu şeytanın, nefsin ve dolayısıyla tâğutların memnun ve tatmin olacakları şekilde yaşamak isterler. Bu da onları zamanlarının bağımlısı ve kölesi yapar.  

 

Tek-dünyâlı yaşayanlar yâni âhireti kabûl etmeyenler için zamânı kutsamak ve zamâna köle olmak bir ölçüde anlaşılabilir. Fakat Dünyâ zamânından başka bir de âhiret zamânına inanan müslümanlar ne oluyor?. Müslümanlar niçin zamânı İslâm-merkezli yaşamıyorlar ve kullanmıyorlar da tam tersine İslâm’ı mevcut zamâna uydurmaya çalışıyorlar ve uymadığında ya aşırı yoruma boğuyorlar ya görmezden geliyorlar yada yok sayıyorlar?.

 

İslâm’ın mesajı tüm zamanlar ve mekânlar için net ve kesindir. Fakat müslümanların çoğu bu mesajı, zamâna uyarlamaya çalışıyor. Oysa Kur’ân hiç-bir târihin ve zamânın nesnesi değildir, olamaz. Kur’ân, tüm zamanlarda ve her şartta mutlak anlamda uyulması gereken bir kitaptır. Kur’ân, tüm zamânların nesnesi değil, öznesidir. Nesne olanlar, zamânı kutsayan ona köle olan müslümanlardır. Kur’ân’ın hükümleri, mevcut zamânın arzularına değil; zaman, “Kur’ân’ın hükümlerine” uyacaktır. Kur’ân zamâna göre değil, mevcut zaman Kur’ân’a göre değişecek ve düzenlenecektir. Çünkü bunun için indirilmiştir. Allah Kur’ân’ı, zamânı, dolayısıyla mekânı değiştirsin diye indirmiştir. Tüm peygamberler de bunun için çalışmıştır:

 

“Allah, dinden Nûh’a vasiyet ettiği (farz kıldığı) ettiği, sana vahyettiğimiz, İbrâhim’e, Mûsâ’ya ve Îsâ’ya vasiyet ettiğimiz (farz kıldığımız) ‘Allah’ın dînini hayâta egemen kılın (ekîmûd dîn) ve bu konuda görüş ayrılığına düşmeyin’ direktifini sizin için bir ‘hayat düsturu’ olarak öngördü. Fakat kendilerini çağırdığın bu düstur Allah’a ortak koşanlara ağır geldi. Allah dilediğini kendisine seçer ve kendisine yöneleni de doğru yola iletir” (Şûrâ 13).

  

İnsanlar niçin tüm zamanlarda dîni zamâna uydurmaya çalışmışlardır?. Bunun cevâbı çok basittir; çünkü zamânı Kur’ân’a uydurmanın yükünü taşımak ve bedelini ödemek istemiyor. Fakat imtihan işte tam da bunun imtihanıdır, yâni Dünyâ’da bulunmamızın nedeni budur ve âhirette cenneti yada cehennemi hak etmek bununla alâkalıdır: Zaman ve dolaysı ile mekân Allah’a göre mi düzenlenecek yoksa şeytanın ve nefsin kontrôlü, yönlendirmesi ve ayartması altında olan insana göre mi?. Tüm film bu seçime göre dönmektedir.

 

Modern müslümanlarda da İslâm’ın zamânın değişmesiyle değiştirilebileceği düşüncesi ve inancı oluşturuldu. Başta Allahsız oryantâlist yalakası kâfir akademisyenler olmak üzere moderniteye meftûn, râm ve hayrân olanlar yada modernizmin ağır kuşatması ve baskısına dayanamayanlar Kur’ân’ın da değişip duran zamâna uydurulabileceğini zannediyor. Fakat Kur’ân geçip-giden zamâna değil, geçip-giden zaman Kur’ân’a uymalıdır. Zîrâ o Allah’ın sözüdür ve Allah’ın sözünde hiç-bir değişiklik olmaz: “…Allah’ın sözleri için değişiklik yoktur…” (Yûnus 64). Zâten O’nun sünnetinde yâni yasalarında da bir değişiklik söz-konusu değildir: (Bu,) Allah’ın öteden bêri sürüp giden sünnetidir. Allah’ın sünnetinde kesinlikle bir değişiklik bulamazsın” (Fetih 23). Kur’ân’ı indiren Allah’ın yasalarında ve indirdiği Kur’ân’ın sözlerinde hiç-bir değişiklik yokken, değişip-duran ve geçip-giden zamânın Kur’ân’ı belirlemesi de ne demektir?. İşte mevcut zamânı kutsayan ve zamanlarının kölesi olanların yapmak istediği şey, değişen şeyin değişmeyen şeyi değiştirmeye çalışması ama tabî ki becerememesidir. Üstelik “değişmeyen şeyin değişen şeye uyması gerektiği” düşüncesini savunmaları yok mu.. Tam bir câhillik. Hele bunu müslümanların da kabûl etmesi ve dillendirmesi ne kadar da umut kırıcıdır.  

 

Modern müslümanlar hayâtı “Kur’ân-merkezli” okumuyorlar ve tam-tersine, Kur’ân’ı “modernite-merkezli” okuyorlar. Böyle olunca da Kur’ân modernitenin ve zamânın öznesi olacağına nesnesi oluyor. Kur’ân özne yerine “nesne” olunca, müslümanlar da Kur’ân yerine modernitenin gölgesinde modernitenin ve zamânın nesnesi oluyorlar. Rezillikleri bu yüzdendir. Ne acıdır ki müslümanların çoğu da zamânın kölesi olmuş durumdadır. Öyle ki artık zamâna dolayısıyla moderniteye uymayan hiç-bir düşünceyi ve yorumu bile kabûl edemiyorlar.

 

Şu da var ki; vahyiyle bildirilen “şeriatı uygulamak” demek olan Sünnet’ten kopulunca, “zamânın telâkkileri” şeriatın yerine geçerek “modern şeriatlar” ortaya çıkardılar. “Kahrolsun şeriat diyenler, modern şeriatların iti, köpeği ve kölesi olmuş hâlde huşû ile modern şeriatlara tam bir teslîmiyetle teslim olarak uymaktadırlar.

 

Kur’ân zamânın bağımlısı ve kölesi olmuş olanlara tüm zamanlarda şu uyarıyı yapar:

 

“Asra andolsun; gerçekten insan, ziyandadır. Ancak îman edip sâlih amellerde bulunanlar, birbirlerine hakkı tavsiye edenler ve birbirlerine sabrı tavsiye edenler başka” (Asr Sûresi).

 

En doğrusunu sâdece Allah bilir.

 

Hârûn Görmüş

Kasım 2024

 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder