“Yoksa siz, Kitab’ın bir bölümüne inanıp da
bir bölümünü inkâr mı ediyorsunuz?. Artık sizden böyle yapanların
dünyâ-hayâtındaki cezâsı aşağılık olmaktan başka değildir; kıyâmet gününde de
azâbın en şiddetli olanına uğratılacaklardır. Allah, yaptıklarınızdan habersiz
değildir” (Bakara 85).
Derme-çatma:
“Değersiz gereçler kullanılarak özenilmeksizin yapılmış. Rast-gele bir-araya getirilmiş,
aralarında uygunluk bulunmayan, şuradan-buradan toplanmış. Îtinâsız, alelacele yapıldığı anlaşılan iş, özensiz
şekilde birbirine uymadığı hâlde bir-araya getirilmiş parçalardan oluşan”.
Allah’ın yarattığında ve
indirdiğinde derme-çatma yoktur, olmaz. Çünkü Allah kusursuz yaratandır.
Yarattıkları içinde bir uygunsuzluk, eksik, gedik, yamuk, yılık ve derme-çatma
şekilde yaratılmış bir şey yoktur:
“O,
amel (davranış ve eylem) bakımından hanginizin daha iyi (ve güzel) olacağını
denemek için ölümü ve hayâtı yarattı. O, üstün ve güçlü olandır, çok
bağışlayandır. O, biri diğeriyle ‘tam bir uyum’ (mutâbakat) içinde yedi gök
yaratmış olandır. Rahmân (olan Allah)ın yaratmasında hiç-bir çelişki ve
uygunsuzluk (tefâvüt) göremezsin. İşte gözü(nü) çevirip-gezdir; her-hangi bir
çatlaklık (bozukluk ve çarpıklık) görüyor musun?. Sonra gözünü iki kere daha
çevirip-gezdir; o göz (uyumsuzluk bulmaktan) umûdunu kesmiş bir hâlde bitkin
olarak sana dönecektir” (Mülk
2-4).
“Üzerlerindeki
göğe bakmıyorlar mı?. Biz, onu nasıl binâ ettik ve onu nasıl süsledik?. Onun
hiç-bir çatlağı yok. Yeri de (nasıl) döşeyip-yaydık?. Onda sarsılmaz dağlar
bıraktık ve onda ‘göz alıcı ve iç açıcı’ her çiftten (nice bitkiler) bitirdik.
(Bunlar,) içten Allah’a yönelen her kul için hikmetle bakan bir iç göz ve bir
zikirdir” (Kâf 6-8).
İşte göklerin şaşmaz döngüsü ve deverânının
nedeni bu kusursuzluktur. Allah aynen gökler gibi yeryüzünün de en ideâl bir
düzen ve nizâma kavuşulmasını istediği için, kevnî yâni yaratılmış olan gibi,
kavlî yâni indirilmiş ve söylenmiş olan vahyi de kusursuz ve tam yetkin bir
şekilde indirmiştir. Vahiyde de bir derme-çatmalık yoktur, olamaz. Zâten vahyi
de, insanlar içinden seçtiği ahlâk-timsâli bir insana indirmiştir ki, o da “en
güzel örneklik” ile vahyi hayatta uygulamıştır. Böylece yeryüzünde de aynen
gökler gibi en ideâl düzen ve nizâmın kurulması ve işlemesi için gerekli olan
kriterler sağlanmıştır. Artık ne zaman bu kriterlere tam bir teslîmiyetle
uyulursa o düzen yeniden kurulacak ve nizam sağlanacaktır. Lâkin bunun için
olmazsa-olmaz şart, “İslâm’ı hakkıyla uygulamak”tır. Çünkü derme-çatma bir
müslümanlıkla bir yere varılamaz ve müslüman olduğunu söyleyenler de ancak
kendilerini kandırırlar.
Ne yazık ki târih-boyunca İslâmî
hareket ilk-başta samîmiyetle, gayretle ve heyecanla başlamasına rağmen,
imtihan devâm etmekte ve şeytan da görevini yapmakta olduğu için, zamanla
şeytanın, nefsin ve tâğutların etkisiyle bu heyecan, gayret ve samîmiyette bir
azalma başlamış ve bu nedenle de ideâl düzen ve nizam bozularak zamanla
derme-çatma bir müslümanlık ortaya çıkmaya başlamıştır. Zâten peygamberlerin
arka-arkaya gelmesinin nedeni, bozulan ve derme-çatma hâle gelen müslümanlığı
yeniden têsis ederek düzeni ve nizâmı yeniden kurmak içindir. Nihâyet son
Peygamber ve son vahiy ile bu iş kemâle erdirilmiş, hem vahiy tüm Dünyâ’yı ve
insanlığı kapsayacak şekilde en ideâl seviyesine çıkmış hem de vahyin hayatta
uygulanması ve hâkim kılınması sağlanarak Sünnet dene vahiy-merkezli uygulama
da en ideâl seviyede ve en güzel şekilde ortaya konmuştur. Böylece Allah
katındaki tek hak din olan İslâm’ın, bâtıl, beşerî ve dünyevî dinler gibi
eksik-gedik ve derme-çatma bir din olmadığı gösterilmiştir. Zîrâ İslâm,
“insanlığın ulaşabileceği en ileri medeniyet ve insanlık seviyesi”dir.
Tabi kıyâmet kopmadığı ve hayat devâm
etmekte olduğu için imtihan da devâm etmekte ve sünnetullah de işlemektedir. Bu
nedenle “en ideâl nokta”dan sonra da
şeytan fısıldamalarına, nefs kışkırtmalarına ve tâğutlar da ayartmalarına devâm
etmişler ve racon gereğince de çoğu-zaman başarılı olarak İslâm’ın o ideâl
şeklini yozlaştırıp bozmaya çalışmışlardır. Tabi İslâm’ın yâni vahyin, onu
Allah koruduğu için bozulması mümkün değildir ama İslâm’a dâhil olmuş olan
müslümanların bozulması ve yeniden düzelmesi her zaman mümkündür. İşte bozulma
başlayınca ve çoğalıp yaygınlaşınca, her kafadan vahye uygun olmayan ve aykırı
sesler ve işler ortaya çıkınca, -istisnâlar hâriç- müslümanlar gevşemiş,
yavşamış ve yoldan çıkarak farklı-farklı müslümanlıklar ortaya koymuşlardır. Bu
da derme-çatma bir müslümanlığın ortaya çıkmasına neden olmuştur.
Derme-çatma müslümanlıkta farklılaşan
müslümanların en bâriz özelliği, kendi derme-çatma yapılarını “en ideâl” olan
olarak görmeleridir. Hâlbuki Kur’ân ve Sünnet-merkezli değil de, mezhep,
meşrep, târikat, tasavvuf, efendi ,şeyh, kutup, gavs, hoca-efendi, lîder vs. merkezli
ve dolayısıyla mecbûren derme-çatma oldukları için hiç-bir de ideâl değildir.
Allah bunlar için şöyle der:”
“Kendi dinlerini fırkalara ayırmış ve kendileri
de parça-parça olmuşlardır; ki her grup kendi elindekiyle
övünüp sevinç duymaktadır”
(Rûm 32).
“Gerçek şu ki, dinlerini parça-parça edip
kendileri de gruplaşanlar, sen hiç-bir şeyde onlardan değilsin. Onların işi
ancak Allah’adır. Sonra O, işlemekte olduklarını kendilerine haber verecektir”
(En-âm 159).
Târih-boyunca
dünyevîlik ne kadar ağır basmışsa müslümanlar da o oranda derme-çatma bir
müslümanlık sergilemişlerdir. Fakat hiç-bir zaman, özellikle son 200-250 yıldır
baskın ve hâkim olan modern dönendeki gibi derme-çatma bir müslümanlık
olmamıştı. Günümüzdeki müslümanlık, virâneye dönmüş bir müslümanlıktır. Modern
müslümanlıkta herkes her-şeyi çok iyi biliyor, herkes allâme-i cihan olmuş gibi
kibir içindedirler. Lâkin amel-eyleme gelince bir kedi kadar bile, ne
kendilerine ne de insanlara bir faydaları yoktur.
Derme-çatma
müslümanlığın alâmet-i fârikâsı, düşündükleri, yazdıkları ve konuştuklarıyla,
davranışlarının ve amel-eylemlerinin yâni yaptıklarının birbirleriyle hiç-bir
alâkasının olmamasıdır. Hâl-i pür melâllerinin, perişanlıklarının ve
rezilliklerinin nedeni budur. Modern müslümanlar, kurdukları derme-çatma
yapıların altında ancak, amel ve eylemden kopuk ve uzak derme-çatma bir
müslümanlıktan bahsedebiliyorlar. Konuşmaya gelince bülbül kesiliyorlar ama
amel-eyleme yâni gerekeni yapmaya gelince uyuz köpeklere dönüyorlar. Dünyâ’nın
her yanında ortaya çıkmış olan maddî ve mânevî yıkımların nedeni budur. Bakın
Gazze’ye ve Lübnan’a; sayıları 2 milyara yaklaşmış olan modernleştikleri için
derme-çatma hâle gelmiş olan müslümanlara, bırakın onları yıkımdan, yaralanmadan
ve ölümden kurtarmayı, açlıklarına, susuzluklarına ve barınaksızlıklarına bile
çâre olamıyorlar, olmayı düşünmüyorlar bile. Tüm bunların nedeni derme-çatma
bir müslümanlığın tüm Dünyâ’da tezâhür etmiş olmasıdır. Oysa Allah bizi
uyarıyor ve şu-şekilde uyandırıyor:
“Size
ne oluyor da, Allah yolunda ve o ezilen erkekler, kadınlar ve yavrular uğrunda
savaşmıyorsunuz?. Baksanıza: ‘Ey bizim Rabbimiz!, bizleri zâlim olan bu
memleketten kurtar, bize bir yiğit, bir bahâdır gönder’ diye yalvarıp
duruyorlar” (Nîsâ 75).
Allah
bize “niçin savaşmıyorsunuz?” diye soruyor ama aslında bunun cevâbını en iyi O
biliyor ve zımnen diyor ki: Çünkü siz Kur’ân ve Sünnet’ten yâni İslâm-merkezli
bir mü’minlikten uzaklaşarak derme-çatma müslümanlıklar ortaya çıkardınız ve
ancak birbirinizle didişiyorsunuz. Bu derme-çatma müslümanlık sizi gevşetmiş,
yavşaklaştırmış, korkaklaştırmış ve pasifleştirmiş olduğu için adâletten,
eşitlikten, haktan, hakîkatten, ahlâktan ve tevhidten uzaklaşmış ve kopmuş
durumdasınız. Siz işte bu yüzden çâresizlik içinde yerinize mıh gibi çakılıp
kalmış durumda olduğunuzdan dolayı ne kendinize ne de başkasına bir hayrınız
dokunmuyor.
Derme-çatma
müslümanlık, “Allah’ın ekmeğini yiyip de ite-köpeğe kulluk yapma”nın bir
sonucudur vesselam…
En doğrusunu sâdece Allah bilir.
Hârûn Görmüş
Kasım 2024
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder