10 Kasım 2024 Pazar

Takvâ ve Elitizm

 

“Ey insanlar!, gerçekten, biz sizi bir erkek ve bir dişiden yarattık ve birbirinizi tanımanız ve tanışmanız için sizi halklar ve kabîleler (şeklinde) kıldık. Şüphesiz, Allah katında sizin en üstün (kerîm) olanınız, (ırk, renk, soy ve servetçe değil) takvâca en ileride olanınızdır. Şüphesiz Allah bilendir, haber alandır” (Hucurât 13).

 

Ve dediler ki: ‘Bu Kur’ân, iki şehirden birinin büyük bir adamına indirilmeli değil miydi?’. Rabbinin rahmetini onlar mı paylaştırıyorlar?. Dünyâ-hayâtında mâişetlerini aralarında biz paylaştırdık ve onlardan bir bölümü (diğer) bir bölümünü etkisi altına alması için (teshir), bir bölümünü bir bölümü üzerinde derecelerle yükselttik. Rabbinin rahmeti; toplayıp-yığdıklarından daha hayırlıdır” (Zuhrûf 31-32)

 

Takvâ: “Korkmak ve sakınmak (ittekullah). Sorumluluk bilinci, sorumluluğun bilincinde olmak, duyarlı olmak” anlamlarındadır.

 

Elitizm: “Seçkincilik. Bir elitin veyâ elit bir azınlığın yönetmesi gerektiği fikri veyâ yönetim işinin bir elit veyâ azınlık tarafından yapılması. Seçkinlerin idâresi; seçkin sınıfta olma bilinci”.

 

İnsanlık-târihi, elit yani seçkin bir konum elde etmek isteyenlere karşı takvâyı öne çıkaranların mücâdelesinin târihidir. Bu-bağlamda insanlar ikiye ayrılır: 1-Elit bir konuma yükselmek ve ulaşmak isteyenler, 2-Takvâlı olmak ve yaşamak isteyenler.

 

Elitizm bir entel hastalığıdır. Eşitliğin önündeki en büyük engel “elitizm ve elitler”dir. Bunların farklı ve üstün olma arzuları ve ihtirasları Dünyâ’nın düzenini bozan en önemli bir-kaç şeyden biridir. Şeytanın ve nefislerinin fısıldamaları ve dürtmelerinin sonucunda kendilerini bir bok zannedenlerin zanlarının ve boş laflarının bir sonucudur. Kendi-kendilerini elit ve seçkin îlân edip başkalarını küçük görmek demek olan elitizm, adâletin, eşitliğin ve hakkın önündeki en büyük engeldir. Kişinin iyi ve üstün bir özelliği varsa bunu ortaya koysun ve bu özelliği ile geçinsin ve ortalama bir düzeyde yaşasın gitsin. Fakat bu özelliğin binlerce insana karşı bir üstünlük olması en azından İslâm için bir önem arz etmediği için milyonlarca müslüman için de önem arz etmemesi gerekir. Allah için zâten önemli olan takvâdır ve kişi özelliğini ancak takvâlı şekilde kullanırsa Allah bunun hayırlı sonucunu o kişiye hem Dünyâ’da hem de âhirette gösterir.

 

Âlemlerin Rabbi olan Allah varken Allah tarafından yaratılmış olan bir insanın kendini binlerce ve milyonlarca insandan üstün görmesi on numara bir küstahlıktan başka bir şey değildir. Mü’minler için önemli o ve üstün olan şey “elit  olmak” değil, iyi bir kul olmak”tır. Zâten Allah’a iyi bir kul olamayanlar hattâ kul olmayanlar kendilerini elit ve seçkin görürler.

 

Kendilerini elit yâni milyonlarca insandan üstün görenler bunu çeşitli nedenlerle yapmaktadırlar. Kimisi parasının, malının-mülkünün ve servetinin fazlalığı nedeniyle, kimisi boyu-posu, gücü-kuvveti, güzelliği-yakışıklığı ile, kimisi derisinin, kaşının-gözünün-saçının rengi ile, kimisi kendine-has özellikleri ile, kimisi işi ve başarıları ile, kimisi makâmı, mevkisi ve rütbesi ile, kimisi de bilgisi ile kendini diğer insanlardan üstün görür ve elit zanneder. Fakat bu özellikler ancak takvâ-merkezli olursa kıymetli olur ve bir üstünlükten bahsedilir. Aksi-hâlde Allah’a göre bunların hiç-bir kıymeti yoktur. Zîrâ Dünyâ, kendini elit, seçkin ve üstün gören takvâsızların kemik yığınlarına dönmüş cesetleriyle doludur.

 

Kendilerini elit görenler ve seçkin kabûl edilenlerin çok büyük bölümü küfür, şirk ve zulüm ile öne çıkmıştır. Zîrâ elit olmak yâni başkalarına göre üstün bir duruma gelmek normâl olmadığı için ama nefisler bunu alabildiğine arzuladığı için, elit olmak, birilerinin omzuna ve başının üstüne basarak yükselmeyi gerektirir. Bu da zulümden başkası değildir.

 

Türkiye devleti, halk eliyle değil, batı’nın etkisiyle Allahsızlaşmış ve din’den nefret eden bürokratik elitler tarafından kurulmuş bir devlettir. Halkın tüm değerleri -sözde- elitler tarafından ezilerek ve yok sayılarak iptâl edildi ve toplumun düşüncesine, rûhuna ve inancına aykırı olan bir düşünceyle yenilikler ortaya kondu. Zâten kurucu kadronun ve bu-bağlamda CHP’nin, halkın teveccüh gösterdiği sağ partileri ve özellikle dîni ve dindarları bir türlü kabûl edememesinin arkasında bu vardır. Çünkü onlar kendilerini elit, diğerlerini ise alt-tabaka ve aşağı-kesim olarak görüyorlar. Tabi bu sâdece CHP’ye has bir şey değildir ve iktidârı ele geçiren ve siyâsetin, servetin, şöhretin, şehvetin ve cehâletin saptırıp-savurduğu tüm insanlar için geçerlidir. Günümüzde de AKP’liler kendilerini elit, diğerlerini alt-tabaka olarak görüp burun kıvırmaktadırlar.Demek ki insan Allah’a hakkıyla kul olmadığı yada olmak istemediği zaman elitleşme yoluna giriyor ve kendini öyle tatmin ediyor.   

 

İç-savaşlar ve iç-çekişmeler, bir “elitleşme savaşı”dır. Demokrasi, beşerî sistem ve ideolojiler de öyledir. Birileri bunları kullanarak elitleşmek ve sınıf atlamak istemektedir. Günümüzde Türkiye’deki iç-çekişme, Rumeli kökenli “lâik elitler”le, Anadolu kökenli “muhâfazakâr elitler”in çatışmasıdır.

 

Lâik-seküler-modern demokrasi, üst-derecedeki elitlerin (tâğut), alt-derecedeki elitleri kullanarak sistemi kendi lehlerine idâre etmek için ürettiği şeytânî bir sistem ve ideolojidir. Gerek batılı ülkelerde ve gerekse içinde yaşadığımız ülkede demokratik uygulamalara/pratiklere baktığımızda, demokrasinin -herhâlde- en gerçekçi tanımı şöyle yapılabilir: “Küçük bir azınlığın -elitist, jakobenist azgın bir azınlığın- çoğunluğu yönettiği bir yönetim-şekli”. Aliya İzzetbegoviç bu-bağlamda şöyle der: “Sömürgeciler iktidârı devretmek zorunda kaldıktan sonra bu iktidârı, kendi mânevî talebelerine, yabancılaşmış batı-yanlısı aydınlarına teslim etti. İktidarda bulunan yabancılaşmış elit vâr olan eğitim-sistemi sâyesinde sürekli olarak yeniden üretilmektedir”. Elitizm sistemi bu yolla korumakta ve sürdürmektedir. O-hâlde elitizm şeytânî-tâğûtî bir sistemdir.

 

Elitler kendilerini dev-aynasında görürler ve takvâyı öne çıkaranları da küçümserler. Oysa târih-boyunca halkın başına gelen musîbetler Allahsız elitlerin yanlışları, hırsları ve kibirleri nedeniyle ortaya çıkmıştır-çıkmaktadır. Elitler iş-başına geldiklerinde ancak ekini ve nesli helâk ederler:

 

O, iş-başına geçti mi yeryüzünde bozgunculuk çıkarmaya, ekini ve nesli helâk etmeye çaba harcar. Allah ise, bozgunculuğu sevmez (Bakara 205).

 

Takvâlı olanlar başa geldiğinde ise iyilikler hâkim olur:

 

Onlar ki, yeryüzünde kendilerini yerleştirir, iktidar-sâhibi kılarsak, dosdoğru namazı kılarlar, zekâtı verirler, ma’rufu emrederler, münkerden sakındırırlar. Bütün işlerin sonu Allah’a âittir (Hac 41).

 

Elitler kendilerini diğerlerinden ayırmak için, aslında çok da zevk almadıkları ve hattâ çoğu-zaman katlanmak zorunda kaldıkları etkinliklere katılmak zorunda kalırlar. Tiyatro, sinema, bale, opera ve “modern sanatlar” dene saçmalıkların sergilendiği sergilere katılmak onlar için şarttır.

 

Elitlik-seçkincilik yâni kendini başkalarından üstün ve farklı görmek, dîn ile ilgili olduğunda bile fitne çıkarıcı ve ifsâd edicidir. Meselâ mistisizm, ezoterizm, tasavvuf ve bâtınîlik kendini “havas” yâni elit-seçkin-üstün olarak görürken, halkın diğer kesimini  ise “avam” yâni düşük, ezik, câhil ve bağnaz olarak görür. Bu nedenle de mistisizmin, ezoterizmin, tasavvufun ve bâtınîliğin derin ve yüce ilmini ve bilgisini, (aslında saçmalığını, absürtlüğünü ve dandikliğini) sâdece kendilerinin anladığını ve idrâk ettiğini, avamın bunları anlayamayacağını söyleyerek halkın çoğunu düşük görüp aşağılarlar. Oysa Kur’ân hayatlarında hiç kitap ve vahiy görmeyen ve bilmeyen insanlara inmişti ve onlar söyleneni ânında idrâk edip anlamış ve  gereğini yapmışlardı da insanlık-târihinin iç ve dış-âlemdeki en büyük devrimini ve dönüşümünü gerçekleştirmişlerdi. Zîrâ onlar elit değillerdi fakat takvâlı idiler. Çünkü Allah katında üstün olanlar elitler değil, takvâlı olanlardır.

 

Mistisizm, ezoterizm, bâtınilik ve tasavvuf şifreci ve sırcıdır. Hakîkatin bilgisi gizemlidir ve herkes anlayamaz. Hele avam denilen genel halk hiç anlayamaz. Hâlbuki bu düşünce ve söylem Kur’ân’a aykırıdır. Kur’ân’a göre hakîkatin bilgisi gizli ve gizemli değildir. Herkes anlar. Zâten Allah da: Andolsun Biz Kur’ân’ı zikr (öğüt alıp düşünmek) için kolaylaştırdık. Fakat öğüt alıp-düşünen var mı?” (Kamer 17) der. Mistisizm, ezoterizm, bâtınilik ve tasavvuf elitisttir. Bunlarda bir tür “mânevî kast sistemi” vardır.

 

İnsanca bir yaşamın hayâlini kurmakta bir sakınca yoktur, fakat küresel elitler gibi zengin olma hayâli kurmak müslümanca değildir. Bu konuda Allah şöyle der:

 

“Onlardan bâzı gruplara, kendilerini denemek için yararlandırdığımız dünyâ-hayâtının süsüne gözünü dikme. Senin Rabbinin rızkı daha hayırlı ve daha süreklidir” (Tâ-hâ 131).

 

Peygamberimiz de elitizmi çöpe atan ve takvâyı öne çıkaran şu sözü söyler: “Allah indinde en şerefliniz takvâca en ileri olanınızdır. Arabın Arap olmayan (acem) üzerine bir üstünlüğü yoktur. Arap olmayanın da Arap üzerine bir üstünlüğü yoktur. Siyah derili olanın beyaz derili üzerine bir üstünlüğü yoktur, beyazın da siyah derili üzerine bir üstünlüğü yoktur. Üstünlük sâdece takvâ iledir” (Cem’u'l-Fevâid, 1/510, hadis no: 3632).

 

Mekke müşriklerinin en çok zoruna giden şeylerden biri de, Allah’ın, peygamberliği, Mekke ve Taif’teki iki elit ve seçkinden birine değil de, zamânında bir-süreliğine onların çobanlığını yapan, fakat herkes tarafından “emin=güvenilir” diye bilinen ve anılan, ahlâk timsâli ve takvâ-sâhibi gariban bir yetime vermesiydi. Çünkü Allah için elit olmak değil, takvâlı olmak önemli ve üstündür. Elitizm ise takvâsızlığın bir sonucu ve cezâsıdır. Dünyâ’da olmazsa bile âhirette kazananlar elitler değil takvâlılar olacaktır:

 

“Şüphesiz (güzel olan) sonuç takvâ-sâhiplerinindir” (Hûd 49).

 

En doğrusunu sâdece Allah bilir.

 

Hârûn Görmüş

Kasım 2024

 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder