“Ey insanlar!, gerçekten, biz sizi bir erkek ve bir
dişiden yarattık ve birbirinizi tanımanız ve tanışmanız için sizi halklar ve
kabîleler (şeklinde) kıldık. Şüphesiz, Allah katında sizin en üstün (kerîm)
olanınız, (ırk, renk, soy ve servetçe değil) takvâca en ileride olanınızdır.
Şüphesiz Allah bilendir, haber alandır” (Hucurât 13).
“Ve
dediler ki: ‘Bu Kur’ân, iki şehirden birinin büyük bir adamına indirilmeli
değil miydi?’. Rabbinin rahmetini onlar mı paylaştırıyorlar?. Dünyâ-hayâtında
mâişetlerini aralarında biz paylaştırdık ve onlardan bir bölümü (diğer) bir
bölümünü etkisi altına alması için (teshir), bir bölümünü bir bölümü üzerinde derecelerle
yükselttik. Rabbinin rahmeti; toplayıp-yığdıklarından daha
hayırlıdır” (Zuhrûf
31-32)
Takvâ: “Korkmak ve sakınmak
(ittekullah). Sorumluluk bilinci, sorumluluğun bilincinde olmak, duyarlı olmak”
anlamlarındadır.
Elitizm: “Seçkincilik.
Bir elitin veyâ elit bir azınlığın yönetmesi gerektiği fikri veyâ yönetim
işinin bir elit veyâ azınlık tarafından yapılması. Seçkinlerin
idâresi; seçkin sınıfta olma bilinci”.
İnsanlık-târihi, elit yani seçkin bir konum elde etmek
isteyenlere karşı takvâyı öne çıkaranların mücâdelesinin târihidir. Bu-bağlamda
insanlar ikiye ayrılır: 1-Elit bir konuma yükselmek ve ulaşmak isteyenler,
2-Takvâlı olmak ve yaşamak isteyenler.
Elitizm bir entel hastalığıdır. Eşitliğin önündeki en büyük engel
“elitizm ve elitler”dir. Bunların farklı ve üstün olma arzuları ve ihtirasları
Dünyâ’nın düzenini bozan en önemli bir-kaç şeyden biridir. Şeytanın ve
nefislerinin fısıldamaları ve dürtmelerinin sonucunda kendilerini bir bok
zannedenlerin zanlarının ve boş laflarının bir sonucudur. Kendi-kendilerini
elit ve seçkin îlân edip başkalarını küçük görmek demek olan elitizm, adâletin,
eşitliğin ve hakkın önündeki en büyük engeldir. Kişinin iyi ve üstün bir
özelliği varsa bunu ortaya koysun ve bu özelliği ile geçinsin ve ortalama bir
düzeyde yaşasın gitsin. Fakat bu özelliğin binlerce insana karşı bir üstünlük
olması en azından İslâm için bir önem arz etmediği için milyonlarca müslüman
için de önem arz etmemesi gerekir. Allah için zâten önemli olan takvâdır ve
kişi özelliğini ancak takvâlı şekilde kullanırsa Allah bunun hayırlı sonucunu o
kişiye hem Dünyâ’da hem de âhirette gösterir.
Âlemlerin
Rabbi olan Allah varken Allah tarafından yaratılmış olan bir insanın kendini
binlerce ve milyonlarca insandan üstün görmesi on numara bir küstahlıktan başka
bir şey değildir. Mü’minler için önemli o ve üstün olan şey “elit olmak” değil, iyi bir kul olmak”tır. Zâten
Allah’a iyi bir kul olamayanlar hattâ kul olmayanlar kendilerini elit ve seçkin
görürler.
Kendilerini
elit yâni milyonlarca insandan üstün görenler bunu çeşitli nedenlerle yapmaktadırlar.
Kimisi parasının, malının-mülkünün ve servetinin fazlalığı nedeniyle, kimisi
boyu-posu, gücü-kuvveti, güzelliği-yakışıklığı ile, kimisi derisinin,
kaşının-gözünün-saçının rengi ile, kimisi kendine-has özellikleri ile, kimisi
işi ve başarıları ile, kimisi makâmı, mevkisi ve rütbesi ile, kimisi de bilgisi
ile kendini diğer insanlardan üstün görür ve elit zanneder. Fakat bu özellikler
ancak takvâ-merkezli olursa kıymetli olur ve bir üstünlükten bahsedilir. Aksi-hâlde
Allah’a göre bunların hiç-bir kıymeti yoktur. Zîrâ Dünyâ, kendini elit, seçkin
ve üstün gören takvâsızların kemik yığınlarına dönmüş cesetleriyle doludur.
Kendilerini elit görenler ve seçkin
kabûl edilenlerin çok büyük bölümü küfür, şirk ve zulüm ile öne çıkmıştır. Zîrâ
elit olmak yâni başkalarına göre üstün bir duruma gelmek normâl olmadığı için
ama nefisler bunu alabildiğine arzuladığı için, elit olmak, birilerinin omzuna
ve başının üstüne basarak yükselmeyi gerektirir. Bu da zulümden başkası
değildir.
Türkiye devleti, halk eliyle değil, batı’nın etkisiyle Allahsızlaşmış ve
din’den nefret eden bürokratik elitler tarafından kurulmuş bir devlettir.
Halkın tüm değerleri -sözde- elitler tarafından ezilerek ve yok sayılarak iptâl
edildi ve toplumun düşüncesine, rûhuna ve inancına aykırı olan bir düşünceyle
yenilikler ortaya kondu. Zâten kurucu kadronun ve bu-bağlamda CHP’nin, halkın
teveccüh gösterdiği sağ partileri ve özellikle dîni ve dindarları bir türlü
kabûl edememesinin arkasında bu vardır. Çünkü onlar kendilerini elit, diğerlerini
ise alt-tabaka ve aşağı-kesim olarak görüyorlar. Tabi bu sâdece CHP’ye has bir
şey değildir ve iktidârı ele geçiren ve siyâsetin, servetin, şöhretin, şehvetin
ve cehâletin saptırıp-savurduğu tüm insanlar için geçerlidir. Günümüzde de AKP’liler
kendilerini elit, diğerlerini alt-tabaka olarak görüp burun kıvırmaktadırlar.Demek
ki insan Allah’a hakkıyla kul olmadığı yada olmak istemediği zaman elitleşme
yoluna giriyor ve kendini öyle tatmin ediyor.
İç-savaşlar ve iç-çekişmeler, bir
“elitleşme savaşı”dır. Demokrasi,
beşerî sistem ve ideolojiler de öyledir. Birileri bunları kullanarak elitleşmek
ve sınıf atlamak istemektedir. Günümüzde Türkiye’deki iç-çekişme,
Rumeli kökenli “lâik elitler”le, Anadolu kökenli “muhâfazakâr elitler”in
çatışmasıdır.
Lâik-seküler-modern
demokrasi, üst-derecedeki elitlerin (tâğut), alt-derecedeki elitleri kullanarak
sistemi kendi lehlerine idâre etmek için ürettiği şeytânî bir sistem ve
ideolojidir. Gerek batılı
ülkelerde ve gerekse içinde yaşadığımız ülkede demokratik
uygulamalara/pratiklere baktığımızda, demokrasinin -herhâlde- en gerçekçi
tanımı şöyle yapılabilir: “Küçük bir azınlığın -elitist, jakobenist azgın bir
azınlığın- çoğunluğu yönettiği bir yönetim-şekli”.
Aliya İzzetbegoviç bu-bağlamda şöyle der: “Sömürgeciler iktidârı
devretmek zorunda kaldıktan sonra bu iktidârı, kendi mânevî talebelerine,
yabancılaşmış batı-yanlısı aydınlarına teslim etti. İktidarda bulunan
yabancılaşmış elit vâr olan eğitim-sistemi sâyesinde sürekli olarak yeniden
üretilmektedir”. Elitizm sistemi bu yolla korumakta ve sürdürmektedir. O-hâlde
elitizm şeytânî-tâğûtî bir sistemdir.
Elitler kendilerini dev-aynasında görürler ve takvâyı öne
çıkaranları da küçümserler. Oysa târih-boyunca halkın başına gelen musîbetler Allahsız
elitlerin yanlışları, hırsları ve kibirleri nedeniyle ortaya çıkmıştır-çıkmaktadır.
Elitler iş-başına geldiklerinde ancak ekini ve nesli helâk ederler:
“O,
iş-başına geçti mi
yeryüzünde bozgunculuk çıkarmaya, ekini ve nesli helâk etmeye çaba harcar.
Allah ise, bozgunculuğu sevmez” (Bakara 205).
Takvâlı olanlar başa geldiğinde ise iyilikler hâkim olur:
“Onlar ki, yeryüzünde kendilerini yerleştirir, iktidar-sâhibi kılarsak, dosdoğru namazı kılarlar,
zekâtı verirler, ma’rufu emrederler, münkerden sakındırırlar. Bütün işlerin
sonu Allah’a âittir” (Hac 41).
Elitler kendilerini diğerlerinden ayırmak için, aslında
çok da zevk almadıkları ve hattâ çoğu-zaman katlanmak zorunda kaldıkları
etkinliklere katılmak zorunda kalırlar. Tiyatro, sinema, bale, opera ve “modern
sanatlar” dene saçmalıkların sergilendiği sergilere katılmak onlar için
şarttır.
Elitlik-seçkincilik yâni kendini başkalarından üstün ve
farklı görmek, dîn ile ilgili olduğunda bile fitne çıkarıcı ve ifsâd edicidir.
Meselâ mistisizm, ezoterizm, tasavvuf ve bâtınîlik kendini “havas” yâni
elit-seçkin-üstün olarak görürken, halkın diğer kesimini ise “avam” yâni düşük, ezik, câhil ve bağnaz
olarak görür. Bu nedenle de mistisizmin, ezoterizmin, tasavvufun ve bâtınîliğin
derin ve yüce ilmini ve bilgisini, (aslında saçmalığını, absürtlüğünü ve
dandikliğini) sâdece kendilerinin anladığını ve idrâk ettiğini, avamın bunları
anlayamayacağını söyleyerek halkın çoğunu düşük görüp aşağılarlar. Oysa Kur’ân
hayatlarında hiç kitap ve vahiy görmeyen ve bilmeyen insanlara inmişti ve onlar
söyleneni ânında idrâk edip anlamış ve
gereğini yapmışlardı da insanlık-târihinin iç ve dış-âlemdeki en büyük
devrimini ve dönüşümünü gerçekleştirmişlerdi. Zîrâ onlar elit değillerdi fakat
takvâlı idiler. Çünkü Allah katında üstün olanlar elitler değil, takvâlı
olanlardır.
Mistisizm, ezoterizm, bâtınilik ve tasavvuf şifreci ve
sırcıdır. Hakîkatin bilgisi gizemlidir ve herkes anlayamaz. Hele avam denilen
genel halk hiç anlayamaz. Hâlbuki bu düşünce ve söylem Kur’ân’a aykırıdır.
Kur’ân’a göre hakîkatin bilgisi gizli ve gizemli değildir. Herkes anlar. Zâten
Allah da: “Andolsun Biz Kur’ân’ı zikr (öğüt alıp
düşünmek) için kolaylaştırdık. Fakat öğüt alıp-düşünen var mı?”
(Kamer 17) der. Mistisizm, ezoterizm, bâtınilik ve tasavvuf elitisttir.
Bunlarda bir tür “mânevî kast sistemi” vardır.
İnsanca bir yaşamın hayâlini kurmakta bir sakınca yoktur, fakat küresel
elitler gibi zengin olma hayâli kurmak müslümanca değildir. Bu konuda Allah
şöyle der:
“Onlardan bâzı gruplara, kendilerini
denemek için yararlandırdığımız dünyâ-hayâtının süsüne gözünü dikme. Senin
Rabbinin rızkı daha hayırlı ve daha süreklidir” (Tâ-hâ 131).
Peygamberimiz de elitizmi çöpe atan ve takvâyı öne
çıkaran şu sözü söyler: “Allah indinde en
şerefliniz takvâca en ileri olanınızdır. Arabın Arap olmayan (acem) üzerine bir
üstünlüğü yoktur. Arap olmayanın da Arap üzerine bir üstünlüğü yoktur. Siyah
derili olanın beyaz derili üzerine bir üstünlüğü yoktur, beyazın da siyah
derili üzerine bir üstünlüğü yoktur. Üstünlük sâdece takvâ iledir” (Cem’u'l-Fevâid, 1/510,
hadis no: 3632).
Mekke müşriklerinin en çok zoruna
giden şeylerden biri de, Allah’ın, peygamberliği, Mekke ve Taif’teki iki elit
ve seçkinden birine değil de, zamânında bir-süreliğine onların çobanlığını
yapan, fakat herkes tarafından “emin=güvenilir” diye bilinen ve anılan, ahlâk
timsâli ve takvâ-sâhibi gariban bir yetime vermesiydi. Çünkü Allah için elit
olmak değil, takvâlı olmak önemli ve üstündür. Elitizm ise takvâsızlığın bir
sonucu ve cezâsıdır. Dünyâ’da olmazsa bile âhirette kazananlar elitler değil
takvâlılar olacaktır:
“Şüphesiz (güzel olan) sonuç takvâ-sâhiplerinindir” (Hûd 49).
En doğrusunu sâdece Allah bilir.
Hârûn Görmüş
Kasım
2024
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder