“Yoksa siz, Kitab’ın bir bölümüne
inanıp da bir bölümünü inkâr mı ediyorsunuz?. Artık sizden böyle yapanların
dünyâ-hayâtındaki cezâsı aşağılık olmaktan başka değildir; kıyâmet gününde de
azâbın en şiddetli olanına uğratılacaklardır. Allah, yaptıklarınızdan habersiz
değildir” (Bakara 85).
İnsanlık târihi, şeytanın, nefsin , tâğutların ve onların izinde
gidenlerin “İslâm’ı sınırlandırmaya çalışması”nın târihidir. Lâkin İslâm dîni ve Kur’ân, klâsik veyâ modern, hiç-bir zamanda ve mekânda
sınırlandırılamaz. Zîrâ onu sınırlandırmaya hiç kimsenin gücü yetmez. İnsan,
dîni sınırlandırmaya kalktığında ve çalıştığında ancak kendisini sınırlandırmış
olur.
Din sınırlayıcıdır ama o sınırlandırılamaz. Din, “kırmızı çizgi” (sınır) demektir. İslâm demek, “sınır” demektir.
Bu, “haddini bilmek” sözüyle ifâdesini bulur. Dîni sınırlandırma düşüncesi ve
çabası insan için en büyük hadsizliktir. Dîni sınırlandırmaya kalkanlar birer
haddini bilmezler hâline gelirler. Haddini bilmeyenler hiç-bir şeyi hakkıyla
bilmeyecekleri için kendilerini sınırlandırmış olurlar.
Târih boyunca sınırsızca yaşamak isteyenlerin ilk yaptığı
şey dîni sınırlandırmak olmuştur. Çünkü sınır koyan din varken sınır
aşılamamakta ve sınırsızca yaşanamamaktadır. Özellikle modern insan sınırsızca
bir yaşam arzulamakta ve düşlemekte olduğu için din’den alabildiğine
uzaklaşmakta ve kopmakta yada en azında dîni sınırlandırmak istemektedir. Hâlbuki
Dünyâ’da sınırsızca yaşamanın bir imkânı ve karşılığı
yoktur.
Din sınırlandırılmaya kalkındığında şirk başlar. Çünkü
din’den boşalan yer başka şeylerle doldurulur ki bunlar zamanla din olup çıkar.
Modernizm; Allah’ın, âhiretin, gaybın, vahyin, peygamberliğin, dînin,
îmânın yerine, insanı, aklı, maddeyi, doğayı, eşyâyı, beşerî düşünce, sistem ve
ideolojileri, modern-bilimi ve teknolojiyi, en önemlisi de sınırsızca yaşamayı
koyan melânetin adıdır. Modernizm dîni bunlarla sınırlandırmaya çalışmaktadır.
Modernizm, “îmân ne kadar sınırlandırılırsa, aklın da o kadar
gelişeceği”ni zannetme ahmaklığıdır. Modernizm ve modern insan, Allah’ın ve
vahyin yerine aklı koyarak dîni sınırlandırmak istiyor. Fakat bu mümkün
değildir. Çünkü din ve îman sınırsız, akıl ise sınırlıdır. Modernizm bunu
tersine çevirerek; insanlara aklın sınırsız, dînin ve îmânın ise sınırlı
olduğunu yutturmaya çalışıyor.
Dîni akla indirgemek, “dîni sınırlandırmak” demektir. Akıl aşırı öne çıkarılarak din
sınırlandırılmaya çalışılıyor. Oysa akıl Dünyâ yaşamı ve madde ile
sınırlıdır. Çünkü akıl ancak geçici olan madde alanında işletilebilir. Maddî
bilgi sınırlı bir bilgidir. Çünkü maddenin bir sınırı vardır. Böyle olduğu için
akıl da sınırlı kalmak zorundadır. Bu nedenle sınırlı olan maddî bilgiyle yâni
akılla kesin bir yargıya varılamaz, varılamıyor da. Vahyî bilgi ise
Sınırsız’dan gelen bilgidir. Kesinlik içerir. Bu nedenle tam-aksine, akıl din
ile sınırlandırılmalıdır ve vahiy-merkezli işletilmelidir. Zîrâ aklın en ideâl
şekilde işletilebilmesi ve en doğru sonuçlara varabilmesi ancak vahyin
kontrôlünde ve yönlendirmesinde olduğunda gerçekleşebilir. Aksi-takdirde din ve
îman ile sınırlandırılmayan akıl, nefsin güdümüne girer ve ancak fitne üretir
ve ifsâd eder.
Din %100 din’dir. Tabi bu ideâl olan ve ulaşmak için koyulan bir
hedeftir. Pratikte bu seviyeye ulaşmak her zaman ve herkes için mümkün
olmayabilir. Bu hedefe ulaşma gayreti içinde olmak önemlidir. Meselâ Allah
Kur’ân’da; “namazlarınızı titizlikle yerine getirin”, “yalvara-yalvara duâ
edin”, “ana-babanıza “öf” bile demeyin” vs. gibi emirler verir. Peki bu
emirleri %100 olarak değil de, %90 olarak yerine getirdiğimizde, yaptıklarımız
kabûl edilmez ve boşa mı gider ve dîni sınırlandırmış mı oluruz?. Şöyle ki;
teori, -bâzı sınırlı zamanlar hâriç- hiç-bir zaman %100 pratiğe dökülemez.
Kur’ân’ın gösterdiği “ulaşılabilir olan” bir “hedef” vardır. Fakat o hedefe
bir-anda ulaşılamadığı gibi, çokları ulaşmaz da. O-hâlde İslâm; o hedefe ulaşma
yolunda tüm güçle samîmi bir şekilde gayret sarf etmektir. Fakat.. bir de
“tevhid” vardır ki, ya %100 olur, yada %0. Tevhid yâni “şirksizlik”,
yarım-yamalak olacak şey değildir. Tevhid %100 olmadığında Allah’ın yardımının
ulaşması söz-konusu bile olmadığı gibi, azâbı her yönden kuşatır bizi.
Tevhidten tâviz verilemez. Tevhidten verilen her tâviz şirke kapı aralar. Demek
ki dîni sınırlandırmak, verilen tek bir tâvizle başlar.
Din; “yol, hayat-tarzı,
hesap-günü, kânun, hüküm” anlamlarındadır. Buna göre din, insanın her türlü inancını,
düşüncesini, tavır ve davranışlarını ifâde eden, “insanın yaşam-tarzı ya da
yaşamında izlediği yol” anlamına gelmektedir. Din hayâtın her alanı içindir. Din,
hayâtın hiç-bir alanında sınırlanamaz ve hayattan uzaklaştırılmaz.
Din; felsefe,
sosyoloji, psikoloji, târih, coğrafya, edebiyat, bilim, siyâset vs. alanlarından
sâdece biri içinde sınırlandırılamaz. Sâdece tek bir alan içinde din târifi
yapmak dînin gerçek târifi olmaz ve böyle yapanlar dînin târifini ve kendisini
sınırlandırılmış olur.
Din sâdece Allah’ı kabûl etmek ve başka da hiç-bir şey yapmamak
demek değildir. Din yâni Allah katındaki tek hak din olan İslâm; hayâtın
sosyâl, kültürel, toplumsal, âilevî, ekonomik, hukûkî, kânûnî, askerî ve siyâsi
alanların hiç-birinde sınırlanamaz. Zîrâ din çoğu insanın zannettiği gibi sâdece
iç-âlemlerde, dört duvar arasında, kâlplerde ve zihinlerde yaşanacak ve göklere
hapsedilecek bir şey değildir. O, hayâtın her alanına karışan ve hayâtın her
alanında hâkim olmak isteyen bir hayat-nizâmıdır. Bu nedenle Allah’ı kabûl edip de dîni ve
amel-eylemi kabûl etmemek, hakîki dîni sınırlayan bir din’dir. Pozitivizm, lâiklik,
sekülerizm, demokrasi, cumhûriyet, feminizm, kapitâlizm, komünizm, sosyâlizm,
liberâlizm, modernizm, post-truth, meta-verse, yapay zekâ vs. hepsi ilâhî dîni
sınırlandırmak için şeytanın fısıltılarıyla ortaya çıkarılmış beşerî dinlerdir.
Demokrasi, dîni sınırlandırmak ve din’den kurtulmak için ortaya
çıkarılmış şeytânî bir ideolojidir. Demokrasinin lîderlerinin otoritesi o kadar
ileridir ki, hiç-bir padişah ve kral bu derece otorite değildi. Çünkü
padişahları ve kralları “din” sınırlıyordu.
90’lı
yıllarda bâriz olmaya başlayan ABD’nin
Türkiye’de uyguladığı “Ilımlı (sınırlı) İslâm Projesi” başarılı olmuştur.
Ilımlı müslümanlar!, “sınırlı müslümanlar”dır. Sınırlı müslümanlık dîni
sınırlandırmaya çalışmaktadır.
“Müslüman olarak neyi yapamıyorsun?, neye engel var?” sorusu, İslâm’ı/dîni,
5 farz ile sınırlandırmak anlamına gelir. Fakat Kur’ân, modernite tarafından
engellenip sınırlandırılabilecek bir Kitap değildir. Kur’ân moderniteyi de aşan
bir Kitap’tır. Bu nedenle onun hiç-bir emri ve yasağı sınırlandırılamaz.
Usvetun hasenetun denilen “güzel örneklik”i yâni “vahiy-merkezli
pratiklik” demek olan Sünnet’i yok saymak da “İslâm’ı/dîni sınırlandırmak”
demektir.
“Müslümanım!” diyenlerin bir-çoğu dinlerini “cenâze
namazı” ile sınırlandırmaktadır.
Dîni sınır koymaya karşı, “dîni
hayâtın her alanında hâkim kılma çabası” vardır, olmalıdır. Tabi bu,
-sünnetullah ve imtihan gereğince- dîni sınırlandırmaya çalışmak gibi bedelsiz
bir şey değildir. Sağlam bir îman-güven, kararlılık, sebat, sabır ve gayret
gerektirir:
“Öyleyse sen sabret; şüphesiz Allah’ın vâdi haktır; kesin
bilgiyle inanmayanlar sakın seni telâşa kaptırıp-hafifliğe (veyâ gevşekliğe)
sürüklemesinler” (Rûm 60).
En doğrusunu sâdece Allah bilir.
Hârûn Görmüş
Kasım
2024
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder