2 Kasım 2024 Cumartesi

Dîne Sınır Koymak

 

“Yoksa siz, Kitab’ın bir bölümüne inanıp da bir bölümünü inkâr mı ediyorsunuz?. Artık sizden böyle yapanların dünyâ-hayâtındaki cezâsı aşağılık olmaktan başka değildir; kıyâmet gününde de azâbın en şiddetli olanına uğratılacaklardır. Allah, yaptıklarınızdan habersiz değildir” (Bakara 85).

 

İnsanlık târihi, şeytanın, nefsin , tâğutların ve onların izinde gidenlerin “İslâm’ı sınırlandırmaya çalışması”nın târihidir. Lâkin İslâm dîni ve Kur’ân, klâsik veyâ modern, hiç-bir zamanda ve mekânda sınırlandırılamaz. Zîrâ onu sınırlandırmaya hiç kimsenin gücü yetmez. İnsan, dîni sınırlandırmaya kalktığında ve çalıştığında ancak kendisini sınırlandırmış olur. 

 

Din sınırlayıcıdır ama o sınırlandırılamaz. Din, “kırmızı çizgi” (sınır) demektir. İslâm demek, “sınır” demektir. Bu, “haddini bilmek” sözüyle ifâdesini bulur. Dîni sınırlandırma düşüncesi ve çabası insan için en büyük hadsizliktir. Dîni sınırlandırmaya kalkanlar birer haddini bilmezler hâline gelirler. Haddini bilmeyenler hiç-bir şeyi hakkıyla bilmeyecekleri için kendilerini sınırlandırmış olurlar.

 

Târih boyunca sınırsızca yaşamak isteyenlerin ilk yaptığı şey dîni sınırlandırmak olmuştur. Çünkü sınır koyan din varken sınır aşılamamakta ve sınırsızca yaşanamamaktadır. Özellikle modern insan sınırsızca bir yaşam arzulamakta ve düşlemekte olduğu için din’den alabildiğine uzaklaşmakta ve kopmakta yada en azında dîni sınırlandırmak istemektedir. Hâlbuki Dünyâ’da sınırsızca yaşamanın bir imkânı ve karşılığı yoktur.

 

Din sınırlandırılmaya kalkındığında şirk başlar. Çünkü din’den boşalan yer başka şeylerle doldurulur ki bunlar zamanla din olup çıkar.

 

Modernizm; Allah’ın, âhiretin, gaybın, vahyin, peygamberliğin, dînin, îmânın yerine, insanı, aklı, maddeyi, doğayı, eşyâyı, beşerî düşünce, sistem ve ideolojileri, modern-bilimi ve teknolojiyi, en önemlisi de sınırsızca yaşamayı koyan melânetin adıdır. Modernizm dîni bunlarla sınırlandırmaya çalışmaktadır.

 

Modernizm, “îmân ne kadar sınırlandırılırsa, aklın da o kadar gelişeceği”ni zannetme ahmaklığıdır. Modernizm ve modern insan, Allah’ın ve vahyin yerine aklı koyarak dîni sınırlandırmak istiyor. Fakat bu mümkün değildir. Çünkü din ve îman sınırsız, akıl ise sınırlıdır. Modernizm bunu tersine çevirerek; insanlara aklın sınırsız, dînin ve îmânın ise sınırlı olduğunu yutturmaya çalışıyor.

 

Dîni akla indirgemek, “dîni sınırlandırmak” demektir. Akıl aşırı öne çıkarılarak din sınırlandırılmaya çalışılıyor. Oysa akıl Dünyâ yaşamı ve madde ile sınırlıdır. Çünkü akıl ancak geçici olan madde alanında işletilebilir. Maddî bilgi sınırlı bir bilgidir. Çünkü maddenin bir sınırı vardır. Böyle olduğu için akıl da sınırlı kalmak zorundadır. Bu nedenle sınırlı olan maddî bilgiyle yâni akılla kesin bir yargıya varılamaz, varılamıyor da. Vahyî bilgi ise Sınırsız’dan gelen bilgidir. Kesinlik içerir. Bu nedenle tam-aksine, akıl din ile sınırlandırılmalıdır ve vahiy-merkezli işletilmelidir. Zîrâ aklın en ideâl şekilde işletilebilmesi ve en doğru sonuçlara varabilmesi ancak vahyin kontrôlünde ve yönlendirmesinde olduğunda gerçekleşebilir. Aksi-takdirde din ve îman ile sınırlandırılmayan akıl, nefsin güdümüne girer ve ancak fitne üretir ve ifsâd eder.

 

Din %100 din’dir. Tabi bu ideâl olan ve ulaşmak için koyulan bir hedeftir. Pratikte bu seviyeye ulaşmak her zaman ve herkes için mümkün olmayabilir. Bu hedefe ulaşma gayreti içinde olmak önemlidir. Meselâ Allah Kur’ân’da; “namazlarınızı titizlikle yerine getirin”, “yalvara-yalvara duâ edin”, “ana-babanıza “öf” bile demeyin” vs. gibi emirler verir. Peki bu emirleri %100 olarak değil de, %90 olarak yerine getirdiğimizde, yaptıklarımız kabûl edilmez ve boşa mı gider ve dîni sınırlandırmış mı oluruz?. Şöyle ki; teori, -bâzı sınırlı zamanlar hâriç- hiç-bir zaman %100 pratiğe dökülemez. Kur’ân’ın gösterdiği “ulaşılabilir olan” bir “hedef” vardır. Fakat o hedefe bir-anda ulaşılamadığı gibi, çokları ulaşmaz da. O-hâlde İslâm; o hedefe ulaşma yolunda tüm güçle samîmi bir şekilde gayret sarf etmektir. Fakat.. bir de “tevhid” vardır ki, ya %100 olur, yada %0. Tevhid yâni “şirksizlik”, yarım-yamalak olacak şey değildir. Tevhid %100 olmadığında Allah’ın yardımının ulaşması söz-konusu bile olmadığı gibi, azâbı her yönden kuşatır bizi. Tevhidten tâviz verilemez. Tevhidten verilen her tâviz şirke kapı aralar. Demek ki dîni sınırlandırmak, verilen tek bir tâvizle başlar.  

 

Din; “yol, hayat-tarzı, hesap-günü, kânun, hüküm” anlamlarındadır. Buna göre din, insanın her türlü inancını, düşüncesini, tavır ve davranışlarını ifâde eden, “insanın yaşam-tarzı ya da yaşamında izlediği yol” anlamına gelmektedir. Din hayâtın her alanı içindir. Din, hayâtın hiç-bir alanında sınırlanamaz ve hayattan uzaklaştırılmaz.

 

Din;  felsefe, sosyoloji, psikoloji, târih, coğrafya, edebiyat, bilim, siyâset vs. alanlarından sâdece biri içinde sınırlandırılamaz. Sâdece tek bir alan içinde din târifi yapmak dînin gerçek târifi olmaz ve böyle yapanlar dînin târifini ve kendisini sınırlandırılmış olur.

 

Din sâdece Allah’ı kabûl etmek ve başka da hiç-bir şey yapmamak demek değildir. Din yâni Allah katındaki tek hak din olan İslâm; hayâtın sosyâl, kültürel, toplumsal, âilevî, ekonomik, hukûkî, kânûnî, askerî ve siyâsi alanların hiç-birinde sınırlanamaz. Zîrâ din çoğu insanın zannettiği gibi sâdece iç-âlemlerde, dört duvar arasında, kâlplerde ve zihinlerde yaşanacak ve göklere hapsedilecek bir şey değildir. O, hayâtın her alanına karışan ve hayâtın her alanında hâkim olmak isteyen bir hayat-nizâmıdır.  Bu nedenle Allah’ı kabûl edip de dîni ve amel-eylemi kabûl etmemek, hakîki dîni sınırlayan bir din’dir. Pozitivizm, lâiklik, sekülerizm, demokrasi, cumhûriyet, feminizm, kapitâlizm, komünizm, sosyâlizm, liberâlizm, modernizm, post-truth, meta-verse, yapay zekâ vs. hepsi ilâhî dîni sınırlandırmak için şeytanın fısıltılarıyla ortaya çıkarılmış beşerî dinlerdir.

Demokrasi, dîni sınırlandırmak ve din’den kurtulmak için ortaya çıkarılmış şeytânî bir ideolojidir. Demokrasinin lîderlerinin otoritesi o kadar ileridir ki, hiç-bir padişah ve kral bu derece otorite değildi. Çünkü padişahları ve kralları “din” sınırlıyordu. 

 

90’lı yıllarda bâriz olmaya başlayan ABD’nin Türkiye’de uyguladığı “Ilımlı (sınırlı) İslâm Projesi” başarılı olmuştur. Ilımlı müslümanlar!, “sınırlı müslümanlar”dır. Sınırlı müslümanlık dîni sınırlandırmaya çalışmaktadır.  

 

“Müslüman olarak neyi yapamıyorsun?, neye engel var?” sorusu, İslâm’ı/dîni, 5 farz ile sınırlandırmak anlamına gelir. Fakat Kur’ân, modernite tarafından engellenip sınırlandırılabilecek bir Kitap değildir. Kur’ân moderniteyi de aşan bir Kitap’tır. Bu nedenle onun hiç-bir emri ve yasağı sınırlandırılamaz.   

 

Usvetun hasenetun denilen “güzel örneklik”i yâni “vahiy-merkezli pratiklik” demek olan Sünnet’i yok saymak da “İslâm’ı/dîni sınırlandırmak” demektir.

 

“Müslümanım!” diyenlerin bir-çoğu dinlerini “cenâze namazı” ile sınırlandırmaktadır.

 

Dîni sınır koymaya karşı, “dîni hayâtın her alanında hâkim kılma çabası” vardır, olmalıdır. Tabi bu, -sünnetullah ve imtihan gereğince- dîni sınırlandırmaya çalışmak gibi bedelsiz bir şey değildir. Sağlam bir îman-güven, kararlılık, sebat, sabır ve gayret gerektirir:

 

“Öyleyse sen sabret; şüphesiz Allah’ın vâdi haktır; kesin bilgiyle inanmayanlar sakın seni telâşa kaptırıp-hafifliğe (veyâ gevşekliğe) sürüklemesinler” (Rûm 60).

 

En doğrusunu sâdece Allah bilir.

 

Hârûn Görmüş

Kasım 2024

 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder