3 Kasım 2024 Pazar

Modern Bir Sapkınlık: Feminizm

 

“Allah’ın kendisiyle kiminizi kiminize göre üstün kıldığı şeyi temenni etmeyin. Erkeklere kazandıklarından pay (olduğu gibi), kadınlara da kazandıklarından pay vardır. Allah’tan onun fazlını (ihsânını) isteyin. Gerçekten, Allah her-şeyi bilendir” (Nîsâ 32).

 

Feminizm: “XVIII. yüzyılda Fransa’da filozoflar ve kadın yazarlarca ortaya atılan ve savunulan, daha sonraki yüzyıllarda her toplumda yandaş bulan, kadının siyâsal ve toplumsal haklar bakımından erkekle eşit olması gerektiğini öne süren ve bunu gerçekleştirmeye çalışan akım”.

 

Kadınların toplum içindeki rolünü ve haklarını genişletmeyi öngören bir doktrin olarak tanımlanan feminizmin ortaya çıkışı 18.yy sonlarına rastlar. Latince “kadın” anlamına gelen “femine” sözcüğünden türetilmiştir.

 

Tabi bu târifler çok hafif ifâdelerle sanki sâdece bir hak talebi gibi sunulmuş. Oysa öyle değildir ve öyle olmadığı feminizmin geldiği yer îtibârıyla ortadadır.

 

Yazı-başlığında da açıkça söylediğimiz gibi, feminizm bir sapkınlıktır. Erkeklerle eşit haklar almak çabası ve hedefi değil, erkeklerden neredeyse tüm hakları alarak kadınlara vermek ve kadınları bir tanrıça gibi ilahlaştırmak ve onlara tapınmak düşüncesi ve hedefidir.

 

Feminizm bir “erkek kompleksi”dir. “Dikey” olan karşısında “yatay” olanın âcizliğinin dışa-vurumudur. Edilgen olmanın ve “altta kalma”nın verdiği ezikliğin şeytan tarafından abartılması ve kadınlara-kızlara fısıldanmasıdır. Hiç kıvırmaya gerek yok; feminizm, fıtrata, doğala, doğaya, normâle bir ihânetin ve aykırılığın ve bundan dolayı ortaya çıkan sapkınlığın bir sonucudur.

 

Feministler şunu çok iyi bilmelidirler ki, hak, hukuk, adâlet ve insanlık açılarından değil elbette ama beden ve fizîkî yapı noktasında erkeler kadınlardan bâriz şekilde üstün yaratılmışlardır ki zâten kadını, erkeği ve her-şeyi yaratan Allah da bundan dolayı erkeğe hem daha fazla sorumluluk yüklemiş hem de erkekleri kadınlara koruyucu ve idâre edici olarak tâyin etmiştir:

 

Allah’ın, bâzısını bâzısına üstün kılması ve onların kendi mallarından harcaması nedeniyle erkekler, kadınlar üzerinde sorumlu gözeticidir…” (Nîsâ 34).

 

Feminizm bir erkek düşmanlığıdır. Feministler, şeytanın etkisi ve aldatmasının sonucu olarak erkeğin sâhip olduğu fiziksel gücü ve kendisine üstün kılınmasını kıskanmaları nedeniyle kendilerini çok daha güçlü gösteren ve bu yüzden Allah’ın ve toplumun onlara yüklemediği sorumlulukları yükleyerek kendilerine zulmeden insanlardır. Hâlbuki Allah müthiş bir dengeyle kadın ve erkeği tam da birbirlerine uygun şekilde yaratmış ve aralarına da bir sevgi-bağı koymuştur:

 

“Onda sükun bulup durulmanız için, size kendi nefislerinizden (cinslerinizden) eşler yaratması ve aranızda bir sevgi ve merhâmet kılması da O’nun âyetlerindendir. Şüphesiz bunda, düşünebilen bir kavim için gerçekten âyetler vardır” (Rûm 21).

 

Feministler feminist sapkınlık nedeniyle cinsel organlarını ve kadınlığı yâni doğal durumlarını kabûl edememe durumuna kadar gelmiştir. Önde giden feministlerin kendilerini erkeklere benzetmek için bir yerlerini yırtmalarının nedeni budur. Yine feministlerin,  erkeklerin yapması gereken işlere soyunmasının arkasında da bu vardır ki bu sapkınlık kadınlara zulümden başkası değildir.

 

Feministlerin sapkınca düşüncelerini ortaya koyduğumuzda, feminizme boşuna “sapkınlık” demediğimiz açığa çıkar.

 

1. Dünyâ Savaşı, cepheye gittikleri için erkeklerden boşalan fabrikaları kadınların doldurmasına neden oldu ki kadınlar çalışmaya ve dışarıya 1. ve 2. Dünyâ Savaşları’ndan sonra alışmaya baladı. Bu durum kadınların da erkeklerin yaptığı her işi yapabileceği düşüncesini doğurdu. Anneliği ve ev-hanımlığını bırakıp da ev-dışına alışan kadının düşünceleri de değişmeye başladı. Çünkü sürekli şekilde ev-dışında bulunan kadının fıtratı/doğası değişir ve bu kâlbine, rûhuna ve zihnine etki eder. Artık doğal ve normâl düşüncelerden sıyrılarak şeytanın ve nefsin etkisine ve de tâğutların yönlendirmelerine kapılmaya başlayarak farklı düşünceler ve inançlar içine girer. Bu-bağlamda feministler meselâ, kadının evlilik-dışın cinsel özgürlüğünün olmasını bile söylemişlerdir.

 

Ev-merkezli mâsumiyetlerini kaybeden ve erkekleşmeye başlayan kadınlar, önemli olanın akıl olduğunu, bu yüzden erkekle kadının aynı ve eşit olduğunu söyleyerek ve işgüzarlık yaparak kendi ayaklarına sıkmaya başladılar. Artık kamusal alana çıkmak kadın için olmazsa-olmaz olarak görülmeye başladı. Kamusal alana karışan kadınlar evliliği ve anneliği ertelemeye ve en sonunda da kaçınılmaz bir sonuç olarak evliliğe, anneliğe ve âileye düşman olmaya, hattâ evliliği “fâhişelik” olarak görmeye  başladılar. “Peki nesil nasıl devâm edecek?” sorusuna ise, serbest cinsel ilişki, âilesiz toplum ve annelik görevi olmadan çocukların toplum tarafından anne ve babasını tanımadan yetiştirilmesi düşüncesini ortaya attılar. Artık âile, annelik, babalık ve akrabâlık olmayacak, zımnen; “ortalık piçlerden ve it-kopuktan geçilmeyecek” demeye getirdiler.

 

Şu düşünceler feministler için çok normâldir: “Kadını “anne” erkeği de “baba” yapan biyolojik farklılık, gebelikten korunma, kısırlaştırma ve kürtajla ilgili geliştirilen yeni teknolojilerle eski anlam ve işlevini kaybedecektir. Sûnî döllenme, anlaşmalı annelik, yapay plasenta gibi yeni yöntemlerle, uygun yasal düzenlemeler yapıldığında çocuk Dünyâ’ya getiren anne ona bakmak zorunda kalmayacak, çocuk büyütmek isteyen de çocuk doğurmaya mecbur olmayacaktır. Radikâl feministler annelik üzerine olan genel anlayışla karşıdırlar. Feministlere göre yerleşik annelik anlayışı tüm kadınların anneliği bir ihtiyaç olarak gördükleri yanlışına dayanır. Radikâl feministlere göre bu varsayım sorgulanmalıdır. Zîrâ eğer anneler kız çocuklarına oyuncak bebek almaz, evde, okulda, çarşıda, kız ve erkek ayrımına dayalı normlar aşılanmaz ise kadınların anne olmak isteyecekleri şüphelidir”.

 

Erkek düşmanlığı oluşunca ama cinsellik dürtüsü devâm edince feministler lezbiyenliği öne çıkardılar ve onu savunmaya başladılar. “Cinselliğin ifsâd edilmesi” demek olan LGBT’nin ortaya çıkmasının en büyük sorumlusu feminizm ve feministlerdir. Feminizm hem sapkındır hem de saptırıcıdır.

 

Tüm sapkın düşünce ve söylemlerinden sonra feministler, seküler-modern Allahsız sistem kendilerine alan açtığı ve yoğun destek verdiği için kendilerini bir bok zannetmeye başladılar ve en sonunda erkeklerden daha üstün olduklarını dillendirmeye başladılar. Fakat fıtrata, doğala, normâle ve yaratılışa aykırı olan bu duruma karşı henüz yavşaklaşmamış olan erkekler, kas-gücünün hâlâ geçerli olduğunu acı bir şekilde ortaya koydular.

 

Kadın-erkek eşitliği söylemi, modern hattâ post-modern bir söylemdir ve “feminizm sapıklığı” ile birlikte ortaya atılmıştır. Aslında feministler, “kadının erkekten üstün olduğunu” savunurlar ama bunu bir-anda ve direkt olarak söyleyemedikleri için -ki artık açıkça söylemeye başladılar-, “kadın-erkek eşittir” söylemini bir “ön-söylem” olarak îcâd edip dile getiriyorlar. Bu söylemin bir sonraki söylemi, “kadın erkekten üstündür” şeklindeki söylem olmuştur. Zâten pratik hayatta, kadın erkekten üstün tutulmaya başlamıştır ve hattâ erkekler kadına bağımlı hâle getirilmeye çalışılmaktadır. Tabi bu aslında toplumda bir karşılık bulmamakta, kadına boğdurulmaya çalışılan erkek, kadına olan üstünlüğünü “başka” şekillerde göstermektedir. Hem de bu, ileri toplum, geri toplum meselesi de değildir. Kadına şiddetin ilk sırada olduğu ülke, Feminizmin öncü ülkelerinden bir Avrupa ülkesi olan Danimarka, ondan sonra da Finlandiya ve İsveç’tir.

 

Aslında erkeklerin kadınlardan, başta fizîki yapıları olmak üzere bir-çok üstün özelliklerle donatılarak yaratıldığını ve bunun bâriz bir şekilde görüldüğünü, erkeklerden çok kadınlar biliyor. Çünkü bu âyan-beyan ortada olduğu için bâriz şekilde görülebiliyor. Fakat kadınlar bunu feminizm ve liberâl-kapitâlist hareketler ve sistemlerin kışkırtmasıyla görmezden gelerek yok saymak istiyorlar. Sonuçta ise her zaman kendileri zarar görüyor.

 

Modernler 250 yıldır, sanki kadın tâ Hz. Havvâ’dan bêri ağır bir kölelik altında ezim-ezim ezilmiş, hiç-bir özgürlüğü olmamış, insan olarak bile görülmemiş, maddî ve mânevî olarak sömürülmüş, evlenene kadar babasının ve ağabeylerinin, evlendikten sonra da kocasının ağır baskısı ve esâreti altınca kalmış gibi, “kadınlara özgürlük” sloganıyla kadınlara -sözde- özgürlük vererek onları kurtardıklarını ve önlerini açtıklarını düşünürler ve bunu söyleyip dururlar. Perişân hâldeki kadını modernizmin kurtardığı algısı ve düşüncesi oluştururlar. Peki modernizm ile birlikte gerçekten de kadınlar özgür olabildiler mi?. Oldularsa o zaman niçin Feminizm diye bir sapkınlık ortaya çıktı?, kadını korumak için çeşitli önlemler var ve niçin kadınlar sövülüyor, dövülüyor ve öldürülüyor?. Hani modernizm kadınlara özgürlük vermişti ve kadınlar kölelikten ve esâretten kurtulmuşlardı?. Demek ki modernizmin, kadınları kölelikten kurtardığı ve özgürleştirdiği falan yok, çünkü modernizm denen  şeytan-işi pislik şey, kadınları özgürleştirmedi ve târih boyunca hiç olmadığı oranda herkes ve her-şey tarafından köleleştirildi ve köleleştirilmektedir. Köleleştirilen kadın her alanda köle gibi kullanıldı-kullanılıyor.

 

Modern özgürlük telâkkisi, kadınlara olması gerekenden çok daha fazla özgürlük verince, kadın zıvanadan çıkmış ve erkekleri güdümüne almak istemeye başlamıştır. Erkeklerden ziyade kadın-merkezli bir temeli olan kapitâlist-liberâl-feminist-modern sistem de kadınları öne çıkarmış ve erkekleri kadınların güdümüne sokmaya çalışmaktadır. Bu “ilâhî olan”ın güdümünden çıkıp, “bedenî-nefsî olan”ın güdümüne girmek demektir.

 

Kadınlar erkeksileşirken, erkekler de kadınsılaştırılıyor ve bu, “şeytânî bir proje kapsamında” yapılıyor. Feministler erkek karşısında duydukları ezikliğin çâresini bu-şekilde bulmaya çalışıyorlar. Çünkü Feminizm bir “erkek kompleksi”dir. Erkek karşısında duyulan kompleksin, ezikliğin ve güçsüzlüğün, dinden uzaklaşmış ve kopmuş olan kadınlar üzerinde açığa çıkması durumudur. Güdümlü düşünceler ve davranışlar, güdümlü bombalardan daha güçlü ve tahripkârdır. Şeytan, nefs ve tâğutlar tarafından güdümlenmiş olan Feminizm, erkekleri kadınların güdümüne sokmaya çalışarak güdümlü bombalardan daha tahripkâr etkiler yapmaktadır.

 

Feminizmin ortaya çıkmasında elbette kadınlara yapılan aşağılamalar, şiddet ve adâletsizliklerin de payı vardır ve etkisi olmuştur. Fakat feminizmin ortaya çıkmasının en öneli nedeni bu değildir. Feminizmin, dinden uzaklaşıldığı ve kopulduğu bir zamanda ortaya çıkmış olması, onun dinsizlikle direkt olarak alâkalı olduğunu ortaya koyar. Çünkü dinden uzaklaşan ve kopan insanlar fıtrattan, doğaldan ve normâlden de uzaklaşmış ve kopmuş olacakları için artık her yaptıkları şey absürt ve saçmalık olacaktır. İşte feminizm de böyle bir saçmalıktır ve Allah’ın yarattığına aykırı bir düşünce ve boşuna bir değişim ve değiştirme çabasıdır.

 

Feminizm; şeytanın fısıldamaları, nefsin kışkırtması ve tâğutların yönlendirmesinin netîcesi olarak Allah’tan, âhiretten, dinden, îmandan, kitaptan, peygamberden, fıtrattan, doğadan, doğaldan, normâlden, sağ-duyudan kopmanın sonucunda ortaya çıkan modern bir sapkınlıktır.   

 

En doğrusunu sâdece Allah bilir.

 

Hârûn Görmüş

Kasım 2024

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder