“Şüphesiz, îman edenler(le) yahudiler,
hristiyanlar ve sâbiîler(den kim) Allah’a ve âhiret gününe îman eder ve sâlih
amellerde bulunursa, artık onların Allah katında ecirleri vardır. Onlara korku
yoktur ve onlar mahzun olmayacaklardır” (Bakara 62).
“Cennete
sâdece müslümanlar mı girecek?” sorusunun cevâbı; “elbette, tabî ki,
kesinlikle” şeklinde verilmelidir. Zîrâ “Allah katındaki tek hak din” İslâm
olduğu için, Allah’ın seçtiği ve vahyettiği tüm peygamberler de müslümandırlar.
Tâ Hz. Âdem’den bêri gönderilmiş olan tüm peygamberler İslâm peygamberidirler
ve onlara uyanlar da müslümandırlar. (Burada “müslüman” derken kastettiğimiz,
Kur’ân’ın ifâdesi ile “müslim” ve “mü’minler”dir).
Allah
çeşitli ve farklı dinler indirmez, din tektir, o da İslâm’dır. İslâm ise
“sâdece Allah’a teslim olmak” demektir. Tüm peygamberler İslâm peygamberi
olduğu gibi peygamberlere indirilen tüm kitaplar da İslâm’ın âyetlerini içeren
Allah’ın indirdiği kitaplardır. Tevrat, Zebur, İncil, Kur’ân vd. bambaşka
dinlerin farklı kitapları değil, Allah’ın İslâm üzere olan peygamberlerine
indirdiği ve İslâm’ın birbiri ardınca gelen ve de aynı ilkelerden söz eden
kitaplarıdır.
Peygamberler
hep İslâm üzeredirler, sâdece kendilerine indirilen şeriatlarda -temel ilkelere
aykırı olmamak kaydıyla- bâzı küçük farklılıklar vardır. Tevrat, Zebur, İncil,
Kur’ân vd. farklı dinlerden değil, tezat teşkil etmeyen bâzı farklı kurallardan
bahseder sâdece. Peygamberimiz’in izinde yürüdüğü dînin adının İslâm olması,
ona inen vahiylerin önceki peygamberlere inen tüm vahiyleri içermesi ve
birleştirmesi ve de belli bir nizamda kitap hâline getirilmiş olması nedeniyledir.
Böylece İslâm’a son nokta konulmuştur. Peygamberimiz’e İslâm adı altında
yepyeni bir din gelmemiştir, Peygamberimiz ile birlikte İslâm tamamlanmıştır.
Zâten Kur’ân, Allah katında tek dîn’in İslâm
olduğunu ve tüm peygamberlerin de İslâm üzere olduğunu üstüne
basa-basa söyler:
Hz.
Muhammed: “O’nun hiç-bir ortağı yoktur. Ben böyle emrolundum ve ben müslüman
olanların öncüsüyüm” (En-âm163).
Hz
Nûh: “Onlara Nûh’un haberini oku… Benim ecrim yalnızca Allah’a âittir. Ve
ben, müslümanlardan olmakla emrolundum” (Yûnus 71-72).
Hz.
İbrâhim: “İbrâhim, İsmâil’le birlikte Ev’in (Kâbe’nin) sütunlarını
yükselttiğinde (ikisi şöyle duâ etmişti): Rabbimiz bizden (bunu) kabûl et.
Şüphesiz, Sen işiten ve bilensin; Rabbimiz, ikimizi sana teslim olmuş
(müslümanlar) kıl ve soyumuzdan sana teslim olmuş (müslüman) bir ümmet (ver).
Bize ibâdet yöntemlerini (yer veyâ ilkelerini) göster ve tevbemizi kabûl et.
Şüphesiz, Sen tevbeleri kabûl eden ve esirgeyensin” (Bakara 127-128).
“Kendi
nefsini aşağılık kılandan başka İbrâhim’in dîninden kim yüz çevirir?. Andolsun,
biz onu Dünyâ’da seçtik, gerçekten âhirette de O sâlihlerdendir. Rabbi ona:
‘Teslim ol’ (İslâm ol=eslemtu) dediğinde (O:)
‘Âlemlerin Rabbine teslim oldum’ demişti. Bunu İbrâhim, oğullarına vasiyet
etti..” (Bakara 130-131).
Hz.
Yâkub: “…Yâkub da: ‘Oğullarım, şüphesiz Allah sizlere bu dîni seçti, siz de
ancak müslüman olarak can verin’ demişti” (Bakara132).
Hz.
Yûsuf: “Rabbim, Sen bana mülkten (bir pay ve onu yönetme imkânını) verdin,
sözlerin yorumundan (bir bilgi) öğrettin. Göklerin ve yerin yaratıcısı,
Dünyâ’da ve âhirette benim velîm Sensin. Müslüman olarak benim hayâtıma son ver
ve beni sâlihlerin arasına kat” (Yûsuf 101).
Hz.
Süleyman: “(Hüdhüd’ün mektubu götürüp bırakmasından sonra Saba melikesi
Belkıs:) Dedi ki: Ey önde gelenler gerçekten bana oldukça önemli bir mektup
bırakıldı. Gerçek şu ki, bu, Süleyman’dandır ve Şüphesiz Rahmân ve Rahîm Olan
Allah’ın Adıyla (başlamakta)dır. (İçinde de:) Bana karşı büyüklük göstermeyin
ve bana müslüman olarak gelin diye (yazılmaktadır)” (Neml 29-31).
Hz.
Mûsâ: “Mûsâ dedi ki: Ey kavmim, eğer siz Allah’a îman edip müslüman
olmuşsanız artık yalnızca O’na tevekkül edin” (Yûnus 84).
Hz.
Îsâ: “Nitekim Îsâ, onlarda inkârı sezince, dedi ki: ‘Allah için bana yardım
edecekler kimdir?’. Havâriler: ‘Allah’ın yardımcıları biziz; biz Allah’a
inandık, bizim gerçekten müslümanlar olduğumuza şâhid ol’ dediler” (Âl-i
İmran 52).
Cinler
bile İslâm olup-olmamak durumdadırlar:
“(Cinler)
Ve elbette bizden müslüman olanlar da var, zulmedenler de. İşte (Allah’a)
teslim olanlar, artık onlar gerçeği ve doğruyu araştırıp-bulanlardır” (Cin
14).
Bu böyledir, çünkü:
“Kim
İslâm’dan başka bir din ararsa aslâ ondan kabûl edilmez. O, âhirette de kayba
uğrayanlardandır” (Âl-i İmran 85).
Bu
nedenle cennete sâdece müslümanlar girecektir. Çünkü İslâm dışındaki dinler ve
yollar bâtıldır ve bu yüzden sonu ancak cehenneme çıkar.
Lâkin,
eğer “cennete sâdece kendilerine ‘müslüman’ denen Hz. Muhammed’in tâkipçileri
mi girecek?” denirse iş değişir. Tabî ki sâdece müslümanlara âit olan böyle bir
inanış var. Müslüman, daha doğrusu müslim ve mü’min olmak demek; Allah’a,
âhiret-gününe, meleklere, kitaplara ve peygamberlere îman ettikten sonra,
kendilerinde Allah gibi güç olduğunu zanneden ve adına Kur’ân ‘da tâğut denen kişileri
ve şeyleri inkâr ettikten başka,
“kayıtsız-şartsız ve tam bir teslîmiyetle ‘sâdece Allah’a’ teslim olmak
ve tüm yaşam boyunca ve hayâtın her alanında sâdece Allah’a göre hareket etmek”
demektir. Böyle yapanlar, müslüman, hristiyan, yahudi, sâbiî vs. kim
olursa-olsun mü’minlerdir ve bunlar için korku yoktur ve mahzun
olmayacaklardır.
Fakat,
Allah’ı, âhireti, İslâm’ı hesâba katmayan ve onun yerine beşerî, dünyevî,
maddî, aklî ve bâtıl olan göre hareket ediyorsa, böyle yapanlar; adına
müslüman, hristiyan, yahudi, sâbiî vs. ne denirse-denilsin ve kim olursa-olsun
kâfir ve müşriktirler ve cennete giremeyecekler ve cehennemi boylayacaklardır.
Demek ki cenneti hak etmek için kişinin adının ve dînin ne olduğu değil,
inancının ve yaşantısının ne ve nasıl olduğu önemlidir.
Kur’ân’a
göre, Allah’a, âhiret gününe inanan ve
sâlih amellerde bulunanların âhirette korkmalarına gerek olmayacak ve onlar
mahzun olmayacaklardır. Çünkü onlar cennete gireceklerdir:
“Gerçek şu ki,
îman edenlerle yahudiler, sâbiîler ve hristiyanlardan (nasara)
Allah’a, âhiret gününe inanan ve sâlih amellerde bulunanlar; onlar için korku
yoktur, onlar mahzun da olmayacaklardır” (Mâide 69).
Müslümanlık, Hristiyanlık, Sâbiîlik ve
Yahudilik’ten önceki insanlar da, eğer Allah’a ve âhiret gününe inanıp sâlih
amellerde bulunmuşlarsa, onlar da cennete gireceklerdir. Çünkü Allah Kur’ân’da,
“Âdem-oğulları” ifâdesini kullanarak şöyle der:
“Ey
Âdemoğulları!; içinizden size âyetlerimi haber veren elçiler geldiğinde, kim
sakınırsa ve (davranışlarını) düzeltirse işte onlar için korku yoktur, onlar
mahzun olmayacaklardır” (A’raf
35).
Demek
ki Allah’a ve âhiret gününe inanıp da
sâlih amellerde bulunanların hepsi, kim ve ne zaman yaşamış olursa-olsun
cennete gidecektir.
Allah, Kendisine, âhiret-gününe, gönderdiği
elçilere ve emir-yasaklara îman edip uyanların (günahkâr olup da tevbe edip
davranışlarını düzeltenler de dâhil) cennete gireceğini söyler:
“Biz elçileri
müjde vericiler ve uyarıp-korkutucular olmaktan başka (bir nedenle) göndermiyoruz.
Şu-hâlde kim îman ederse ve (davranışlarını) düzeltirse, artık onlar için korku
yoktur, onlar mahzun da olmayacaklardır” (En-âm 48).
Ne zaman yaşamış, hangi peygambere ve kitaba
îman etmiş ve uymuş ve adı ne olursa-olsun fark etmez; îman edip dosdoğru
gidenler cennete gireceklerdir:
“Şüphesiz:
‘Bizim Rabbimiz Allah’tır’ deyip sonra doğru bir istikâmet tutturanlar (yok
mu); artık onlar için korku yoktur ve onlar mahzun olmayacaklardır. İşte onlar,
cennet halkıdır; yaptıklarına karşılık olmak üzere, içinde ebedî olarak
kalacaklardı” (Ahkâf
13-14).
Allah’a, âhiret-gününe, meleklere, kitaplara
ve peygamberle îman ettikten sonra Allah’ın emir ve yasaklarına uyanlar için de
korku yoktur, çünkü onlar cennete gireceklerdir:
“Îman edip
güzel amellerde bulunanlar, namazı dosdoğru kılanlar ve zekâtı verenler;
şüphesiz onların ecirleri Rablerinin katındadır. Onlara korku yoktur ve onlar
mahzun olmayacaklardır” (Bakara
277).
Amma lâkin ve fakat; îman edilmesi gereken
her-şeye îman etmeyen, Allah’ın emir ve yasaklarını yerine getirmeyen,
hasenatta ve sâlih amelde bulunmayan ve tam-aksine; şeytana, nefsine ve
tâğutlara uyan, haksızlık ve ahlâksızlıklar yaparak hiç-bir şeyden
sakınmayanlar, ne zaman yaşamış olurlarsa-olsunlar ve adlarına müslüman,
hristiyan, sâbiî, yahudi vs. ne denirse-densin, bunlar sâdece “müslümanım”
dedikleri yâni sırf müslüman olan yada müslüman olduğunu söyleyen veyâ müslüman
olarak tanınan bir anne-babadan doğdukları için cenneti garanti etmiş olmazlar
ve cennete giremezler. Kimliğinde “müslüman” yazması, müslüman bir anne-babadan
yada müslüman bir ülkede doğmuş olması kişinin cenneti garantilemesi anlamına
gelmez. Çünkü cennet yol-geçen hanı değildir. Yine; kitap-ehli olmak da
tek-başına yeterli değildir ve îman etmek ve Îmânın gereğini yapmak şarttır.
Allah bu-bağlamda ehl-i kitap olanların çoğunun durumunun ve sonunun kötü
olduğunu söyler:
“Eğer,
Kitap Ehli îman edip sakınsalardı, elbette onların kötülüklerini örter ve
onları nîmetlerle donatılmış cennetlere sokardık. Ve
eğer onlar Tevrat’ı, İncil’i ve kendilerine Rablerinden indirileni ayakta
tutsalardı, elbette üstlerinden ve ayaklarının altından (sayısız nîmeti)
yiyeceklerdi. İçlerinde aşırı olmayan (mutedil) bir ümmet vardır. Onlardan
çoğunun yaptıkları ise ne kötüdür!” (Mâide 65-66).
Cehennem, kendilerini müslüman gördüğü için
cennetlik olduğunu düşünen insanlarla dolacaktır. Cehennem hem kâfir, müşrik,
zâlim ve îmansızlarla hem de müslüman, hristiyan, sâbiî ve yahudi yada adı ne
olursa-olsun kendilerini doğru yolda sananlarla dolacaktır. Çünkü sâdece
“müslümanım” demek ve müslüman olmak yeterli değildir:
“İnsanlar,
(sâdece) ‘îman ettik’ diyerek, sınanmadan bırakılacaklarını mı sandılar?” (Ankebût 2).
Demek ki müslümanlık sâdece bir
iddiâdır ve tüm iddiâlar ispât ister. İşte müslümanlığını ispât ederek Allah’ın
rızâsını kazananlar dışında hiç kimse cennete giremeyecektir.
Tüm zamanlarda ve günümüzde insanların
düşüncelerine, konuşmalarına, davranışlarına ve yaptıklarına bakıldığında,
insanların çoğunun cehennemi hak etiğini ve cehennemlik olduğu görülüyor ki
zâten Kur’ân da bunu söylüyor:
“…Kâfirler
için hazırlanmış ve yakıtı insanlar ile taşlar olan ateşten sakının” (Bakara 24).
“Eğer
dilemiş olsaydık, her bir nefse kendi hidâyetini verirdik. Fakat benden çıkan
şu söz gerçekleşecektir: Andolsun, cehennemi cinlerden ve insanlardan (inkâr
edenlerle) tamamıyla dolduracağım” (Secde
13).
Müslüman olarak doğmuş olmak cenneti
garanti etmez. Doğan her insan yâni her bebek zâten müslüman olarak doğuyor.
Bebekler kâfir ve müşrik olarak doğmuyorlar ya!. Müslüman olarak doğmuş olanlar
müslüman olarak yaşadıklarında ve müslüman olarak öldüklerinde cennete
gireceklerdir.
Evet; cennete sâdece müslümanlar
girecektir ama bu müslümanlar, kimliğinde
“müslüman” yazan, müslüman bir anne-babadan yada müslüman bir ülkede doğmuş
olanlar değil, “peygamberler gibi îman eden ve îmanlarının gereğini hakkıyla yerine
getiren müslümanlar” olacaktır. Böyleleri ne kadar da azdır…
En doğrusunu sâdece Allah bilir.
Hârûn Görmüş
Kasım 2024
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder