“Onlar cennetlerdedirler; birbirlerine sorarlar.
Suçlu-günahkârları; ‘sizi şu cehenneme sürükleyip-iten nedir?’. Onlar: ‘Biz
namaz kılanlardan değildik’ dediler. ‘Yoksula yedirmezdik, (bâtıla ve
tutkulara) dalıp gidenlerle biz de dalar giderdik. Din (hesap ve cezâ) gününü
yalan sayıyorduk. Sonunda yakîn (kesin bir gerçek olan ölüm) gelip bize çattı” (Müddesir
40-47).
Peki ölüm gelip çatınca ne oldu?. Günahsız
yapamadıkları tüm hayatlarının ne kadar anlamsız ve boş bir hayat olduğunu
anladılar. Allah/İslâm-merkezli olmayan bir yaşamın tamâmıyla, sonu felâketle
biten “günah içinde olan bir yaşam” olduğunu çok net olarak görüp idrâk
ettiler. Lâkin artık bunu idrâk edip anlamış olmanın hiç-bir faydası yoktur.
Artık onları “günah içinde yaşamış olma”nın cezâsı olarak, “ateş içinde
yaşamak” beklemektedir.
İslâm
karmaşık şeyler söylemediği için ne dediği çok açıktır: “Allah’ın Kur’ân’da
söylediği emir-yasaklara ve Peygamberimiz’in örnek yaşayışıyla gösterdiği
hayâta yâni İslâm’a göre yaşamaya engel olan her-şey günah, haram, ayıp, suç, kötü
ve yanlıştır”.
Modern dünyâ, “günaha bakmadan ve basmadan yürünemeyecek
bir yer” hâline gelmiştir. Çünkü modern insan, günaha girmekten değil, “günaha girememekten
ve günaha girmeden yaşamaktan” korkan insandır. Günah işleyemeyecek olma
olasılığı insanları korkutuyor hattâ dehşete düşürüyor. Bu durum Dünyâ’yı bir
“günah yurdu”na dönüştürmüştür.
Günah öyle bir şeydir ki, günaha girme olasılığı ve
hayâli bile insana zevk ve keyif verir. Bu yüzden günahkârlar “günahsız
alan”dan ve günaha giremeyecek olan bir yaşamdan nefret ederler. Esâsen İslâm’a
olması gerektiği bağlan(a)mamaları hattâ İslâm’a düşman olmaları, İslâm’ın, tüm
günahları yasaklamış olmasından dolayıdır. Günahkârlar günahsız yaşamaya “ot
gibi, tatsız-tuzsuz yaşamak” derler. Günahkârların, reddetmeseler bile İslâm’a
mesâfeli durmaları bu yüzdendir. İnsanların İslâm’a doğru-düzgün
inanıp-güvenememesinin ve adanamamasının nedeni, “doya-doya günah işleyemeyecek
olma korkusu”dur. Lâkin şu iyi bilinsin ki, günah işlemekten korkmayanların ve günaha karşı içinde bir bulantı
duymayanların inançları çok sorunludur hattâ geçersizdir. Zîrâ İslâm günah ile
iç-içe yaşanacak bir din değildir. Çünkü İslâm her türlü günahı ortadan
kaldırmak için vardır.
İnsanlık-târihinin en büyük
yanlışı-günahı-felâketi, liberâlizm adına ve hümanizm uğruna “insanı sınırsızca
serbest bırakmak” ve ona “sınırsızca günah işleyecek bir alan açmak” olmuştur.
Fakat bu bir kazanım değildir. “İnsan ne kadar çok günah işleyebildiyse o kadar
iyi bir hayat yaşamış” falan değil; “insan ne kadar çok günah işlemiş ise, o
kadar çok cezâ çekecek” demektir.
Allah nasıl ki Dünyâ’da yapılan bir yanlışa
-sünnetullahın gereği olarak- bir sıkıntıyla ve cezâyla karşılık veriyorsa, insanın,
hayâtı boyunca Dünyâ’da yaptığı kötülükler ve günahların sonucu -sünnetullahın
bir gereği olarak- âhirette karşısına çıkacak ve terâzide günahlar daha ağır
basarsa cehennemi boylayacaktır. Allah bundan gocunmaz ve birilerinin,
-Allah’ın rahmetine güvenerek- zannettiği gibi, “bırakın herkes cennete girsin”
demez. Eğer öyle olsaydı aynı şey Dünyâ’da da olurdu ve insanın başına -Allah’ın
rahmetinin gereği olarak- bir kötülük gelmemesi gerekirdi. Oysa Dünyâ’da
yapılan yanlışların cezâsı daha Dünyâ’da iken görülmeye başlanır. O-hâlde
işlenen ağır günahların ve suçların cezâsı da âhirette kesinlikle görülecektir.
Allah nasıl ki Dünyâ’da bir yanlışa cezâyı hemen kesiyorsa, âhirette de,
Dünyâ’da yapılan yanlışlara cezâyı kesecektir ve Allah’ın rahmeti çok da işe
yaramayacaktır. Tabi “iyilik, sevap ve doğru şeylerin karşılığı” da hem
Dünyâ’da hem âhirette “mükâfat” şeklinde insanın karşısına çıkacaktır.
Üzerlerine azap gelen kavimlerin işledikleri
günahların tümü ve daha fazlası şu-an modern dünyâda modern insan tarafından
hırsla işlenmektedir. Modern dünyâ bir “günah borsası” hâline
gelmiştir-getirilmiştir. Modern dünyâda günah, (aynı-zamanda bir cezâ olarak)
aynen bir salgın gibi yayılmaktadır.
Günah, suç,
haram, ayıp, kötü, çirkin, çirkef vs. gibi gayrı-meşrû olan şeyler; aşırı
izlenmeyle, okumayla, dinlemeyle, konuşmayla meşrûlaştırılıyor. Sanal-sûnî olan
aracılığı ile yada ekran üzerinden günah izlemek ve işlemek önemsizleştiriliyor
ve normâlleştiriliyor. Fakat haram ve
günahı televizyondan ve ekrandan izleyince ve işleyince o şey haram ve günah
olmaktan çıkmaz. Günah işlemekten korkulmadığı için günah işleyemeyecek
olmaktan korkulmaya başlanmıştır.
İnsanlar seküler kânunların “suç”
dediğinden korkuyorlar da, Allah’ın “günah” dediğinden korkmuyorlar. Suç işleme
korkusu ve cezâsı, günah işlemekten hattâ şirke girmekten ve de onun cezâsını
çekmekten bile daha dehşet verici olarak görülüyor. Çünkü günah işlemekten
korkulmadığı gibi, günahın cezâsı umursanmıyor. Bu nedenle yasaklar,
günahlardan daha çok etki ediyor ve korkutucu oluyor. Oysa yasağın cezâsı
kolay, günahın cezâsı çok zordur.
İnsanın kişisel sınırları aşmayacak
ölçüde “günah işleme özgürlüğü” vardır ama, âhirette o günaha cezâ kesmek de
vardır. Günah işleme özgürlüğünün olması, insan günah işleyebilecek alanlar
açmak anlamına gelmez. İslâm, insanların
günah işlemesi için alanlar açmak diye bir sapkınlığı zinhar yapmaz. İslâm’ın
hâkim olduğu bir ülkede insanlar ancak kendi içlerinde, kimse görmeden, kimse
duymadan ve kimse bilmeden, ancak kendi kapalı alanlarında günah işleyebilirler.
İslâm ülkesinde kamusal alanda günahın, haramın, ayıbın ve suçun işlenmesinin
alanı tamamıyla kapatılmıştır. Çünkü İslâm, günahları yasaklamak için gelmiştir,
günahları serbest bırakmak ve onlara alan açmak için değil. İslâm ülkesinde
insanlar günah işleyemeyecek olmaktan değil, -isteyerek yada istemeyerek-
“günah işleyecek olmaktan” korkarlar. İslâm ülkesinde insanlar kamusal bir
alanda, İslâm’ı kabûl etmemiş olsalar bile, cezânın caydırıcılığından dolayı
günah işlemekten korkarlar.
Lâik, seküler
ve modern ülkelerde ise her-yer ve her-şey insanı günaha dâvet eder, günah
işlemeye çağırır. Zîrâ modernizm bir günah uygarlığıdır ve modern ülkelerde
insanlar günaha girmekten değil günah işleyemeyecek olmaktan korkarlar. Zâten
modern ülkelerde her-şey ve her-yer günaha göre düzenlenmiştir. Herkesin
kolayca günah işleyebileceği alanlar vardır. Hattâ modern-seküler ülkelerde
günahı engellemek en büyük günah ve suçtur. Bu yüzden lâik-seküler-modern
ülkelerde, vergisi verilen ve ücreti ödenen her
türlü günah (içki,
kumar, uyuşturucu, zinâ, fâiz) “haram” olmaktan çıkar!. Modern-seküler dünyâda
günah olan değil, “devlete vergisi ödenmemiş” yada “birilerine payı verilmemiş”
olan “kaçak mal” olarak görülür. Meselâ “kaçak sigara, içki, telefon” vs.,
zararlı ve günah olduğu için değil, vergisi ve payı ödenmemiş olduğu için yasal
değildir ve yasaktır. Aynı malların vergisi ve payı verildiğinde o mallar yasal
ve meşrû hâle gelirler.
Sözde %99’u
müslüman olan Türkiye bile, “parasını verdikten sonra” her
türlü günahın işlenmesinin serbest olduğu bir yer hâline gelmiştir. Meselâ Türkiye'de kerhâneye gitmek suç olmadığı
için zînâ yapmak da suç değildir. Resmî kayıtlara göre Türkiye’de 61 tâne
kerhâne vardır. Bu, Allah’ın “günah” diyerek haram kıldığı zinâyı
meşrûlaştırmaktan başka bir şey değildir. Bu meşrûlaştırmayı, oy vererek halk
da desteklemiş olmaktadır.
Günahın cezâsı kendi türünden olur. O
yüzden bir günahın Dünyâ’daki cezâsı, “daha fazla günah”tır. Bâzı günahların cezâsı ise daha Dünyâ’da iken ödenmeye başlanır. Meselâ fâiz ödeme karşılığında para alanlar, fâiz ödemekle
cezâlandırılırlar.
Din, insanları günahtan kurtarmak ister;
sekülerizm ise dinden. Fakat şu kesindir ki, dîne, îmâna, vicdâna, merhâmete ve
adâlete ne kadar mesâfe konulursa, günaha, isrâfa ve zulme o kadar çok alan
açılmış olur. Dînin çok da geçerliliğinin olmadığı modern dünyânın bir günaha
yurduna dönüşmüş olmasının ve insanların günah işleyemeyecek olma korkusu
yaşayıp durmalarının nedeni budur.
Günah işlemeyi kafasına koymuş birini günah
işlemekten döndürmek çok zor bir iştir. Bu yüzden en iyisi “günaha yaklaşmamak”tır.
Çünkü günaha yaklaşıldığında günah işlemek kaçınılmaz olmaktadır.
Günah işlemek, Dünyâ’da ve âhirette mutlakâ
cezâsı olacağı için “başını belâya sokmak” demektir.
Tövbesi yapılmamış her günah, şeytanla yapılan
bir uzlaşmadır.
Bir şeye olan körü-körüne ve aşırı bağlılık,
o yapının günahlarını-kötülüklerini görmeyi blôke eder.
Modern hayâta
uymamak, seküler kânunlara göre suç olsa da, İslâm’a göre günah değildir.
İnsanın kurduğu Allahsız kentler insanın
günahıdır. Kentlerde yaşamak ise günahının cezâsı.
Modernizm, günahı umursamaz ama
özellikle günahın profesyonelce işlenmesini normâl görür. Fakat günah,
“profesyonelce” işlendiğinde “günah” olmaktan çıkmaz. Profesyonelce işlenen
günahlar için profesyonelce verilecek cezâlar vardır.
Müslüman günahkârlar
da çoğalmıştır. İslâm’ı ibâdetten ibâret görenler, ibâdeti
bitirdikten sonra her günahı kolayca işleyebilir ve her kötülüğü hiç çekinmeden
yapabilir hâle gelmişlerdir. Hâlbuki ibâdetler insanları, ibâdetten önce ve
sonra günah işlemekten uzak tutmak içindir.
Yeterli îman, dirâyet ve cesâretleri
olmayanların, dolayısı ile bir eleştiri, îtiraz ve isyânda bulunamayanların
sonu, “modernizm ile günah çıkarmak”tır.
Modernizm nedeniyle girilen günahların “Allah’a yapılan tevbe” ile değil
de, modernizme bağlanmak ile çıkarılacağını düşünen ahmaklar vardır.
Târih-boyunca insan ne zaman günaha
dönmüşse, Allah da cezâya dönmüştür. Bu durum âhiret için de geçerlidir:
“Umulur ki, Rabbiniz size merhâmet
eder, fakat siz (günaha) dönerseniz biz de (cezâya) döneriz. Biz, cehennemi
kâfirler için bir kuşatma yeri kıldık” (İsrâ 8).
Hiç kimse şefaat ile kurtulacağını
falan da sanmasın. Şefaat sizin sandığınız gibi torpil falan değildir.
“Rablerine
(götürülüp) toplanacaklarından korkanları onunla (Kur’ân’la) uyarıp-korkut;
onların ondan başka ne velîleri vardır ne şefaatçileri. Umulur ki
korkup-sakınırlar” (En-âm 51).
Günahı kim işlediyse cezâsını da o
çekecektir:
“Doğrusu, hiç-bir günahkâr, bir başkasının günah yükünü
yüklenmez” (Necm 38).
Bir günahı, Allah’tan başka affedebilecek olan yoktur:
“Ancak tövbe eden, îman eden ve sâlih amellerde bulunup
davranan başka; işte onların günahlarını Allah iyiliklere çevirir. Allah çok
bağışlayandır, çok esirgeyendir” (Furkân 70).
Kur’ân’ın; etimolojik değerlendirmesine,
kelimelerinin-kavramlarının didiklenmesine, te’viline-yorumuna gerek olmayan ve
“işlendiğinde affedilmeyecek tek günah” olan apaçık bildirisi şudur: “Allah’tan
başkalarının hüküm (kânun-yasa) koyması şirktir”:
“Hiç
şüphesiz, Allah, kendisine şirk koşanları bağışlamaz. Bunun dışında kalanlardan
ise, (onlardan) dilediğini bağışlar. Kim Allah’a şirk koşarsa elbette o uzak
bir sapıklıkla sapmıştır”
(Nîsâ 116).
“Evet; kim bir
kötülük işler de günahı kendisini kuşatırsa, (artık) onlar, ateşin halkıdırlar;
orada süresiz kalacaklardır” (Bakara 81).
En doğrusunu sâdece Allah bilir.
Hârûn Görmüş
Kasım
2024
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder