29 Kasım 2024 Cuma

Günah İşleyemeyecek Olma Korkusu

 

“Onlar cennetlerdedirler; birbirlerine sorarlar. Suçlu-günahkârları; ‘sizi şu cehenneme sürükleyip-iten nedir?’. Onlar: ‘Biz namaz kılanlardan değildik’ dediler. ‘Yoksula yedirmezdik, (bâtıla ve tutkulara) dalıp gidenlerle biz de dalar giderdik. Din (hesap ve cezâ) gününü yalan sayıyorduk. Sonunda yakîn (kesin bir gerçek olan ölüm) gelip bize çattı” (Müddesir 40-47).

 

Peki ölüm gelip çatınca ne oldu?. Günahsız yapamadıkları tüm hayatlarının ne kadar anlamsız ve boş bir hayat olduğunu anladılar. Allah/İslâm-merkezli olmayan bir yaşamın tamâmıyla, sonu felâketle biten “günah içinde olan bir yaşam” olduğunu çok net olarak görüp idrâk ettiler. Lâkin artık bunu idrâk edip anlamış olmanın hiç-bir faydası yoktur. Artık onları “günah içinde yaşamış olma”nın cezâsı olarak, “ateş içinde yaşamak” beklemektedir.    

 

İslâm karmaşık şeyler söylemediği için ne dediği çok açıktır: “Allah’ın Kur’ân’da söylediği emir-yasaklara ve Peygamberimiz’in örnek yaşayışıyla gösterdiği hayâta yâni İslâm’a göre yaşamaya engel olan her-şey günah, haram, ayıp, suç, kötü ve yanlıştır”.

 

Modern dünyâ, “günaha bakmadan ve basmadan yürünemeyecek bir yer” hâline gelmiştir. Çünkü modern insan, günaha girmekten değil, “günaha girememekten ve günaha girmeden yaşamaktan” korkan insandır. Günah işleyemeyecek olma olasılığı insanları korkutuyor hattâ dehşete düşürüyor. Bu durum Dünyâ’yı bir “günah yurdu”na dönüştürmüştür.

 

Günah öyle bir şeydir ki, günaha girme olasılığı ve hayâli bile insana zevk ve keyif verir. Bu yüzden günahkârlar “günahsız alan”dan ve günaha giremeyecek olan bir yaşamdan nefret ederler. Esâsen İslâm’a olması gerektiği bağlan(a)mamaları hattâ İslâm’a düşman olmaları, İslâm’ın, tüm günahları yasaklamış olmasından dolayıdır. Günahkârlar günahsız yaşamaya “ot gibi, tatsız-tuzsuz yaşamak” derler. Günahkârların, reddetmeseler bile İslâm’a mesâfeli durmaları bu yüzdendir. İnsanların İslâm’a doğru-düzgün inanıp-güvenememesinin ve adanamamasının nedeni, “doya-doya günah işleyemeyecek olma korkusu”dur. Lâkin şu iyi bilinsin ki, günah işlemekten korkmayanların ve günaha karşı içinde bir bulantı duymayanların inançları çok sorunludur hattâ geçersizdir. Zîrâ İslâm günah ile iç-içe yaşanacak bir din değildir. Çünkü İslâm her türlü günahı ortadan kaldırmak için vardır.

 

İnsanlık-târihinin en büyük yanlışı-günahı-felâketi, liberâlizm adına ve hümanizm uğruna “insanı sınırsızca serbest bırakmak” ve ona “sınırsızca günah işleyecek bir alan açmak” olmuştur. Fakat bu bir kazanım değildir. “İnsan ne kadar çok günah işleyebildiyse o kadar iyi bir hayat yaşamış” falan değil; “insan ne kadar çok günah işlemiş ise, o kadar çok cezâ çekecek” demektir. 

 

Allah nasıl ki Dünyâ’da yapılan bir yanlışa -sünnetullahın gereği olarak- bir sıkıntıyla ve cezâyla karşılık veriyorsa, insanın, hayâtı boyunca Dünyâ’da yaptığı kötülükler ve günahların sonucu -sünnetullahın bir gereği olarak- âhirette karşısına çıkacak ve terâzide günahlar daha ağır basarsa cehennemi boylayacaktır. Allah bundan gocunmaz ve birilerinin, -Allah’ın rahmetine güvenerek- zannettiği gibi, “bırakın herkes cennete girsin” demez. Eğer öyle olsaydı aynı şey Dünyâ’da da olurdu ve insanın başına -Allah’ın rahmetinin gereği olarak- bir kötülük gelmemesi gerekirdi. Oysa Dünyâ’da yapılan yanlışların cezâsı daha Dünyâ’da iken görülmeye başlanır. O-hâlde işlenen ağır günahların ve suçların cezâsı da âhirette kesinlikle görülecektir. Allah nasıl ki Dünyâ’da bir yanlışa cezâyı hemen kesiyorsa, âhirette de, Dünyâ’da yapılan yanlışlara cezâyı kesecektir ve Allah’ın rahmeti çok da işe yaramayacaktır. Tabi “iyilik, sevap ve doğru şeylerin karşılığı” da hem Dünyâ’da hem âhirette “mükâfat” şeklinde insanın karşısına çıkacaktır.

 

Üzerlerine azap gelen kavimlerin işledikleri günahların tümü ve daha fazlası şu-an modern dünyâda modern insan tarafından hırsla işlenmektedir. Modern dünyâ bir “günah borsası” hâline gelmiştir-getirilmiştir. Modern dünyâda günah, (aynı-zamanda bir cezâ olarak) aynen bir salgın gibi yayılmaktadır.

 

Günah, suç, haram, ayıp, kötü, çirkin, çirkef vs. gibi gayrı-meşrû olan şeyler; aşırı izlenmeyle, okumayla, dinlemeyle, konuşmayla meşrûlaştırılıyor. Sanal-sûnî olan aracılığı ile yada ekran üzerinden günah izlemek ve işlemek önemsizleştiriliyor ve normâlleştiriliyor. Fakat haram ve günahı televizyondan ve ekrandan izleyince ve işleyince o şey haram ve günah olmaktan çıkmaz. Günah işlemekten korkulmadığı için günah işleyemeyecek olmaktan korkulmaya başlanmıştır. 

 

İnsanlar seküler kânunların “suç” dediğinden korkuyorlar da, Allah’ın “günah” dediğinden korkmuyorlar. Suç işleme korkusu ve cezâsı, günah işlemekten hattâ şirke girmekten ve de onun cezâsını çekmekten bile daha dehşet verici olarak görülüyor. Çünkü günah işlemekten korkulmadığı gibi, günahın cezâsı umursanmıyor. Bu nedenle yasaklar, günahlardan daha çok etki ediyor ve korkutucu oluyor. Oysa yasağın cezâsı kolay, günahın cezâsı çok zordur.

 

İnsanın kişisel sınırları aşmayacak ölçüde “günah işleme özgürlüğü” vardır ama, âhirette o günaha cezâ kesmek de vardır. Günah işleme özgürlüğünün olması, insan günah işleyebilecek alanlar açmak anlamına gelmez. İslâm, insanların günah işlemesi için alanlar açmak diye bir sapkınlığı zinhar yapmaz. İslâm’ın hâkim olduğu bir ülkede insanlar ancak kendi içlerinde, kimse görmeden, kimse duymadan ve kimse bilmeden, ancak kendi kapalı alanlarında günah işleyebilirler. İslâm ülkesinde kamusal alanda günahın, haramın, ayıbın ve suçun işlenmesinin alanı tamamıyla kapatılmıştır. Çünkü İslâm, günahları yasaklamak için gelmiştir, günahları serbest bırakmak ve onlara alan açmak için değil. İslâm ülkesinde insanlar günah işleyemeyecek olmaktan değil, -isteyerek yada istemeyerek- “günah işleyecek olmaktan” korkarlar. İslâm ülkesinde insanlar kamusal bir alanda, İslâm’ı kabûl etmemiş olsalar bile, cezânın caydırıcılığından dolayı günah işlemekten korkarlar.   

 

Lâik, seküler ve modern ülkelerde ise her-yer ve her-şey insanı günaha dâvet eder, günah işlemeye çağırır. Zîrâ modernizm bir günah uygarlığıdır ve modern ülkelerde insanlar günaha girmekten değil günah işleyemeyecek olmaktan korkarlar. Zâten modern ülkelerde her-şey ve her-yer günaha göre düzenlenmiştir. Herkesin kolayca günah işleyebileceği alanlar vardır. Hattâ modern-seküler ülkelerde günahı engellemek en büyük günah ve suçtur. Bu yüzden lâik-seküler-modern ülkelerde, vergisi verilen ve ücreti ödenen her türlü günah (içki, kumar, uyuşturucu, zinâ, fâiz) “haram” olmaktan çıkar!. Modern-seküler dünyâda günah olan değil, “devlete vergisi ödenmemiş” yada “birilerine payı verilmemiş” olan “kaçak mal” olarak görülür. Meselâ “kaçak sigara, içki, telefon” vs., zararlı ve günah olduğu için değil, vergisi ve payı ödenmemiş olduğu için yasal değildir ve yasaktır. Aynı malların vergisi ve payı verildiğinde o mallar yasal ve meşrû hâle gelirler.

 

Sözde %99’u müslüman olan Türkiye bile, “parasını verdikten sonra” her türlü günahın işlenmesinin serbest olduğu bir yer hâline gelmiştir. Meselâ Türkiye'de kerhâneye gitmek suç olmadığı için zînâ yapmak da suç değildir. Resmî kayıtlara göre Türkiye’de 61 tâne kerhâne vardır. Bu, Allah’ın “günah” diyerek haram kıldığı zinâyı meşrûlaştırmaktan başka bir şey değildir. Bu meşrûlaştırmayı, oy vererek halk da desteklemiş olmaktadır.

 

Günahın cezâsı kendi türünden olur. O yüzden bir günahın Dünyâ’daki cezâsı, “daha fazla günah”tır. Bâzı günahların cezâsı ise daha Dünyâ’da iken ödenmeye başlanır. Meselâ fâiz ödeme karşılığında para alanlar, fâiz ödemekle cezâlandırılırlar.

 

Din, insanları günahtan kurtarmak ister; sekülerizm ise dinden. Fakat şu kesindir ki, dîne, îmâna, vicdâna, merhâmete ve adâlete ne kadar mesâfe konulursa, günaha, isrâfa ve zulme o kadar çok alan açılmış olur. Dînin çok da geçerliliğinin olmadığı modern dünyânın bir günaha yurduna dönüşmüş olmasının ve insanların günah işleyemeyecek olma korkusu yaşayıp durmalarının nedeni budur.

 

Günah işlemeyi kafasına koymuş birini günah işlemekten döndürmek çok zor bir iştir. Bu yüzden en iyisi “günaha yaklaşmamak”tır. Çünkü günaha yaklaşıldığında günah işlemek kaçınılmaz olmaktadır.

 

Günah işlemek, Dünyâ’da ve âhirette mutlakâ cezâsı olacağı için “başını belâya sokmak” demektir.

 

Tövbesi yapılmamış her günah, şeytanla yapılan bir uzlaşmadır.

 

Bir şeye olan körü-körüne ve aşırı bağlılık, o yapının günahlarını-kötülüklerini görmeyi blôke eder.

 

Modern hayâta uymamak, seküler kânunlara göre suç olsa da, İslâm’a göre günah değildir.

 

İnsanın kurduğu Allahsız kentler insanın günahıdır. Kentlerde yaşamak ise günahının cezâsı.

 

Modernizm, günahı umursamaz ama özellikle günahın profesyonelce işlenmesini normâl görür. Fakat günah, “profesyonelce” işlendiğinde “günah” olmaktan çıkmaz. Profesyonelce işlenen günahlar için profesyonelce verilecek cezâlar vardır.

 

Müslüman günahkârlar da çoğalmıştır. İslâm’ı ibâdetten ibâret görenler, ibâdeti bitirdikten sonra her günahı kolayca işleyebilir ve her kötülüğü hiç çekinmeden yapabilir hâle gelmişlerdir. Hâlbuki ibâdetler insanları, ibâdetten önce ve sonra günah işlemekten uzak tutmak içindir.

 

Yeterli îman, dirâyet ve cesâretleri olmayanların, dolayısı ile bir eleştiri, îtiraz ve isyânda bulunamayanların sonu, “modernizm ile günah çıkarmak”tır.  Modernizm nedeniyle girilen günahların “Allah’a yapılan tevbe” ile değil de, modernizme bağlanmak ile çıkarılacağını düşünen ahmaklar vardır.

 

Târih-boyunca insan ne zaman günaha dönmüşse, Allah da cezâya dönmüştür. Bu durum âhiret için  de geçerlidir:

 

“Umulur ki, Rabbiniz size merhâmet eder, fakat siz (günaha) dönerseniz biz de (cezâya) döneriz. Biz, cehennemi kâfirler için bir kuşatma yeri kıldık” (İsrâ 8).

 

Hiç kimse şefaat ile kurtulacağını falan da sanmasın. Şefaat sizin sandığınız gibi torpil falan değildir.

 

“Rablerine (götürülüp) toplanacaklarından korkanları onunla (Kur’ân’la) uyarıp-korkut; onların ondan başka ne velîleri vardır ne şefaatçileri. Umulur ki korkup-sakınırlar” (En-âm 51).

 

Günahı kim işlediyse cezâsını da o çekecektir: 

 

“Doğrusu, hiç-bir günahkâr, bir başkasının günah yükünü yüklenmez” (Necm 38).

 

Bir günahı, Allah’tan başka affedebilecek olan yoktur:

 

“Ancak tövbe eden, îman eden ve sâlih amellerde bulunup davranan başka; işte onların günahlarını Allah iyiliklere çevirir. Allah çok bağışlayandır, çok esirgeyendir” (Furkân 70).

 

 Kur’ân’ın; etimolojik değerlendirmesine, kelimelerinin-kavramlarının didiklenmesine, te’viline-yorumuna gerek olmayan ve “işlendiğinde affedilmeyecek tek günah” olan apaçık bildirisi şudur: “Allah’tan başkalarının hüküm (kânun-yasa) koyması şirktir”:

 

“Hiç şüphesiz, Allah, kendisine şirk koşanları bağışlamaz. Bunun dışında kalanlardan ise, (onlardan) dilediğini bağışlar. Kim Allah’a şirk koşarsa elbette o uzak bir sapıklıkla sapmıştır” (Nîsâ 116).

 

 “Evet; kim bir kötülük işler de günahı kendisini kuşatırsa, (artık) onlar, ateşin halkıdırlar; orada süresiz kalacaklardır” (Bakara 81).

 

En doğrusunu sâdece Allah bilir.

 

Hârûn Görmüş

Kasım 2024

 

 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder