“Şeytan onları sarıp-kuşatmıştır; böylelikle onlara
Allah’ın zikrini unutturmuştur. İşte onlar, şeytanın fırkasıdır. Dikkat edin;
şüphesiz şeytanın fırkası, hüsrâna uğrayanların ta kendileridir” (Mücâdile
19).
“Allah’a ve âhiret gününe îman eden hiç-bir kavim
(topluluk) bulamazsın ki, Allah’a ve elçisine başkaldıran kimselerle bir sevgi
(ve dostluk) bağı kurmuş olsunlar; bunlar, ister babaları, ister çocukları,
ister kardeşleri, isterse kendi aşîretleri (soyları) olsun. Onlar, öyle
kimselerdir ki, (Allah) kâlplerine îmânı yazmış ve onları kendinden bir rûh ile
desteklemiştir. Onları, altlarından ırmaklar akan cennetlere sokacaktır; orada
süresiz olarak kalacaklardır. Allah, onlardan râzı olmuş, onlar da O’ndan râzı
olmuşlardır. İşte onlar, Allah’ın fırkasıdır. Dikkat edin; şüphesiz
Allah’ın fırkası olanlar, felâh (umutlarını gerçekleştirip kurtuluş) bulanların
ta kendileridir” (Mücâdile 22).
Günümüzde birilerinin çokça edip
durduğu; “ben tarafsızım, hiç-bir hizbin ve hiç-bir fırkanın tarafında değilim,
doğrunun ve adâletin yanındayım” sözü bomboş bir sözdür. Çünkü insan temel bir
ilkeye, düşünceye, inanca ve tarafa sâhip olmadan bu söylenenlerin hiç-birini
yapmaya yanaşmaz ve yapamaz. Çünkü ne için yapacak ki?. Onu bir şey yapmaya
iten ve yönelten bir etken olması gerekir. Aksi-hâlde dediklerini ya hiç yapmaz
ve yapamaz yada yapmayı sürdüremez. Bu nedenle; “bir taraf olmayanlar bi-tarâf
olurlar” denmiştir.
İnsan iki
taraftan/fırkadan biri olmak zorundadır. Çünkü üçüncü bir şık ve üçüncü bir
taraf ve fırka yoktur. O-hâlde insan ya Allah’ın fırkası olur ve O’nun
tarafında durur, yada şeytanın fırkası olur ve şeytanın tarafında durur. Bu
nedenle de insan ya Allah’a göre yada şeytana göre düşünür, konuşur ve
davranır. Zâten târih, Allah’ın fırkasıyla şeytanın fırkasının mücâdelesi ve
savaşımının târihidir ki imtihan da bunun imtihanıdır.
Allah’ın
fırkasında olmak, “kişinin mutlak ve kesin anlamda, sorgusuz-suâlsiz ve
koşulsuz-şartsız, tüm tasavvur, düşünce, söz, amel, eylem ve davranışlarında
Allah’ın emir, yasak ve hükümlerini merkeze alması hattâ tüm hayâtını buna
adaması”dır:
“De ki: Şüphesiz benim namazım, ibâdetlerim, dirimim ve ölümüm
âlemlerin Rabbi olan Allah’ındır. O’nun hiç-bir ortağı yoktur. Ben böyle emrolundum
ve ben müslüman olanların ilkiyim” (En-âm 162-163).
Şeytanın
fırkasında olmak ise, “kişinin şeytanın fısıldamaları, nefsin kışkırtmaları ve
(kendilerinde Allah gibi güç olduğu zannedilen ve varsayılan kişiler) demek
olan tâğutların yönlendirmesi ve yönetmesine göre konum almak ve bu merkezde
yaşamak hattâ hayâtını buna adamak” demektir. Çünkü şeytan da kendi dostlarına
vahyeder:
“…Gerçekten şeytanlar, sizinle mücâdele etmeleri
için kendi dostlarına gizli-çağrılarda bulunurlar (vahyederler). Onlara itaat
ederseniz şüphesiz siz de müşriklersiniz” (En-âm 121).
Demek ki bir
hizbin ve fırkanın “körü-körüne taraftârı olmak”, “bâtıl tarafta olmak”
anlamına gelir. Zâten “körü-körüne bağlılıklar”, bir zaman sonra “körü-körüne
düşmanlıklar”a dönmeye başlar. İnsan neye bağlı olduğunu neyin tarafında
olduğunu bilinçli olarak bilmelidir.
Bu-bağlamda,
neyin tarafında olunduğunun ve hangi fırkanın benimsendiğinin kör-körüne
olmamasının örneği olarak; biz Hz. Dâvud zamânında Filistinlilere karşıyken ve
İsrâiloğullarının tarafındayken, günümüzde ise, İsrâiloğullarına yâni İsrâil
Devleti’ne karşı iken Filistinlilerin tarafındayız. Çünkü Hz. Dâvud zamânında
Allah’ın fırkası İsrâiloğullarıyken, şirk içindeki şeytanın fırkası ise
Filistinliler idi. Günümüzde ise, Allah’ın fırkası Filistinliler/Gazzeliler
iken, İsrâilliler ise şeytanın fırkası olmuşlardır ve zulmün tarafını
tutmaktadırlar.
Allah’ın kriterleri yerine, şeytanın, nefsin,
tâğutların, kişilerin, hiziplerin, devletlerin vs. kriterlerini onaylamak ve
benimsemek şirktir. Yâni Allah’ın emir ve yasakları
yerine şeytanın fısıldamalarına dayanan kriterleri benimsemek, dolayısı ile Allah’ın
fırkası olmak yerine şeytanın fırkası olmanın kesin sonucu olarak küfür ve şirk
içine düşmek, dolayısıyla kâfir ve müşrik olmak kaçınılmazdır.
Böyle olunca da sonuçta kötü ve zâlim sistemler, ideolojiler ve yönetimlerin
ortaya çıkar ki fitne böyle başlar.
Eğer bir şeyin fırkası yâni tarafı
yada taraftârı iseniz, onun için bir şeyler yapıyor olmanız gerekir. O-hâlde neyin ve kimin için bir şeyler yaptığınız,
tarafınızı gösterir. Neyin ve kimin için bir şeyler yapıyorsanız onun fırkası
ve tarafındasınız demektir. Bu-bağlamda Allah’tan
uzaklaşan ve kopan modern insan bunun bir cezâsı olarak bir şeylerin fanatiği,
taraftarı, fırkası yada birilerinin “fan”ı olmuş durumdadır. Böyle olduğu için
de sporcular, müsizyenler, oyuncular ve uzmanlar, peygamberlerin ve âlimlerin
yerine geçmiştir ve herkes onların ağzına bakmakta ve onlara göre konum
almaktadırlar. Üstelik bunlar kendi aralarında da farklı fırkalara
bölünmüşlerdir.
İnsan tarafını ve fırkasını belli etmek istemez ve duruma
göre konuşur ve davranır. Fakat sürekli bu-şekilde gitmez ve hayâtın farklı
yönleri kişinin ne olduğunu mutlakâ
ortaya çıkarır. İnsanın neyin yada kimin tarafında ve fırkasında olduğunu en
bâriz şekilde savaşlar belli eder.
Maalesef, Allah’ın gerçek taraftarlarının (Hizbullah) bulunmadığı yada
bâriz bir şekilde ortaya çıkıp da şeytana ve şeytanın dostlarına/fırkasına
karşı mücâdele veren bir toplumun olmadığı bir
çağda yaşıyoruz. Bundan kanımca sâdece Gazzeliler istisnâdır. Çünkü onlar aslında
temelde, Allah’ın fırkası olmayı bırakıp, şeytanın fırkası olmaya
yanaşmadıkları için, şeytanın fırkasında olanlarla iş-birliğine girmedikleri ve
onlarla uzlaşmadıkları için zulme karşı direnmek zorunda kalıyorlar.
Dünyâ cennet değildir ve geçici bir imtihan dünyâsıdır. Bu Dünyâ’da
Allah’ın tarafında olanlar ve şeytanın fırkasına karşı mücâdele verenler
Allah’ın fırkasıdırlar ve onlar onurlu yaşadıkları için her hâlükârda Dünyâ’da
da âhirette gâlip gelecek olanlardır:
“Kim Allah’ı, Resûlü’nü ve îman edenleri dost (velî) edinirse,
hiç şüphe yok, gâlip gelecek olanlar, Allah’ın taraftarlarıdır” (Mâide
56).
“Gerçek şu ki,
şeytan sizin düşmanınızdır, öyleyse siz de onu düşman edinin. O, kendi grubunu,
ancak çılgınca yanan ateşin halkından olmaya çağırır” (Fâtır
6).
Ey modernizm
denen lânet sistem ve ey modern insan!; bilin ki ben tarafım, karşı taraftayım.
Kur’ân’ın ifâdesiyle; “şeytanın fırkası” demek olan “hizbuş-şeytan”a karşı, “Allah’ın
fırkası” demek olan “hizbullah”ın tarafındayım.
En doğrusunu sâdece Allah bilir.
Hârûn Görmüş
Kasım
2024
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder