22 Kasım 2024 Cuma

Allah’ın Fırkası, Şeytanın Fırkası

 

“Şeytan onları sarıp-kuşatmıştır; böylelikle onlara Allah’ın zikrini unutturmuştur. İşte onlar, şeytanın fırkasıdır. Dikkat edin; şüphesiz şeytanın fırkası, hüsrâna uğrayanların ta kendileridir” (Mücâdile 19).

 

“Allah’a ve âhiret gününe îman eden hiç-bir kavim (topluluk) bulamazsın ki, Allah’a ve elçisine başkaldıran kimselerle bir sevgi (ve dostluk) bağı kurmuş olsunlar; bunlar, ister babaları, ister çocukları, ister kardeşleri, isterse kendi aşîretleri (soyları) olsun. Onlar, öyle kimselerdir ki, (Allah) kâlplerine îmânı yazmış ve onları kendinden bir rûh ile desteklemiştir. Onları, altlarından ırmaklar akan cennetlere sokacaktır; orada süresiz olarak kalacaklardır. Allah, onlardan râzı olmuş, onlar da O’ndan râzı olmuşlardır. İşte onlar, Allah’ın fırkasıdır. Dikkat edin; şüphesiz Allah’ın fırkası olanlar, felâh (umutlarını gerçekleştirip kurtuluş) bulanların ta kendileridir” (Mücâdile 22).

 

Günümüzde birilerinin çokça edip durduğu; “ben tarafsızım, hiç-bir hizbin ve hiç-bir fırkanın tarafında değilim, doğrunun ve adâletin yanındayım” sözü bomboş bir sözdür. Çünkü insan temel bir ilkeye, düşünceye, inanca ve tarafa sâhip olmadan bu söylenenlerin hiç-birini yapmaya yanaşmaz ve yapamaz. Çünkü ne için yapacak ki?. Onu bir şey yapmaya iten ve yönelten bir etken olması gerekir. Aksi-hâlde dediklerini ya hiç yapmaz ve yapamaz yada yapmayı sürdüremez. Bu nedenle; “bir taraf olmayanlar bi-tarâf olurlar” denmiştir.

 

İnsan iki taraftan/fırkadan biri olmak zorundadır. Çünkü üçüncü bir şık ve üçüncü bir taraf ve fırka yoktur. O-hâlde insan ya Allah’ın fırkası olur ve O’nun tarafında durur, yada şeytanın fırkası olur ve şeytanın tarafında durur. Bu nedenle de insan ya Allah’a göre yada şeytana göre düşünür, konuşur ve davranır. Zâten târih, Allah’ın fırkasıyla şeytanın fırkasının mücâdelesi ve savaşımının târihidir ki imtihan da bunun imtihanıdır.

 

Allah’ın fırkasında olmak, “kişinin mutlak ve kesin anlamda, sorgusuz-suâlsiz ve koşulsuz-şartsız, tüm tasavvur, düşünce, söz, amel, eylem ve davranışlarında Allah’ın emir, yasak ve hükümlerini merkeze alması hattâ tüm hayâtını buna adaması”dır:

 

“De ki: Şüphesiz benim namazım, ibâdetlerim, dirimim ve ölümüm âlemlerin Rabbi olan Allah’ındır. O’nun hiç-bir ortağı yoktur. Ben böyle emrolundum ve ben müslüman olanların ilkiyim” (En-âm 162-163).

 

Şeytanın fırkasında olmak ise, “kişinin şeytanın fısıldamaları, nefsin kışkırtmaları ve (kendilerinde Allah gibi güç olduğu zannedilen ve varsayılan kişiler) demek olan tâğutların yönlendirmesi ve yönetmesine göre konum almak ve bu merkezde yaşamak hattâ hayâtını buna adamak” demektir. Çünkü şeytan da kendi dostlarına vahyeder:

 

“…Gerçekten şeytanlar, sizinle mücâdele etmeleri için kendi dostlarına gizli-çağrılarda bulunurlar (vahyederler). Onlara itaat ederseniz şüphesiz siz de müşriklersiniz” (En-âm 121).

 

Demek ki bir hizbin ve fırkanın “körü-körüne taraftârı olmak”, “bâtıl tarafta olmak” anlamına gelir. Zâten “körü-körüne bağlılıklar”, bir zaman sonra “körü-körüne düşmanlıklar”a dönmeye başlar. İnsan neye bağlı olduğunu neyin tarafında olduğunu bilinçli olarak bilmelidir.

 

Bu-bağlamda, neyin tarafında olunduğunun ve hangi fırkanın benimsendiğinin kör-körüne olmamasının örneği olarak; biz Hz. Dâvud zamânında Filistinlilere karşıyken ve İsrâiloğullarının tarafındayken, günümüzde ise, İsrâiloğullarına yâni İsrâil Devleti’ne karşı iken Filistinlilerin tarafındayız. Çünkü Hz. Dâvud zamânında Allah’ın fırkası İsrâiloğullarıyken, şirk içindeki şeytanın fırkası ise Filistinliler idi. Günümüzde ise, Allah’ın fırkası Filistinliler/Gazzeliler iken, İsrâilliler ise şeytanın fırkası olmuşlardır ve zulmün tarafını tutmaktadırlar.

 

Allah’ın kriterleri yerine, şeytanın, nefsin, tâğutların, kişilerin, hiziplerin, devletlerin vs. kriterlerini onaylamak ve benimsemek şirktir. Yâni Allah’ın emir ve yasakları yerine şeytanın fısıldamalarına dayanan kriterleri benimsemek, dolayısı ile Allah’ın fırkası olmak yerine şeytanın fırkası olmanın kesin sonucu olarak küfür ve şirk içine düşmek, dolayısıyla kâfir ve müşrik olmak kaçınılmazdır. Böyle olunca da sonuçta kötü ve zâlim sistemler, ideolojiler ve yönetimlerin ortaya çıkar ki fitne böyle başlar.

 

Eğer bir şeyin fırkası yâni tarafı yada taraftârı iseniz, onun için bir şeyler yapıyor olmanız gerekir. O-hâlde neyin ve kimin için bir şeyler yaptığınız, tarafınızı gösterir. Neyin ve kimin için bir şeyler yapıyorsanız onun fırkası ve tarafındasınız demektir. Bu-bağlamda Allah’tan uzaklaşan ve kopan modern insan bunun bir cezâsı olarak bir şeylerin fanatiği, taraftarı, fırkası yada birilerinin “fan”ı olmuş durumdadır. Böyle olduğu için de sporcular, müsizyenler, oyuncular ve uzmanlar, peygamberlerin ve âlimlerin yerine geçmiştir ve herkes onların ağzına bakmakta ve onlara göre konum almaktadırlar. Üstelik bunlar kendi aralarında da farklı fırkalara bölünmüşlerdir.

 

İnsan tarafını ve fırkasını belli etmek istemez ve duruma göre konuşur ve davranır. Fakat sürekli bu-şekilde gitmez ve hayâtın farklı yönleri kişinin ne  olduğunu mutlakâ ortaya çıkarır. İnsanın neyin yada kimin tarafında ve fırkasında olduğunu en bâriz şekilde savaşlar belli eder.

 

Maalesef, Allah’ın gerçek taraftarlarının (Hizbullah) bulunmadığı yada bâriz bir şekilde ortaya çıkıp da şeytana ve şeytanın dostlarına/fırkasına karşı mücâdele veren bir toplumun olmadığı bir çağda yaşıyoruz. Bundan kanımca sâdece Gazzeliler istisnâdır. Çünkü onlar aslında temelde, Allah’ın fırkası olmayı bırakıp, şeytanın fırkası olmaya yanaşmadıkları için, şeytanın fırkasında olanlarla iş-birliğine girmedikleri ve onlarla uzlaşmadıkları için zulme karşı direnmek zorunda kalıyorlar.  

 

Dünyâ cennet değildir ve geçici bir imtihan dünyâsıdır. Bu Dünyâ’da Allah’ın tarafında olanlar ve şeytanın fırkasına karşı mücâdele verenler Allah’ın fırkasıdırlar ve onlar onurlu yaşadıkları için her hâlükârda Dünyâ’da da âhirette gâlip gelecek olanlardır:

 

“Kim Allah’ı, Resûlü’nü ve îman edenleri dost (velî) edinirse, hiç şüphe yok, gâlip gelecek olanlar, Allah’ın taraftarlarıdır” (Mâide 56).

 

 Gerçek şu ki, şeytan sizin düşmanınızdır, öyleyse siz de onu düşman edinin. O, kendi grubunu, ancak çılgınca yanan ateşin halkından olmaya çağırır” (Fâtır 6).

 

Ey modernizm denen lânet sistem ve ey modern insan!; bilin ki ben tarafım, karşı taraftayım. Kur’ân’ın ifâdesiyle; “şeytanın fırkası” demek olan “hizbuş-şeytan”a karşı, “Allah’ın fırkası” demek olan “hizbullah”ın tarafındayım. 

 

En doğrusunu sâdece Allah bilir.

 

Hârûn Görmüş

Kasım 2024

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder