“İnsan, kendisini bir damla sudan yarattığımızı görmüyor
mu?. Şimdi o, apaçık bir düşman kesilmiştir” (Yâsîn 77).
Müslümanların
%90’ı, “dînin gizli düşmanı” hâline gelmiştir.. En azından iyice modernleşmiş
olan Türk müslümanlar böyledir. Onlar için Allah’ın, âhiretin, Kur’ân’ın,
Peygamber’in/Sünnet’in ve dînin/İslâm’ı olup-olmaması çok da önemli değildir.
Zîrâ zâten hayatlarının hemen hiç-bir aşamasında İslâm yoktur. Kanımca, bir
seçim yapma hakları olsa, İslâm-merkezli bir ülke, devlet, hükûmet, kânun ve
hayat-tarzını seçmezlerdi. Hattâ ilginçtir; kendilerine müslümanım! demelerine
rağmen, böyle diyenlerin %90’ı İslâm’ın hayâta dâhil edilmesine karşıdırlar.
Artık müslümanlar da lâik, demokratik ve modern şeytânî-beşerî sistem, ideoloji
ve yaşam-tarzlarını din edinmişlerdir. Böyle olunca tabî ki bu sistem, ideoloji
ve yaşam-tarzına aykırı olan ve karşı çıkan İslâm’a düşman olmakta, en azından
onu sevmedikleri için uzak durmaktadırlar.
İnsanlık-târihindeki
hiç-bir düşmanlık, “dîne yapılan düşmanlık” kadar şiddetli olmamıştır. Dîne
olan düşmanlık, kişinin tüm Dünyâ’yı yakmasına bile yol açabilecek kadar
şiddetli olabilir. İnsanlık-târihinde en büyük düşmanlık, Allah’a, peygamberlere
ve İslâm’a yapılmıştır. Hele Modernizm denen şeytan-işi pislik, dîne karşı
ortaya çıkmış olan bir sistem olduğu için, dinden nefret etmekte ve ona her
türlü düşmanlığı yapmaktadır. Modernizmin târihi, “dinden kopuş” ve “dîne
düşman olma”nın târihidir. Modernizm bir “dinsizlik uygarlığı”dır.
Mekke müşrikleri İslâm üzerinden
müslümanlara düşman oluyorlardı. Modern insan ise, müslümanlar üzerinden
İslâm’a düşman oluyor. Sanki müslümanlar İslâm’a çok uyuyorlarmış gibi ve sanki
düşünce ve amel-eylemlerini tam da İslâm’ı oluşturan Kur’ân ve Sünnet
örnekliğine göre yapıyorlarmış gibi, müslümanlara bakarak İslâm’a düşman
oluyorlar.
İslâm’a rağmen kurulan tüm sistemler
İslâm’ın düşmanıdır. Çünkü onlar İslâm’a düşmandır. Bu sistem, ideoloji ve
yaşam-tarzlarını benimseyenlerin müslümanlık iddiâları boştur ve geçersizdir.
Zîrâ beşerî sistem, ideoloji ve yaşam-tarzları “tâğut”tur ve İslâm’da Allah’ı
tek ilah olarak kabûl ettikten sonra “tâğutu inkâr” da farzdır ve olmazsa-olmaz
şekilde şarttır:
“Dinde ikrah
(çirkinlik-iğrençlik-baskı) yoktur. Şüphesiz, doğruluk (rüşd)
sapıklıktan apaçık ayrılmıştır. Artık kim tâğutu tanımayıp (tâğuta
küfredip) Allah’a inanırsa, o,
sapasağlam bir kulpa yapışmıştır; bunun kopması yoktur. Allah, işitendir,
bilendir” (Bakara 256).
Görüldüğü gibi tâğutu inkâr etmedikçe
Allah’ın varlığına îman etmenin anlamı yoktur ve böyle bir îman geçersizdir. Lâkin
gelin-görün ki müslümanlar bile Allah’ın kânun, emir ve yasaklarına göre değil
de tâğutların belirlediklerine göre yaşıyorlar ve tâğutların belirlediği kânun,
kural ve yaşam-tarzını istiyorlar ki zâten tâğûtî sisteme aykırı olan İslâm’a bu
nedenle düşman oluyorlar. Zîrâ insan dünyevîleştikçe İslâm’dan uzaklaşır ve
kopar:
“Kendilerine kitaptan bir pay
verilenleri görmedin mi?. Onlar, tâğuta ve cibt’e inanıyorlar ve diğer inkâr
edenler için: ‘Bunlar, îman edenlerden daha doğru bir yoldadır’ diyorlar” (Nîsâ 51).
Arap ve doğu’lu düşmanlığı,
üstü-kapalı bir İslâm düşmanlığıdır. Lâikler Cumhuriyet döneminde İslâm düşmanlığını
“Arap ve doğu’lu düşmanlığı” üzerinden yapmışlardır. Araplara sırt dönmeleri
aslında İslâm’a sırt dönmelerinin bir tezâhürüydü.
İslâm düşmanlığı, İslâm’dan verilen
tek bir tâvizle başlar. İslâm’dan verilen tâviz(ler), kişiyi yakın-uzak vâdede
“İslâm düşmanı” yapar-yapmıştır.
İslâm’ı “İslâm düşmanları”ndan (oryantâlistler)
öğrenenler “İslâm düşmanı” olmuşlardır-oluyorlar. Modernist-târihselci medyatik
akademisyenler bunun çok açık örnekleridirler. Oysa İslâm, Kur’ân’la öğrenilir,
Sünnet ile uygulanır. Böyle yapmayanlar ve böyle yapmayı yanlış bulanlar çok
kısa bir zaman sonra İslâm’a düşman olurlar ve başlarlar İslâm’a düşmanlık yapmaya.
Baksanıza; düşmanlıklarını kimisi İslâm’ı/Kur’ân’ı modern-bilime ezdirerek,
kimisi Kur’ân’ın âyetlerinin yarınsın iptâl olduğunu söyleyerek, kimisi de “keşke
İslâm hiç olmasaydı” diyerek dile getiriyor. Tabi bunlar bu sözleri, “meydanı
boş buldukları için” edebiliyorlar. Yoksa bir yaptırımla karşılaşacaklarını
bilseler böyle sözler etmeye cesâret edemezler. Çünkü onlar korkakların tekidirler.
Öyle ki daha sosyâl medyada eleştirilmeye bile katlanamıyorlar da korkularından
memleketi terk ediyorlar. Bu nedenle onları adam yerine bile koymayın ve onları
bir bok da zannetmeyin. Onlar Kur’ân’ın târif ettiği şu kişiler gibidirler:
“Onları
gördüğün zaman cüsseli yapıları beğenini kazanmaktadır. Konuştukları zaman da
onları dinlersin. (Oysa) sanki onlar (sütun gibi) dayandırılmış ahşap-kütük
gibidirler. (Bu dayanıksızlıklarından dolayı da) her çağrıyı kendileri aleyhinde
sanırlar. Onlar düşmandırlar, bu yüzden onlardan kaçınıp-sakının. Allah onları
kahretsin; nasıl da çevriliyorlar. Onlara: ‘Gelin Allah’ın Resûlü sizin için
mağfiret (bağışlanma) dilesin’ denildiği zaman başlarını yana çevirdiler. Sen,
onların büyüklük taslamışlar olarak yüz çevirmekte olduklarını görürsün”
(Münâfikûn 4-5).
Şu kesin ki, İslâm’ın emirlerinden
birine bile düşman olan, “İslâm’a düşman olmuş” demektir.
Modern insanlar
ve modern müslümanlar, modern-bilim hatırına İslâm’a düşmanı olabiliyorlar.
Modern
müslümanlar, nefislerine hitâp etmeyen dîne düşman oluyorlar.
Modern müslümanlar İslâm’ı üst-kimlik olarak kabûl edemiyorlar. Zîrâ
üst-kimlik olarak beşerî olan tanımları kabûl ediyorlar.
Gayri-İslâmî sistemlerde iktidarlar
“düşman”sız yapamazlar. Beşerî-dünyevî sistemlerin tek gerçek düşmanı vardır, o
da İslâm’dır. Beşerî-dünyevî sistemlere entegre olmuş olanlar da mecbûren
İslâm’a düşmandırlar. İslâm’da ise ebedî düşman “şeytan”dır:
“Ey Âdem-oğulları, ben size and vermedim mi ki: Şeytana
kulluk etmeyin, çünkü o, sizin için apaçık bir düşmandır” (Yâsîn 60).
“Gerçek şu ki, şeytan sizin düşmanınızdır, öyleyse siz de
onu düşman edinin. O, kendi grubunu, ancak çılgınca yanan ateşin halkından
olmaya çağırır” (Fâtır 6).
Müslümanlar aşırı yorumladıkları
“Kur’ân kavramları” üzerinden İslâm ve Peygamber düşmanlığı yapıyorlar.
Bu-bağlamda anlamları apaçık olan âyetleri moderne uygun düşecek biçimde aşırı
yoruma tâbi tutuyorlar. Bu İslâm’a yapılmış dolaylı bir düşmanlıktır.
Modern müslümanların yaptığı Kur’ân
çalışmaları, müslümanları Peygamber-Sünnet düşmanı yapıyor. Zîrâ Kur’ân’ı
istedikleri yorumluyorlar ama Sünnet yâni yaşlanmışlık yorumlanamayacağı için
Peygamber’e ve Sünnet’e yâni vahiy-merkezli güzel örnekliğe düşmanlık yaparak Peygamber
düşmanı oluyorlar. Modern müslümanlar, “görünmeyen İslâm”a müptelâ olmuşken,
“görünen İslâm”a yâni Sünnet örnekliği ve yaşanmışlığına düşman olmuş
durumdadır.
Tâğutlar İslâm düşmanlığını,
“kahramanlık pâyesi” ile kamufle ederek yaygınlaştırırlar. İslâm düşmanları
Allah ve İslâm için ölenleri yobaz ve terörist olarak görürken, vatan, toprak
ve devlet için ölenleri şehit olarak kabûl ediyorlar. Oysa şehitlik İslâmî bir
kavramdır ve “Allah yolunda olmak ve ölmek” ile gerçekleşen bir şeydir.
İslâm düşmanlarını tanımak zor
değildir. Onların sözlerine değil, amel ve eylemlerine yâni davranışlarına
baktığınızda ne mal olduklarını anlayabilirsiniz:
“İnsanlardan öylesi vardır ki, dünyâ-hayâtına ilişkin
sözleri senin hoşuna gider ve kâlbindekine rağmen Allah’ı şâhid getirir; oysa o
azılı bir düşmandır. O, iş-başına geçti mi yeryüzünde bozgunculuk çıkarmaya,
ekini ve nesli helâk etmeye çaba harcar. Allah ise, bozgunculuğu sevmez” (Bakara
204-205).
İslâm düşmanı olan kişi en yakınınız
hattâ babanız olsa bile, İslâm düşmanı olduğu belli olduğunda ondan
uzaklaşmanız gerekir:
“İbrâhim’in babası için bağışlanma dilemesi, yalnızca ona
verdiği bir söz dolayısıyla idi. Kendisine, onun gerçekten Allah’a düşman
olduğu açıklanınca ondan uzaklaştı. Doğrusu İbrâhim, çok duygulu, yumuşak
huyluydu” (Tevbe 114).
Allah İslâm’a düşman olanları şu
şekilde tehdit eder:
“Her kim Allah’a, meleklerine, elçilerine, Cibril’e ve
Mikâil’e düşman ise, artık şüphesiz Allah da kâfirlerin düşmanıdır” (Bakara
98).
Târih boyunca müslümanlar ilk defâ,
“modernite” ile birlikte kendilerini ve dinlerini küçümsüyor ve düşmanlarını ve
onların yolunu yüceltiyorlar. Böylece İslâm düşmanı olup çıkıyorlar:
“İnsanı bir damla sudan yarattı, buna rağmen o, apaçık
bir düşmandır” (Nâhl 4).
Bizim küfre
ve şirke karşı olan düşmanlığımız, kâfirlerin ve müşriklerin İslâm’a olan
düşmanlığından daha güçlü olmadıkça üstün gelmemiz İslâm’ı hayâta hâkim
kılmamız mümkün değildir.
En doğrusunu sâdece Allah bilir.
Hârûn Görmüş
Kasım
2024
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder