“… O, akıl erdir(e)meyenlerin üzerine
iğrenç bir pislik kılar”
(Yûnus 100).
Ahmak:
“Aklını gerektiği biçimde kullanma yeteneği olmayan, zekâsı pek gelişmemiş,
aptal, bön, budala kimse”. Arapça “hmk” kökünden gelen ahmak, “aptal, deli” sözcüğünden alıntıdır. Arapçada hamuka, “aptal veyâ deli”
anlamındadır.
Târih-boyunca
ahmaklık ve ahmaklar, başta İslâmî düşünce olmak üzere her türlü bilgeliye
meydan okumuş, ahmaklık yüzünden her türlü bilgi-merkezli amel-eyleme karşı mesâfeli
durarak hurâfelere, bid’ata ve zırvalıklara kanmış ve uymuştur. Üstelik bunu
“iyi bir şey yapıyorum” zannıyla yapmıştır ve yapmaktadır. Çünkü ahmaklık,
insanın doğru düşünce ve yolu bilip-kavramasına engel olur ve onu şaşırtıp
saptırır. İnsanın başına gelen her türlü musîbet işte bu nedenle gelir.
Allah’tan hep
hayır gelir ve şer gelmez. Şer insanın kendi yanlışlarının bir sonucu olarak
ortaya çıkar. Fakat insanın başına kendi yaptıklarının bir sonucu olarak gelen
tüm musîbetler birer imtihan olur. O-hâlde insanın başına gelen imtihanlar ve
musîbetler, insanın ya ahmaklığının yada yaptığı şerefsizliklerinin bir sonucu
olarak ortaya çıkar.
İnsanın târih
boyunca yaptığı en büyük ahmaklık, “Allah’ı, âhireti ve İslâm’ı hesâba katmamak
ve buna göre yaşamamak”tır. Allah’ı hesâba katmamak insanı çok yorar, bu
yorgunluk ahmaklaşmayı arttırır.
Milletin “üst akıl” zannettikleri
kişilerin her zaman doğru davranacağını zanneden ahmaklar vardır ki insanlar bu
kişilerin hep insanların iyiliğine çalıştığını ve hep doğruyu yaptığını
zannetmektedir. Bu zan ise, Allah’ın kânunları yerine beşerin kânun ve
kurallarına göre yaşamayı getirir. Lâkin târihte beşerî kânun ve kuralların,
insanların tamâmını doğruya ve iyiye götürdüğünün bir örneği yoktur. Zîrâ
beşerî kânun ve kuralların bunu yapmaya gücü yetmez. O-hâlde Allah’ın kânunları
yerine beşerin çıkardığı (sistem-içi) kânunlarla iyiliğe gidileceğini sanmak,
derin bir cehâlet ve ağır bir ahmaklıktır.
Meselâ
demokrasi nedeniyle ortaya çıkan bir sorunu demokrasiyle çözemediklerinde,
sorunun çözümü için “daha fazla demokrasi” demeye başlıyorlar. Bu nasıl bir
ahmaklıktır!. Reel-politiğe destek verirken ve lâik-demokrasiye kuyruk
sallarken; reel-politiğin ve lâik-demokrasinin ortaya çıkardığı ahlâksızlıklardan
ve çirkeflerden dert yanmak bâriz bir ahmaklıktır.
Küresel
tâğutlar, yaptıkları şerefsizlikleri İslâm’a yıkarak sürdürüyorlar. Ahmaklar da
“iyi olan ne varsa modernlikten dolayı”, “kötü olan ne varsa İslâm’dan dolayı”
oluyor zannediyor.
Modern dünyâda,
“hazzı en yüksek seviyede yaşayanlar, “en başarılı insan” olarak kabûl
ediliyor. Kendini Allah’a adamış ve bu uğurda her-şeyden vazgeçerek malını ve
canını ortaya koymuş olanlar ise; ahmak, gerici, yobaz ve terörist olarak
görülüyor.
İnsanlık târihinde
hiç-bir zaman, modernizmde olduğu oranda; sisteme, beşerî-Allahsız ideolojilere,
modern-bilime vs. körü-körüne, câhilce ve ahmakça bir bağlanma olmamıştır.
Modernizme olan bağlılık, târih boyunca yaşanan en yoğun ve körü-körüne olan
bağlılık-şeklidir. İnsanın târih boyunca yaptığı en büyük ahmaklık, kendisini
yaratan, yaşatan ve ilgi gösteren Allah yerine, bize yeterli ilgiyi göstermeyen
ve sürekli zarar beşerî düşünce ve sistemlere ve bunları ortaya çıkaran insanlara
ilgi duyup bağlanmamızdır.
“İnsana tapma şirki”nin bedelini târih-boyunca
hep ağır bir şekilde ödeyenler, Allah’a sığınmak yerine, ahmakça davranıp yeniden
başka tâğutlara sığınıyorlar. Kapıldığı şirkin şamarını yiyenlerin,
bu şirkten kurtulunca başka bir şirke sarılması “ağır bir ahmaklık”tan başkası
değildir.
Modern insan,
popüler olan her-şeyi doğru ve iyi görüp kabûl etmeye ve hayâtına yansıtmaya
başlıyor. O şey isterse şerefsizce ve ahmakça olsun fark-etmiyor. Öyle ki modern
insan, bir şeyin “yapay” olanının, “doğal” olanından daha iyi ve üstün olduğunu
kabûl edebilecek kadar aptal ve ahmak bir varlık hâline gelmiş yada
getirilmiştir. Zîrâ Allah’tan ve İslâm’dan uzaklaşıp-kopmuştur. İlâhî bilgi
yerine maddî bilgiye kapılmış olduğu için, İslâm-merkezli bilgiyi geri, maddî
bilgiyi ise “insanın ulaşabileceği en üstün bilgi” zannetmektedir ki bu ahmaklıktan
başka bir şey değildir. Zîrâ Yaratan’ın bilgisini, yaratılanın bilgisinden
düşük görmek akıl-işi değildir.
Modern ahmak insan
tüm bunları adâlet ve iyilik için yaptığını zannetmektedir. Lâkin işe Allah’ı
ve İslâm’ı karıştırmadan sağlanacağı zannedilen adâlet ve eşitlik beklentisi,
ahmaklığın daniskasıdır. Zîrâ târih-boyunca Allah’ı ve İslâm’ı işe
karıştırmadan böyle bir adâletin, eşitliğin, hakkın, hakîkatin, ahlâkın ve
iyiliğin sağlanabildiğinin tek bir örneği bile yoktur, hiç-bir zaman da
olmayacaktır.
Ne felsefe,
ne beşerî düşünce, sistem ve ideolojiler ve ne de kendini dînin yerine ikâme
eden modern-bilim ve teknoloji ile iyiliğe ulaşmak mümkün değildir. Hazza,
zevke, konfora, rahata, keyfe, eğlenceye vs. ulaşmak; “hakka, hakîkate,
adâlete, eşitliğe ahlâka ve iyiliğe ulaşmak” demek değildir.
Modern-bilim ve teknolojinin,
parçalamaya dayandığı için bir düzen getirebileceğini zannetmek de ahmaklıktır.
Modern bilim-adamlarının çoğu da, her-şeyi lâboratuvarda ve masa-başında
inceleyip-araştırmakla doğruya ulaşabileceğini zanneden, hayattan soyutlanmış
ahmaklar topluluğudur.
Evrim Teorisi’ni savunmak çok büyük
bir ahmaklıktır. Evrim Teorisi en temelde “güçlünün hayatta kalması” (Sosyâl
Darwinizm) prensibini savunur. Bu bağlamda; garibanların, zayıfların ve ezilenlerin,
Evrim Teorisi’ni kabûl etmesi ve câhilce savunması ağır bir ahmaklıktır.
Dünyâ’yı kaosa çevirmiş olanların,
bizi kaostan kurtaracağını beklemek ahmaklığın kemâlidir.
Modernizm bir “ahmaklaştırma
uygarlığı”dır.
Modernizm, “îmân ne kadar
sınırlandırılırsa, aklın da o kadar gelişeceği”ni zannetme ahmaklığıdır.
Modernitenin ağır kuşatması ve
baskısı altında modernizme uymaya mecbur bırakılanların, “dînî baskı”dan söz
etmesi câhillik ve ahmaklıktır.
Modern insan, “çok” olanın “doğru”
olduğunu zanneden ahmak kişidir. Ne yazık ki buna modern müslümanlar da dâhil
olmaktadır.
Müslümanlar İslâm’dan uzaklaştıkça ve modernleşip batı’lılaştıkça
ahmaklaştılar ve ahmaklaşıyorlar. Bu-bağlamda
modernizme boyun bükenler, “İslâm Devleti değil, adâlet devleti
istiyoruz” diyorlar. İslâm olmadan adâlet mi olur be ahmaklar!. “Mülk, ‘küfür’ üzere bâki kalır fakat ‘zulüm’ üzere
bâki kalmaz” diye de ahmakça bir söz söyleniyor. Küfr ile de bâkî kalmaz, zîrâ
küfrün zulme dönmemesi imkânsızdır. Hattâ tüm zulümler, küfürden neş’et eder.
Modern müslümanlar bu düşüncenin
sonunda, “Peygamber’i ne kadar etkisizleştirirsem, o kadar ‘iyi müslüman’
olurum” ahmaklığına kapılıyorlar ve: “Resûlün tebliğine uyarız ama örnekliğine
uymayız” diyerek ağır bir ahmaklık yapıyorlar.
İslâm 1.000 yıl
boyunca hiç devletsiz olmamışken, “İslâm’ın devlet talebi var mıdır?” tartışması
yapmak, ağır bir ahmaklıktır.
Allahsız-dinsiz felsefeyi,
modern-bilim ve teknolojiyi, lâik, seküler, modern, beşerî ideolojileri, “dîni
anlamak için yegâne yol” olarak görmek, ahmaklığın daniskasıdır.
Cehâleti mutluluk
olarak görmek de ahmaklıktan başka bir şey değildir.
Modern gençlik, tüm âilenin hep
birlikte çözemediği bir sorunu, tek-başlarına çözebileceklerini sanan ahmaklar
topluluğudur.
Dövizi ve
enflasyonu kontrôl etmek için fâizi yükselterek fâizcilere “rüşvet vermek” ve
alan açmak ve peşkeş çekmek hem ağır bir ahmaklık hem de âdî bir
şerefsizliktir.
İki tâne
keçiyi bile yönetemeyecek olanların, memleketi ve Dünyâ’yı yönetmesini beklemek
ağır bir ahmaklıktır. Allah ise tüm kâinâtı kusursuz bir şekilde yönetmektedir.
Modern insanın, korana-virüs sürecinde,
câhillerin ve şerefsizlerin direktiflerini sorgusuz-suâlsiz ve koşulsuz-şartsız
olarak hem istisnâsız ve eksiksiz, hem de huşû ile yerine getirmekle ne kadar
da korkak ve ahmak olduğunu tescillemiştir. Korana-virüs süreci, insanların, önünü-sonunu
hiç düşünmeden körü-körüne hareket etmekle koyun sürülerinden farklarının
olmadığını apaçık olarak göstermiştir.
Dünyâ’yı
câhiller ve ahmaklar sarmış, fakat ne kadar acıdır ki, biz de aynı fotoğraf karesinin içindeyiz ve
kuvvetli seküler dalganın içinde biz de sürükleniyor ve savruluyoruz.
Suyun başını
tutmuş olan şeytanın şerefsiz uşakları olan azınlık sürekli olarak yalan
söylerken, çoğunluğu oluşturan ahmak kitleler ise o yalanlarla kandırıldığı
için yalan-merkezli bir hayat yaşamak zorunda kalıyor. Yalancılar, insanların
yalana çok kolay ve çabuk kandığını görünce, onları küçümsemeye de başlıyorlar.
Bu küçümseme, suyun başını tutmuş olan yalancıların, insanlar için uygun
gördükleri şeyi küçülttükçe küçültüyor. Ne kadar ilginçtir ki, bu küçümseme ve
küçültme, boyun eğmeyi arttırıyor:
“Firavun böylelikle kendi kavmini
küçümsedi, onlar da ona boyun eğdiler. Gerçekten onlar, fâsık olan bir kavimdi” (Zuhrûf 54).
Yalanın
büyüklüğü, insanların ahmaklığının büyüklüğü kadardır. İnsanlar ne kadar
ahmaksa, “yalancılar” da o kadar büyük yalan söylerler. Modern insan târih-boyunca,
“yalanlara kanan en büyük ahmak” durumundadır.
“…Rabbim!;
eğer dileseydin, onları ve beni daha önceden helâk ederdin. (Şimdi) içimizdeki
beyinsizlerin yaptıklarından dolayı bizi helâk edecek misin?...” (A’raf 151).
En doğrusunu sâdece Allah bilir.
Hârûn Görmüş
Aralık 2024
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder