10 Kasım 2024 Pazar

Kendini Tekrarlamak

 

“Ey îman edenler!; yapmayacağınız şeyi neden söylersiniz?. Yapmayacağınız şeyi söylemeniz, Allah katında bir gazap (konusu olması) bakımından büyüdü (büyük bir suç teşkil etti). Şüphesiz Allah, kendi yolunda, sanki birbirlerine kenetlenmiş bir binâ gibi saf bağlayarak çarpışanları sever” (Saff 2-4).

 

Peygamberimiz; Allah Teâlâ’ya amellerin en sevgilisi ve en makbûl olanı, az da olsa sürekli olanıdır’’ der. (Buhârî, Rikak,18;Müslim, K.Salâtü’l Müsâfirûn,30). Sürekli olan, tekrar-tekrar yapılandır. Çünkü tekrar-tekrar yapmak amel-eylem için uygundur. İnsanı dik ve diri tutan şey, yapılması gereken amel ve eylemeleri tekrar-tekrar yapmaktır. Zîrâ tekrar-tekrar yapmak ancak amel ve eylem için anlamlı ve faydalıdır.

 

Amel ve eylemi tekrar-tekrar yapmanın sonucunda, yaptığı şey kişide meleke hâline gelir. Neyi tekrar-tekrar yapıyorsanız o şey sizde meleke hâline gelir ve onu yapması kolaylaşır. Böylece yapmanın yükü ve bedeli hafifler. Hele doğru bilgi ile amel-eylem birleştiğinde ve meleke hâline geldiğinde çok etkili olur.

 

Lâkin modern insan işin amel-eylem yâni pratik yönünü değil de, teorik olan yönünü seviyor ve sürekli olarak onu tekrâr ediyor. Bu özellikle, uçuruma doğru yuvarlanan bir dünyâ ve insanlık için bir-an önce bir şeyler yapması gereken müslümanlar için son 25 yıldır çok bâriz olmaya başladı. Müslümanlar; yükünü omuzlamak, bedelini ödemek, sıkıntısına katlanmak, konforunu bozmamak vs. gibi nedenlerle işin amel-eylem yönünden kaçtıkları için sürekli bir şekilde teorik olanla uğraşarak kendilerini tekrâr edip durmaktadırlar. Müslümanlar son 50 yıldır çok yoğun bir okuma, araştırma, yazma ve konuşma içinde olmalarına rağmen, işin amel-eylem yönü hep askıda kaldığı için somut bir şey ortaya koyamamışlardır. Zâten müslümanların bir türlü bir “alternatif” olamamalarının ve eziklikten kurtulamamalarının nedeni budur.            

 

Amele-eyleme ve mücâdeleye dönmeyen tekrarlar sıradanlaştırır. Teori ne kadar tekrâr ederse, o kadar sıradanlaşır. Zâten ilk başta kalabalık ve coşku ile başlayan teorik yapılanmalar, amele-eyleme dönmediği için heyecânını kaybetmeye başlar ve sıradanlaştığı için çok da uzun olmayan bir süre sonra yapılanma hem sayı olarak hem de coşku olarak azalır ve kaybolur gider. Çünkü bir şeyi idrâk ettikten sonra hayâtın tam ortasında Allah rızâsı için hasenat ve sâlih amel işlenmediğinde ve işin sâdece ilmî yönüyle yetinildiğinde, o şey mutlakâ heyecânını ve coşkusunu kaybedecek ve etkisizleşmeye başlayacak ve en sonunda da dağılıp gidecektir. Çünkü tekrarlamak amel-eylem noktasında coşkuyu ve heyecânı korur hattâ arttırır ama ilim noktasında öyle değildir. Meselâ bir işin nasıl yapılacağını öğrendikten sonra o işi yıllarca tekrar-tekrar yaparsınız ama işin nasıl yapılacağının bilgisini yıllarca dinleyemezsiniz yada tekrar-tekrar öğrenmeye çalışmazsınız. Çünkü bu sizi kısa zamanda sıkmaya başlar ve usandırır.

 

Kanımca şu âyet modern insan tarafından yanlış anlaşılmaktadır:

 

“De ki: ‘Rabbimin sözleri(ni yazmak) için deniz mürekkep olsa ve yardım için bir benzerini (bir o kadarını) dahi getirsek, Rabbimin sözleri tükenmeden önce, elbette deniz tükeniverirdi” (Kehf 109).

 

Bu âyette bize; “bakın Allah’ın sonsuz ilmi var, hadi bu ilmi elde etmek için var-gücünüzle çabalayın. Ne kadar ilim elde ederseniz, ne kadar bilgi toplarsanız ve biriktirirseniz o kadar üstün ve makbûl insan olursunuz. Çünkü bu din ilim işidir, başka bir şey değil. O-hâlde tekrar-tekrar Kur’ân, meâl ve tefsir okuyun, tekrar-tekrar İslâm-târihi, siyer, fıkıh, kelam vs. okuyun ve bu ilim pastasından olabildiğince çok pay kapıp biriktirmeye bakın” denmek istenmiyor. Tam-aksine; “bakın, Allah’ın ilmi sonsuzdur, Allah’ın bildirdiği ve emrettiği emir, yasak ve tavsiyelere göre amel-eylemde bulunmaya ve sâlih amel işlemeye dönmeyip de bu sonsuz ilim içinde kaybolmayın. Bu sonsuz ilmin ancak çok azını elde edebilecek imkânlara sâhipsiniz. Zâten Allah sizden o kadar ilmi tüketmenizi falan beklemiyor, çünkü bunu hem yapamazsınız hem de Allah’ın murâdı bu değildir. İlimden Allah’ın size bildirdiği ve emrettiği kadarını öğrendikten ve iyice belledikten sonra amel-eyleme dönün, sâlih ameller işleyin ve Allah’ın sözünü hem iç-âlemlerde hem de  dış-âlemde hâkim kılmak için çalışıp-çabalayın. Sürekli ve tekrar-tekrar okumakla, araştırmakla, yazmakla ve konuşmakla bir yere varamazsınız. Lânetli şeytan o kadar ilme sâhip olmasına rağmen ne yaptı ki!?. Allah’ın tek bir emrini bile yerine getirmek için amel etmedi de isyân ederek ebedî cehennemlik oldu. Oysa secde ediverseydi böyle olmayacaktı. Belli bir noktadan sonra amel-eylem gerekir ve Allah için önemli olan da budur. Çünkü Allah sizi bildiklerinize göre değil, amel-eylemlerinize ve davranışlarınıza göre değerlendirecek ve yargılayacaktır. Hem zâten kervan da yolda düzülür. İlim amel-eylem aşamasında tamamlanır ve anlamını bulur. O-hâlde bırakın kendinizi tekrarlayıp durmayı da, amel-eyleme dönük iyi işler yapın ve sâlih amellerde bulunun”.    

    

Peki bunca yıldır tekrarlaya-tekrarlaya biriktirdiniz bilgileri ne zaman ve nerede kullanacaksınız?. O bilgiler âhirette bir işinize yaramaz. Âhiret zâten bilginin merkezidir. Orada bilgiçlik taslayamazsınız. Elde ettiğiniz bilgilerle Dünyâ’da iken ne yaptınız?, âhirette önemli olan budur. Kur’ân dâhil, tekrar-tekrar okuduğunuz ama gereğini yapmadığınız kitaplar ancak sizin yükünüz olur. Dünyâ’da “kitap yüklü eşekler” olanlar, suçun isâbetli bir karşılığı olarak âhirette de gereksiz yükleri yüklenmek zorunda kalırlar. Oysa tekrar-tekrar okuduğunuz kitapları yüklenmek yerine, taşınması gereken bir yükü yüklenseydiniz ve taşısaydınız bir amel-eylemde bulunmuş yada sâlih bir amel işlemiş olurdunuz da âhirette yükünüz hafiflerdi ve selâmete ererdiniz.

 

Tekrar-tekrar araştırıp okuyarak biriktirdiğiniz bilgiler eğer amel-eyleme, sâlih amele ve güzel davranışlara yâni takvâya dönmüyorsa hiç-bir işe yaramaz da hem Dünyâ’da hem de âhirette size ağır bir yük olur.

 

Hem ne bekliyorsunuz ki!. Belli  bir noktadan sonra amel-eyleme dönmeyip de kendiniz sürekli tekrarlayarak yâni sürekli okuma-araştırma-yazma-konuşmanın sonucunda, şimdiye kadar düşünülmeyen neyi düşüneceksiniz ve neyi bulacaksınız. Siz işin sâdece teorik ve ilmî yönüyle tekrar-tekrar ilgilenmenin sonucunda size neyin ilhâm edilmesini ve neyi bilmeyi bekliyorsunuz ki!?. Yâni bir yerlerde keşfedilmemiş her-şeyi çözecek güce sâhip bir ilim var da onu mu arıyorsunuz?. Gizli bir sır ve ilim var da onu mu bulmaya ve çözmeye çalışıyorsunuz?. Ne yâni!; ilim noktasında sürekli kendinizi tekrâr ederek bir-anda kâlbinize doğacak olağan-üstü bir düşünceyi ve bilgiyi mi elde edeceksiniz?.

 

Elbette hayır!. Bundan sonra bir peygamber ve vahiy gelmeyeceğine göre ve olağan-üstülüğe sâhip tek Kitap olan son vahiy “Kur’ân” olarak elimizde bulunduğuna ve de son Peygamber’in güzel örnekliliği de ortada olduğuna göre biz daha neyi araştırıyoruz, neyi bilmeye ve anlamaya çalışıyoruz da bir türlü amel-eylem ve davranış noktasında değişmiyoruz ve bir fark ortaya koyamıyoruz?.  

 

Kur’ân ve Peygamberimiz’in güzel örnekliği elbette masa-başında da okunacak ve idrâk edilecek. Çünkü bizi doğru ve hakîki eyleme, sâlih amele ve güzel davranışlara sevk-edecek olan şey bunlardır. Fakat bu, kendimizi tekrâr ederek sürekli masa-başında olmak anlamına gelmez. Ey müslümanlar!; elimizde târih-boyunca yüzlerce kez meâli yapılmış ve tefsir edilmiş esine Kur’ân varken ve onda emir, yasak ve tavsiyeler apaçık olmasına rağmen, üstelik Peygamberimiz tarafından en güzel ve ideâl şekilde uygulanmış “örneklik” de varken, biz daha üstün ve daha iyi bir bilginin-ilmin bize vahyedilmesini yada ilhâm edilmesini  mi bekliyoruz da; adâletsizliğe, eşitsizliğe, haksızlığa, ahlâksızlığa, şirke, küfre ve zulme elimizle, dilimizle yada en azından kâlbimizle bir eleştiri getirmiyoruz, îtirazda bulunmuyoruz ve hattâ isyân etmiyoruz?. Amel-eyleme dönmek, böyle bir tavır içinde olmak demektir.    

 

Mebzûl miktarda tekrarlanıp duran; “Kur’ân bize yeter” sözü, eğer “salt Kur’ân’dan bahsediliyorsa yanlıştır. Çünkü bu; “biz sâdece tekrar-tekrar Kur’ân’ı okuyup onu daha iyi anlamayla uğraşırız” demek olur ki bu Peygamberimiz’in güzel örnekliğine apaçık bir şekilde aykırıdır. Kur’ân bize yeter ise neden yetmiyor da perişân ve sefil bir hâlde yaşıyoruz?. Gazze’nin vebâli tüm müslümanların boynuna dolanmıştır. Gazze, müslümanların sefilliğinin, ezikliğinin ve yanlış yolda olduğunun net bir göstergesidir.

 

Kur’ân, insanın hayâtının sonuna kadar tekrar-tekrar okunacaktır elbette, fakat Kur’ân “sâdece okumak-araştırmak” için değil, okuyup idrâk ettikten sonra gereğini amele-eylem olarak yerine getirmek için gönderilmiştir ki Peygamberimiz ve sahabenin 23 yılık nübüvvet sürecinde gösterdikleri üstün ve yoğun çabalar bunun delîlidir.

 

Kur’ân bilgi ve bilincin kaynağıdır ve bu bilinci diri tutmak için tekrar-tekrar okunmalıdır. Fakat Kur’ân ile belli bir bilgi ve bilince erdikten sonra onu “Peygamberimiz’in vahiy-merkezli uygulaması” demek olan Sünnet-merkezli yaşaması ve hayâta hâkim kılmak için çalışıp-çabalaması gerekir. O-hâlde bize yetecek olan tek-başına ne salt Kur’ân, ne de salt Sünnet’tir; ikisi birliktedir. Kur’ân ve Sünnet yâni ilim ve amel birlikte olmadığında hiç-bir şey değişmez ve adâletsizlik, eşitsizlik, haksızlık,  ahlâksızlık, şirk, küfür ve zulüm tam da şeytanın ve tâğutların istediği gibi devâm eder gider.

 

Modern zamanlarda müslümanların perişân hâllerinin nedeni, Kur’ân’ı okuyup da Sünnet örnekliğini de göz-önüne alarak iyi eylemlerde, güzel davranışlarda ve sâlih amellerde bulunmamaktır.

 

Kur’ân’daki tekrarlar, Kur’ân’ın salt bilgi amaçlı olmadığını ve onun inanç, amel ve eylem yönünün de olduğunu gösterir. Allah bize tekrarlanan âyetlerle; “hadi, iç-âlemlerinizdeki değişiklik dış-âleme de yansısın ve dış-âlemde de gözüksün” demektedir.

 

O-hâlde, Allah’ın emrettikleri ve bildirdikleri kadarını idrâk edip, amel-eyleme dönerek güzel davranışlar ve sâlih ameller ortaya koymamız gerekir.   

 

En doğrusunu sâdece Allah bilir.

 

Hârûn Görmüş

Kasım 2024

 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder