“Hiç şüphesiz din, Allah katında İslâm’dır” (Âl-i
İmran 19).
“Allah rızıkta kiminizi kiminize üstün kıldı; üstün
kılınanlar, rızıklarını ellerinin altında bulunanlara onda eşit olacak şekilde
çevirip-verici değildirler. Şimdi Allah'ın nîmetini inkâr mı ediyorlar?” (Nâhl 71).
Sosyâlizm: Özel mülkiyetin ve sınıfların
olmadığı bir toplumsal düzende insanın eşit ve özgür olabileceğine inanan ve
devrimci veyâ evrimci yollarla nihâi hedefe ulaşılabileceğini düşünen bir ideolojidir.
Sosyâlist sözcüğü Latince “sociare”den türetilmiştir. Birleşmek yada paylaşmak
anlamına gelmektedir.
İslâm: İslâm kısaca, “Allah’ın göklerde tek ve mutlak ilah olarak hâkim olması”
gibi “yeryüzünde de tüm zamanlarda, tüm mekânlarda ve her alanda tek ve mutlak
ilah olması” demektir. İslâm’ın amacı, “Allah’ın tüm göklerde ve Dünyâ’da yâni
doğa, tabiat, hayvan, bitki ve insanın fizîkî bedeni üzerinde mutlak hâkim
olması gibi, insanlar arasındaki sosyâl, kültürel, toplumsal, âilevî, ekonomik,
hukûkî, kânûnî, askerî ve siyâsî işler dâhil her alanda da, tek ilah, tek
belirleyici ve mutlak hâkim olmasını sağlamak”tır. İslâm’ın amacı, “Allah’tan
kopuk ve Allah’tan bağımsız hiç-bir işin yapılmaması”dır. Bu-bağlamda İslâm
ilk-önce insanın iç-âlemini bu ideâle göre inşâ edip düzenler ve sonra da
dış-âlemi de bu ideâle göre inşâ edip düzenleyerek tevhidi gerçekleştirmek
ister. İslâm’ın amacı, din, gökte olduğu gibi yeryüzünde de tamâmen ve sâdece
Allah’ın oluncaya ve fitne kalmayıncaya kadar savaşmak ve mücâhede-mücâdele
etmektir.
Kapitâlizm ile kıyaslandığında ve karşılaştırıldığında
sosyâlizm İslâm’a daha uygun bir ideoloji ve sistemdir. Fakat İslâm sosyalizmi
de aşan üstün bir yoldur ve hayat kılavuzudur. Ben şahsen İslâm varken başka bir
seçeneğe bakmam ama, kapitâlizm ile sosyâlizm arasında bir seçim tercihi
yapsaydım sosyâlizmi seçerdim. Çünkü İslâm sosyolojik yönü çok yoğun olan bir
din’dir ve hattâ kanımca İslâm, yarı-komünâl bir yapıya sâhiptir. Sünnet, “İslâm’ın sosyâlleşmesi”
demektir. Şu da var ki gerek sosyâlizm gerekse komünizm,
Hristiyanlık da dâhil İslâm’dan yâni vahiy dinlerinden çok etkilenmiş hattâ
onlardan çok şey almıştır. Hattâ sosyâlizmin ve komünizmin temel felsefesi bile
vahye dayanır. Lâkin yanlış ve kasıtlı bir düşünceyle dîne karşı oluşu,
dinlerin temel ilkelerinden bâzılarını inkâr etmelerine neden olmuştur.
İslâm ile sosyâlizm ve komünizm arasında benzeşme
özellikle ekonomik alanda görülmektedir. İslâm’ın yarı-komünâl bir din olduğu İslâm’ın servet hakkındaki hükümlerini
içeren şu âyetlerle ortaya çıkmaktadır.
“Orada (yerde) onun üstünde sarsılmaz dağlar vâr etti,
onda bereketler yarattı ve isteyip-arayanlar için eşit olmak üzere oradaki
rızıkları dört günde takdir etti” (Fussilet 10).
“…Ve sana neyi infâk edeceklerini sorarlar. De ki:
İhtiyaçtan artakalanı. Böylece Allah, size âyetlerini açıklar; umulur ki
düşünürsünüz” (Bakara 219).
“Allah rızıkta kiminizi kiminize üstün kıldı; üstün
kılınanlar, rızıklarını ellerinin altında bulunanlara onda eşit olacak şekilde
çevirip-verici değildirler. Şimdi Allah'ın nîmetini inkâr mı ediyorlar?” (Nâhl 71).
“Ey îmân edenler!; gerçek şu ki, (yahudi) bilginlerinden
ve (hristiyan) râhiplerinden çoğu, insanların mallarını haksızlıkla yerler ve
Allah’ın yolundan alıkoyarlar. Altını ve gümüşü biriktirip de Allah yolunda
harcamayanlar... Onlara acı bir azâbı müjdele” (Tevbe 34).
“Allah’ın, bol ihsanından kendilerine verdiği servette
cimrilik edenler, bunun kendileri için hayırlı olduğunu sanmasınlar. Hayır!;
bu, onlar için şer’dir; kıyâmet günü, cimrilik ettikleriyle
tasmalandırılacaklardır. Göklerin ve yerin mîrâsı Allah’ındır. Allah
yaptıklarınızdan haberi olandır” (Âl-i İmran 180).
Sosyâlizm ve komünizmin İslâm tarafından tümüyle kabûl
edilmemesi, İslâm’ın temel ilkelerinin ve emir-yasaklarının tek birinin bile
inkâr ve iptâlinde kişinin İslâm ile ilişkisinin kesilmesinden dolayıdır.
Bu-bağlamda İslâm’da kadın erkeğin ya annesi, ya eşi yada kızıdır. Kadın evin
direği ve âileyi kuran ve sürdüren kişidir. Herkesin ortaklaşa kullanabileceği
bir mal değildir. Sosyâlizmin ve komünizmin yaslandığı dayanaklardan Darwin, kadının erkeğe göre aşağılık bir varlık olduğunu
savunmuştur. Komünist Manifesto’da kadının ortaklaşalığı hakkında yoruma açık
bir şekilde şöyle denir: “Burjuva evliliği, gerçekte evli kadınlarda
bir ortaklaşalık sistemidir ve dolayısıyla, komünistler olsa-olsa, kadında
ortaklaşalığın ikiyüzlülükle gizlenmiş olanının yerine, açıkça yasallaştırılmış
olanını getirmek istemekle suçlanabilirler. Kaldı ki, bugünkü üretim sisteminin
ortadan kaldırılmasıyla bu sistemden doğan kadında ortaklaşalığın, yâni resmi
ve gayri resmi fuhşun da ortadan kalkacağı apaçıktır”.
İslâm, müşriklerin
zulüm içeren mîras düzenini değiştirmiş ve bir düzene sokmuştur. Mîrastan hiç
hak almayan kadınların da mîras hakkının olduğunu söylemiş ve bunu
düzenlemiştir. Hattâ mîras paylaşımında gariban akrabâların ve yoksul insanlara
da pay verilmesini söyleyerek onlara bile hak vermiştir. Fakat sosyâlizmde ve
komünizmde mîras diye bir şey yoktur.
Manifesto’da: “Her türlü mîras hakkının kaldırılması”ndan bahsedilir. Bu ise,
hem emeğe hem de insanın fıtratında ve doğasında bulunan “çalışıp bir şeylere
sâhip olma” güdüsünü ve isteğini baltalamaktır.
İslâm, “devlet” kelimesiyle ifâde ettiği malın-mülkün,
servetin ve zenginliğin birilerinin elinde tekelleşmesine karşıdır ve bunu
yasaklar. Çünkü fakirler,
yoksul ve gariban halk
ile paylaşılmayan her türlü gelir zenginlerin elinde devlete döner: “Allah’ın o (fethedilen) şehir halkından
Resûlü’ne verdiği fey, Allah’a, Resûl’e,
(ve Resûl’e) yakın akrabâlığı-yakınlığı
olanlara, yetimlere, yoksullara ve yolda kalmışlara âittir. Öyle ki (bu mallar
ve servet) sizden zengin olanlar arasında dönüp-dolaşan bir devlet (güç)
olmasın. Resûl size ne verirse artık onu alın, sizi neden sakındırırsa
artık ondan sakının ve Allah’tan
korkun. Şüphesiz Allah cezâsı (ikâbı) pek şiddetli olandır” (Haşr
7).
Fakat bu, insanların hiç-bir mala ve
mülke sâhip olmaması anlamında değildir. Bir kırmızı çizgi vardır ve bu kırmızı
çizgi aşılamaz. Zîrâ İslâm’a göre “bir sınır olmadığında hiç-bir sınır olmaz”.
İnsanlar, yaptıkları işlerin durumuna göre belli bir sınırda ve seviyede
mala-mülke ve servete sâhip olabilirler. Oysa sosyâlizm ve komünizm bunu
tümüyle ortadan kaldırır ki bu bütünüyle insan fıtratına ve doğasına yapılmış
bir saldırı ve ihânettir. Manifesto’da bu konuda: “Toprak
mülkiyetinin ve özel mülkiyetin ortadan kaldırılması ve kamu-yararına
kullanılması”ndan bahsedilir.
En önemlisi
de sosyâlizm ve komünizmde din yoktur. Bu ise, “insanın bir rûhu, kâlbi, gönlü
ve iç-âlemi yoktur, insan tümüyle maddeden müteşekkil bir çeşit eşyâdır”
demektir ki, bu, apaçık şekilde hissedilen ve duyumsanan şeyin inatla ve
aptalca inkârından başka bir şey değildir.
İnsanların mâneviyatı, kişisel mülk edinme duygu ve
isteği, mîras hakkı vs. inkâr ve iptâl edilerek bir geçerlilik sağlanamaz.
Kapitâlizm hele akıllı yada uzlaşmacı kapitâlizm böyle yapmadı ve herkesin
parmağına bir parça da olsa bal çalarak sosyâlizmi ve komünizmi yıktı tek-kutuplu
bir dünyâ kurdu.
İnsanların özelikle mâneviyatına ve malına-mülküne
dokunduğunuzda aslan kesilirler. Kapitâlizm bunu gördü ve uzlaşmacı bir tutum
takınarak insanların maka-mülke-servete sâhip olmasını ve inancını serbest
bıraktı. Tabi kapitâlizm sistemi bunu, insanların genelinin, hem gerektiği ve
hak ettiği kadar mala-mülke-servete sâhip olamayacağı, hem de inancını istediği
gibi yaşamasına engel olarak sâdece iç-âleminde yaşayacak şekilde düzenledi.
Fakat insanlar “hiç yoktan iyidir” diyerek bu kadarına bile râzı oldular. Tabi
akıllı kapitâlizm sonunda kitlelerin hem mâneviyatını ve hem de ekonomisini
istediği gibi bir şekle soktu ve öncesine göre daha çok kâr etti.
Bugün aynısı yada benzeri Türkiye’de AKP aracılığı ile
yapılmaktadır ve yapılmıştır. Komünizm ve sosyâlizme yakın duran CHP’nin ve
TKP’nin yapamadığını kapitâlizme ve liberâlizme yakın duran muhâfazakâr demokrat
kesim yapmıştır-yapmaktadır. İnsanlar sosyâlizm ve komünizm ile değil ama
kapitâlizm-liberâlizm ve de muhâfazakâr-demokrasi ile hem mâneviyattan ve
dinden-îmandan uzaklaşmakta ve kopmaktadır, hem de çoğunluk,
muhâfazakâr-demokrasi aracılığı ile günden-güne fakirleşmektedir.
Liberâl kapitâlizm, “vahşî kapitâlizm”den
“akıllı-uzlaşmacı kapitâlizm”e geçerek sosyâlizmi ve komünizmi bitirip
kapitâlistleştirirken; son 30 yıldır da (tâvizsiz) modernizmden (uzlaşmacı)
post-modernizme geçerek müslümanları kapitâlistleştirmeye başladı. Fakat
kapitâlizm de Allahsız bâtıl bir zulüm sistemidir. Tek-kutuplu bir dünyâ ortaya çıkaran kapitâlist-liberâl
sistem, Dünyâ’yı ve modern insanı çökme noktasına kadar getirmiştir.
Sosyâlizm ve komünizm,
teorik olarak konuşulup durulsa da pratiğe dökülemeyecek ve hayâta tamâmen
yansıtılamayacak sapkın ve bâtıl bir yol ve düşüncedir ki zâten sosyâlist-komünist
ülkelerde ve devletlerde de plânlandığı gibi uygulanamamış ve çökmüştür. Çünkü
fikirlerin değeri yalnızca söze döküldüklerinde insanlar üzerinde bıraktıkları etkiden
doğan güçlerine göre değil, yaşam ve toplum açısından sâhip oldukları pratik
değere göre ölçülebilir.
Komünizmin ve sosyâlizmin en büyük sorunu, insanlarda bir
nefsin olduğunu ve nefsin dizginlenebilmesinin tek yolunun ise ancak İslâm ile
mümkün olabileceğini idrâk edememesi yada kabûl edememesidir. Komünizm ve
sosyâlizm, “nefse yenilmiş” ideolojilerdir. Komünizm ve sosyâlizm, günümüzde
her köşe-başını tutmuş olan marketlere yenilmiştir ve yenilmektedir. Zîrâ
komünizm, insanın bir nefsi, fıtratı, doğası ve bir mâneviyata sâhip olduğunu
inkâr etmiştir.
Sosyâlizmin ve komünizmin fıtrata, doğala ve normâle
aykırı olmayan ideâlleri ancak İslâm ile gerçekleştirilebilir. Bu nedenle:
“Kim İslâm’dan başka bir din ararsa aslâ ondan kabûl
edilmez. O, âhirette de kayba uğrayanlardandır” (Âl-i İmran
85).
En doğrusunu sâdece Allah bilir.
Hârûn Görmüş
Kasım
2024
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder