10 Kasım 2024 Pazar

İslâm ve Sosyâlizm


“Hiç şüphesiz din, Allah katında İslâm’dır”l-i İmran 19).

 

“Allah rızıkta kiminizi kiminize üstün kıldı; üstün kılınanlar, rızıklarını ellerinin altında bulunanlara onda eşit olacak şekilde çevirip-verici değildirler. Şimdi Allah'ın nîmetini inkâr mı ediyorlar?” (Nâhl 71).

 

Sosyâlizm: Özel mülkiyetin ve sınıfların olmadığı bir toplumsal düzende insanın eşit ve özgür olabileceğine inanan ve devrimci veyâ evrimci yollarla nihâi hedefe ulaşılabileceğini düşünen bir ideolojidir. Sosyâlist sözcüğü Latince “sociare”den türetilmiştir. Birleşmek yada paylaşmak anlamına gelmektedir.

 

İslâm: İslâm kısaca, “Allah’ın göklerde tek ve mutlak ilah olarak hâkim olması” gibi “yeryüzünde de tüm zamanlarda, tüm mekânlarda ve her alanda tek ve mutlak ilah olması” demektir. İslâm’ın amacı, “Allah’ın tüm göklerde ve Dünyâ’da yâni doğa, tabiat, hayvan, bitki ve insanın fizîkî bedeni üzerinde mutlak hâkim olması gibi, insanlar arasındaki sosyâl, kültürel, toplumsal, âilevî, ekonomik, hukûkî, kânûnî, askerî ve siyâsî işler dâhil her alanda da, tek ilah, tek belirleyici ve mutlak hâkim olmasını sağlamak”tır. İslâm’ın amacı, “Allah’tan kopuk ve Allah’tan bağımsız hiç-bir işin yapılmaması”dır. Bu-bağlamda İslâm ilk-önce insanın iç-âlemini bu ideâle göre inşâ edip düzenler ve sonra da dış-âlemi de bu ideâle göre inşâ edip düzenleyerek tevhidi gerçekleştirmek ister. İslâm’ın amacı, din, gökte olduğu gibi yeryüzünde de tamâmen ve sâdece Allah’ın oluncaya ve fitne kalmayıncaya kadar savaşmak ve mücâhede-mücâdele etmektir.

 

Kapitâlizm ile kıyaslandığında ve karşılaştırıldığında sosyâlizm İslâm’a daha uygun bir ideoloji ve sistemdir. Fakat İslâm sosyalizmi de aşan üstün bir yoldur ve hayat kılavuzudur. Ben şahsen İslâm varken başka bir seçeneğe bakmam ama, kapitâlizm ile sosyâlizm arasında bir seçim tercihi yapsaydım sosyâlizmi seçerdim. Çünkü İslâm sosyolojik yönü çok yoğun olan bir din’dir ve hattâ kanımca İslâm, yarı-komünâl bir yapıya sâhiptir. Sünnet, “İslâm’ın sosyâlleşmesi” demektir. Şu da var ki gerek sosyâlizm gerekse komünizm, Hristiyanlık da dâhil İslâm’dan yâni vahiy dinlerinden çok etkilenmiş hattâ onlardan çok şey almıştır. Hattâ sosyâlizmin ve komünizmin temel felsefesi bile vahye dayanır. Lâkin yanlış ve kasıtlı bir düşünceyle dîne karşı oluşu, dinlerin temel ilkelerinden bâzılarını inkâr etmelerine neden olmuştur.

 

İslâm ile sosyâlizm ve komünizm arasında benzeşme özellikle ekonomik alanda görülmektedir. İslâm’ın yarı-komünâl bir din olduğu İslâm’ın servet hakkındaki hükümlerini içeren şu âyetlerle ortaya çıkmaktadır.

 

“Orada (yerde) onun üstünde sarsılmaz dağlar vâr etti, onda bereketler yarattı ve isteyip-arayanlar için eşit olmak üzere oradaki rızıkları dört günde takdir etti” (Fussilet 10).

 

“…Ve sana neyi infâk edeceklerini sorarlar. De ki: İhtiyaçtan artakalanı. Böylece Allah, size âyetlerini açıklar; umulur ki düşünürsünüz” (Bakara 219).

 

“Allah rızıkta kiminizi kiminize üstün kıldı; üstün kılınanlar, rızıklarını ellerinin altında bulunanlara onda eşit olacak şekilde çevirip-verici değildirler. Şimdi Allah'ın nîmetini inkâr mı ediyorlar?” (Nâhl 71).

 

“Ey îmân edenler!; gerçek şu ki, (yahudi) bilginlerinden ve (hristiyan) râhiplerinden çoğu, insanların mallarını haksızlıkla yerler ve Allah’ın yolundan alıkoyarlar. Altını ve gümüşü biriktirip de Allah yolunda harcamayanlar... Onlara acı bir azâbı müjdele” (Tevbe 34).

 

“Allah’ın, bol ihsanından kendilerine verdiği servette cimrilik edenler, bunun kendileri için hayırlı olduğunu sanmasınlar. Hayır!; bu, onlar için şer’dir; kıyâmet günü, cimrilik ettikleriyle tasmalandırılacaklardır. Göklerin ve yerin mîrâsı Allah’ındır. Allah yaptıklarınızdan haberi olandır” (Âl-i İmran 180).

 

Sosyâlizm ve komünizmin İslâm tarafından tümüyle kabûl edilmemesi, İslâm’ın temel ilkelerinin ve emir-yasaklarının tek birinin bile inkâr ve iptâlinde kişinin İslâm ile ilişkisinin kesilmesinden dolayıdır. Bu-bağlamda İslâm’da kadın erkeğin ya annesi, ya eşi yada kızıdır. Kadın evin direği ve âileyi kuran ve sürdüren kişidir. Herkesin ortaklaşa kullanabileceği bir mal değildir. Sosyâlizmin ve komünizmin yaslandığı dayanaklardan Darwin, kadının erkeğe göre aşağılık bir varlık olduğunu savunmuştur. Komünist Manifesto’da kadının ortaklaşalığı hakkında yoruma açık bir şekilde şöyle denir: “Burjuva evliliği, gerçekte evli kadınlarda bir ortaklaşalık sistemidir ve dolayısıyla, komünistler olsa-olsa, kadında ortaklaşalığın ikiyüzlülükle gizlenmiş olanının yerine, açıkça yasallaştırılmış olanını getirmek istemekle suçlanabilirler. Kaldı ki, bugünkü üretim sisteminin ortadan kaldırılmasıyla bu sistemden doğan kadında ortaklaşalığın, yâni resmi ve gayri resmi fuhşun da ortadan kalkacağı apaçıktır”.

 

 İslâm, müşriklerin zulüm içeren mîras düzenini değiştirmiş ve bir düzene sokmuştur. Mîrastan hiç hak almayan kadınların da mîras hakkının olduğunu söylemiş ve bunu düzenlemiştir. Hattâ mîras paylaşımında gariban akrabâların ve yoksul insanlara da pay verilmesini söyleyerek onlara bile hak vermiştir. Fakat sosyâlizmde ve komünizmde mîras diye  bir şey yoktur. Manifesto’da: “Her türlü mîras hakkının kaldırılması”ndan bahsedilir. Bu ise, hem emeğe hem de insanın fıtratında ve doğasında bulunan “çalışıp bir şeylere sâhip olma” güdüsünü ve isteğini baltalamaktır.

 

İslâm, “devlet” kelimesiyle ifâde ettiği malın-mülkün, servetin ve zenginliğin birilerinin elinde tekelleşmesine karşıdır ve bunu yasaklar. Çünkü fakirler, yoksul ve gariban halk ile paylaşılmayan her türlü gelir zenginlerin elinde devlete döner: Allah’ın o (fethedilen) şehir halkından Resûlü’ne verdiği fey, Allah’a, Resûl’e, (ve Resûl’e) yakın akrabâlığı-yakınlığı olanlara, yetimlere, yoksullara ve yolda kalmışlara âittir. Öyle ki (bu mallar ve servet) sizden zengin olanlar arasında dönüp-dolaşan bir devlet (güç) olmasın. Resûl size ne verirse artık onu alın, sizi neden sakındırırsa artık ondan sakının ve Allah’tan korkun. Şüphesiz Allah cezâsı (ikâbı) pek şiddetli olandır (Haşr 7).

 

Fakat bu, insanların hiç-bir mala ve mülke sâhip olmaması anlamında değildir. Bir kırmızı çizgi vardır ve bu kırmızı çizgi aşılamaz. Zîrâ İslâm’a göre “bir sınır olmadığında hiç-bir sınır olmaz”. İnsanlar, yaptıkları işlerin durumuna göre belli bir sınırda ve seviyede mala-mülke ve servete sâhip olabilirler. Oysa sosyâlizm ve komünizm bunu tümüyle ortadan kaldırır ki bu bütünüyle insan fıtratına ve doğasına yapılmış bir saldırı ve ihânettir. Manifesto’da bu konuda: “Toprak mülkiyetinin ve özel mülkiyetin ortadan kaldırılması ve kamu-yararına kullanılması”ndan bahsedilir.

 

En önemlisi de sosyâlizm ve komünizmde din yoktur. Bu ise, “insanın bir rûhu, kâlbi, gönlü ve iç-âlemi yoktur, insan tümüyle maddeden müteşekkil bir çeşit eşyâdır” demektir ki, bu, apaçık şekilde hissedilen ve duyumsanan şeyin inatla ve aptalca inkârından başka bir şey değildir.   

 

İnsanların mâneviyatı, kişisel mülk edinme duygu ve isteği, mîras hakkı vs. inkâr ve iptâl edilerek bir geçerlilik sağlanamaz. Kapitâlizm hele akıllı yada uzlaşmacı kapitâlizm böyle yapmadı ve herkesin parmağına bir parça da olsa bal çalarak sosyâlizmi ve komünizmi yıktı tek-kutuplu bir dünyâ kurdu.

 

İnsanların özelikle mâneviyatına ve malına-mülküne dokunduğunuzda aslan kesilirler. Kapitâlizm bunu gördü ve uzlaşmacı bir tutum takınarak insanların maka-mülke-servete sâhip olmasını ve inancını serbest bıraktı. Tabi kapitâlizm sistemi bunu, insanların genelinin, hem gerektiği ve hak ettiği kadar mala-mülke-servete sâhip olamayacağı, hem de inancını istediği gibi yaşamasına engel olarak sâdece iç-âleminde yaşayacak şekilde düzenledi. Fakat insanlar “hiç yoktan iyidir” diyerek bu kadarına bile râzı oldular. Tabi akıllı kapitâlizm sonunda kitlelerin hem mâneviyatını ve hem de ekonomisini istediği gibi bir şekle soktu ve öncesine göre daha çok kâr etti.

 

Bugün aynısı yada benzeri Türkiye’de AKP aracılığı ile yapılmaktadır ve yapılmıştır. Komünizm ve sosyâlizme yakın duran CHP’nin ve TKP’nin yapamadığını kapitâlizme ve liberâlizme yakın duran muhâfazakâr demokrat kesim yapmıştır-yapmaktadır. İnsanlar sosyâlizm ve komünizm ile değil ama kapitâlizm-liberâlizm ve de muhâfazakâr-demokrasi ile hem mâneviyattan ve dinden-îmandan uzaklaşmakta ve kopmaktadır, hem de çoğunluk, muhâfazakâr-demokrasi aracılığı ile günden-güne fakirleşmektedir. 

 

Liberâl kapitâlizm, “vahşî kapitâlizm”den “akıllı-uzlaşmacı kapitâlizm”e geçerek sosyâlizmi ve komünizmi bitirip kapitâlistleştirirken; son 30 yıldır da (tâvizsiz) modernizmden (uzlaşmacı) post-modernizme geçerek müslümanları kapitâlistleştirmeye başladı. Fakat kapitâlizm de Allahsız bâtıl bir zulüm sistemidir. Tek-kutuplu bir dünyâ ortaya çıkaran kapitâlist-liberâl sistem, Dünyâ’yı ve modern insanı çökme noktasına kadar getirmiştir.

 

Sosyâlizm ve komünizm, teorik olarak konuşulup durulsa da pratiğe dökülemeyecek ve hayâta tamâmen yansıtılamayacak sapkın ve bâtıl bir yol ve düşüncedir ki zâten sosyâlist-komünist ülkelerde ve devletlerde de plânlandığı gibi uygulanamamış ve çökmüştür. Çünkü fikirlerin değeri yalnızca söze döküldüklerinde insanlar üzerinde bıraktıkları etkiden doğan güçlerine göre değil, yaşam ve toplum açısından sâhip oldukları pratik değere göre ölçülebilir.

 

Komünizmin ve sosyâlizmin en büyük sorunu, insanlarda bir nefsin olduğunu ve nefsin dizginlenebilmesinin tek yolunun ise ancak İslâm ile mümkün olabileceğini idrâk edememesi yada kabûl edememesidir. Komünizm ve sosyâlizm, “nefse yenilmiş” ideolojilerdir. Komünizm ve sosyâlizm, günümüzde her köşe-başını tutmuş olan marketlere yenilmiştir ve yenilmektedir. Zîrâ komünizm, insanın bir nefsi, fıtratı, doğası ve bir mâneviyata sâhip olduğunu inkâr etmiştir.

 

Sosyâlizmin ve komünizmin fıtrata, doğala ve normâle aykırı olmayan ideâlleri ancak İslâm ile gerçekleştirilebilir. Bu nedenle:

 

“Kim İslâm’dan başka bir din ararsa aslâ ondan kabûl edilmez. O, âhirette de kayba uğrayanlardandır”l-i İmran 85).

 

En doğrusunu sâdece Allah bilir.

 

Hârûn Görmüş

Kasım 2024

 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder