1 Kasım 2024 Cuma

Cehennemin Ebedîliği Üzerine

 

“…Kim Allah’a ve O’nun elçisine isyân ederse, içinde ebedî kalıcılar olmak üzere onun için cehennem ateşi vardır” (Cin 23).

 

Allah nasıl ki Dünyâ’da yaptığımız bir yanlışa -sünnetullahın gereği ve sonucu olarak- bir sıkıntıyla ve cezâyla karşılık veriyorsa, hayâtımız boyunca Dünyâ’da yaptığımız kötülükler ve günahların sonucu da -imtihanın bir gereği ve sonucu olarak- âhirette karşımıza çıkacak ve terâzide günahlar daha ağır basarsa cehennemi boylayacağız. Allah bundan gocunmaz ve birilerinin, -Allah’ın rahmetine güvenerek- zannettiği gibi, “bırakın herkes cennete girsin” demez. Eğer öyle olsaydı aynı şey Dünyâ’da da olurdu ve başımıza -Allah’ın rahmetinin gereği olarak- bir kötülük gelmemesi gerekirdi. Oysa Dünyâ’da yaptığımız yanlışların cezâsını daha Dünyâ’da görmeye başlıyoruz. O-hâlde yaptığımız ağır günahların ve suçların cezâsını da âhirette kesinlikle göreceğiz. Allah nasıl ki Dünyâ’da bir yanlışımıza cezâyı hemen kesiyorsa, âhirette de, Dünyâ’da yaptığımız yanlışlara cezâyı kesecektir ve Allah’ın rahmeti çok da işe yaramayacaktır. Peki cehennem ebedî midir ve oradan çıkış mümkün müdür?.

 

Cehennem, “dingonun ahırı” gibi girip-girip çıkılacak bir yer değildir. Cehennemin belli bir süre sona ereceği ile ilgili âyet ve hadislerde, zorlama yorumların dışında herhangi bir delil yoktur. Yine; “cennete giden yol cehennemden geçer” yada “cehennem ebedî değildir, cennet ebedîdir” gibi sözler de “boş laf”tır. Çünkü hem cennet hem de cehennem için “hâlidîne fîhâ ebeden” kelimesi kullanılır. Hâlîdîn kelimesi; “sonuna kadar, sonsuz, süresiz, devamlı, aralıksız, hep ve sürekli” anlamlarındadır. Hâlîdîn kelimesinin “geçicilik” anlamı yoktur. Hattâ “hâlîdîne fîhâ ebeden” dendiğinde, “sonsuza kadar sürekli” yâni “hiç ölmeden ve kesintisiz bir şekilde orada kalacaklardır” anlamı vardır.

 

Ebedî cehennemin çok ağır bir cezâ olduğu, bu nedenle de cehennemin ebedî olmayacağı söyleniyor. Fakat Dünyâ’da işlenen hele de cânîce ve iç yakıcı bir şekilde işlenen bir cinâyetin cezâsına îdam yada müebbed hapis yâni “kâtilin hayâtının sonuna kadar hapiste kalması” cezâsı verilmesi genelde normâl görülüyor. Tek bir kişinin öldürülmesine “ebedî” denilecek bir cezânın verilmesi normâl ise, her-şeyi yaratan Allah’ın emir ve yasaklarına göre yaşamadığı ve bunları takmadığı için çeşitli suçlar işleyen ve insanların ve diğer varlıkların canını yakanların cezâsının da “ebedî” denilecek bir cezâ olması normâl olur. Şeytan’ın ebedî cehennemlik olmasının nedeni, Allah’ın; “secde et” emrine karşı “secde etmemesi” olarak tek bir suçtu. Demek ki tek bir emre muhâlefet etmek kişiyi şeytanlaştırabilir ve hayâtı boyunca şeytanca işler yaptırarak ebedî cehennemlik yapabilir. Hele suç, “şirk koşma suçu” ise, bu suç tek-başına kişinin tüm yaptıklarını boşa çıkararak onu ebedî cehennemlik yapar.

 

Cehennemin geçici ve kısa bir kalış yeri olduğunu söyleyenler yahudilerdi. Yahudilikteki âhiret inancına göre yahudilerden kötü olanlar cehennemde sadece on iki ay kalacaklardır. Kur’ân, yahudilerin bu iddiâlarını şu şekilde yalanlamaktadır:

 

Dediler ki: ‘Sayılı günlerin dışında, ateş aslâ bize değmeyecektir’. De ki: ‘Allah katından bir ahid mi aldınız?. -ki Allah aslâ ahdinden dönmez- Yoksa Allah’a karşı bilmediğiniz bir şeyi mi söylüyorsunuz?’. Evet; kim bir kötülük işler de günahı kendisini kuşatırsa, (artık) onlar, ateşin halkıdırlar; orada süresiz kalacaklardır” (Bakara 80-81).

 

Yahudilerin böyle zannetmelerinin arkasında, Tevrat’ta ve kaynak olarak gördükleri diğer kitaplarda âhiretten ve dolayısı ile cennet ve cehennemden -bâzı atıfların dışında- açık ve bâriz şekilde bahsedilmemiş olmasıdır. Tanah’ta âhiretle ilgili kullanılan kavramlardan biri, “ölüler diyârı” anlamındaki “şeol”dur. Şeol, ölüm sonrasında bütün insanların gittiği yer olarak algılanmaktadır. Önceleri “iyilerin huzûr içinde beklediği, kötülerin ise farklı derecelerde azâba uğradığı bir yer” olarak nitelenen şeol daha sonra “sâdece kötülerin azap gördüğü bir yer” olarak kabûl edilmiş, bâzı metinlerde ise şeol’un yerini, “kötülerin azap çektiği mekân” anlamında “gehinnom” (cehennem) kavramı almış, iyilerin de ölümden sonra Aden bahçesine veyâ cennete gittiği kabûl edilmiştir.

 

Yahudilikte cehennem sâdece cezâ değil aynı-zamanda arınma yeridir. Bir görüşe göre günahı ve sevâbı eşit olanlar cehennemde on bir ay süresince arındıktan sonra cennete girebileceklerdir. Yaygın görüş ise hem İsrail’den hem de diğer milletlerden olan kötülerin cehennemde sadece on iki ay kaldıktan sonra yok olacakları yönündedir. Sâdece, sözlü ve fiili olarak yahudi ahdine bağlılıklarını ve temel yahudi öğretisini reddedenler sonsuz azâba uğrayacaklardır. Şabat’a denk gelen günlerde azâbın olmayacağı da bâzılarınca ileri sürülmektedir.

 

Reformist Yahudiliğin ileri gelenleri, “Tanrı’nın merhâmetiyle bağdaşmadığı” gerekçesiyle cehennem kavramını reddetmişlerdir. Aynı-şekilde günümüz liberâl yahudi gruplarının çoğu, cennet ve cehennemin fizîkî mânâda vâr olduğunu veyâ olacağını kabûl etmemektedirler. Yahudilerin bu düşünceleri, -özellikle günümüzde- “yahudileşenler”in de düşünceleri hâline gelmiştir.

 

Birileri cehennemin geçici olduğunu söyleye-dursun, Kur’ân boyunca, hem cennete hem de cehenneme girenlerin sonsuza kadar orada kalacakları söylenir:

 

Orda ebedî olarak kalıcıdırlar. Onlar ne bir velî, ne bir yardımcı bulamayacaklardır” (Ahzâb 65).

 

“Öyleyse içinde ebedî kalıcılar olarak cehennemin kapılarından girin. Büyüklük taslâyanların konaklama yeri ne kötüdür” (Nâhl 29).

 

“İçinde ebedî kalıcılar olarak cehennemin kapılarından girin. Artık mütekebbirlerin konaklama yeri ne kötüdür” (Mü’min 76).

 

“Kimin tartısı hafif gelirse, işte onlar da nefislerini hüsrâna uğratanlar, cehennemde de ebedî olarak kalacak olanlardır” (Mü’minûn 103).

 

“İnkâr edenler, cehenneme bölük-bölük sevk-edildiler. Sonunda oraya geldikleri zaman, kapıları açıldı ve onlara (cehennemin) bekçileri dedi ki: ‘Size Rabbinizin âyetlerini okuyan ve bugünle karşılaşacağınızı (söyleyip) sizi uyaran elçiler gelmedi mi?’. Onlar: ‘Evet’ dediler. Ancak azap kelimesi kâfirlerin üzerine hak oldu. Dediler ki: ‘İçinde ebedî kalıcılar olarak cehennemin kapılarından (içeri) girin. Kibirlenenlerin konaklama yeri ne kötüdür’. Rablerinden korkup-sakınanlar da, cennete bölük-bölük sevk-edildiler. Sonunda oraya geldikleri zaman, kapıları açıldı ve onlara (cennetin) bekçileri dedi ki: Selam üzerinizde olsun, hoş ve temiz geldiniz. Ebedî kalıcılar olarak ona girin” (Zümer 71-73).

 

“Şüphesiz suçlu-günahkârlar, cehennem azâbı içinde süresiz kalacaklardır. Onlardan (azap) hafifletilmeyecek; orada umutlarını kaybetmiş kimselerdir. Biz onlara zulmetmedik; ancak onların kendileri zâlimlerdir. (Cehennem bekçisine:) ‘Ey Mâlik (bekçi), Rabbin bizim işimizi bitirsin’ diye haykırdılar. O: ‘Gerçek şu ki siz, (burada) kalacak kimselersiniz’ dedi” (Zuhrûf 74-77).

 

“Bilmiyorlar mı, kim Allah’a ve elçisine karşı koymaya çalışırsa, gerçekten onun için, onda ebedî kalmak üzere cehennem ateşi vardır?. İşte en büyük aşağılanma budur” (Tevbe 63).

 

“Allah, erkek münâfıklara da, kadın münâfıklara da ve (bütün) kâfirlere, içinde ebedî kalmak üzere cehennem ateşini vaâdetti. Bu, onlara yeter. Allah onları lânetlemiştir ve onlar için sürekli bir azap vardır” (Tevbe 68).

 

“Kim bir mü’mini kasıtlı olarak (taammüden) öldürürse cezâsı, içinde ebedî kalmak üzere cehennemdir. Allah ona gazaplanmış, onu lânetlemiş ve ona büyük bir azap hazırlamıştır” (Nîsâ 93).

 

“Gerçek şu ki, inkâr edenler ve zulmedenler, Allah onları bağışlayacak değildir, onları bir yola da iletecek değildir. Ancak, onda ebedî kalmaları için cehennem yoluna (iletecektir.) Bu da Allah’a pek kolaydır” (Nîsâ 168-169).

 

“(Ki bu) cehennemdir. Ona yaslanırlar. Ne kötü bir karar (yeridir) o!”brâhim 29).

 

“İnkâr edenler, Beni bırakıp kullarımı velîler edindiklerini mi sandılar?. Gerçekten biz cehennemi kâfirler için bir durak/konak olarak hazırlamışız” (Kehf 102).

 

Bu âyeti, cehennemin “biraz durup geçilip gidilecek bir durak” değil, -biraz alaycı bir tavırla- konak olarak anlamak gerekir. Konak, geçici değil kalıcı bir mekândır. Zâten cehennem de, bir “durak” değil, bir “son durak”tır.

 

 “Mutsuz olanlar ateştedirler, onlar için orada (kahırla ve acıyla) nefes alıp vermeler vardır. Onlar, Rabbinin dilemesi dışında gökler ve yer sürüp gittikçe, orada süresiz kalacaklardır. Çünkü Rabbin, gerçekten dilediğini yapandır. Mutlu olanlar da, artık onlar cennettedirler. Rabbinin dilemesi dışında gökler ve yer sürüp gittikçe, orada süresiz kalacaklardır. (Bu) kesintisi olmayan bir ihsândır” (Hûd 106-107).

 

Şu âyet cehennemin geçiciliğine delil olarak sunulur:

 

“Sonra biz ona (cehenneme) girmeye kimlerin en çok uygun olduğunu daha iyi biliriz. Sizden ona girmeyecek hiç kimse yoktur. Bu, Rabbinin kesin olarak üzerine aldığı bir karardır. Sonra, takvâ-sâhiplerini kurtarırız ve zulmedenleri diz-üstü çökmüş olarak bırakıveririz” (Meryem 70-72).

 

“Hepiniz” kelimesiyle kastedilen, “insanların tümü” değil, “kâfirlerin tümü”dür. Bu nedenle âyetin; “ey kâfirler” diye başladığını düşünmek gerekir. Çünkü âyetin siyâkında 68 ve 69. âyetlerde şöyle denir:

 

“Andolsun Rabbine, onları da, şeytanları da mutlakâ haşredeceğiz, sonra onları cehennemin çevresinde diz-üstü çökmüş olarak hazır bulunduracağız. Sonra, her bir gruptan Rahmân’a karşı azgınlık göstermek bakımından en şiddetli olanını ayıracağız” (Meryem 68-69).

 

İşte bu ayrılanlar ebedî cehennemlik olarak cehenneme gireceklerdir.

 

Hadislerde de cehennemin ebedî olduğu söylenir. Buna örnek olarak şu hadis verilebilir: İbn Ömer'in bildirdiğine göre Resûlullah şöyle buyurmuştur: “Cennetlikler cennete, cehennemlikler de cehenneme girdikten sonra ölüm (koç şeklinde) getirilip cennet ile cehennem arasında durdurulur. Orada kesildikten sonra bir münâdi: ‘Ey cennet ahâlisi!; burada ölümsüz bir şekilde ebedî kalacaksınız; ey cehennem ahalisi!; siz de burada ölümsüz bir şekilde ebedî kalacaksınız’ diye seslenir. Bu durum cennetliklerin sevincine sevinç katarken, cehennemliklerin üzüntüsüne üzüntü katar” (Buhâri (11/361, 362) ve Müslim (2/453).

 

Tabi aslında sonsuz olan tek varlık Allah olduğundan dolayı, hiç-bir şey mutlak anlamda ebedî ve sonsuz değildir, olamaz. Bu nedenle cennet ve cehennem de mutlak anlamda sonsuz değildir bir gün yok olacaktır. Cennette ve cehennemde sonsuza kadar kalmak, Allah’ın dilediği vakte ve nasıl olacağını sâdece O’nun bilebileceği şekildedir. Cennette ve cehennemde sonsuza kadar kalmak demek, “mutlak varlık olan Allah’tan başka her-şeyin kesin şekilde yok olacağı bir güne kadar kalmak” demektir. Fakat bu sürede ne cennetten ne de cehennemden çıkmak diye bir şey olmayacaktır. Sonradan yaratılan her-şeyin varlığı bir zaman sonra mutlakâ son bulacaktır. Hâlidûn kelimesinden; “her-şeyin son bulmasının mukadder olduğu uzun bir süre”yi anlamamız gerekir. Yoksa hâlidûn kelimesi, “mutlak anlamda bir sonsuzluk”u ifâde etmez. Eğer hâlidûn kelimesinde “sınır” anlamı da varsa, bu sınır, Allah’tan başka her-şeyin kesin şekilde yok olduğu ve cennet ve cehennem dâhil “her-şey için mutlak yok-oluşun başladığı an”dır.    

 

 Cehennem, -yanlış bilindiği şekliyle- belli bir süreliğine girip-çıkılacak bir yer değildir. Oraya giren kâfir, müşrik terâzisi iyilik yönünde hafif basan günahkârlar ebedî olarak orada kalacaktır:

 

“Onların barınma yeri cehennemdir, ondan kaçacak bir yer bulamayacaklardır” (Nîsâ 121).

 

Cehennemin ebedî oluşunu kabûl etmeyenlere karşı, Gazzeliler için cehennemin ebedî olduğu gerçeği ne kadar açık ve bârizdir…

 

En doğrusunu sâdece Allah bilir.

 

Hârûn Görmüş

Kasım 2024

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder