“…Kim Allah’a ve O’nun elçisine isyân ederse, içinde ebedî
kalıcılar olmak üzere onun için cehennem ateşi vardır” (Cin
23).
Allah nasıl
ki Dünyâ’da yaptığımız bir yanlışa -sünnetullahın gereği ve sonucu olarak- bir sıkıntıyla
ve cezâyla karşılık veriyorsa, hayâtımız boyunca Dünyâ’da yaptığımız kötülükler
ve günahların sonucu da -imtihanın bir gereği ve sonucu olarak- âhirette
karşımıza çıkacak ve terâzide günahlar daha ağır basarsa cehennemi
boylayacağız. Allah bundan gocunmaz ve birilerinin, -Allah’ın rahmetine
güvenerek- zannettiği gibi, “bırakın herkes cennete girsin” demez. Eğer öyle
olsaydı aynı şey Dünyâ’da da olurdu ve başımıza -Allah’ın rahmetinin gereği
olarak- bir kötülük gelmemesi gerekirdi. Oysa Dünyâ’da yaptığımız yanlışların
cezâsını daha Dünyâ’da görmeye başlıyoruz. O-hâlde yaptığımız ağır günahların
ve suçların cezâsını da âhirette kesinlikle göreceğiz. Allah nasıl ki Dünyâ’da
bir yanlışımıza cezâyı hemen kesiyorsa, âhirette de, Dünyâ’da yaptığımız yanlışlara
cezâyı kesecektir ve Allah’ın rahmeti çok da işe yaramayacaktır. Peki cehennem
ebedî midir ve oradan çıkış mümkün müdür?.
Cehennem, “dingonun ahırı”
gibi girip-girip çıkılacak bir yer değildir. Cehennemin belli bir süre sona
ereceği ile ilgili âyet ve hadislerde, zorlama yorumların dışında herhangi bir
delil yoktur. Yine; “cennete giden yol
cehennemden geçer” yada “cehennem ebedî değildir, cennet ebedîdir” gibi sözler
de “boş laf”tır. Çünkü hem cennet hem de cehennem için “hâlidîne fîhâ ebeden” kelimesi
kullanılır. Hâlîdîn kelimesi; “sonuna kadar, sonsuz, süresiz, devamlı,
aralıksız, hep ve sürekli” anlamlarındadır. Hâlîdîn kelimesinin “geçicilik”
anlamı yoktur. Hattâ “hâlîdîne fîhâ ebeden” dendiğinde, “sonsuza kadar sürekli”
yâni “hiç ölmeden ve kesintisiz bir şekilde orada kalacaklardır” anlamı vardır.
Ebedî cehennemin çok ağır bir cezâ olduğu, bu nedenle de
cehennemin ebedî olmayacağı söyleniyor. Fakat Dünyâ’da işlenen hele de cânîce
ve iç yakıcı bir şekilde işlenen bir cinâyetin cezâsına îdam yada müebbed hapis
yâni “kâtilin hayâtının sonuna kadar hapiste kalması” cezâsı verilmesi genelde normâl
görülüyor. Tek bir kişinin öldürülmesine “ebedî” denilecek bir cezânın
verilmesi normâl ise, her-şeyi yaratan Allah’ın emir ve yasaklarına göre
yaşamadığı ve bunları takmadığı için çeşitli suçlar işleyen ve insanların ve
diğer varlıkların canını yakanların cezâsının da “ebedî” denilecek bir cezâ
olması normâl olur. Şeytan’ın ebedî cehennemlik olmasının nedeni, Allah’ın; “secde et”
emrine karşı “secde etmemesi” olarak tek bir suçtu. Demek ki tek bir emre
muhâlefet etmek kişiyi şeytanlaştırabilir ve hayâtı boyunca şeytanca işler
yaptırarak ebedî cehennemlik yapabilir. Hele suç, “şirk koşma suçu” ise, bu suç
tek-başına kişinin tüm yaptıklarını boşa çıkararak onu ebedî cehennemlik yapar.
Cehennemin geçici ve
kısa bir kalış yeri olduğunu söyleyenler yahudilerdi. Yahudilikteki âhiret
inancına göre yahudilerden kötü olanlar cehennemde sadece on iki ay
kalacaklardır. Kur’ân, yahudilerin bu iddiâlarını şu şekilde yalanlamaktadır:
“Dediler
ki: ‘Sayılı günlerin dışında, ateş aslâ bize değmeyecektir’. De ki: ‘Allah
katından bir ahid mi aldınız?. -ki Allah aslâ ahdinden dönmez- Yoksa Allah’a
karşı bilmediğiniz bir şeyi mi söylüyorsunuz?’. Evet; kim bir kötülük işler de günahı kendisini kuşatırsa, (artık)
onlar, ateşin halkıdırlar; orada süresiz kalacaklardır” (Bakara 80-81).
Yahudilerin böyle
zannetmelerinin arkasında, Tevrat’ta ve kaynak olarak gördükleri diğer
kitaplarda âhiretten ve dolayısı ile cennet ve cehennemden -bâzı atıfların
dışında- açık ve bâriz şekilde bahsedilmemiş olmasıdır. Tanah’ta âhiretle
ilgili kullanılan kavramlardan biri, “ölüler diyârı” anlamındaki “şeol”dur.
Şeol, ölüm sonrasında bütün insanların gittiği yer olarak algılanmaktadır. Önceleri
“iyilerin huzûr içinde beklediği, kötülerin ise farklı derecelerde azâba uğradığı
bir yer” olarak nitelenen şeol daha sonra “sâdece kötülerin azap gördüğü bir
yer” olarak kabûl edilmiş, bâzı metinlerde ise şeol’un yerini, “kötülerin azap
çektiği mekân” anlamında “gehinnom” (cehennem) kavramı almış, iyilerin de
ölümden sonra Aden bahçesine veyâ cennete gittiği kabûl edilmiştir.
Yahudilikte cehennem
sâdece cezâ değil aynı-zamanda arınma yeridir. Bir görüşe göre günahı ve sevâbı
eşit olanlar cehennemde on bir ay süresince arındıktan sonra cennete
girebileceklerdir. Yaygın görüş ise hem İsrail’den hem de diğer milletlerden
olan kötülerin cehennemde sadece on iki ay kaldıktan sonra yok olacakları yönündedir.
Sâdece, sözlü ve fiili olarak yahudi ahdine bağlılıklarını ve temel yahudi öğretisini
reddedenler sonsuz azâba uğrayacaklardır. Şabat’a denk gelen günlerde azâbın
olmayacağı da bâzılarınca ileri sürülmektedir.
Reformist Yahudiliğin ileri
gelenleri, “Tanrı’nın merhâmetiyle bağdaşmadığı” gerekçesiyle cehennem
kavramını reddetmişlerdir. Aynı-şekilde günümüz liberâl yahudi gruplarının
çoğu, cennet ve cehennemin fizîkî mânâda vâr olduğunu veyâ olacağını kabûl
etmemektedirler. Yahudilerin bu düşünceleri, -özellikle günümüzde- “yahudileşenler”in
de düşünceleri hâline gelmiştir.
Birileri cehennemin
geçici olduğunu söyleye-dursun, Kur’ân boyunca, hem cennete hem de cehenneme
girenlerin sonsuza kadar orada kalacakları söylenir:
“Orda
ebedî olarak kalıcıdırlar. Onlar ne bir velî, ne bir yardımcı bulamayacaklardır” (Ahzâb 65).
“Öyleyse içinde ebedî kalıcılar olarak cehennemin
kapılarından girin. Büyüklük taslâyanların konaklama yeri ne kötüdür” (Nâhl
29).
“İçinde ebedî kalıcılar olarak cehennemin kapılarından
girin. Artık mütekebbirlerin konaklama yeri ne kötüdür” (Mü’min
76).
“Kimin tartısı hafif gelirse, işte onlar da nefislerini
hüsrâna uğratanlar, cehennemde de ebedî olarak kalacak olanlardır” (Mü’minûn
103).
“İnkâr edenler, cehenneme bölük-bölük sevk-edildiler.
Sonunda oraya geldikleri zaman, kapıları açıldı ve onlara (cehennemin)
bekçileri dedi ki: ‘Size Rabbinizin âyetlerini okuyan ve bugünle
karşılaşacağınızı (söyleyip) sizi uyaran elçiler gelmedi mi?’. Onlar: ‘Evet’ dediler.
Ancak azap kelimesi kâfirlerin üzerine hak oldu. Dediler ki: ‘İçinde ebedî
kalıcılar olarak cehennemin kapılarından (içeri) girin. Kibirlenenlerin
konaklama yeri ne kötüdür’. Rablerinden korkup-sakınanlar da, cennete
bölük-bölük sevk-edildiler. Sonunda oraya geldikleri zaman, kapıları açıldı ve
onlara (cennetin) bekçileri dedi ki: Selam üzerinizde olsun, hoş ve temiz geldiniz.
Ebedî kalıcılar olarak ona girin” (Zümer
71-73).
“Şüphesiz suçlu-günahkârlar, cehennem azâbı içinde
süresiz kalacaklardır. Onlardan (azap) hafifletilmeyecek; orada umutlarını
kaybetmiş kimselerdir. Biz onlara zulmetmedik; ancak onların kendileri
zâlimlerdir. (Cehennem bekçisine:) ‘Ey Mâlik (bekçi), Rabbin bizim işimizi
bitirsin’ diye haykırdılar. O: ‘Gerçek şu ki siz, (burada) kalacak kimselersiniz’
dedi” (Zuhrûf 74-77).
“Bilmiyorlar mı, kim Allah’a ve elçisine karşı koymaya
çalışırsa, gerçekten onun için, onda ebedî kalmak üzere cehennem ateşi vardır?.
İşte en büyük aşağılanma budur” (Tevbe 63).
“Allah, erkek münâfıklara da, kadın münâfıklara da ve
(bütün) kâfirlere, içinde ebedî kalmak üzere cehennem ateşini vaâdetti. Bu,
onlara yeter. Allah onları lânetlemiştir ve onlar için sürekli bir azap vardır” (Tevbe
68).
“Kim bir mü’mini kasıtlı olarak (taammüden) öldürürse
cezâsı, içinde ebedî kalmak üzere cehennemdir. Allah ona gazaplanmış, onu lânetlemiş ve ona büyük bir azap
hazırlamıştır” (Nîsâ 93).
“Gerçek şu ki, inkâr edenler ve zulmedenler, Allah onları
bağışlayacak değildir, onları bir yola da iletecek değildir. Ancak, onda ebedî kalmaları
için cehennem yoluna (iletecektir.) Bu da Allah’a pek kolaydır” (Nîsâ
168-169).
“(Ki bu) cehennemdir. Ona yaslanırlar. Ne kötü bir karar
(yeridir) o!” (İbrâhim 29).
“İnkâr edenler, Beni bırakıp kullarımı velîler
edindiklerini mi sandılar?. Gerçekten biz cehennemi kâfirler için bir
durak/konak olarak hazırlamışız” (Kehf
102).
Bu âyeti, cehennemin “biraz durup geçilip gidilecek bir
durak” değil, -biraz alaycı bir tavırla- konak olarak anlamak gerekir. Konak,
geçici değil kalıcı bir mekândır. Zâten cehennem de, bir “durak” değil, bir “son durak”tır.
“Mutsuz olanlar
ateştedirler, onlar için orada (kahırla ve acıyla) nefes alıp vermeler vardır.
Onlar, Rabbinin dilemesi dışında gökler ve yer sürüp gittikçe, orada süresiz
kalacaklardır. Çünkü Rabbin, gerçekten dilediğini yapandır. Mutlu olanlar da,
artık onlar cennettedirler. Rabbinin dilemesi dışında gökler ve yer sürüp
gittikçe, orada süresiz kalacaklardır. (Bu) kesintisi olmayan bir ihsândır” (Hûd
106-107).
Şu
âyet cehennemin geçiciliğine delil olarak sunulur:
“Sonra biz ona (cehenneme) girmeye kimlerin en
çok uygun olduğunu daha iyi biliriz. Sizden ona girmeyecek hiç kimse yoktur.
Bu, Rabbinin kesin olarak üzerine aldığı bir karardır. Sonra, takvâ-sâhiplerini
kurtarırız ve zulmedenleri diz-üstü çökmüş olarak bırakıveririz” (Meryem 70-72).
“Hepiniz” kelimesiyle kastedilen,
“insanların tümü” değil, “kâfirlerin tümü”dür. Bu nedenle âyetin; “ey kâfirler”
diye başladığını düşünmek gerekir. Çünkü âyetin siyâkında 68 ve 69. âyetlerde
şöyle denir:
“Andolsun Rabbine, onları da, şeytanları da
mutlakâ haşredeceğiz, sonra onları cehennemin çevresinde diz-üstü çökmüş olarak
hazır bulunduracağız. Sonra, her bir gruptan Rahmân’a karşı azgınlık göstermek
bakımından en şiddetli olanını ayıracağız” (Meryem 68-69).
İşte bu ayrılanlar ebedî cehennemlik
olarak cehenneme gireceklerdir.
Hadislerde de cehennemin ebedî olduğu
söylenir. Buna örnek olarak şu hadis verilebilir: İbn Ömer'in bildirdiğine göre
Resûlullah şöyle buyurmuştur: “Cennetlikler cennete, cehennemlikler de
cehenneme girdikten sonra ölüm (koç şeklinde) getirilip cennet ile cehennem
arasında durdurulur. Orada kesildikten sonra bir münâdi: ‘Ey cennet ahâlisi!;
burada ölümsüz bir şekilde ebedî kalacaksınız; ey cehennem ahalisi!; siz de burada
ölümsüz bir şekilde ebedî kalacaksınız’ diye seslenir. Bu durum cennetliklerin
sevincine sevinç katarken, cehennemliklerin üzüntüsüne üzüntü katar” (Buhâri
(11/361, 362) ve Müslim (2/453).
Tabi aslında sonsuz olan tek varlık Allah olduğundan
dolayı, hiç-bir şey mutlak anlamda ebedî ve sonsuz değildir, olamaz. Bu nedenle
cennet ve cehennem de mutlak anlamda sonsuz değildir bir gün yok olacaktır. Cennette
ve cehennemde sonsuza kadar kalmak, Allah’ın dilediği vakte ve nasıl olacağını
sâdece O’nun bilebileceği şekildedir. Cennette ve cehennemde sonsuza kadar
kalmak demek, “mutlak varlık olan Allah’tan başka her-şeyin kesin şekilde yok
olacağı bir güne kadar kalmak” demektir. Fakat bu sürede ne cennetten ne de
cehennemden çıkmak diye bir şey olmayacaktır. Sonradan yaratılan her-şeyin varlığı
bir zaman sonra mutlakâ son bulacaktır. Hâlidûn kelimesinden; “her-şeyin son
bulmasının mukadder olduğu uzun bir süre”yi anlamamız gerekir. Yoksa hâlidûn
kelimesi, “mutlak anlamda bir sonsuzluk”u ifâde etmez. Eğer hâlidûn kelimesinde
“sınır” anlamı da varsa, bu sınır, Allah’tan başka her-şeyin kesin şekilde yok
olduğu ve cennet ve cehennem dâhil “her-şey için mutlak yok-oluşun başladığı
an”dır.
Cehennem, -yanlış
bilindiği şekliyle- belli bir süreliğine girip-çıkılacak bir yer değildir.
Oraya giren kâfir, müşrik terâzisi iyilik yönünde hafif basan günahkârlar ebedî
olarak orada kalacaktır:
“Onların barınma yeri cehennemdir,
ondan kaçacak bir yer bulamayacaklardır” (Nîsâ 121).
Cehennemin ebedî oluşunu kabûl etmeyenlere karşı, Gazzeliler
için cehennemin ebedî olduğu gerçeği ne kadar açık ve bârizdir…
En doğrusunu sâdece Allah bilir.
Hârûn Görmüş
Kasım
2024
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder