“Ey îman edenler!; kendiniz, anne-babanız ve
yakınlarınız aleyhine bile olsa, Allah için şâhidler olarak adâleti ayakta
tutun. (Onlar) ister zengin olsun, ister fakir olsun; çünkü Allah onlara daha
yakındır. Öyleyse adâletten dönüp hevâ(tutkuları)nıza uymayın. Eğer dilinizi
eğip büker (sözü geveler) yada yüz çevirirseniz, şüphesiz Allah, yaptıklarınızdan
haberi olandır” (Nîsâ 135).
Şâhitlik
ancak iki şekilde yapılabilir: 1-Allah için şâhitlik yapmak ve şâhit olunan
konuda hakîkati söylemek. 2-Yalancı
şâhitlik yapmak ve olayları çarpıtmak.
Şâhitlik
ancak “Allah için yapıldığında” hakîki şâhitlik olacağından dolayı ancak o
zaman hak ve hakîkat yerini bulur. Yalancı şâhitlikte ise haksızlık ve
yolsuzluk yapanlar haklı çıkarlar. Şıracının şâhidinin bozacı olduğu bir
ortamda hakkın ve hakîkatin ortaya çıkması mümkün değildir.
Allah
için şâhitlik yapmanın bâzen ağır da olabilen bir bedeli vardır. Âyetin de
söylediği gibi, şâhitlik Allah için, dolayısı ile âhiret bilinci, korkusu ve
sorumluluğu ile yapıldığında, kişi; kendisi, ana-babası, en yakınları ve
sevdikleri aleyhine bile olsa şâhitliği doğru ve düzgün yapmak zorunda
kalacaktır. Aksi-hâlde şâhitlik Allah için yapılmadığında kişi, kendisine,
ana-babasına, yakınlarına ve sevdiklerine zarar getirecek bir şâhitlik
yap(a)maz.
Meselâ
birini düşünün, çok dürüst olarak bilinen biri. Fakat bu kişi Allah’a ve
âhirete olana inanmayan biri olsun. Bu kişinin kimsenin malında-canında-nâmusunda
gözü olmayabilir. Kimsenin hakkını yemez, yalan söylemez, zarar vermez vs. Bu
tabî ki iyi bir şeydir. Fakat eğer bu kişi inançsız bir kişiyse ve doğal olarak
ölümden sonraki hayâta inanmıyorsa, bir yerden sonra dürüst olması onu korumayacak,
şâhitliği de doğru-düzgün yap(a)mayacaktır. Meselâ, çok sevdiği birisi;
ana-babası yada eşi-kızı-oğlu çok büyük bir suç işlese, meselâ mâsum birisini
öldürmüş olsa ve olayı gören de sâdece bahsettiğimiz o -sözde- dürüst kişi
olsa; bu kişi, çok sevdiği ana-baba-eş-çocuklarının îdam ile yada müebbet hapis
ile cezâlandırılmasına neden olacak bir şâhitlik yapabilir mi?. Bu kişinin
meselâ annesi yada oğlu, mâsum birini öldürse ve cinâyeti de sâdece o görse,
anasını yada oğlunu ihbâr eder ve doğru şâhitlik yapabilir mi?. Çünkü olayı sâdece
o görmüştür ve eğer ihbâr etmezse yakının yada sevdiği kişinin yaptığı cinâyeti
hayat-boyunca kimse bilmeyecek ve icâbında kâtil 90 yaşına kadar yaşayacak.
Eğer Allah ve âhiret inancı ve korkusu yoksa, o dürüst kişi doğru bir şâhitlik
yaparak anasını yada oğlunu niye ihbâr etsin ki?. Onu ihbâr etmeye ve şâhitliği
doğru-düzgün yapmaya ne zorlayacak?. Toplumun oluşturduğu töre için, birilerinin
keyfinden çıkardığı yasalar için mi fedâ edecek sevdiklerini?. Kesinlikle
yapmaz bunu. Hattâ olay cinâyet değil de meselâ hırsızlık olsa bile, yine de doğru
şâhitlik edip de ihbâr etmez sevdiklerini. Niye etsin ki?. Ne de olsa ölünce
her-şey bitiyor. Fakat gerçek bir “ölüm sonrası inanç” (âhiret) bunu kesinlikle
saklayamaz ve doğru şâhitliği yaptırır. Müslümanların güzel örnekliği olan
Peygamberimiz, hırsızlık yapan zengin birinin affedilmesi isteği üzerine; “hırsızlığı
yapan kızım Fâtıma da olsa vallâhi elini keserim” demiştir. İşte îman, âhiret
bilinci, inancı ve korkusundan kaynaklanan ahlâk ve şâhitliği Allah için yapmak
bunu gerektirir.
Peki Peygamberimiz’e
ve mü’minlere şâhitliği mutlakâ Allah için yaptıran etken nedir?. Elbette Allah
ve âhiret bilinci ve korkusudur. Çünkü âhiret, öyle geçiştirilecek bir yer
değildir ve derin ve sonsuz pişmanlıkların yaşanacağı yerdir. Orada yalancı
şâhitlik yapmak söz-konusu değildir ve bu nedenle de şâhitliği Allah için
yapmamanın sonucu olarak mecbûri şâhitlikler yaşanacaktır:
“Bugün onların ağızlarını mühürleriz;
(günahtan ve sevaptan yana) kazandıklarını, elleri bize söylemekte, ayakları
(aleyhlerinde) şâhitlik etmektedir” (Yâsîn 65).
“Sonunda oraya geldikleri zaman, işitme,
görme (duyuları) ve derileri kendi aleyhlerine şâhitlik edecektir. Kendi
derilerine dediler ki: ‘Niye aleyhimizde şâhitlik ettiniz?’. Dediler ki: Her-şeye
nutku verip-konuşturan Allah, bizi konuşturdu. Sizi ilk defâ O yarattı ve O’na
döndürülüyorsunuz. Siz, işitme, görme (duyularınız) ve derileriniz aleyhinize
şâhitlik eder diye sakınmıyordunuz. Aksine, yaptıklarınızın bir-çoğunu Allah’ın
bilmeyeceğini sanıyordunuz. İşte bu sizin zannınız; Rabbiniz hakkında
beslediğiniz zannınız, sizi bir yıkıma uğrattı, böylelikle hüsrâna uğrayan
kimseler olarak sabahladınız” (Fussilet 20-23).
Şâhitlik
öyle körü-körüne de olmamalıdır. Bilgi ve bilinç gerektirir, aklı doğru
kullanmayı gerektirir:
“(Yûsuf) dedi ki: Onun kendisi benden murâd
almak istedi. Kadının yakınlarından bir şâhid, şâhitlik etti: Eğer onun gömleği
ön taraftan yırtılmışsa bu durumda kadın doğruyu söylemiştir, kendisi ise yalan
söyleyenlerdendir. Yok eğer onun gömleği arkadan çekilip-yırtılmışsa, bu
durumda kadın yalan söylemiştir ve kendisi doğruyu söyleyenlerdendir” (Yûsuf
26-27).
Bâzen
de hakîkatini bilmediğimiz bir şeye şâhitlik ediyor olabiliriz. Kur’ân böyle
durumlarda nasıl bir tavır takınılacağını gösterir:
“Dönün
babanıza ve deyin ki: Ey babamız, senin oğlun gerçekten hırsızlık etti. Biz,
bildiğimizden başkasına şâhitlik etmedik. Biz gaybın kollayıcıları değiliz” (Yûsuf 81).
Bâzen
de üzücü bir şeye şâhitlik etmemiz gerekebilir. Fakat bu şâhitliği de Allah için
yapmaktan geri durmamak gerekir:
“Zînâ eden kadın ve zînâ eden erkeğin her
birine yüzer değnek (celde) vurun. Eğer Allah’a ve âhiret gününe îman
ediyorsanız, onlara Allah’ın dîni(ni uygulama) konusunda sizi bir acıma
tutmasın; onlara uygulanan cezâya mü’minlerden bir grup da şâhit olsun” (Nûr
2).
En
büyük şâhitlik, bilinçli bir şekilde yapılan ve şirke ve küfre meydan okuyan,
“Allah’tan başka ilah olmadığı”nın şâhitliğini yapmaktır:
“Allah, gerçekten kendisinden başka ilah
olmadığına şâhitlik etti; melekler ve ilim sâhipleri de O’ndan başka ilah
olmadığına adâletle şâhitlik ettiler. Aziz ve Hâkim olan O’ndan başka ilah
yoktur” (Âl-i İmran 18).
“Şâhid olana (görene) ve şâhit olunana
(andolsun!)” (Burûc 3).
En
doğrusunu sâdece Allah bilir.
Hârûn Görmüş
Kasım 2024
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder