29 Kasım 2024 Cuma

Modernizm İnsanın İhtiyaçlarını Karşılıyor Mu?

 

“Allah, Samed’dir (her-şey O’na muhtâçtır, dâimdir, hiç-bir şeye ihtiyâcı olmayandır)” (İhlâs 2).

 

“Rabbin, hiç-bir şeye ihtiyâcı olmayan rahmet-sâhibidir” (En-âm 133).

 

Modernizm, bir “ihtiyaç ortaya çıkarma uygarlığı”dır. Hayâtiyetini insanların gereksiz şeyleri ihtiyaç hâline getirmelerini sağlamakla sürdürür. Bu nedenle ortaya çıkardığı ihtiyaçlar gerçek ihtiyaçlar değil, sûnî ihtiyaçlar, daha doğrusu ihtiraslardır.

 

Modernizmin ihtiyaç hâline getirdiği ürünler ve şeyler insanın hep maddî-bedenî yanına yöneliktir. Çünkü modernizm denen melânet, insanın her konuda Allah’a, âhirete, gayba, vahye, peygamberlere, dîne ve mâneviyata dayanmayı bırakıp; beşere, insana, akla, beyne, doğaya, maddeye, eşyâya, felsefeye, modern-bilim ve teknolojiye ve de ne kadar şeytânî, nefsî ve tâğûtî şeyler varsa ona dayanmaya başlamasının adıdır. Bu nedenle modernizm insanın maddî-bedenî ihtiyaçlarını ve ihtiraslarını gınâ getirecek derecede karşılamak için ha-bire üretir durur, ürettiklerini aşırı reklâmlarla falan ihtiyaç ve ihtiras hâline getirerek bunlar üzerinden zenginleşir ve varlığını devâm ettirir.

 

Modernizm; haz, zevk, keyif, konfor, rahatlık ve eğlence-merkezli olan maddî ve zihnî o kadar çok ve çeşitli üretimler yapar, düşünce, fikir ve teoriler ortaya atar ki, insanlar modernizm ile birlikte artık hem maddî hem de zihni tüm ihtiyaçlarına kavuştuğunu zannetmeye ve söylemeye başlar. Lâkin insan tek-boyutlu bir varlık değildir ki!. İnsanın maddî-zihnî yönü olduğu gibi, rûhî ve kâlbî yönü de vardır. Maddî-zihnî ihtiyaçları karşılandıktan sonra rûhî-kâlbî ihtiyaçları da karşılanmadığında, insan dıştan ne kadar tatminkâr gözükse de, içten-içe çürümeye başlamıştır ve bu yüzden en küçük bir sarsıntıda ne kadar da köksüz, dayanaksız ve güçsüz olduğu açığa çıkar.

 

Modernizm “ruhtan uzaklaşıp-kopmak ve maddeye-bedene yönelmek” demektir. Bundan dolayı bedeni o kadar çok beslemesine rağmen ruhlar geride ve sönük kaldığından dolayı insan gerçek bir tatmine ve huzûra kavuşamaz. O-hâlde modernizmin insanın ihtiyaçlarını gerçek anlamda karşıladığı söylenemez. Zâten modernizm özü îtibârıyla bunu yapabilecek bir yapıya ve çapa sâhip değildir, yâni istese de yapamaz. Bunu yapabilecek olan tek şey, “Allah katındaki tek din olan İslâm”dır. Çünkü kâlpler ancak Allah’ın zikri ve İslâm’ın son Kitab’ı olan Kur’ân ile tatmin bulup huzûra kavuşabilir.        

 

İnsanlar ikiye ayrılır: 1-Bedeninin ihtiyaçlarını öne alanlar; 2-Rûhunun ihtiyaçlarını öne alanlar. Esâsen insanın gerçek bir tatmine ve huzûra kavuşabilmesinin yolu, rûhun ve kâlbin, bedene göre bir adım önde olmasıdır. Zîrâ rûh bedeni kontrôl edebilir ve olumlu anlamda yönlendirebilir ama beden rûhu kontrôl edip yönlendiremez. Çünkü beden daha çok nefse dönüktür ve sürekli olarak nefsin etkisi altındadır.  

 

İnsan elbette ihtiyaç-sâhibi bir varlıktır. Fakat “daha çok ihtiyaç sâhibi olmak” değil, “daha yüce ihtiyaç sâhibi olmak” değerli yapar insanı. Allah, insanı, Dünyâ’da domuz gibi sınırsızca yesin, içsin, gezsin, çiftleşsin, uyusun vs. diye değil, “yüce değerler üretsin ve anlamlı bir hayat yaşasın” diye yaratmıştır ki insanın hakîki ihtiyâcı budur. Modernizm tarafından bu ihtiyâcı elinden (ç)alınan insan, bunun yerine “ihtiyaç” diyerek sınırsızca maddî tüketim yoluna girmiştir ve domuzlara taş çıkartmaktadır.

 

Alışkanlıklarınızdan doğan sûnî ihtiyaçlarınız, gerçek ihtiyaçlarınız değildir. İhtiraslarınız ihtiyaçlarınız değildir.

 

İhtiraslar arttıkça ihtiyaçlar fazlalaşır ve bitmek bilmez. Modernizm insanın sürekli bir şeylere ihtiyaç duymasını ve maddî yoksunluk hissetmesini ister. Çünkü böylece ihtirasları karşılayacak şeyler üretir ve “modernizm insanın tüm ihtiyaçlarını karşılayabiliyor” düşüncesini ve ortaya çıkarır. Tabi böyle olunca insanlar aslında hakîki ihtiyâcı olan din’den uzaklaşır ve zamanla kopar gider. Böyle olunca birileri de kalkıp, “din modern insanın ihtiyaçlarını artık karşılayamıyor, bu nedenle ya din’den vazgeçmek yada dîni moderne uygun hâle getirerek modern insanın ihtiyaçlarını daha doğrusu ihtiraslarını karşılayacak şekilde değiştirmek gerekir” düşüncesinin dillendirmeye başlar. İslâm, “insanın” tüm ihtiyaçlarını karşılar, fakat modernizm de dâhil hiç-bir şey “domuzlaşmış olan insanın” ihtiyâçlarını karşılamaya yetmez. Zîrâ insan ihtiyaçları ancak, ya acı azâbı görünce, o da olmazsa, mezara girince biter. İnsanın gözünü ancak bir parça toprak doyurur.

 

Gerçek olmayan ihtiyaçlar yâni ihtiraslar yozlaştırır. Ne kadar çok şeye ihtiyaç duyarsanız o kadar çok yozlaşırsınız. Modern dünyânın ve modern insanın hâl-i pür melâlinin nedeni budur. Birilerinin ihtirasları hiç bitmediği ve bir türlü doymak bilmedikleri için, çoğu-insan gerçek ihtiyaçlarını karşılayamamaktadır. 

 

İnsan en çok neye ihtiyaç duyarsa, en çok o şey için çabalar. En çok ne  için çabalıyorsa en çok ona değer veriyor demektir. En çok değer verdiği şey insanın kutsalıdır. İnsan kutsal saydığı şeye tapar durur. Modern insanın kutsalı modern üretimler ve ürünlerdir. Modern üretimler ve ürünler sınırsız olduğu için, putların sayısı da sınırsızdır. O-hâlde putperestliğin en yoğun yaşandığı zaman mevcut modern zamanlardır. Çünkü modern insanın maddî üretimlerden başka odaklandığı bir şey yoktur. Zîrâ rûhsuzlaşmış ve kâlpsizleşmiş olduğu için bütünüyle maddeye kesmiştir.    

 

İnsanlık-târihinde üretim en çok modernizm ile birlikte yapılmaya başlanmıştır ama insanların ihtiyaçları da en çok modern zamanlarda artmıştır. Aslında modernizm maddî yada zihnî onca üretime ve teoriye rağmen insanın ihtiyaçlarını karşılayamamaktadır. İnsan târih-boyunca sâdece modern zamanlarda ihtiyaçlarını tatmin edici şekilde karşılayamamaktadır. Çünkü modern insan ihtiraslarını ihtiyaçları zannetmektedir ve ihtirasları karşılamaya modernizm dâhil hiç-bir şeyin gücü yetmez.

 

İnsan yârı-mahrûmiyete uygun yaratılmıştır. İnsan ancak, bir şeylere gerçekten ihtiyaç duyduğunda yâni bir şeye bir süre özlem duyup da sonra elde ettiğinde ihtiyâcı karşılanmış olur zâten ancak böyle olduğunda tatmin bulabilir. İnsanın gerçek ihtiyaçları “temel ihtiyaçlar”dır. Temel ihtiyaçlarımız Allah’tan gelir, sûnî ihtiyaçları yâni ihtirasları ortaya çıkaran ve üretenler ise modernizmin mâbedleri olan fabrikalardır. Modern insan şirâzesini şaşırdığı için, doğal olandan ziyâde, sûnî-sanal olanı gerçek ihtiyaç zannetmektedir ve topraktan çıkana değil de fabrikada üretilene daha çok ihtiyaç duyar.

 

Kur’ân, yaşamaya ve sâhip olmaya çok düşkün olan yahudilerden bahsederken şöyle der:

 

“Andolsun, onları hayâta karşı (diğer) insanlardan ve şirk koşanlardan (bile) daha ihtiraslı bulursun. (Onlardan) her-biri bin yıl yaşatılsın ister; oysa bunca yaşaması onu azaptan kurtarmaz. Allah, onların yapmakta olduklarını görendir” (Bakara 96).

 

Küresel sermâyedarlar genelde yahudi oldukları için, onların zihniyetleri yaptıkları maddî yada zihinsel üretimlere işlemiş olduğundan dolayı insanlarda çok yoğun bir yahudileşme temâyülü görülmektedir. Bolluk ve keyif içinde uzun bir ömür sürmek neredeyse tüm insanların ortak hayâli olduğu için, artık herkes ihtiyaçlarının yâni ihtiraslarının alabildiğine karşılandığı bin yıllık bir ömür düşlemektedir. Kur’ân buna karşı: “Malı ‘bir yığma tutkusu ve hırsıyla’ seviyorsunuz” (Fecr 20) der. Tabi bu durum insanı gün geçtikçe gerçek ihtiyâcı olan din’den-îmandan uzaklaştırmakta ve koparmaktadır.

 

Modernizm, insanı; Allah’a, âhiret bilincine, gayba, vahye, peygamberlere, dîne, îmâna, insana, adâlete, eşitliğe, hakka, hakîkate, kanaatkârlığa, tevâzuya, paylaşmaya vs. olan gerçek ihtiyaçlarından uzaklaştırarak, ihtirasların ağına düşürdü.   Böylece modern insan ancak modern ürünlere ihtiyaç duyar hâle geldi. Lâkin modern ürünleri alabildiğine elde etse de bir türlü tatmine ulaşamıyor ve huzûr bulamıyor. Zîrâ modernizmin ne ihtiyaçları ne de ihtirasları karşılayabiliyor. Modernizm, ürettiği boktan ürünlerle yâni modern hurâfelerle insanı insana ihtiyaç duymayacak hâle getirdi. İnsanların birbirine ihtiyaç hissetmeyecek hâle getirilmeleri, insanlık için en büyük felâketlerden biridir.

 

Modernizm sâdece bedenin ihtiyaçları olan maddî üretimleri değil, zihnî üretimler de yaptı-yapıyor. Fakat bunlar da Allah’tan, din’den ve îmandan kopuk olduğu için zihinleri gerçek anlamda iknâ ve tatmin edemiyor. Bu yüzden de öncekileri çöpe atıyor sürekli yeni teoriler ortaya çıkarmak zorunda kalıyor. Bunu da “ilerleme” olarak sunuyor. Câhil yâni Allah-merkezli olmayan toplumları kontrôl etmek için dâimâ yeni mitolojilere ihtiyaç duyulur. Modernleşmiş olan her grup ve devlet, kendi mitolojisini uydurarak varlığını devâm ettirebilir. Hakîkatin peşine düşmeyen insanlar, masal ve mitolojiye ihtiyaç duymaya başlarlar, onlara inanırlar ve onlara göre hayatlarını düzenlerler. Üstelik bunu bir ihtiyaç olarak görürler. 

 

İnsanın gerçek ihtiyaçlarından biri de, bir şeye kendi ihtiyaç duymasına rağmen onu paylaşmak”tır. Mü’minler böyle yapmakla hiç-bir şeyin sağlayamayacağı bir tatmin ve huzur yaşarlar:

 

 “Kendilerinden önce o yurdu (Medîne’yi) hazırlayıp îmânı (gönüllerine) yerleştirenler ise, hicret edenleri severler ve onlara verilen şeylerden dolayı içlerinde bir ihtiyaç (arzusu) duymazlar. Kendilerinde bir açıklık (ihtiyaç) olsa bile (kardeşlerini) öz-nefislerine tercih ederler. Kim nefsinin cimri ve bencil tutkularından korunmuşsa, işte onlar felâh (kurtuluş) bulanlardır” (Haşr 9).

 

İnsanın gerçek ihtiyaçlarını karşılayabilecek olanın kendisi ihtiyaç içinde olmamalıdır. Kendisi ihtiyaç içinde olan, başkasının ihtiyâcını tam anlamıyla karşılayamaz. İhtiyaç içinde olmayan tek varlık ise, kudreti sonsuz, yaratan ve yaşatan, âlemlerin Rabbi olan Allah’tır.

 

Evet; Allah’tan başka hiç-bir varlık ve hiç-bir şey insanın ihtiyaçlarını gerçek anlamda karşılayamaz. Zîrâ insanın gerçek ihtiyâçları, “modernizmin ürettikleri” değil, “Allah’ın yarattıkları”dır.

 

En doğrusunu sâdece Allah bilir.

 

Hârûn Görmüş

Kasım 2024

 

 

 

 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder