“Size ne oluyor da, Allah yolunda ve o ezilen erkekler,
kadınlar ve yavrular uğrunda savaşmıyorsunuz?. Baksanıza: ‘Ey bizim Rabbimiz!,
bizleri zâlim olan bu memleketten kurtar, bize bir yiğit, bir bahâdır gönder’
diye yalvarıp duruyorlar” (Nîsâ 75).
Güzelleme: “Halk yazınında sevgiliyi, güzel şeyleri,
doğa güzelliklerini vb. övmek için yazılan, biçimi koşma olan lirik bir koşuk
türü. Bu tür bir koşuğun bestelenmesiyle oluşmuş türkülerde özel bir ezgi”.
Güzelleme yapmak zımnen; “komşunun evi cayır-cayır
yanıyorken ve alevler göklere ulaşmışken, yan evdeki yada sokaktaki evlerde
sevgiliye serenatlar yapılması, çiçekten-böcekten sohbetlerin edilmesi,
gıdının-gıdısı gereksiz araştırmalara girilmiş olması, bilgiçlik taslayan ve hiç-bir
faydası olmayan, gündem-hârici konuşmalar yapmak, yazılar yazmak, şiirler-şarkılar
söylemek, ve alakâsız konulardan bahsetmek” demektir. “Komşunun evi yanıyorken
ve yangının bize sıçraması ihtimâli de varken, ateşin kimyâsını, bilimini yapmak,
şarksını söylemek, “kim yakmış bu ateşi” demek, “bir-an önce söndürmek lâzım”
demek ama oturduğu yerden kıpırdamamak, “ay!, insanlar yanıyor, ölüyor” diye
üzülmek, “bir şey yapamayız, mecbur yanacak” demek, “niye dikkat etmemişler ki”
diye çıkışmak, “itfâiyeyi arayın” diye bağırmak vs. ama kalkıp da bir bardak
olsun su dökmemek” demektir.
Esâsen zulüm göklere çıkmışken ve insanın gözüne-gözüne
sokularak yapılırken güzellemeler yapmak, zulmü umursamamaktan başka bir anlama
gelmez. Sosyolojik bir kânundur; “yapılacak işleri yapmayanlar, yapılmayacak
şeyleri yapmaya başlarlar”. Belki de bu bir cezâdır. İşin gereğini yapmayınca cezâ
olarak boş işler yapamaya mahkûm edilir insanlar.
Îman;
“uğruna ne yaptığınla” alâkalıdır. Ahlâk, fedâkârlıkla ve vazgeçişle ilgilidir.
Ahlâk, yaptıklarından çok, yapmadıklarınla alâkalıdır. İmtihan; gâlip gelmek
yada mağlûb olmaktan ziyâde, direnip-direnmemek ile alâkalıdır. Olgunluk, “eğitimlilik”le değil, “çiğlikten
kurtulmak”la alâkalıdır. Nice eğitimliler vardır ki çiğdirler.
İnsanlık-târihi boyunca üretilen dînî
literatürün %90’ının “hak din” olan İslâm ile alâkası yoktur. Çünkü insanlar
târih boyunca zulüm altında güzellemeler yapmakla zamanlarını tüketmişlerdir.
Bu da söylenenlerin, yazılanların ve yapılanların %90’ının boş şeyler olmasıyla
sonuçlanmıştır.
Son 75 yıldır genelde tüm Dünyâ’da özelde ise
Türkiye’de müslümanların yaptığı tüm şeylerin hemen hiç-bir faydasının olmadığı
Gazze Savaşı ile ortaya çıkmıştır. Son 75 yıldır yapılan okuma, araştırma,
konuşma, yazı, kitap, dergi, makâle, dernek, vakıf vs. şeylerin %90’ı güzellemelerdir.
Gazze Savaşı müslümanların yaptıklarının hiç-bir işe yaramayan, hiç-bir zulmü
gidermeyen, hiç-bir acıyı ve gözyaşını dindirmeyen, hiç teselli vermeyen boş
işler ve güzellemeler olduğunu ortaya çıkarmıştır ve apaçık şekilde
göstermiştir. Yapılanların güzellemelerden başka bir şey olmadığı ortaya çıkmıştır.
Dünyâ’da 2. Dünyâ Savaşı’ndan sonra, Türkiye’de
ise 28 Şubat sürecinden sonra müslümanlar gevşeyip yavşadıkları, o târihten önce
yaptıkları bâzı hak arama, eleştiri ve îtirâz etme ve tebliğ-dâvetlerin dışında
son 25 yıldır gerçekçi bir şey yapmadıkları, amele-eyleme dönük olmadıkları ve
sâdece güzellemeler yaptıklarını ve gönüllerini eğlendirip hoş tuttukları
ortaya çıkmıştır.
Tüm İslâm âleminde ana-gündem hiç olmadığı
kadar yoğun ve şiddetli bir şekilde Gazze Savaşı ve orada yaşanan zulüm, acılar,
açlık, susuzluk, hastalıklar ve mahrûmiyetler olması gerekirken ve buna
gerçekçi ve ciddî, yaptırıma dönük çâreler üretilmesi ve kararlar alınması hattâ
çoktan alınmış olması gerekirken ve zâlimler ile mücâdele içinde olmamız
gerekirken, müslümanlar, sanki Gazze diye bir olay yokmuş gibi, konuyla hiç alâkası
olmayan yazılar, makâleler ve kitaplar yazmakla, konuşmalar yapmakla,
etkinlikler, piknikler, toplantılar, iftar ziyâfetleri düzenlemekle meşgûller.
Çiçek-böcek, kurt-kuş, sakal-sarık muhabbetleri yapıyorlar. “İslâm’da var mı
yok mu” tartışmaklarına giriyorlar. Şeytânî-beşeri ideolojilerle, seçimlerle, zamlarla,
mêmur ve emekli maaşlarıyla, hastalıklarla, yollarla, köprülerle, yeme-içmeyle,
giymeyle-gezmeyle, aşkla-meşkle, gece hayâtıyla, serveti katlamakla uğraşıyor
ve güzellemeler yapıyorlar.
Hiç kıvırmaya gerek yok; Gazze Savaşı ve
zulmü tüm müslüman âleminin korkak birer kâfir, müşrik ve münâfık olduğunu
açığa çıkarmıştır. İnsanların ciddi ve samîmi olmadığı, şeytan, nefs ve
tâğutlar tarafından esir alındığı, tüm dertlerinin günlerini gün etmek, zevk,
neşe, haz, rahatlık, konfor, varlık, zenginlik, lüks, şatafat olduğu, görünüşte
ciddî şeyler gibi gözüken şeylerin bile aslında birer hobi olarak yapıldığı çok
net olarak ortaya çıkmıştır. Çünkü ortada güzellemeler yapmaktan başka bir şey yoktur. Bu-bağlamda Atasoy Müftüoğlu
şöyle der:
“İslâmî iddiâlarla
kurulan vakıflar, dernekler, sivil toplum örgütleri, bu-gün canla-başla
muhâfazakâr yapılara hizmet ediyor. Her İslâmî eğilim/cemaat/hizip Kur’ân-ı
Kerîm’e kendi istediğini söyletiyor. İslâm bireyselleştiği için, İslâmî
otoritenin yerini keyfilikler aldığı için, temel İslâmî ilkeler zaman-dışı
ilkeler hâline geliyor. İslâmî ilkelerin zaman-dışı ilkeler hâline getirildiği
bir toplumda, müslümanlar, İslâm medeniyeti tasavvuru etrâfında sınırsız
güzellemeler yapabiliyor”.
Tüm bunlara karşı Allah şunu
diyor:
“Size ne oluyor da, Allah yolunda ve o ezilen erkekler,
kadınlar ve yavrular uğrunda savaşmıyorsunuz?. Baksanıza: ‘Ey bizim Rabbimiz!,
bizleri zâlim olan bu memleketten kurtar, bize bir yiğit, bir bahâdır gönder’
diye yalvarıp duruyorlar” (Nîsâ
75).
Gazzeliler müslümandırlar ve müslümanlar bizim din-kardeşlerimizdir.
İslâm’da din-kardeşliği çok önemlidir ve hattâ bâzı durumlarda
kan-kardeşliğinden bile daha önemli ve üstündür. Peygamberimiz mü’minlerin
birbirlerine sâhip çıkması noktasında şöyle der:
“Mü’minler birbirlerini sevmekte, merhâmet
etmekte ve korumakta bir vücûda benzerler. Vücûdun bir uzvu hasta olduğunda,
diğer uzuvlar da bu sebeple uykusuzluğa ve ateşli hastalığa tutulurlar”. (Buhârî, Edeb, 27; Müslim, Birr, 66).
Şeyh Sâdî bu hadîs-i şerîften ilhamla şöyle der:
“Başkalarının dert ve acılarıyla muzdarip
olmazsan, sen ‘insan’ diye adlanmaya lâyık değilsin!”.
Gazzeliler açlık,
susuzluk, evsizlik ve kıyâfetsizlikle muzdariptirler. Ya bâri Gazze’ye yardım
edilmesinin önünü açmaya çalışın ve yardım engellemesini kaldırtın da böylece
tüm dünyâdan akan yardımlarla insanlar bir nebze de olsa rahatlasınlar hem de
biz yardım etmekle bir nebze de olsa sevinelim. Çünkü İslâm’da biri yerken
değeri bakıyorsa orada bir zulüm var demektir. Bu-bağlamda Peygamberimiz’in şu
hadisi çok meşhurdur:
“Komşusu açken tok
olarak yatan kimse bizden değildir” (Hakim, Müstedrek, 4/183, h. no: 7307).
Peygamberimiz bugün burada olsaydı
kanımca şöyle derdi: “Mü’min kardeşi zulüm altındayken güzellemeler yapanlar da
bizden değildir”.
En
doğrusunu sâdece Allah bilir.
Hârûn Görmüş
Mart
2024
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder