24 Mart 2024 Pazar

Zulüm Altında Güzellemeler Yapmak

 

“Size ne oluyor da, Allah yolunda ve o ezilen erkekler, kadınlar ve yavrular uğrunda savaşmıyorsunuz?. Baksanıza: ‘Ey bizim Rabbimiz!, bizleri zâlim olan bu memleketten kurtar, bize bir yiğit, bir bahâdır gönder’ diye yalvarıp duruyorlar” (Nîsâ 75).

 

Güzelleme: “Halk yazınında sevgiliyi, güzel şeyleri, doğa güzelliklerini vb. övmek için yazılan, biçimi koşma olan lirik bir koşuk türü. Bu tür bir koşuğun bestelenmesiyle oluşmuş türkülerde özel bir ezgi”.

 

Güzelleme yapmak zımnen; “komşunun evi cayır-cayır yanıyorken ve alevler göklere ulaşmışken, yan evdeki yada sokaktaki evlerde sevgiliye serenatlar yapılması, çiçekten-böcekten sohbetlerin edilmesi, gıdının-gıdısı gereksiz araştırmalara girilmiş olması, bilgiçlik taslayan ve hiç-bir faydası olmayan, gündem-hârici konuşmalar yapmak, yazılar yazmak, şiirler-şarkılar söylemek, ve alakâsız konulardan bahsetmek” demektir. “Komşunun evi yanıyorken ve yangının bize sıçraması ihtimâli de varken, ateşin kimyâsını, bilimini yapmak, şarksını söylemek, “kim yakmış bu ateşi” demek, “bir-an önce söndürmek lâzım” demek ama oturduğu yerden kıpırdamamak, “ay!, insanlar yanıyor, ölüyor” diye üzülmek, “bir şey yapamayız, mecbur yanacak” demek, “niye dikkat etmemişler ki” diye çıkışmak, “itfâiyeyi arayın” diye bağırmak vs. ama kalkıp da bir bardak olsun su dökmemek” demektir.

 

Esâsen zulüm göklere çıkmışken ve insanın gözüne-gözüne sokularak yapılırken güzellemeler yapmak, zulmü umursamamaktan başka bir anlama gelmez. Sosyolojik bir kânundur; “yapılacak işleri yapmayanlar, yapılmayacak şeyleri yapmaya başlarlar”. Belki de bu bir cezâdır. İşin gereğini yapmayınca cezâ olarak boş işler yapamaya mahkûm edilir insanlar.

 

Îman; “uğruna ne yaptığınla” alâkalıdır. Ahlâk, fedâkârlıkla ve vazgeçişle ilgilidir. Ahlâk, yaptıklarından çok, yapmadıklarınla alâkalıdır. İmtihan; gâlip gelmek yada mağlûb olmaktan ziyâde, direnip-direnmemek ile alâkalıdır. Olgunluk, “eğitimlilik”le değil, “çiğlikten kurtulmak”la alâkalıdır. Nice eğitimliler vardır ki çiğdirler.

 

İnsanlık-târihi boyunca üretilen dînî literatürün %90’ının “hak din” olan İslâm ile alâkası yoktur. Çünkü insanlar târih boyunca zulüm altında güzellemeler yapmakla zamanlarını tüketmişlerdir. Bu da söylenenlerin, yazılanların ve yapılanların %90’ının boş şeyler olmasıyla sonuçlanmıştır.

 

Son 75 yıldır genelde tüm Dünyâ’da özelde ise Türkiye’de müslümanların yaptığı tüm şeylerin hemen hiç-bir faydasının olmadığı Gazze Savaşı ile ortaya çıkmıştır. Son 75 yıldır yapılan okuma, araştırma, konuşma, yazı, kitap, dergi, makâle, dernek, vakıf vs. şeylerin %90’ı güzellemelerdir. Gazze Savaşı müslümanların yaptıklarının hiç-bir işe yaramayan, hiç-bir zulmü gidermeyen, hiç-bir acıyı ve gözyaşını dindirmeyen, hiç teselli vermeyen boş işler ve güzellemeler olduğunu ortaya çıkarmıştır ve apaçık şekilde göstermiştir. Yapılanların güzellemelerden başka bir şey olmadığı ortaya çıkmıştır.

 

Dünyâ’da 2. Dünyâ Savaşı’ndan sonra, Türkiye’de ise 28 Şubat sürecinden sonra müslümanlar gevşeyip yavşadıkları, o târihten önce yaptıkları bâzı hak arama, eleştiri ve îtirâz etme ve tebliğ-dâvetlerin dışında son 25 yıldır gerçekçi bir şey yapmadıkları, amele-eyleme dönük olmadıkları ve sâdece güzellemeler yaptıklarını ve gönüllerini eğlendirip hoş tuttukları ortaya çıkmıştır.

 

Tüm İslâm âleminde ana-gündem hiç olmadığı kadar yoğun ve şiddetli bir şekilde Gazze Savaşı ve orada yaşanan zulüm, acılar, açlık, susuzluk, hastalıklar ve mahrûmiyetler olması gerekirken ve buna gerçekçi ve ciddî, yaptırıma dönük çâreler üretilmesi ve kararlar alınması hattâ çoktan alınmış olması gerekirken ve zâlimler ile mücâdele içinde olmamız gerekirken, müslümanlar, sanki Gazze diye bir olay yokmuş gibi, konuyla hiç alâkası olmayan yazılar, makâleler ve kitaplar yazmakla, konuşmalar yapmakla, etkinlikler, piknikler, toplantılar, iftar ziyâfetleri düzenlemekle meşgûller. Çiçek-böcek, kurt-kuş, sakal-sarık muhabbetleri yapıyorlar. “İslâm’da var mı yok mu” tartışmaklarına giriyorlar. Şeytânî-beşeri ideolojilerle, seçimlerle, zamlarla, mêmur ve emekli maaşlarıyla, hastalıklarla, yollarla, köprülerle, yeme-içmeyle, giymeyle-gezmeyle, aşkla-meşkle, gece hayâtıyla, serveti katlamakla uğraşıyor ve güzellemeler yapıyorlar.

 

Hiç kıvırmaya gerek yok; Gazze Savaşı ve zulmü tüm müslüman âleminin korkak birer kâfir, müşrik ve münâfık olduğunu açığa çıkarmıştır. İnsanların ciddi ve samîmi olmadığı, şeytan, nefs ve tâğutlar tarafından esir alındığı, tüm dertlerinin günlerini gün etmek, zevk, neşe, haz, rahatlık, konfor, varlık, zenginlik, lüks, şatafat olduğu, görünüşte ciddî şeyler gibi gözüken şeylerin bile aslında birer hobi olarak yapıldığı çok net olarak ortaya çıkmıştır. Çünkü ortada güzellemeler yapmaktan başka  bir şey yoktur. Bu-bağlamda Atasoy Müftüoğlu şöyle der:

 

“İslâmî iddiâlarla kurulan vakıflar, dernekler, sivil toplum örgütleri, bu-gün canla-başla muhâfazakâr yapılara hizmet ediyor. Her İslâmî eğilim/cemaat/hizip Kur’ân-ı Kerîm’e kendi istediğini söyletiyor. İslâm bireyselleştiği için, İslâmî otoritenin yerini keyfilikler aldığı için, temel İslâmî ilkeler zaman-dışı ilkeler hâline geliyor. İslâmî ilkelerin zaman-dışı ilkeler hâline getirildiği bir toplumda, müslümanlar, İslâm medeniyeti tasavvuru etrâfında sınırsız güzellemeler yapabiliyor”.

 

Tüm bunlara karşı Allah şunu diyor:

 

“Size ne oluyor da, Allah yolunda ve o ezilen erkekler, kadınlar ve yavrular uğrunda savaşmıyorsunuz?. Baksanıza: ‘Ey bizim Rabbimiz!, bizleri zâlim olan bu memleketten kurtar, bize bir yiğit, bir bahâdır gönder’ diye yalvarıp duruyorlar” (Nîsâ 75).

 

Gazzeliler müslümandırlar ve müslümanlar bizim din-kardeşlerimizdir. İslâm’da din-kardeşliği çok önemlidir ve hattâ bâzı durumlarda kan-kardeşliğinden bile daha önemli ve üstündür. Peygamberimiz mü’minlerin birbirlerine sâhip çıkması noktasında şöyle der:

 

“Mü’minler birbirlerini sevmekte, merhâmet etmekte ve korumakta bir vücûda benzerler. Vücûdun bir uzvu hasta olduğunda, diğer uzuvlar da bu sebeple uykusuzluğa ve ateşli hastalığa tutulurlar”. (Buhârî, Edeb, 27; Müslim, Birr, 66).

 

Şeyh Sâdî bu hadîs-i şerîften ilhamla şöyle der:

 

“Başkalarının dert ve acılarıyla muzdarip olmazsan, sen ‘insan’ diye adlanmaya lâyık değilsin!”.

 

Gazzeliler açlık, susuzluk, evsizlik ve kıyâfetsizlikle muzdariptirler. Ya bâri Gazze’ye yardım edilmesinin önünü açmaya çalışın ve yardım engellemesini kaldırtın da böylece tüm dünyâdan akan yardımlarla insanlar bir nebze de olsa rahatlasınlar hem de biz yardım etmekle bir nebze de olsa sevinelim. Çünkü İslâm’da biri yerken değeri bakıyorsa orada bir zulüm var demektir. Bu-bağlamda Peygamberimiz’in şu hadisi çok meşhurdur:

 

“Komşusu açken tok olarak yatan kimse bizden değildir” (Hakim, Müstedrek, 4/183, h. no: 7307).

 

Peygamberimiz bugün burada olsaydı kanımca şöyle derdi: “Mü’min kardeşi zulüm altındayken güzellemeler yapanlar da bizden değildir”.

 

En doğrusunu sâdece Allah bilir.

 

Hârûn Görmüş

Mart 2024

 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder