“Ki onlar,
ufak-tefek günahlar dışında, günahın büyük olanından ve çirkin utanmazlıklardan
kaçınırlar…” (Necm
32).
Utanmak: “Onursuz
sayılacak yada gülünç olacak bir duruma düşme nedeniyle bundan üzüntü duymak,
utanç duyumsamak, sıkılmak”.
Utanmak kelimesi
Türkçede, edep ve hayâ ile alâkalıdır fakat hayâ, bel-altındaki hayalarla
alâkalıdır. Bel-altının gözükmesi yada vurgulanması hayâ ve utanma duygusu
uyandırır. İşte bu nedenle utanmaz olanlar, hayâ ve edep duygusundan yoksun
olanlardır.
Utanma en yoğun ve
güçlü bir şekilde, kişiyi her-an gören varlığa yâni Allah’a karşı olmalıdır.
Allah’ın kendisine her-an gördüğünün bilincinde olanlar, utanılacak olan bir
şey yapmazlar, yapamazlar. Çünkü kişinin utanması Allah’tan değilse, yaptığı,
söylediği yada yazdığı bir şeyi insanlardan birinin görmesi, duyması yada
okuması nedeniyledir. Demek ki utanma, birisi tarafından görülme, duyulma yada
bilinme nedeniyle oluyor. Hiç kimse olmasa bile insan, yaptığı kötü, çirkin ve
ayıp şeylerden dolayı utanır, Allah’tan utanır çünkü. Hattâ insanın yaptığı şey
normâl bir şey olsa ama herkesin içinde yapılmaması gereken bir şey olsa bile,
insanda yine de bir utanma olur. Çünkü onu sürekli olarak gören biri vardır.
Bunun en güzel örneği Yeni Hayat (Cast Away) adlı ve Tom Hanks’in baş-rôlde
oynadığı filmdir. Bence filmde en can-alıcı sahnelerden biri de, baş-rôl
oyuncusu ıssız bir adada tek-başına olmasına rağmen büyük abdestini gizli ve
kuytu bir köşede, hem de sağına-soluna baka-baka ve tedirgin olarak yapmasıydı.
Çünkü insanı sürekli olarak gören Biri vardır ve bu, insanda utanma duygusu
oluşturmaktadır. Demek ki utanmak insanın en temel duygularından birdir.
Fakat süreç içinde
Fransız Devrimi, Sanâyileşme, Modernizm ve nihâyet İkinci Dünyâ Savaşı’yla
birlikte büyük kırılmalar yaşandı ve işler tersine döndü. Son 75-80 yıldır
neredeyse tüm insanların inancı zayıfladı ve bir-çokları için silindi ve yok
oldu gitti. Artık Allah’a inanamıyoruz yada yeterince inanmıyoruz, bu nedenle
O’ndan korkmuyoruz ve artık Allah’tan utanmıyoruz. Utanmadığımız için de,
-hayvanların sokaklarda ve herkesin içinde çiftleştiği gibi çiftleşmek bile
dâhil- her-şeyi yapabiliyoruz. Çünkü
utanmayanlar her-şeyi yapabilirler.
Peki utanmazlığın
sünnetullah gereğince cezâsı ve sonucu nedir?. Utanmazlığın cezâsı ve sonucu,
utanılması gereken şeylerden utanmazken, “utanılmaması gereken şeyleri
yapmaktan utanmak”tır.
Utanmazlığın
bir sonucu olarak artık bir-çok şeyden utanıyoruz.
Ana-babamızdan
utanıyoruz. Onların konuşmasından, giyiminden, yemesinden, içmesinden,
davranışlarından utanıyoruz. Onlarla birlikte yürümekten, onlarla konuşmaktan
utanıyoruz. Yolda karşılaşıp da görmezden gelenler var. Ya onlara anne ve baba
demekten utanıyoruz.
Köyümüzden-kentimizden,
doğum-yerimizden, yaşadığımız yerden utanıyoruz. Evimizden, eşyâmızdan,
arabamızdan, eşimizden, işimizden ve kazancımızdan utanıyoruz.
Adımızdan,
saçımızdan, başımızdan, gözümüzden, kulağımızdan, burnumuzdan, ağzımızdan,
boyumuzdan, posumuzdan, rengimizden, ellerimizden utanıyoruz.
Eğitim
seviyemizden, mesleğimizden, yaşımızdan, davranışlarımızdan utanıyoruz.
Yağmurda
ıslanmaktan, çamurun sıçramasından, ayaklarımıza su girmesinden, çorabımızın
ıslanmasından, elbisemizin tozlanmasından, gözlüğümüzden, bastonumuzdan,
tekerlekli sandalyemizden, yaralarımızdan utanıyoruz.
Çay,
su ve ayran içmekten utanıyoruz. Çorba içmekten, sebze yemeği yemekten
utanıyoruz.
Müslümanlığımızdan ve dînimizden utanıyoruz. Modern
gençlik; “selâmun aleyküm” (barış ve esenlik üzerinize olsun) sözünü ifâde
etmekten utanır bir durumdadır. Müslümanlıktan utanmaktadır. Allah, âhiret, Kur’ân ve Peygamberimiz
hakkında konuşmaktan utanıyoruz. Namaz kılmaktan, oruç tutmaktan, kurban
kesmekten, zekat vermekten, hacca gitmekten, tesettürlü giyinmekten yâni mü’mince
yaşamaktan utanıyoruz.
Ama…
İnsansızlığımızdan
utanmıyoruz, şehvetin, şöhretin, servetin, siyâsetin peşinde koşmaktan
utanmıyoruz. Cehâlet içinde olmaktan utanmıyoruz.
Haramdan,
günahtan, ayıptan, suçtan utanmıyoruz. İçkiden, sigaradan, uyuşturucudan,
zinâdan, kumardan, yalan söylemekten, iftirâ atmaktan, gıybetten, yolsuzluktan,
soysuzluktan utanmıyoruz.
Adâletsizlikten,
eşitsizlikten, haksızlıktan, ahlâksızlıktan, şirkten, küfürden, nifaktan, zulümden
korkmuyoruz ve utanmıyoruz.
Yamuk
ve sapık düşüncelerimizden, bozuk fikirlerimizden, yalan-yanlış fikirlerimizden
ve bilgilerimizden, manyakça bağlılıklarımızdan ve kötü alışkanlıklarımızdan
utanmıyoruz.
Fâhiş
ticâretten, işçinin hakkını vermemekten, sigortasını yapmamaktan, komşumuz aç
yatarken bir tıka-basa yemekten, insanları çeşitli şekillerde rahatsız etmekten
utanmıyoruz.
Yere
tükürmekten, çöp atmaktan, hayvanlara kötü davranmaktan, gürültü yapmaktan,
mangal, balık ve sigara gibi duman ve koku çıkaran şeylerle insanları rahatsız
etmekten vs. utanmıyoruz.
Aptalca
ve yüksek sesle konuşmalarımızdan, kahkahalarla gülmekten, terbiyesizce ve
edepsizce oturmalarımız ve hareketlerimizden utanmıyoruz.
Utanmazlıktan
utanmıyoruz.
Allah’ın açık “secde et” emrine uymayan
şeytan Allah’ın karşısında aptalca bir kıyaslama yapmaktan utanmamıştır.
Utanmazlık şeytandandır. Allah utanmazlığı telkin eden şeytandan sakınmamızı
emreder:
“Ey îman
edenler!; şeytanın adımlarına uymayın. Kim şeytanın adımlarına uyarsa, (bilsin
ki) gerçekten o (şeytan) çirkin utanmazlıkları ve kötülüğü emreder. Eğer
Allah’ın üzerinizde fazlı ve rahmeti olmasaydı, sizden hiç-biri ebedî olarak
temize çıkamazdı. Ancak Allah, dilediğini temize çıkarır. Allah, işitendir,
bilendir” (Nûr 21).
Peki utanmayı doğru yapmak ve utanmanın bizde
meleke hâline gelmesi için ne yapmalıyız?. Onun formülünü Allah şöyle veriyor:
“Sana
Kitap’tan vahyedileni oku ve namazı dosdoğru kıl. Gerçekten namaz, çirkin
utanmazlıklar (fahşâ)dan ve kötülüklerden alıkoyar. Allah’ı zikretmek ise
muhakkak en büyük (ibâdet)tür. Allah yaptıklarınızı bilir” (Ankebût 45).
Her Cuma günü hutbede tekrarlanan âyetin
meâli şöyledir:
“Şüphesiz
Allah, adâleti, ihsânı, yakınlara vermeyi emreder; çirkin utanmazlıklardan
(fahşâdan), kötülüklerden ve zorbalıklardan sakındırır. Size öğüt vermektedir,
umulur ki öğüt alıp-düşünürsünüz” (Nâhl
90).
En doğrusunu sâdece Allah bilir.
Hârûn Görmüş
Mart 2024
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder