“De ki: Ey kâfirler!. Ben sizin taptıklarınıza tapmam. Benim taptığıma siz tapacak değilsiniz. Ben de sizin taptıklarınıza tapacak değilim. Siz de benim taptığıma tapacak değilsiniz. Sizin dîniniz size, benim dînim bana” (Kâfirûn Sûresi).
İnanmanın
gereğini yapmadıktan sonra inanmak neye yarar?. Doktorluk yapmayacak olduktan
tıp okumanın bir yararı olmadığı gibi, inanmanın gereği olan tapmayı yapmadıktan
sonra inanmanın da yararı yoktur. O yüzden Kur’ân şöyle der:
“İnsanlar, (sâdece) ‘inandık’
diyerek, sınanmadan bırakılacaklarını mı sandılar?” (Ankebût
2).
Neye inanıldığı da önemlidir ama asıl
önemli ve değerli olan, inandıktan sonra tapmaktır.
Tapmak: “Allah’a kulluk etmek, ilah
olarak tanınan varlığa karşı inancını ve bağlılığını belirli kurallar
çerçevesinde göstermek ve bağlılığını bildirmek için belirli kurallara bağlı dînî
hareketlerde bulunmak, Allah’a karşı kulluk görevini yerine getirmek, ibâdet
etmek” anlamlarındadır. İslâm ‘da ise tapmak, “sâdece Allah’a tapmak” demektir:
“Biz
yalnızca Sana ibâdet eder ve yalnızca Sen’den yardım dileriz” (Fâtiha 5).
Sâdece Allah’a inananlar sâdece Allah’a tapar ve sâdece Allah’tan yardım
dilerler. İnanmak ve tapmak, “sâdece Allah’a inanmak ve sâdece Allah’a tapmak”
demektir.
Târih boyunca
sorun, “inanmak” değil, “tapmamak” ve “Allah’tan başkalarına yada Allah ile
birlikte başkalarına ve başka şeylere de tapmak” olmuştur. Peygamberler
inanamayan toplumlara değil, “sâdece Allah’a” tapmayan müşrik-kâfir toplumlara
gönderilmişlerdir. Çünkü târih boyunca çok az istisnâlar dışında Allah’ı “en
yüce yaratıcı” olarak görmeyen bir toplum yoktu. Fakat bu kişiler Allah’a ile
birlikte O’na ortak koşarak başka şeylere yâni putlara yada putlar üzerinden
bir şeylere de tapıyorlardı. İnsanın inandığı en yüce ilah varken daha düşük
ilahlara tapamsı hem saçma hem de Allah’a karşı yapılmış ağır bir
küstahlıktır.
Modern zamanlara gelene kadar şirk,
gizli yada açık olarak devâm etmiş, insanlar Hakka yada bâtıl şeylere hem
inanmış hem de tapmışlardır. Müslümanlar
da çok az istisnâlar dışında Allah’a hem inanmış hem de tapmıştır. Hristiyan
âleminde Rönesans, Aydınlanma, Protestanlık, Sanâyileşme ve Modernizm ile
birlikte hem inanmada hem de tapmada çok azalmalar olmuştur. Benzer şey
müslümanların da başına gelmiş, özellikle son 100 yıldır hristiyanlardan farklı
olarak inanma -sözde- devâm etmesine rağmen tapmada belirgin bir azalma
olmuştur. Meselâ Türkiye’de kime sorsanız müslümandır, inanıyordur ve ülkenin
%99’u müslümandır ama tapmaya gelince bu oran %9’a düşmektedir. Hele son-moda
gençlik tapmadığı gibi inanmadığını da dile getirmekte, ateist, deist yada
agnostik olduğunu söylemektedir.
İnanmayanlar elbette tapmazlar da, bu
normâl. Fakat inanmasına yada “inanıyorum” demesine rağmen tapmamak nedendir?. Bunun
arkasında kanımca bilmenin fazlalaşması vardır. Bilmek ve inanmak ayrı, tapmak ise apayrı bir şey gibi
görülüyor. Üstelik binlice tapmaya gerek kalmadığı gibi bir düşünce ortaya
çıkıyor. Çünkü tapmadan kopuk olan bilmede ve inanmada böyle bir zan vardır.
Tabi
hiç kıvırmaya gerek yoktur. İnanılmasına rağmen tapılmamasının tek gerçek
nedeni, aslında inanılmaması yada “yeterince inanılmaması”dır. Şu da var ki,
inanmak neye inanmaktır?. İnsanların çoğu inanmak deyince “Allah’a inanmayı”
anlıyor. Fakat Allah’a inananların bir-çoğu İslâm’a inanmıyor ki!. Tapmamasının
nedeni bu zâten. “Mutlaka her-şeyi yaratan bir yaratıcı olmalıdır” diye düşünerek
Allah’ın varlığını kabûl ediyor ve Allah’a inanıyor, tamam bunda sorun yok.
Zâten İslâm düşmanı olan deistler bile Allah’a inanıyor. Peygamberlerin
gönderildiği peygamberlerin azılı düşmanları ve müşrikleri ele-başları olan
kâfirler de Allah’a inanıyorlardı. Fakat sorun şu ki, insanların çoğu Allah’a
inanıyor olsa da, aslında âhirete, gayba, meleklere, vahye, Kur’ân’a,
peygamberliğe yâni İslâm’a tam yada tamâmen inanmıyor. Bu nedenle de tapmıyor.
Âhirete, hesaba, sorguya, cennete, cehenneme inanmadığı, bu yüzden de bir
korkusu, endişesi ve çekincesi olmadığı yada çok az olduğu için, bir de “Allah
affeder düşüncesinde olduğu için tapmayı yapmıyor.
Tapmayanlar
eğer deist değillerse ve “müslümanım” diyorlarsa, o-hâlde ya Allah’ın rahmetine
ve affına câhilce ve körü-körüne çok güveniyorlar ve bu yüzden de önem
vermiyorlar, yada aslında îmanları çok zayıf ve yetersiz. Çünkü tapmanın
şiddeti, îmânın şiddeti oranındadır. Allah’ın dîni olan İslâm ‘a ne kadar
teslim olmuşsanız tapmanız da o kadar fazla ve samîmi olur.
Kudreti
sonsuz, rahmân ve rahîm olan, âlemlerin Rabbi olan Allah, yedi kat göklerden
yeryüzüne, meleklerin paşası olan Cebrâil as. aracılığı ile, âlemlere rahmet ve
muhteşem bir ahlâk sâhip olan bir peygamber’e, tüm insanlara duyur ve bildir
diye, ilk kelimesi “oku” (ikra) olan insanlara hayat verecek bir mesaj
gönderiyor, fakat insan o mesajı açıp da bakmıyor, okumuyor bile ki, o mesaj
ile emredilenleri yerine getirmesi söz-konusu olsun. Mahalle muhtarından
önemsiz hattâ yanlışlıkla bir tebligat gelse onu bile bir-kaç kere dikkatli bir
şekilde okur ve icâbında gerekeni hemen yerine getirirken, Allah’tan gelen
kutlu mesajı açıp da bakmıyor bile. Bunu yapmayan adam nasıl tapsın ki?.
Peki inanmasına rağmen Allah’a tapmayınca ne
oluyor?. Ne olacak; başka şeylere tapıyor. Bağlandığı bir insana tapıyor,
kutsallaştırdığı aklına tapıyor, beşerî ideolojilere, düşüncelere ve sistemlere
tapıyor, felsefeye ve modern-bilime tapıyor, teknolojiye ise huşû ile tapıyor.
Müziğe, spora, filme, kadına, eve, eşyâya, arabaya, çocuklara, içkiye,
sigaraya, kumara, zinâya, uyuşturucuya vs. bâtıl olan ne varsa ona tapıyor. İnsanların
çoğu kendilerine putlardan bir put bulmuş tapıp duruyor; üstelik o puta kendisi
gibi tapmayanları da “kâfir” îlân ediyor. Modern insan, bedenine öyle bir
tapıyor ki, Allah’a tapmaya vakit bulamıyor. Yine modern insan, târihte hiç
olmayan seviyede “kendi yaptığına tapma şirki”ne düşmüştür Allah “takvâda
yarışın” derken, birileri, Allah’tan başkalarına yada başka şeylere “tapma”da
yarışıyorlar. Şirk, “insanların kendi elleriyle yaptıklarına tapması”nın
adıdır. İşte bu, sünnetullahın bir sonucu olarak Allah’a inanıp “sâdece O’na”
tapmamanın cezâsıdır.
Tapmak, “tapılana göre yapmak” demektir.
“Kime göre yapıyorsanız ona tapıyorsunuz” demektir. İnanmanın delîlidir tapmak.
Unutulmasın
ki cehennemin %90’ı, Allah’a inananlarla dolu olacak; Allah’a inanan ama O’na
tapmayanlarla..
En doğrusunu
sâdece Allah bilir.
Hârûn Görmüş
Mart 2024
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder