23 Mart 2024 Cumartesi

Eşyânın Hakîkati

 

“Biz, gökleri, yeri ve her ikisinin arasındakileri hakkın dışında yaratmadık. Hiç şüphesiz o saat de yaklaşarak-gelmektedir; öyleyse (onlara karşı) güzel davranışlarda bulun” (Hicr 85).

 

Allah’ın bir şey hak olarak yaratması, o şeyi hakîki olarak yaratması yâni o şey bakıldığında nasılsa o şekilde yaratmış olmasıdır. Allah’ın yarattığı eşyâ zâten başlı-başına hakîkat olduğu için, “eşyânın hakîkati”ni aramak boş bir iştir. Eşyânın kendine has özellikleri vardır elbette ve bu özellikler, o eşyâyı belli bir noktaya kadar incelemekle anlaşılabilir fakat “eşyânın hakîkati” diye bir şey yoktur.

 

Eşyânın bir kendisi bir de hakîkati diye bir şey yoktur ve Allah böyle bir şeyden bahsetmez. Eşyânın göründüğü gibi olmaktan başka bir de hakîkati olduğunu söylemek ve hakîkatini araştırmak, eşyâyı olduğu gibi kabûl edememekten yada olduğu gibi kabûl etmek istememekten dolayıdır. Peki eşyâyı olduğu gibi kabûl etmedikleri için eşyânın hakîkatini araştırıp duranlar bunu niçin yaparlar?. Çünkü temel düşünce ve inançlarıyla eşyânın doğal ve normâl durumu birbiriyle uymamaktadır. Kimisi eşyânın hakîkatini Allah olarak görmek isteyip de eşyâ hakkında düşünürken ve bu minvâlde yorum yaparken, kimisi ise eşyânın Allah ile bir alâkasının olmadığını göstermek için eşyâyı parça-pinçik edip araştırıp durmaktadır. Sonra da “işte eşyânın hakîkati bu” diyerek kimisi eşyâyı ilahlaştırmak kimisi de Allahsızlaştırmak peşine düşmektedir.    

 

Meselâ mistik, ezoterik, bâtınî, tasavvuf düşüncesine göre eşyâ -hâşâ- bizzat Allah’tır. Pozitivist modern-bilime göre ise eşyânın Allah ile bir alâkası yoktur ve onu bir yaratıcı da yaratmamıştır. İlk kesime göre eşyâ mânevî bir şeydir, ikinci kesime göre ise şuursuz atomlardan müteşekkil maddî önemi ve değeri dışında önemsiz ve değersiz bir şeydir.

 

Eşyâ doğal hâliyle sürekli olarak Yaratıcı’sını gösterir ve O’nu hatırlatır. Allah’ı hatırlamak mecbûren O’nun emir ve yasaklarını, yüklediği sorumlulukları da hatırlamak demektir. İşte eşyâyı Allah olarak görenler de, mâneviyatla alâkası olmayan değersiz ve önemsiz bir nesne olarak görenler de, işte bu kafa ve beden konforunu bozan hatırlatmadan rahatsız oldukları için eşyânın hakîkati araştırıp dururlar. Çünkü insan, yapması gerekip de yapmadığı bir şeyin kendisine hatırlatılıp durulmasından rahatsız olur ve bundan bir-şekilde kurtulmak ister. Bundan kurtulmanın ise iki yolu vardır. Ya eşyâyı bizzat Allah olarak görmek ve bunu bilmenin, işin gereğini yapmaya gerek bırakmadığını düşünmek ve buna inanmak, yada eşyânın, yaratıcısı olmayan basit bir nense olduğunu deneyle falan göstererek yine bir şey yapmaya gerek olmadığını düşünmek ve buna inanmak. Yâni tüm çaba sorumluluktan kurtulmak ve serbest ve özgür olabilmektir.    

 

Bu söylediğimiz Kur’ân ve İslâm için de geçerlidir. Kur’ân’ı ve İslâm’ı da, -yüklediği sorumluluklardan dolayı keyfi baya bir kaçırdığından dolayı- olduğu gibi kabûl edemedikleri için ha-bire okuyup araştırıyorlar ve ona alâkasız yorumlar ve olmadık anlamlar yüklüyorlar. Böylece Kur’ân’ı ve İslâm’ı tam da istedikleri ve inandıkları hâle getiriyorlar.

 

Meselâ bir papatya üzerinden gidersek; “papatyanın hakîkati nedir?” diye onun üzerinde felsefî yargılarda bulunarak ve onu soyutlayarak zihinsel analizini, modern-bilim ile ise laboratuvarda parçalarına-elementlerine ayırarak ve bilimsel analizini yaparak onun gerçekte ne olduğunu anlamak ve göstermek mümkün değildir. Çünkü papatyanın papatya olmaktan başka bir hakîkati yoktur. Araştırmayla onun elementlerinin analizini yapabilseniz de bunun çok da bir anlamı olmaz ve o yine papatya olarak kalır. Buna rağmen araştırmayı derinleştirirseniz bu sefer papatya başka bir şeye dönüşür. Çünkü onu tekrar geri toplayamazsınız. Eşyânın böyle bir özelliği vardır. Eşyânın da bir mahremi vardır ve mahremine fazla yaklaşılmasına izin vermez. Bu işlem papatyanın bütünlüğünü yâni hakîkatini bozmaktan başka bir işe yaramaz. Üstelik karşılaştığınız bilgiler de papatyanın bilgisi olmaktan çıkar.

 

Bilim, “eşyâyı konuşturmak”tır. Fakat eşyâyı doğasına aykırı ve aşırı bir şekilde konuşturmaya kalktığınızda yâni mahremine dokunduğunuzda eşyâ kendisini yanlış tanıtır.

 

Bir şeyin hakîkatinin ne olduğunu öğrenmek için onun felsefî ve bilimsel analizini yapmayı aşırılaştırmak, onu başkalaştırmaktan başka bir işe yaramaz. Başkalaşınca da doğallığını, fıtratını ve normâlliğini kaybedeceği için artık o şey “o” olmaktan çıkmış olacağı için bize hem Allah’ı ve mâneviyatı hatırlatamaz hem de bize huzûr da vermez hâle gelir.

 

Papatya, ne ise odur. Beyaz yaprakları ve sarı gövdesi vardır. Bakınca huzûr verir, koklayınca kokusu bize sürûr verir, seviyor-sevmiyor diye yapraklarını koparırken bize mutluluk ve neşe verir, sevdiğimize uzatıp verince gülümsetir, örüp başımıza tâc yaparız, kurutup çayını içeriz ve bizi ferahlık verir, şiirlere-şarkılara konu olur. Bütünlüğü bozulmadıkça bir-çok faydası vardır. Felsefî-mistik yada bilimsel anlamda keyfî analizi yapılmak için parçalandığındaysa artık bizim için basit bir nesne durumuna düşer, şiirselliği ve mûcizeviliği kaybolur. Üstelik zararlı hâle de gelir. Doğal olmayan eşyâ stres yapar.

 

Papatyanın bâtını da atom sayısı da önemli değildir ve onun hakîkati bâtını yada atom sayısı falan değildir. Bir şeyin hakîkati, Allah onu nasıl yarattıysa öyledir. Bir şeyin hakîkati, bütünlüğünde olduğu gibidir.

 

Varlığı yaratmak, “varlığı açıklamasıyla birlikte yaratmak”tır. Bu nedenle varlığın ne olduğu apaçıktır. Eşyânın hakîkati, “olduğu gibi olması”dır ve bundan başka da bir şey değildir ve bundan başka bir hakîkati yoktur. Eşyânın hakîkati falan yoktur. Eşyâ bütünlüğü ile nasıl görünüyorsa ve duyuluyorsa öyledir.

 

Felsefenin "şeylerin özü”nü kavramlarla (idea, biçim, atom) anlayıp ortaya koyması mümkün değilken, biliminin de laboratuvar analizleriyle kavraması ve ortaya koyması mümkün değildir. Çünkü “eşyânın özü” diye bir şey yoktur. Bunu yapmak ancak papatyayı ifsâd eder. Felsefe ve bilim, varlığı soyutlama yada analiz ile değil, ancak bütünlük içinde ve canlı bir biçimde görme ve yaşama ile kavrayabilir. Varlık ancak bütünlüğü ile anlaşılabilir, görülebilir, duyulabilir. Çünkü varlığın-eşyânın hakîkati bütünlüğüdür.

 

Felsefe ve özellikle modern-bilim, eşyâyı Allahın yarattığı bütünlüğü ile kabûl edemediği için (çünkü o zaman onlara çok da gerek kalmaz) “eşyânın hakîkatini araştırıyorum” diye eşyânın hakîkatinden yâni bütünlüğünden uzaklaşmıştır. Hakîkatten uzaklaşması kendine yabancılaşmasına neden olmuş ve kendinden de uzaklaşmıştır. Doğal olmayan aşırı felsefî ve bilimsel analizler insanları hakîkatten yâni bütünlükten uzaklaştırır. Üstelik böyle olunca ortaya çıkan sonuçlar da yanlış olacağı için insanlara maddî yada mânevî olarak zarar verir.

 

Eşyânın hakîkati soyut olanda değil somut olandadır. Eşyâ ile kurulacak sâhici bağ bilgi ve araştırma ile değil, onu kullanarak ve onunla yaşayarak kurulabilir. Doğayla doğanın içindeyken direkt olarak konuşmak, doğayla felsefe ve bilim üzerinden konuşmaktan çok daha üstündür.

 

Bir şeyi, analiz etmek demek, onu felsefî yada bilimsel anlamda parçalamak demektir. Peki eşyâyı parçalama yada belli bir sınırdan öte araştırma hakkını nereden alıyorsunuz?. Varlığı yaratan Allah size böyle bir şey mi emrediyor?. O-hâlde eşyâ üzerinde doğal ve sınırlı olmayan analizler ahlâkî de değildir. Varlık, siz onu tepe-tepe kullanasınız diye yaratılmamıştır.

 

Aşırı analiz, anlamı öldürür. Aşırı araştırma ve inceleme o şeyi o olmaktan çıkarır ve onu anlamsızlaştır. Hattâ “eşyânın hakîkati nedir?” diye yapılan aşırı analizler her-şeyi şüpheli hâle getiri. Artık hiç-bir şey olduğu gibi kabûl edilemez olur. Çok basit şeyler bile anlamlandırılamaz ve anlaşılamaz hâle gelir ve basit bir şey için bile uzmanların ağızlarına bakılır. Suyun nasıl içileceği hakkında bile uzman görüşüne başvurulmaya başlanır. anlar var.

 

Felsefe ve modern-bilim, insanı ve varlığı etimolojik ve epistemolojik nesneler hâline getirmiştir. İnsan bilginin nesnesi hâline geldiğinde kendi aslî vâr-oluşundan ve anlamından uzaklaşır ve böylece belli kuramların, kavramların ve kategorilerin kalıpları içinde ele alınır hâle gelir ki bu onu sınırlamak demektir.

 

Papatyanın ve tüm eşyânın ontolojisi epistemolojisinden çok daha üstündür. Eşyâ bütünlüğü ile orijinâldir, analiz edilmişliği ile değil. Orijinâl olan, sûnî ve yapay olandan üstündür.

 

Eşyânın hakîkati basit ve doğal ilk bakışta görülen şeydir. Bir şey ne ise ve Allah nasıl yaratmışsa öyledir.

 

En doğrusunu sâdece Allah bilir.

 

Hârûn Görmüş

Mart 2024

 

 

 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder