2 Mart 2024 Cumartesi

İslâm’ın Amacı

 

“Allah, dinden Nûh’a vasiyet ettiği, sana vahyettiğimiz, İbrâhim’e, Mûsâ’ya ve Îsâ‘ya vasiyet ettiğimiz, ‘Allah’ın dînini hayâta egemen kılın ve bu konuda görüş ayrılığına düşmeyin’ direktifini sizin için bir hayat-düsturu olarak yasalaştırdı (şeriat kıldı). Fakat kendilerini çağırdığın bu düstur, Allah’a ortak koşanlara ağır geldi. Allah dilediğini kendisine seçer ve kendisine yöneleni de doğru yola iletir” (Şûrâ 13).

 

Allah “amaç”ı da yaratandır, “bir amaç ortaya koyan”dır.    Yarattığı şeyler bir amaç ve hedef içerir. Yaratılmış olan tüm varlıklarda Allah’ın emrine göre olan bir amaç ve hedef mündemiçtir. Bu nedenle “Allah’ın amacı-hedefi” olmaz. Bu durumda “Allah kâinatı niçin yarattı” sorusu sorulamaz. Fakat yaratılanlar şuurlu bir-şekilde yaratıldıkları için bir amaç ve hedef üzeredirler. Elbette, indirdiği vahiylerle ve seçtiği peygamberler ile tezâhür eden İslâm’ın da bir amacı ve hedefi vardır. Bu amaç ve hedef, üstteki âyette tüm peygamberle verilen emir ve direktifle ifâde edilmiştir. Buna göre İslâm’ın amacı, Allah’ın “göklerde tek ve mutlak ilah” olduğu gibi yeryüzünde ve insanlar arasında da “her alanda tek ve mutlak ilah olması”dır.

 

İslâm kısaca, “Allah’ın göklerde tek ve mutlak ilah olarak hâkim olması” gibi “yeryüzünde de tüm mekânlarda ve her alanda tek ve mutlak ilah olması” demektir. İslâm’ın amacı, “Allah’ın tüm göklerde ve Dünyâ’da yâni doğa, tabiat, hayvan, bitki ve insanın fizîkî bedeni üzerinde mutlak hâkim olması gibi, insanlar arasındaki sosyâl, kültürel, âilevî, ekonomik, hukûkî, kânûnî, askerî ve siyâsî işler dâhil her alanda da, tek ilah, tek belirleyici ve mutlak hâkim olmasını sağlamak”tır. İslâm’ın amacı, “Allah’tan kopuk ve Allah’tan bağımsız hiç-bir işin yapılmaması”dır. Bu-bağlamda İslâm ilk-önce insanın iç-âlemini bu ideâle göre inşâ edip düzenler ve sonra da dış-âlemi de bu ideâle göre inşâ edip düzenleyerek tevhidi gerçekleştirmek ister. İslâm’ın amacı, din gökte olduğu gibi yeryüzünde de tamâmen ve sâdece Allah’ın oluncaya ve fitne kalmayıncaya kadar savaşmak ve mücâhede-mücâdele etmektir:

 

Fitne kalmayıncaya ve dînin hepsi Allah’ın oluncaya kadar onlarla savaşın. Şâyet vazgeçecek olurlarsa, şüphesiz Allah, yaptıklarını görendir” (Enfâl 39).

 

Evet; İslâm’ın ana-amacı “İslâm’ı tüm zamanlarda, tüm mekânlarda ve her alanda Dünyâ’ya hâkim kılmak”tır. Mü’minlerin amacı ve hedefi budur ve bu olmalıdır. Hattâ böyle bir amaç, bir insanın amaç ve hedef edinebileceği en yüce amaçtır.

 

İslâm’ı hayâta hâkim kılma amacı ve hedefi olmadığında, Dünyâ bir oyun ve oyalanma alanıdır. Eğer ilâhi ve yüce bir amacımız yok ise, biz bu dünyâya “ölmeye gelmişiz” demektir. Hayâtınıza anlam katan ideâl bir amaç ve hedefiniz  yoksa, “siz bir hayvansınız” demektir. Hattâ hayvandan da aşağı. Bir “büyük amaç”a hizmet etmeyen şey, en-nihâyetinde boşa çıkar, çürür gider. Büyük amaçları/hedefleri olmayanlar, hazların peşine düşmeye ve hazları düşlemeye başlarlar. En sonunda da şeytanın, nefsin ve tâğutların oyuncağı olarak mahvolur gider.

 

Müslümanlar da dâhil insanlar, Dünyâ’da bulunmanın yegâne amacının, “Dünyâ’dan olabildiğince haz ve zevk almak” ve “Dünyâ’nın tadının çıkarmak” olduğunu zannediyor. Müslümanlar post-modernite ile birlikte, İslâm’ın büyük hedeflerinden ve ideâllerinden vazgeçerek, batı(l)-merkezli, kişisel gelişim ve mutluluk (haz) odaklı bireysel amaçları ve rahatlığı seçtiler.

 

İnsanın düşüncesi, amaçladığı hedef ile şekillenir. Hedefi olmayanın ise, zâten düşüncesi de yoktur. Şu iyi bilinsin ki, yüce bir hedef-amaç üzere olmayanlar, ya hazzın kuşatması, yada ölümü düşünmenin buhrânı içinde yaşarlar.

 

Bir şeyin “İslâmî” olması için, o şeyin “Allah rızâsı amacıyla” yapılması gerekir. Allah rızâsından başka hiç-bir şey “kesin amaç” olamaz.

 

Allah’ın yarattığı varlıklarda sünnetullah gereğince şuurlu yada şuursuz bir hedef vardır. Tüm varlıklar o hedef-merkezinde hareket ederler. Yoksa varlık, deistlerin zannettiği gibi amaçsız ve hedefsiz yaratılıp başı-boş bırakılmamıştır. Allah, varlığı, yanlışlıkla yada kazâ ile yaratmış değildir ki!.

 

Amel ve eylemin zorluğunu göze al(a)mayanlar, “Kur’ân’ı anlayarak okuma”yı hayâtın tek amacı yapıyor.fakat idrak ettikten sonra İslâm’ın amacını hakim kılmak için bir şey yapmıyorlar. Ölene kadar “anlama” ile uğraşacağına, ölene kadar cihad (yapma) ile uğraş daha iyi. Amacın cennet değil mi?. Allah “Hallâk” olduğu için sürekli olarak yaratır. Fakat bu O’nun zorunlu bir eylemi değildir. Allah, bir yasaya göre yarattığı için, yaratılanlar anlamlı olurlar ve içlerinde bir amaç taşırlar.

 

Allah ilahlığını kimseye vermez. Çünkü Yaratan Kendisi’dir. Yarattığı varlıkların üzerine kimsenin çökmesine izin vermez. Bunun için gerektiğinde ve kritik eşik aşıldığında, insanları bir-anda yok edebilir. Allah tevhidin hâkim kılınması amacının bir sistem ve yasalar çerçevesinde ve şuurlu eylemlerin sonunda yerine getirilmesini ister. İslâm’ın amacı, tevhidin sistemli bir şekilde hâkim kılınması yada bunun için çalışılmasıdır.  

 

Kur’ân’daki tekrarlar Kur’ân’ın salt bilgi amaçlı olmadığını ve onun inanç, amel ve eylem yönünün de olduğunu gösterir. İslâm’ın amacı, Allah’ın birliğini ve tek mutlak ilah olduğunu sâdece zihinlerde ve kâlplerde değil, hayâtın tam ortasında da pratik olarak göstermek ister.

 

İslâm’da mutluluk bir amaç ve hedef değil, bir sonuçtur. İslâm’ın amacı ve hedefi, Allah’ın rızâsını kazanmaktır. Allah’ın rızâsını kazananlar sonunda mutluluk diyârında ebedî mutluluğu kazanırlar.

 

Yeterli ve gerekli araçlara sâhip ol(a)mayanlar, amaçlarını ve hedeflerini yeterince gerçekleştiremezler. Bu nedenle hedefi gerçekleştirmek için gerekli olan araçları sağlamak da bir amaçtır.

 

İslâm’ın ana-amacı şu âyetlerde çok açık bir şekilde ortaya koyulur:

 

“Resûlünü, hidâyet ve hak dinle gönderdi ki o hak dîni, bütün dinlere üstün kılsın. Şâhid olarak Allah yeter” (Fetih 28).

 

“Biz Peygamberlerimizi kesin kanıtlarla gönderdik, insanlar arasında âdil bir düzen kurulsun diye onlarla birlikte kitabı ve ölçüyü indirdik. Ayrıca büyük caydırıcılığı ve sertliği yanında insanlara yönelik bir-çok faydaları olan demiri indirdik. Böylece kimlerin görmedikleri hâlde Allah’ı ve Peygamberi destekleyeceklerini ortaya çıkarmak istedik. Hiç kuşkusuz Allah güçlü ve üstün irâdelidir” (Hadîd 25).

 

“Onlar ağızlarıyla Allah’ın nûrunu söndürmek istiyorlar. Hâlbuki zâlimler istemese de Allah nûrunu tamamlayacaktır. Müşrikler istemese de dînini bütün dinlere üstün kılmak için peygamberini hidâyet ve hak ile gönderen O’dur” (Saff 8-9).

 

“Ey îman edenler!. Sizi acı bir azaptan kurtaracak ticâreti size göstereyim mi?. Allah’a ve Resûlüne îman eder, mallarınızla ve canlarınızla Allah yolunda savaşırsınız. Eğer bilirseniz bu sizin için daha hayırlıdır. İşte bu takdirde O, sizin günahlarınızı bağışlar, sizi zemininden ırmaklar akan cennetlere, Adn cennetlerindeki güzel meskenlere koyar. İşte en büyük kurtuluş budur. Seveceğiniz başka bir şey daha var: Allah’tan yardım/zafer ve yakın bir fetih. Mü’minleri bununla müjdele!” (Saff 10-13).

 

“Allah, içinizden îman edenlere ve sâlih amellerde bulunanlara vâdetmiştir: Hiç şüphesiz onlardan öncekileri nasıl güç ve iktidâr sâhibi kıldıysa, onları da yer-yüzünde güç ve iktidâr sâhibi kılacak, kendileri için seçip beğendiği dinlerini kendilerine yerleşik kılıp sağlamlaştıracak ve onları korkularından sonra güvenliğe çevirecektir. Onlar, yalnızca bana ibâdet ederler ve bana hiç-bir şeyi ortak koşmazlar. Kim bundan sonra inkâr ederse, işte onlar fâsıktır. Dosdoğru namazı kılın, zekatı verin ve elçiye itaat edin. Umulur ki, rahmete kavuşturulmuş olursunuz” (Nûr 55-56).

 

O-hâlde insan için iki amaç ve hedef vardır; ya Allah’ın dîni olan İslâm’ı yeryüzünde hâkim kılmak ve adâlet, eşitlik, hak, hakîkat, ahlâk, düzen ve nizâm içinde tevhid-merkezli yaşamak; yada şeytanın, nefsin ve tâğutların emrinde ve yolunda kısa ve geçici dünyâ hayâtında haz, zevk ve neşenin peşinde koşmak amacıyla Dünyâ’da hüsrân, âhirette ise acı azap içinde mahvolmaktır.

 

En doğrusunu sâdece Allah bilir.

 

Hârûn Görmüş

Mart 2024

 

 

 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder