“Allah, dinden Nûh’a vasiyet ettiği, sana
vahyettiğimiz, İbrâhim’e, Mûsâ’ya ve Îsâ‘ya vasiyet ettiğimiz, ‘Allah’ın dînini
hayâta egemen kılın ve bu konuda görüş ayrılığına düşmeyin’ direktifini sizin
için bir hayat-düsturu olarak yasalaştırdı (şeriat kıldı). Fakat kendilerini
çağırdığın bu düstur, Allah’a ortak koşanlara ağır geldi. Allah dilediğini
kendisine seçer ve kendisine yöneleni de doğru yola iletir”
(Şûrâ 13).
Allah “amaç”ı da yaratandır, “bir amaç ortaya
koyan”dır. Yarattığı şeyler bir amaç ve
hedef içerir. Yaratılmış olan tüm varlıklarda Allah’ın emrine göre olan bir
amaç ve hedef mündemiçtir. Bu nedenle “Allah’ın amacı-hedefi” olmaz. Bu durumda
“Allah kâinatı niçin yarattı” sorusu sorulamaz. Fakat yaratılanlar şuurlu bir-şekilde
yaratıldıkları için bir amaç ve hedef üzeredirler. Elbette,
indirdiği vahiylerle ve seçtiği peygamberler ile tezâhür eden İslâm’ın da bir
amacı ve hedefi vardır. Bu amaç ve hedef, üstteki âyette tüm peygamberle
verilen emir ve direktifle ifâde edilmiştir. Buna göre İslâm’ın amacı, Allah’ın
“göklerde tek ve mutlak ilah” olduğu gibi yeryüzünde ve insanlar arasında da “her
alanda tek ve mutlak ilah olması”dır.
İslâm kısaca, “Allah’ın göklerde tek ve mutlak ilah olarak hâkim olması”
gibi “yeryüzünde de tüm mekânlarda ve her alanda tek ve mutlak ilah olması”
demektir. İslâm’ın amacı, “Allah’ın tüm göklerde ve Dünyâ’da yâni doğa, tabiat,
hayvan, bitki ve insanın fizîkî bedeni üzerinde mutlak hâkim olması gibi, insanlar
arasındaki sosyâl, kültürel, âilevî, ekonomik, hukûkî, kânûnî, askerî ve siyâsî
işler dâhil her alanda da, tek ilah, tek belirleyici ve mutlak hâkim olmasını
sağlamak”tır. İslâm’ın amacı, “Allah’tan kopuk ve Allah’tan bağımsız hiç-bir
işin yapılmaması”dır. Bu-bağlamda İslâm ilk-önce insanın iç-âlemini bu ideâle
göre inşâ edip düzenler ve sonra da dış-âlemi de bu ideâle göre inşâ edip
düzenleyerek tevhidi gerçekleştirmek ister. İslâm’ın amacı, din gökte olduğu
gibi yeryüzünde de tamâmen ve sâdece Allah’ın oluncaya ve fitne kalmayıncaya
kadar savaşmak ve mücâhede-mücâdele etmektir:
“Fitne kalmayıncaya ve dînin hepsi
Allah’ın oluncaya kadar onlarla savaşın. Şâyet vazgeçecek olurlarsa, şüphesiz
Allah, yaptıklarını görendir” (Enfâl 39).
Evet; İslâm’ın ana-amacı “İslâm’ı tüm
zamanlarda, tüm mekânlarda ve her alanda Dünyâ’ya hâkim kılmak”tır. Mü’minlerin
amacı ve hedefi budur ve bu olmalıdır. Hattâ böyle bir amaç, bir insanın amaç
ve hedef edinebileceği en yüce amaçtır.
İslâm’ı hayâta hâkim kılma amacı ve hedefi
olmadığında, Dünyâ bir oyun ve oyalanma alanıdır. Eğer ilâhi ve yüce bir
amacımız yok ise, biz bu dünyâya “ölmeye gelmişiz” demektir. Hayâtınıza anlam katan ideâl bir amaç ve
hedefiniz yoksa, “siz bir hayvansınız”
demektir. Hattâ hayvandan da aşağı. Bir “büyük amaç”a hizmet etmeyen şey,
en-nihâyetinde boşa çıkar, çürür gider. Büyük amaçları/hedefleri olmayanlar,
hazların peşine düşmeye ve hazları düşlemeye başlarlar. En sonunda da şeytanın,
nefsin ve tâğutların oyuncağı olarak mahvolur gider.
Müslümanlar
da dâhil insanlar, Dünyâ’da bulunmanın yegâne amacının, “Dünyâ’dan
olabildiğince haz ve zevk almak” ve “Dünyâ’nın tadının çıkarmak” olduğunu
zannediyor. Müslümanlar post-modernite ile
birlikte, İslâm’ın büyük hedeflerinden ve ideâllerinden vazgeçerek, batı(l)-merkezli,
kişisel gelişim ve mutluluk (haz) odaklı bireysel amaçları ve rahatlığı
seçtiler.
İnsanın
düşüncesi, amaçladığı hedef ile şekillenir. Hedefi olmayanın ise, zâten
düşüncesi de yoktur. Şu iyi bilinsin ki, yüce bir hedef-amaç üzere olmayanlar,
ya hazzın kuşatması, yada ölümü düşünmenin buhrânı içinde yaşarlar.
Bir şeyin “İslâmî” olması için, o şeyin
“Allah rızâsı amacıyla” yapılması gerekir. Allah rızâsından başka hiç-bir şey
“kesin amaç” olamaz.
Allah’ın
yarattığı varlıklarda sünnetullah gereğince şuurlu yada şuursuz bir hedef
vardır. Tüm varlıklar o hedef-merkezinde hareket ederler. Yoksa varlık, deistlerin
zannettiği gibi amaçsız ve hedefsiz yaratılıp başı-boş bırakılmamıştır. Allah,
varlığı, yanlışlıkla yada kazâ ile yaratmış değildir ki!.
Amel ve eylemin zorluğunu göze al(a)mayanlar,
“Kur’ân’ı anlayarak okuma”yı hayâtın tek amacı yapıyor.fakat
idrak ettikten sonra İslâm’ın amacını hakim kılmak için bir şey yapmıyorlar. Ölene kadar “anlama” ile uğraşacağına, ölene
kadar cihad (yapma) ile uğraş daha iyi. Amacın cennet değil mi?. Allah
“Hallâk” olduğu için sürekli olarak yaratır. Fakat bu O’nun zorunlu bir eylemi
değildir. Allah, bir yasaya göre yarattığı için, yaratılanlar anlamlı olurlar
ve içlerinde bir amaç taşırlar.
Allah
ilahlığını kimseye vermez. Çünkü Yaratan Kendisi’dir. Yarattığı varlıkların
üzerine kimsenin çökmesine izin vermez. Bunun için gerektiğinde ve kritik eşik
aşıldığında, insanları bir-anda yok edebilir. Allah tevhidin hâkim kılınması
amacının bir sistem ve yasalar çerçevesinde ve şuurlu eylemlerin sonunda yerine
getirilmesini ister. İslâm’ın amacı, tevhidin sistemli bir şekilde hâkim
kılınması yada bunun için çalışılmasıdır.
Kur’ân’daki tekrarlar Kur’ân’ın salt bilgi
amaçlı olmadığını ve onun inanç, amel ve eylem yönünün de olduğunu gösterir.
İslâm’ın amacı, Allah’ın birliğini ve tek mutlak ilah olduğunu sâdece
zihinlerde ve kâlplerde değil, hayâtın tam ortasında da pratik olarak göstermek
ister.
İslâm’da mutluluk bir amaç
ve hedef değil, bir sonuçtur. İslâm’ın amacı ve hedefi, Allah’ın rızâsını
kazanmaktır. Allah’ın rızâsını kazananlar sonunda mutluluk diyârında ebedî mutluluğu
kazanırlar.
Yeterli ve gerekli araçlara sâhip
ol(a)mayanlar, amaçlarını ve hedeflerini yeterince gerçekleştiremezler. Bu
nedenle hedefi gerçekleştirmek için gerekli olan araçları sağlamak da bir
amaçtır.
İslâm’ın ana-amacı şu âyetlerde çok açık bir şekilde
ortaya koyulur:
“Resûlünü, hidâyet ve
hak dinle gönderdi ki o hak dîni, bütün dinlere üstün kılsın. Şâhid olarak
Allah yeter” (Fetih
28).
“Biz Peygamberlerimizi kesin kanıtlarla
gönderdik, insanlar arasında âdil bir düzen kurulsun diye onlarla birlikte
kitabı ve ölçüyü indirdik. Ayrıca büyük caydırıcılığı ve sertliği yanında
insanlara yönelik bir-çok faydaları olan demiri indirdik. Böylece kimlerin
görmedikleri hâlde Allah’ı ve Peygamberi destekleyeceklerini ortaya çıkarmak
istedik. Hiç kuşkusuz Allah güçlü ve üstün irâdelidir”
(Hadîd 25).
“Onlar ağızlarıyla Allah’ın nûrunu söndürmek
istiyorlar. Hâlbuki zâlimler istemese de Allah nûrunu tamamlayacaktır.
Müşrikler istemese de dînini bütün dinlere üstün kılmak için peygamberini
hidâyet ve hak ile gönderen O’dur” (Saff 8-9).
“Ey îman edenler!. Sizi acı bir azaptan
kurtaracak ticâreti size göstereyim mi?. Allah’a ve Resûlüne îman eder,
mallarınızla ve canlarınızla Allah yolunda savaşırsınız. Eğer bilirseniz bu
sizin için daha hayırlıdır. İşte bu takdirde O, sizin günahlarınızı bağışlar,
sizi zemininden ırmaklar akan cennetlere, Adn cennetlerindeki güzel meskenlere
koyar. İşte en büyük kurtuluş budur. Seveceğiniz başka bir şey daha var:
Allah’tan yardım/zafer ve yakın bir fetih. Mü’minleri bununla müjdele!”
(Saff 10-13).
“Allah,
içinizden îman edenlere ve sâlih amellerde bulunanlara vâdetmiştir: Hiç şüphesiz
onlardan öncekileri nasıl güç ve iktidâr sâhibi kıldıysa, onları da yer-yüzünde
güç ve iktidâr sâhibi kılacak, kendileri için seçip beğendiği dinlerini
kendilerine yerleşik kılıp sağlamlaştıracak ve onları korkularından sonra
güvenliğe çevirecektir. Onlar, yalnızca bana ibâdet ederler ve bana hiç-bir
şeyi ortak koşmazlar. Kim bundan sonra inkâr ederse, işte onlar fâsıktır.
Dosdoğru namazı kılın, zekatı verin ve elçiye itaat edin. Umulur ki, rahmete
kavuşturulmuş olursunuz” (Nûr 55-56).
O-hâlde
insan için iki amaç ve hedef vardır; ya Allah’ın dîni olan İslâm’ı yeryüzünde
hâkim kılmak ve adâlet, eşitlik, hak, hakîkat, ahlâk, düzen ve nizâm içinde
tevhid-merkezli yaşamak; yada şeytanın, nefsin ve tâğutların emrinde ve yolunda
kısa ve geçici dünyâ hayâtında haz, zevk ve neşenin peşinde koşmak amacıyla
Dünyâ’da hüsrân, âhirette ise acı azap içinde mahvolmaktır.
En
doğrusunu sâdece Allah bilir.
Hârûn Görmüş
Mart
2024
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder