“Biz, yaşama
biçimleriyle ‘refah içinde şımarıp azmış’ nice şehri yıkıma uğrattık. İşte
meskenleri; çok az (bir zaman) dışında (onlar da) kendilerinden sonra
oturulabilmiş değildir. (Onlara) vâris olanlar biziz” (Kasas 58).
Şımarık: “Kendisine
karşı gösterilen sevgiden, ilgiden, hoşgörüden yada kendisine verilen değerden
yüreklenerek yersiz ve aşırı davranışlarda, isteklerde bulunmak”. Farsça şumār “sayı, sayım, itibar” sözcüğünden türetilmiş
olabilir. Etrâfına aldırmadan uygun sayılmayan davranışlarda
bulunan kimse. “İşmar sözünün bağlantılı olduğu şımar köküne -ık eki
getirilerek oluşturulduğu” görüşü vardır.
Allah’a
karşı haddini bilmemenin en açık göstergelerinden biri de şımarıklıktır.
Şımarmak Kur’ân boyunca refah ile ilişkili olarak geçmiştir. Çünkü insanı
şımartacak bir etken olmalıdır ki bu da en çok “refahtan dolayı şımarmak”
olarak tezâhür eder. Kur’ân, refahtan dolayı şımaranların örneğini en etkili
şekilde Kârûn üzerinden verir:
“Böylelikle kendi ihtişamlı-süsü içinde
kavminin karşısına çıktı. Dünyâ-hayâtını istemekte olanlar: ‘Ah keşke, Kârûn’a
verilenin bir benzeri bizim de olsaydı. Gerçekten o, büyük bir pay-sâhibidir’
dediler. Kendilerine ilim verilenler ise: ‘Yazıklar olsun size, Allah’ın
sevâbı, îman eden ve sâlih amellerde bulunan kimse için daha hayırlıdır; buna
da sabredenlerden başkası kavuşturulmaz’ dediler. Sonunda onu da, konağını da
yerin dibine geçirdik. Böylece Allah’a karşı ona yardım edecek bir topluluğu
olmadı. Ve o, kendi-kendine yardım edebileceklerden de değildi. Dün, onun
yerinde olmayı dileyenler, sabahladıklarında: ‘Vay, demek ki Allah, kullarından
dilediğinin rızkını genişletip-yaymakta ve kısıp-daraltmaktadır. Eğer Allah,
bize lûtfetmiş olmasaydı, bizi de şüphesiz batırırdı. Vay, demek gerçekten
inkârcılar felâh bulamaz’ demeye başladılar” (Kasas 79-82).
İhtişam, süs, elbise, altın, mücevher,
takılar göreni etkilemekte, belki de bunun da etkisiyle bunları kulanlar
şımarmaya başlamaktadır. İnsanlar böyle şımarık tiplere hep hayrân olmuşlar ve
onun gibi olmak istemişlerdir. Fakat şımarıkların sonu genelde hüsrân ve
perişanlık olduğu için sonunda ona özenenler, en azından bir süreliğine;
“bunlar boş şeyler” demeye başlamışlardır. Refahtan dolayı şımarmış olanlar
kendilerinde toplanan refahı yâni malı-mülkü ve serveti hep üstün akıllarına
bağlamışlardır. Şu da var ki refahtan dolayı şımarmış olan şımarıkların sonu
kötü birmiş, üstelik en zor zamanlarında yanlarında kimseyi bulamamışlardır.
İsa
Nas bu konuda şunalrı söyler:
“Şımarıklık kelimesi
sözlüklerde gördüğü fazla ilgiden, verilen yüzden veyâ kavuştuğu imkânlardan
cesâret alarak etrâfa aldırmadan aklına estiği gibi aşırı ve taşkın
davranışlarda bulunur duruma gelmek, haddini aşmak anlamlarını ifâde
etmektedir. Ayrıca kapris yapmak, azmak, aşırı bolluk ve refahtan dolayı kibre,
gurûra ve isrâfa kaçmak, fazla müsâmaha yüzünden kusurlar peydahlamak veyâ
kusurları artmak gibi anlamlara gelmektedir.
Kur’ân-ı Kerîm’in
sözünü ettiği şımarıklık inkârcıların bir karakter özelliğidir İnkârcı insanın
bir karakter özelliği olarak Kur’ân’da eşer, betar, itrâf-mütref, merah, ferah
ve ferâhe şeklindeki kelime ve
kavramlarla ifâde edilen şımarıklık, insanın haddini aşması, azgınlık ve taşkınlık
etmesi, sâhip olduğu servet ve nîmetlerle övünüp böbürlenmesi, içinde bulunduğu
refah dolayısıyla şımarması anlamlarına gelmektedir.
Allah’ın şımarık
olarak nitelediği inkârcılar, peygamberin getirdiği ilâhî değerlere uymayı,
boyun eğmeyi gururlarına yedirememişlerdir. Çünkü şımarıklık, başı-bozukluğu,
itaatsizliği, istediği gibi yaşamayı, itaat edecek bir merci tanımamayı ve
başkalarını itaat altına alıp hükmetmeyi gerektiren bir tutumdur. Bu yüzden
şımarık inkârcılar peygambere ve onun getirdiği ilâhî mesajlara karşı
çıkmışlardır.
Enfâl Sûresi’nde ise
betar kelimesi, insanlara gösteriş yapma ile birlikte kullanılarak bu durumla
aşırı coşku ve şımarıklık hâli arasındaki ilişkiye dikkat çekilmiştir”.
Şımarıklık cimriliğe de neden olur,
insanların zenginleştikçe çoğunlukla cimrileşmesimim nedeni budur.
Kısaca 2S, 2Ş ve 1C olarak formülleşen
servet-siyâset, şehvet-şöhret ve cehâlet, insanı şımartan ve yoldan çıkaran 5
temel etkendir. Malın, mülkün, servetin, makâm ve mevkînin özünde, kişiyi
yoldan çıkartacak ve şımartacak özellikler ve etkenler vardır. Çünkü bunlar
nefse dönüktür ve nefsi kışkırtır durur. Bu nedenle bunlar rûhu, kâlbi, aklı,
vicdânı, merhâmeti, adâleti ve ahlâkı çok kolay saptırabilir. Tabi bu
saydıklarımız haddi aşmadıkça, sınırını korudukça ve meşrû şekilde kullanıldıkça
yasak değildir. Fakat bunları bu şekilde kullanabilecek ve bunlar yüzünden
şımarmayacak insan sayısı çok azdır. Kur’ân’da buna örnek gösterilen kişi Hz.
Süleyman’dır.
Kanımca insan “yarı-mahrûmiyete uygun”
yaratılmıştır. Refah onu hasta eder ve şımartır. Hele “sahte refah” (aslında
refah içinde olunmadığı hâlde refah içindeymiş gibi yaşama) ise, “aptal hasta”
eder ve “salak şımarık” hâline getirir. Dünya şu-anda bu durumdadır. Modern
insan şımarıklıkla mâlûldür. Oysa insan, “özlem odaklı” yaratılmıştır. Bu özlem
“cennet özlemi”dir. Dünyâ’da hiç-bir zaman oluşamayacak ve ondan başka insanı tatmin
edemeyecek olan cennet. Âhirete has olan. Mahrûmiyet insanın fıtrî bir
terapisidir. Refah, insanları hasta etti. “Yalancı refah” ise insanları perişân
etti. İnsanlar mahrûmiyetten mahrumdur. Bu yüzden de şımardıkça
şımarmaktadırlar. Ne yazık ki insanları “şımarmayın” diye uyarması gereken
müslümanlar ve dindarlar da şımarmışlardır. Şımarık bir dindarlık türemiştir.
Modernizm bir “şımarıklık uygarlığı”dır.
Hayâtiyetini şımarıklıktan sağlar. İnsanlar ne kadar çok şımarırlarsa modernizm
de o oranda güçlü olur. Çünkü modernizm refaha dayanır ve insanları refaha
yönlendirir ve özendirir. İnsanlar da refahları arttıkça şımarırlar, şımardıkça
da refahlarını daha çok arttırma yoluna giderler. Sonuçta da şeytanı,
nefisleri, tâğutları ve modernizmi besleyecek olan her-şeyi yaparlar.
Şımarıklığın en bâriz göstergesi israftır.
Toplumların zayıflaması, yozlaşması, çürümesi
ve yıkılması; lüks, isrâf ve refah özlemiyle başlar, şımarıklıkla sona erer.
“Nihâyet,
onların refahtan şımaran önde gelenlerini azab ile yakalayıverdiğimiz zaman,
onlar hemen feryâdı basacaklar” (Mü’minûn
64).
İnsanlar
Allah’a ihtiyaçlarının olmadığını ve kendi-kendilerine yeteceklerini
düşündükleri anda şımarmaya başlarlar:
“Biz hangi
ülkeye bir uyarıcı gönderdikse, mutlakâ oranın ‘refah içinde şımaran önde
gelenleri’: ‘Gerçekten biz, sizin kendisiyle gönderildiğiniz şeyi tanımıyoruz’
demişlerdir. Ve: “Biz mallar ve evlatlar bakımından daha çoğunluktayız ve bir
azâba uğratılacak da değiliz” de demişlerdir” (Sebe’ 34-35).
Cehennem Dünyâ’da refah ve güç ile şımarmış
ve Allah’a karşı küstahlaşmış olanlara dolu olacaktır:
“Ashâb-ı
Şimâl, ne (mutsuzdur o) Ashâb-ı Şimâl. Hücrelere işleyen kavurucu bir sıcaklık
ve kaynar su, ve kapkara dumandan bir gölge içindedirler. Ki o, ne serindir, ne
ferahlatıcı (kerim). Çünkü onlar, bundan önce varlık içinde şımartılmış
olanlardı. Onlar, büyük günah üzerinde ısrarlı davrananlardı. Ve derlerdi ki: Biz
öldüğümüz, toprak ve kemik olduğumuzda mı, gerçekten biz mi diriltilecekmişiz?.
Önceden gelip-geçmiş atalarımız da mı?” (Vâkıa 41-48).
Allah’a dayanmayan ve vahiy-merkezli olarak
yaşamayan insan çok nankör ve kör bir varlıktır. İnsanların başına ara-ara
gelen dertler, musîbetler, sıkıntılar, zorluklar ve acılar kendi ellerinin
yaptıklarının bir sonucudur ama bunların, onları düşünüp kendine getirme
özelliği vardır. Hiç yada çok dert ve sıkıntı görmeyenlerin ve sıkıntılardan
sonra rahmete erenlerin şımarması kaçınılmaz olmaktadır. Fakat dediğimiz gibi,
Îman edip sâlih amel işleyenler başkadır:
“Andolsun,
biz insana tarafımızdan bir rahmet tattırıp sonra bunu kendisinden çekip-alsak,
kuşkusuz o, (artık) umûdunu kesmiş bir nankördür. Ve andolsun, kendisine
dokunan bir sıkıntıdan sonra, ona bir nîmet tattırsak, kuşkusuz; ‘Kötülükler
benden gidiverdi’ der. Çünkü o, şımarıktır, böbürlenendir. Sabredenler ve sâlih
amellerde bulunanlar başka. İşte bağışlanma ve büyük ecir bunlarındır” (Hûd 9-11).
Cehennemliklerin orada en çok soracağı soru
kanımca “neden buradayım?” sorusu olacaktır. Allah bu soruya Kur’ân’da şimdiden
şöyle cevap veriyor:
“İşte bu,
sizin yeryüzünde haksız yere şımarıp-azmanız ve azgınca ölçüyü taşırmanız
dolayısıyladır” (Mü’min
75).
Şımarıkların Dünyâ’da sonları genelde kötü
bittiği gibi, âhirette de şımarıklılarının ve şımarıklıktan kaynaklanan
küstahlıklarının cezâsıyla karşılaşacaklardır fakat son pişmanlık fayda
etmeyecektir:
“Bizim
zorlu-azâbımızı hissettikleri zaman, oradan büyük bir hızla uzaklaşıp
kaçıyorlardı. Uzaklaşıp-kaçmayın, içinde şımarıp azdığınız refaha ve
yurtlarınıza dönün; çünkü sorguya çekileceksiniz. Yazıklar bize dediler.
Gerçekten biz, zâlimmişiz” (Enbiyâ
12-14).
Çağımızda
şımarıklık özenilecek bir şey hâline gelmiştir. İnsanlar şımaramamanın
ızdırâbını çekmektedirler ve kendilerinin de şımartılmasını istemektedirler. Çocuklarını
şımartan annelere özenilmektedir. Burnundan kıl aldırmayan şımarık insanlar
kuşatmıştır Dünyâ’yı. Okulda şımarık, işte şımarık, evde şımarık, düğünde-dernekte
şımarık, kamusal alanda şımarık, dînî alanda şımarık, hattâ cenâzede şımarıklık
yapan şımarıklar vardır. Müslümanlar ve dindarlar da şımarmışlardır. İki kitap
okuyup da âlim olduğunu zanneden şımarıklar, çok ibâdet ettiğini düşünen
şımarıklar, giyimiyle-kuşamıyla kendini gösteren şımarıklar, ünvânıyla,
bilgisiyle, makâmıyla, parasıyla, işiyle, karısı ve kocasıyla, çocuklarıyla,
eviyle, arabasıyla, eşyasıyla, gezmesiyle şımarıklık yapanlar çıkmıştır ortaya.
Kırmızı çizgileri ve hadlerini aşan şımarıkların haddi-hesâbı yoktur.
Oysa
İslâm “sınır” demektir, “kırmız çizgi” demektir. İslâm “haddini bilmek”
demektir. Bu nedenle de İslâm’da şımarıklığa yer yoktur ve şımarıklar olmaz.
İslâm şımarıklara hadlerini bildiren tek hak din’dir.
En
doğrusunu sâdece Allah bilir.
Hârûn Görmüş
Mart
2024
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder