24 Mart 2024 Pazar

Şımarıklık Üzerine


“Biz, yaşama biçimleriyle ‘refah içinde şımarıp azmış’ nice şehri yıkıma uğrattık. İşte meskenleri; çok az (bir zaman) dışında (onlar da) kendilerinden sonra oturulabilmiş değildir. (Onlara) vâris olanlar biziz” (Kasas 58).

 

Şımarık: “Kendisine karşı gösterilen sevgiden, ilgiden, hoşgörüden yada kendisine verilen değerden yüreklenerek yersiz ve aşırı davranışlarda, isteklerde bulunmak”. Farsça şumār “sayı, sayım, itibar” sözcüğünden türetilmiş olabilir. Etrâfına aldırmadan uygun sayılmayan davranışlarda bulunan kimse. “İşmar sözünün bağlantılı olduğu şımar köküne -ık eki getirilerek oluşturulduğu” görüşü vardır.

 

Allah’a karşı haddini bilmemenin en açık göstergelerinden biri de şımarıklıktır. Şımarmak Kur’ân boyunca refah ile ilişkili olarak geçmiştir. Çünkü insanı şımartacak bir etken olmalıdır ki bu da en çok “refahtan dolayı şımarmak” olarak tezâhür eder. Kur’ân, refahtan dolayı şımaranların örneğini en etkili şekilde Kârûn üzerinden verir:

 

 “Böylelikle kendi ihtişamlı-süsü içinde kavminin karşısına çıktı. Dünyâ-hayâtını istemekte olanlar: ‘Ah keşke, Kârûn’a verilenin bir benzeri bizim de olsaydı. Gerçekten o, büyük bir pay-sâhibidir’ dediler. Kendilerine ilim verilenler ise: ‘Yazıklar olsun size, Allah’ın sevâbı, îman eden ve sâlih amellerde bulunan kimse için daha hayırlıdır; buna da sabredenlerden başkası kavuşturulmaz’ dediler. Sonunda onu da, konağını da yerin dibine geçirdik. Böylece Allah’a karşı ona yardım edecek bir topluluğu olmadı. Ve o, kendi-kendine yardım edebileceklerden de değildi. Dün, onun yerinde olmayı dileyenler, sabahladıklarında: ‘Vay, demek ki Allah, kullarından dilediğinin rızkını genişletip-yaymakta ve kısıp-daraltmaktadır. Eğer Allah, bize lûtfetmiş olmasaydı, bizi de şüphesiz batırırdı. Vay, demek gerçekten inkârcılar felâh bulamaz’ demeye başladılar” (Kasas 79-82).

 

İhtişam, süs, elbise, altın, mücevher, takılar göreni etkilemekte, belki de bunun da etkisiyle bunları kulanlar şımarmaya başlamaktadır. İnsanlar böyle şımarık tiplere hep hayrân olmuşlar ve onun gibi olmak istemişlerdir. Fakat şımarıkların sonu genelde hüsrân ve perişanlık olduğu için sonunda ona özenenler, en azından bir süreliğine; “bunlar boş şeyler” demeye başlamışlardır. Refahtan dolayı şımarmış olanlar kendilerinde toplanan refahı yâni malı-mülkü ve serveti hep üstün akıllarına bağlamışlardır. Şu da var ki refahtan dolayı şımarmış olan şımarıkların sonu kötü birmiş, üstelik en zor zamanlarında yanlarında kimseyi bulamamışlardır.

 

İsa Nas bu konuda şunalrı söyler:

 

“Şımarıklık kelimesi sözlüklerde gördüğü fazla ilgiden, verilen yüzden veyâ kavuştuğu imkânlardan cesâret alarak etrâfa aldırmadan aklına estiği gibi aşırı ve taşkın davranışlarda bulunur duruma gelmek, haddini aşmak anlamlarını ifâde etmektedir. Ayrıca kapris yapmak, azmak, aşırı bolluk ve refahtan dolayı kibre, gurûra ve isrâfa kaçmak, fazla müsâmaha yüzünden kusurlar peydahlamak veyâ kusurları artmak gibi anlamlara gelmektedir.

 

Kur’ân-ı Kerîm’in sözünü ettiği şımarıklık inkârcıların bir karakter özelliğidir İnkârcı insanın bir karakter özelliği olarak Kur’ân’da eşer, betar, itrâf-mütref, merah, ferah ve ferâhe  şeklindeki kelime ve kavramlarla ifâde edilen şımarıklık, insanın haddini aşması, azgınlık ve taşkınlık etmesi, sâhip olduğu servet ve nîmetlerle övünüp böbürlenmesi, içinde bulunduğu refah dolayısıyla şımarması anlamlarına gelmektedir.

 

Allah’ın şımarık olarak nitelediği inkârcılar, peygamberin getirdiği ilâhî değerlere uymayı, boyun eğmeyi gururlarına yedirememişlerdir. Çünkü şımarıklık, başı-bozukluğu, itaatsizliği, istediği gibi yaşamayı, itaat edecek bir merci tanımamayı ve başkalarını itaat altına alıp hükmetmeyi gerektiren bir tutumdur. Bu yüzden şımarık inkârcılar peygambere ve onun getirdiği ilâhî mesajlara karşı çıkmışlardır.

 

Enfâl Sûresi’nde ise betar kelimesi, insanlara gösteriş yapma ile birlikte kullanılarak bu durumla aşırı coşku ve şımarıklık hâli arasındaki ilişkiye dikkat çekilmiştir”.

 

Şımarıklık cimriliğe de neden olur, insanların zenginleştikçe çoğunlukla cimrileşmesimim nedeni budur.

 

Kısaca 2S, 2Ş ve 1C olarak formülleşen servet-siyâset, şehvet-şöhret ve cehâlet, insanı şımartan ve yoldan çıkaran 5 temel etkendir. Malın, mülkün, servetin, makâm ve mevkînin özünde, kişiyi yoldan çıkartacak ve şımartacak özellikler ve etkenler vardır. Çünkü bunlar nefse dönüktür ve nefsi kışkırtır durur. Bu nedenle bunlar rûhu, kâlbi, aklı, vicdânı, merhâmeti, adâleti ve ahlâkı çok kolay saptırabilir. Tabi bu saydıklarımız haddi aşmadıkça, sınırını korudukça ve meşrû şekilde kullanıldıkça yasak değildir. Fakat bunları bu şekilde kullanabilecek ve bunlar yüzünden şımarmayacak insan sayısı çok azdır. Kur’ân’da buna örnek gösterilen kişi Hz. Süleyman’dır.  

 

Kanımca insan “yarı-mahrûmiyete uygun” yaratılmıştır. Refah onu hasta eder ve şımartır. Hele “sahte refah” (aslında refah içinde olunmadığı hâlde refah içindeymiş gibi yaşama) ise, “aptal hasta” eder ve “salak şımarık” hâline getirir. Dünya şu-anda bu durumdadır. Modern insan şımarıklıkla mâlûldür. Oysa insan, “özlem odaklı” yaratılmıştır. Bu özlem “cennet özlemi”dir. Dünyâ’da hiç-bir zaman oluşamayacak ve ondan başka insanı tatmin edemeyecek olan cennet. Âhirete has olan. Mahrûmiyet insanın fıtrî bir terapisidir. Refah, insanları hasta etti. “Yalancı refah” ise insanları perişân etti. İnsanlar mahrûmiyetten mahrumdur. Bu yüzden de şımardıkça şımarmaktadırlar. Ne yazık ki insanları “şımarmayın” diye uyarması gereken müslümanlar ve dindarlar da şımarmışlardır. Şımarık bir dindarlık türemiştir.

 

Modernizm bir “şımarıklık uygarlığı”dır. Hayâtiyetini şımarıklıktan sağlar. İnsanlar ne kadar çok şımarırlarsa modernizm de o oranda güçlü olur. Çünkü modernizm refaha dayanır ve insanları refaha yönlendirir ve özendirir. İnsanlar da refahları arttıkça şımarırlar, şımardıkça da refahlarını daha çok arttırma yoluna giderler. Sonuçta da şeytanı, nefisleri, tâğutları ve modernizmi besleyecek olan her-şeyi yaparlar. Şımarıklığın en bâriz göstergesi israftır.   

 

Toplumların zayıflaması, yozlaşması, çürümesi ve yıkılması; lüks, isrâf ve refah özlemiyle başlar, şımarıklıkla sona erer.

 

“Nihâyet, onların refahtan şımaran önde gelenlerini azab ile yakalayıverdiğimiz zaman, onlar hemen feryâdı basacaklar” (Mü’minûn 64).

 

İnsanlar Allah’a ihtiyaçlarının olmadığını ve kendi-kendilerine yeteceklerini düşündükleri anda şımarmaya başlarlar:

 

“Biz hangi ülkeye bir uyarıcı gönderdikse, mutlakâ oranın ‘refah içinde şımaran önde gelenleri’: ‘Gerçekten biz, sizin kendisiyle gönderildiğiniz şeyi tanımıyoruz’ demişlerdir. Ve: “Biz mallar ve evlatlar bakımından daha çoğunluktayız ve bir azâba uğratılacak da değiliz” de demişlerdir” (Sebe’ 34-35).

 

Cehennem Dünyâ’da refah ve güç ile şımarmış ve Allah’a karşı küstahlaşmış olanlara dolu olacaktır:

 

“Ashâb-ı Şimâl, ne (mutsuzdur o) Ashâb-ı Şimâl. Hücrelere işleyen kavurucu bir sıcaklık ve kaynar su, ve kapkara dumandan bir gölge içindedirler. Ki o, ne serindir, ne ferahlatıcı (kerim). Çünkü onlar, bundan önce varlık içinde şımartılmış olanlardı. Onlar, büyük günah üzerinde ısrarlı davrananlardı. Ve derlerdi ki: Biz öldüğümüz, toprak ve kemik olduğumuzda mı, gerçekten biz mi diriltilecekmişiz?. Önceden gelip-geçmiş atalarımız da mı?” (Vâkıa 41-48).

 

Allah’a dayanmayan ve vahiy-merkezli olarak yaşamayan insan çok nankör ve kör bir varlıktır. İnsanların başına ara-ara gelen dertler, musîbetler, sıkıntılar, zorluklar ve acılar kendi ellerinin yaptıklarının bir sonucudur ama bunların, onları düşünüp kendine getirme özelliği vardır. Hiç yada çok dert ve sıkıntı görmeyenlerin ve sıkıntılardan sonra rahmete erenlerin şımarması kaçınılmaz olmaktadır. Fakat dediğimiz gibi, Îman edip sâlih amel işleyenler başkadır:

 

“Andolsun, biz insana tarafımızdan bir rahmet tattırıp sonra bunu kendisinden çekip-alsak, kuşkusuz o, (artık) umûdunu kesmiş bir nankördür. Ve andolsun, kendisine dokunan bir sıkıntıdan sonra, ona bir nîmet tattırsak, kuşkusuz; ‘Kötülükler benden gidiverdi’ der. Çünkü o, şımarıktır, böbürlenendir. Sabredenler ve sâlih amellerde bulunanlar başka. İşte bağışlanma ve büyük ecir bunlarındır” (Hûd 9-11).

 

Cehennemliklerin orada en çok soracağı soru kanımca “neden buradayım?” sorusu olacaktır. Allah bu soruya Kur’ân’da şimdiden şöyle cevap veriyor:

 

“İşte bu, sizin yeryüzünde haksız yere şımarıp-azmanız ve azgınca ölçüyü taşırmanız dolayısıyladır” (Mü’min 75).

 

Şımarıkların Dünyâ’da sonları genelde kötü bittiği gibi, âhirette de şımarıklılarının ve şımarıklıktan kaynaklanan küstahlıklarının cezâsıyla karşılaşacaklardır fakat son pişmanlık fayda etmeyecektir:

 

“Bizim zorlu-azâbımızı hissettikleri zaman, oradan büyük bir hızla uzaklaşıp kaçıyorlardı. Uzaklaşıp-kaçmayın, içinde şımarıp azdığınız refaha ve yurtlarınıza dönün; çünkü sorguya çekileceksiniz. Yazıklar bize dediler. Gerçekten biz, zâlimmişiz” (Enbiyâ 12-14).

 

Çağımızda şımarıklık özenilecek bir şey hâline gelmiştir. İnsanlar şımaramamanın ızdırâbını çekmektedirler ve kendilerinin de şımartılmasını istemektedirler. Çocuklarını şımartan annelere özenilmektedir. Burnundan kıl aldırmayan şımarık insanlar kuşatmıştır Dünyâ’yı. Okulda şımarık, işte şımarık, evde şımarık, düğünde-dernekte şımarık, kamusal alanda şımarık, dînî alanda şımarık, hattâ cenâzede şımarıklık yapan şımarıklar vardır. Müslümanlar ve dindarlar da şımarmışlardır. İki kitap okuyup da âlim olduğunu zanneden şımarıklar, çok ibâdet ettiğini düşünen şımarıklar, giyimiyle-kuşamıyla kendini gösteren şımarıklar, ünvânıyla, bilgisiyle, makâmıyla, parasıyla, işiyle, karısı ve kocasıyla, çocuklarıyla, eviyle, arabasıyla, eşyasıyla, gezmesiyle şımarıklık yapanlar çıkmıştır ortaya. Kırmızı çizgileri ve hadlerini aşan şımarıkların haddi-hesâbı yoktur.

 

Oysa İslâm “sınır” demektir, “kırmız çizgi” demektir. İslâm “haddini bilmek” demektir. Bu nedenle de İslâm’da şımarıklığa yer yoktur ve şımarıklar olmaz. İslâm şımarıklara hadlerini bildiren tek hak din’dir.    

 

En doğrusunu sâdece Allah bilir.

 

Hârûn Görmüş

Mart 2024

 

 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder