“Böylece
onlara böğüren bir buzağı heykeli döküp çıkardı, ‘İşte bu sizin ilahınız,
Mûsâ’nın ilahı da budur; fakat (Mûsâ) unuttu’ dediler. Onun kendilerine bir
sözle cevap vermediğini ve onlara bir zarar veyâ fayda sağlamaya gücü olmadığını
görmüyorlar mı?” (Tâ-hâ 88-89).
Allah’ın yaratmasında boş ve faydasız bir iş
olmadığı gibi, Allah’ın yarattıkları da boş ve faydasız işler yapmazlar.
Kâinatta yaratılmış olan her-şey hareketini tam olması gerektiği gibi yapar.
Yâni kâinatta boş ve faydasız iş ve iş yapan yoktur. Bit tek istisnâ ise
insandır. İnsanın, Allah’ın emirleri ve yasaklarına yâni vahye göre olmayan
târih boyunca yaptığı her iş eksik ve yanlış olduğundan dolayı faydasız olmuştur,
boşa gitmiştir ve bu nedenle de zarar verici olmuştur. Hattâ insanın yaptığı
önemli işler fitne üretmiş ve ifsâd edici olmuştur-olmaktadır. Çünkü Allah
rızâsı için yapılmayan işlerin Dünyâ’da bir faydası olmayacağı ve zararı
olacağı gibi, âhirette de kişiye bir faydası olmaz ve zararı olur.
Bir şeyi îcât etmek yada bir işi yapmış olmak
ille de faydalı olacak değildir. Bâzen de bir îcât ilk îcât edildiğinde değil,
ileriki bir zamanda fayda verebilir. Meselâ elektriğin olmadığı bir zamanda
elektrik süpürgesi îcât etmek boş ve faydasız bir iştir. O-hâlde bir şeyin
gerçekten de faydalı olması için hem ona ihtiyaç duyulması gerekir hem de onun
alt-yapısı hazırlanmalıdır. Yâni ihtiyâca göre üretim olmalıdır. Modernizm
bunun tersini yapıyor ve üretime göre ihtiyaç oluşturuyor. İnsanları, çeşitli
kanallar ile, yaptıkları üretimi tüketmeye alıştırıyorlar. Bu nedenle de
aslında ihtiyâcımız olmayan ve ihtirâsa dönük olan bir-çok ürün ortaya
çıkmıştır. Bu tüm zamanlarda olan bir durumdu. Sokrates pazarda gezerken;
“işime yaramayacak ne kadar da çok şey var” demiş. Fakat modernizm ile birlikte
aslında gerçekten de ihtiyaç duyulmayan ve faydasız olan sayısız ürün ortaya
çıkmıştır ve bu yüzden artık, “işime yarayacak ne kadar da az şey var” demek
gerekiyor. Modernizm bir “faydasız işler yapma uygarlığı”dır.
Bir şey faydalı olması için tam zamânında ve
gerçekten ihtiyaç duyulduğunda üretilmelidir. Üstelik üretilen şeyin hem
alt-yapısı hazır olmalı hem de o şeyin yaygınlaşması ve kurumlaşması
gereklidir. Çünkü ancak o zaman o şeyin faydalı olduğu ortaya çıkar ve fayda
verir. Bu konuda Teoman Duralı şöyle der:
“Şimdi
her-şey her yerde bir biçimde ortaya çıkabilir. Meselâ, MÖ 2.100’lerde Babil’de
elektriği keşfettiklerini görüyoruz. Harâret meydana getiriliyor ve bu bir
mâdenî kabloyla naklediliyor. Peki ‘Babil’de elektrik var’ diyebilir miyiz?. Kurumsallaşması
lâzım. Mısır’da gene o târihlerde, 2.000’lerin sonlarında plânör îmâl
ediyorlar. Mısır’da uçak vardı diyebilir miyiz?. Milliyetçilerimizden ben bunu
işittim. ‘Deniz-altıyı biz îcât ettik’ diyorlar.
Lâle Devri’nde III. Ahmed’di değil mi padişah?. Onun şehzâdelerinin sünnet
düğününde Haliç’in dibinden bir tekne çıkar ve teknenin güvertesine cambazlar
çıkıp oynarlar, Haliç sırtlarında dizilmiş olan çocuklar bunları seyrederler,
eğlenirler. Bir olay gelenekleşip kurumlaşması lâzımdır ki o olaydan bahsedelim”.
Çin’de bin yıl önce manuel çalışan bir çamaşır
makinesi üretilmişti. Ama yaygınlaşmadı. O-hâlde bir şeyin ortaya çıkmasından
ziyâde, gerçekten faydalı olması, sürdürülebilmesi ve yaygınlaştırılması onu buluş hâline sokar
yâni kullanıldıkça ve ihtiyaç duyuldukça o şey buluş olmuş olur.
Doğu’da, bir şey gerçekten ihtiyaç
duyulduğunda ve fayda verdiğinde üretilir. Çünkü doğu din-merkezlidir ve bu
yüzden de boşunalık yoktur doğu’da. Faydasız işler yapılmaz. Îcât edilen şey gerçekten
faydalı değilse ve ona ihtiyaç da yoksa yaygınlaşmıyor ve çoğalmıyor. Bu nedenle
de kalıcı olmuyor. Çünkü gerek yok. Fakat batı -bunu ilk önce yunan başlatmıştır
ki zâten yunan farkının ortaya çıkması buna bağlıydı- tüketimi merkeze aldı.
Aslında ihtiyaç olmamasına rağmen onu ihtiyaç hâline getirdi ve üretti durdu.
Ürettiği şeyi tükettirmeye alıştırdı. Böyle olunca da îcât edilen şey
üretilmeye, çoğaltılmaya ve yaygınlaşmaya başladı. Modern Avrupa batı uygarlığı
da greko-romene dayandığı için “tüketim uygarlığıdır”, modernizm budur. Bu durum
sâdece maddî-somut üretimlerde değil düşünsel ve soyut şeyler için de geçerli
oldu. Felsefe-bilim ve dîne dayanmayan sanat, edebiyat, tiyatro vs. ortaya
çıktı. Meselâ, felsefeden
bahsettiğimizde tabî ki Hint’te, Çin’de felsefeye giden epey bir yol görüyoruz
ama henüz felsefe çıkmamıştır. Çünkü bir kurum olarak yok. Felsefenin kurum
olması için öncelikle okullaşması lâzım.
Emirlerine-tavsiyelerine uymadıktan sonra,
“Kur’ân’ı iyi bilme”nin faydası yoktur. Anlamadan okumanın faydası olmadığı
gibi, amele-eyleme dökmeden okumanın da bir faydası yoktur. Neticede
amele-eyleme geçirmedikten sonra yâni gereğini yapmadıktan sonra onu Arapça
yada Türkçesinden okumak arasında bir fark yoktur
Kur’ân’ın yüzünden Arapça olarak okunması,
onu okuyana en azından rûhen fayda verir ama; o kişinin Kur’ân’ı yüzünden Arapça
olarak okumasının bana yada mazlumlara ne faydası var?. Oysa Kur’ân “kâlplere
şifâ” olduktan sonra, mazlumlara da dermandır.
İki
çeşit insan vardır. Bu insan tipleri, hayâtı hangi merkezde yaşadığına göre
ayrılır: 1-Dünyâ-merkezli yaşamayı seçenler. 2-Âhiret-merkezli yaşamayı
seçenler. Âhiret-merkezli yaşamayı seçenler Dünyâ’dan nasiplenebilirler, fakat
Dünyâ-merkezli yaşamı seçenler âhiretten olumlu faydalanamazlar.
Yerine daha
iyisini yada başka bir şey koyamadıysan, uygulamadan kaldırdığınız hurâfelerin
faydası değil zarârı olur. Çünkü uygulamadan kalkan “eski hurâfeler”in yerini
“yeni hurâfeler” alır.
Yağmur duâsı
yağmur bombasından üstündür. Zîrâ yağmur bombasının bir faydası yoktur. Yağmur
duâsı ise en azından bir umut verir.
Suyun, formûl olarak H2O
(iki hidrojen bir oksijen) olduğunu bilmenin insanlığa hiç-bir faydası yoktur.
Faydasız işler yapmak
Dünyâ’da yarar vermediği gibi zarar verdikten sonra âhirette bunun yaptırımı
olur.
Faydasız işler yapmak
günahtır.
En
doğrusunu sâdece Allah bilir.
Hârûn Görmüş
Mart
2024
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder