23 Mart 2024 Cumartesi

Bilginin Sınırı


“Eğer yeryüzündeki ağaçların tümü kalem ve deniz de -onun ardından yedi deniz daha eklenerek- (mürekkep) olsa, yine de Allah’ın kelimeleri (yazmakla) tükenmez. Şüphesiz Allah üstün ve güçlüdür, hüküm ve hikmet sâhibidir” (Lokmân 27).

 

Bilginin sınırı “insan bilgisinin sınırı”dır, yoksa âyetin dediği gibi, Allah’ın bilgisinin bir sınırı yoktur. Sınırsız bilgi-sâhibi olmak sâdece Allah’a mahsustur: “…Allah bilir de siz bilmezsiniz(Bakara 216). O-hâlde sınırsız bilgi-sâhibi olma hayâli boş bir hayâl, sınırsız bilgi-sâhibi olmak istemek ise bir haddini bilmezliktir. Haddini bilmeyenler sınırsızca bilmek isterler. İşin kötü tarafı, bu bilme isteği, “bilmek için bilmek” nedeniyledir.             Yoksa zâten amaç “yapmak için bilmek” olsaydı, sınırsızca bilme isteğine gerek olmazdı. Çünkü sınırlı bilmeyle de yapılabilir hattâ yapmak ancak sınırlı bilmeyle olur. Sınırsızca bilmek peşinde koşanlar “yapmayanlar”dır ve zâten yapmadıkları ve yapmayacakları için sınırsızca bilmek istemektedirler. Bilmenin gereğini yapmak istemeyenler, yapmamak için bilme yoluna girerler. İşin gereğini yapmamak bir hastalık ve sapkınlıktır, öyle ki böyleleri yapmamak için her-şeyi yaparlar.   

   

Maddî bilgi sınırlı bir bilgidir. Çünkü maddenin bir sınırı vardır. Bu nedenle sınırlı olan maddî bilgiyle sınırsız bilgiye ulaşılamaz ve bu yüzden de bir şey hakkında kesin bir yargıya varılamaz. Vahiy bilgisi ise “sınırsız bilgi-sâhibi”nden gelen bilgi olduğu için kesinlik içerir.

 

Modernizm, “îmân ne kadar sınırlandırılırsa, aklın da o kadar gelişeceği”ni zannetme ahmaklığıdır. Akıl ancak sınırlı olan üzerinde çalışabilir. Çünkü kendisi de sınırlıdır. Dîni akla indirgemek, “dîni sınırlandırmak” demektir. Dîni sınırlandırmak “aklı sınırlandırmak” demektir. Çünkü dinsiz akıl mânevi yönden sınırlı yada mânâdan yoksun kalacağı için sınırlanmış olur.

 

Bilim sınırsızdır demek, “madde sınırsızdır” demektir. Madde sınırsız olmadığı için bilim de sınırsız olamaz. Zîrâ modern-bilimin dayandığı akıl da sınırsız değildir. Bilim de, bilimin dayanağı olan akıl da sınırsız olmadığı için kesin sonuçlar üretemez ve bu nedenle de “herkes için iyi” olanı ortaya koyamaz. Lâkin Allahsız akıl ve modern-bilim ve de teknoloji nefse, hazza ve çıkara yönelik olduğu için modern insan bunu görmezden gelir yada câhilce bir zan ile aklın da, bilimin de, teknolojinin de bilmenin de sınırsız olduğunu zanneder. Zâten bu yüzden Allah’a inanamaz, güvenmez ve dayanamaz. Fakat sonuçta hep hüsrâna uğrar ve ne kadar da yetersiz olduğu ağır bir tokadın yada acı bir azâbın sonunda ortaya çıkar ve belli olur. Tabi körler için fark etmez, onlar her dâim körlüğe devâm edeceklerdir.     

 

Modernizm materyâlizmdir. Materyâlizm ise, “her-şeyi madde ile düşünmek” demektir. Fakat madde sınırlı bir şey olduğundan, madde-merkezli düşünce de sınırlı oluyor. Modern düşünce Allahsız olduğu yâni Sınırsız Olan’a dayanmadığı için sınırlı bir düşüncedir. Bu nedenle de “hârika eserler” koyamıyor ortaya ve ancak kendini tekrarlıyor. Yaptığı bâzı görünüşteki değişiklikler ile sürekli olarak ilerlediği ve yükseldiği izlenimini veriyor.  

 

İnsan için bir şeyin tanımlanabilir ve anlaşılabilir olması, o şeyin “sınırlı” olmasını gerektirir. İnsan (akıl), sınırsız olanı idrâk edemez, göremez ve tanımlayamaz. Çünkü insan için sınırsızlıkta anlam kaybolur. Meselâ kâinâta “sınırsız” derseniz Allah’ı inkâr etmiş olursunuz. Allah’ı inkâr edince anlam da kaybolur. Böyle olunca da nefsin sınırı kaybolur ve azdıkça-azar. Tüm zamanların ve günümüzün kronik hastalığı budur.  

 

Anlamlı yaşamak “sınırlı yaşamak”tır, sınırsız yaşam-biçimi, mutlakâ anlamsızlaşmayı da yanında getirir. Allah’ın dışındaki “sınırı olmayan” daha doğrusu sınırı olmadığı zannedilen her-şey küfrün ve şirkin konusudur. Din, “kırmızı çizgi” (sınır) demektir İslâm demek “sınır” demektir. Bu, “haddini bilmek” sözüyle ifâdesini bulur. Sınırsızlık düşüncesi şirktir. Müslüman, “Allah’ın sınırlarına göre hareket eden” demektir.

 

Dünyâ’da sınırsızca yaşamanın bir karşılığı da yoktur. Çünkü bir sınır yoksa hiç-bir sınır yoktur. Fakat gerçekte Dünyâ’nın da yaratılmış her-şeyin de bir sınırı vardır. Bu nedenle bilginin de bir sınırı vardır ki insanı gerçekte mutlu-huzurlu edecek olan bilgi sınırlı olan bilgidir. Zâten modern insanın ve Dünyâ’nın hâl-i pür melâlinin nedeni, sınırsız bilgi peşinde koşmasıdır. Oysa insanlık târihi, her-şeyi bildiği zannedilen dâhilerinin ve bilginlerin teorilerinin çürütülmesinin târihidir. Peygamberler ise bilgileriyle değil, ahlâklarıyla, amel-eylemleriyle, sabırlarıyla, davranışlarıyla ve gayretleriyle ortaya çıkmış ve “en güzel örnek” olmuş oldukları için onların ışıkları hiç sönmez. Bilinenler zamanla unutulur gider, yapılanlar ise kalıcıdır.

 

Kevnî âyetler olan tabiatı sınırsızca yorumlayarak değişikliğe uğratanları alkışlayan müslümanlar; vahyin âyetlerini de aynı sürece sokmaktan kaçınmıyorlar ve Kur’ân’ı okudukça-okuyorlar, yorumladıkça-yorumluyorlar, araştırdıkça-araştırıyorlar fakat ortada Kur’ân ahlâkı, davranışı ve hâkimiyeti yok. Bilmenin gereği yapılmayınca bilinenler ve biriktirilenler bir işe yaramıyor. Çünkü biriktirilenler harcanmadıkça bir işe yaramaz. Bilmenin gereği yapılmayınca bilinenler de bir işe yaramaz ve da boşa gider. Çünkü bilgi bilmek için de değildir, biriktirmek için de değildir. Müslümanların son 50 yıldır yaptıkları bilme çalışmalarının ve biriktirdikleri bilginin hiç-bir işe yaramadığının göstergesi Gazze’nin içler acısı hâlidir. Gazze, müslümanların, bildikleriyle amel etmediklerinin ve sürekli ve sınırsızca boşu-boşuna bilme peşinde koştuklarının bir göstergesidir.      

 

Bilgi amel-eylemi engelliyor yada sınırlıyor. Çok bilince yapmaya gerek yok düşüncesi oluşuyor. Çünkü bilginin özünde bu da vardır ve sınırı aşmış bilgi ve bilmek, ifsâd edici oluyor.

 

Îman sınırsız, akıl ise sınırlıdır. Modernizm bunu tersine çevirerek; aklı sınırsızlaştırıp, îmânı sınırlandırdı. Bu, sınırsız bilmek ama hiç yapmamak düşüncesini ortaya çıkardı.

 

Ne kadar isteseniz ve çabalasanız lânet şeytan kadar bilemezsiniz ve bilgili olamazsınız. Şunu bilin ki şeytan bilgisinde dolayı ve bilgisine güvenerek Allah’ın emrini dinlemedi ve secde etmedi. Melekler ise sâdece Allah’ın bildirdiği kadar bildikleri için Allah’ın “secde edin” emrini duyar-duymaz hemen secde ettiler ve dediler ki:

 

“Dediler ki: Sen yücesin, bize öğrettiğinden başka bizim hiç-bir bilgimiz yok. Gerçekten sen, her-şeyi bilen, hüküm ve hikmet sâhibi olansın” (Bakara 32).

 

Bu âyetin meleklerle ilgili olduğunu düşünenlere şu âyetleri de göstermek gerekir:

 

“…O, önlerindekini ve arkalarındakini bilir. (Onlar ise) dilediği kadarının dışında, O’nun ilminden hiç-birşeyi kavrayıp-kuşatamazlar…” (Bakara 255).

 

“…Allah bilir de siz bilmezsiniz” (Baklara 216).

 

Peygamberimiz şöyle buyurmuştur: “İlim üçtür: Konuşan Kitap, yerleşen Sünnet ve üçüncüsü de 'bilmem' demektir” (Buharî, Tefsîr, 196/246).

 

İnsana, sınırsız bilgi-sâhibi olan Allah’ın rızâsını kazandıracak olan şey bildikleri değil, yaptıkları yada “bilerek yaptıkları”dır.

 

“…Kiminiz de, bildikten sonra hiç-bir şey bilmeme durumuna gelmesi için ömrün en aşağı ucuna (yaşlılığa) geri çevrilmektedir…” (Hac 5).  

 

Evet; insan gün gelir tüm bildiklerini “bilmez” duruma gelebilir, fakat hiç-bir zaman, yaptıklarını “yapmamış” duruma gelemez.

 

Biz âhirette bildiklerimizin değil, yaptıklarımızın ve yapmamız gerekirken yapmadıklarımızın sonucunda cezâ ve mükâfat göreceğiz:

 

“Yaptıklarınızdan başkasıyla cezâlandırılmayacaksınız” (Sâffât 39).

 

İyi, doğru ve faydalı bilgi, sınırlı bilgidir.

 

En doğrusunu sâdece Allah bilir.

 

Hârûn Görmüş

Mart 2024

 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder