“Eğer
yeryüzündeki ağaçların tümü kalem ve deniz de -onun ardından yedi deniz daha
eklenerek- (mürekkep) olsa, yine de Allah’ın kelimeleri (yazmakla) tükenmez.
Şüphesiz Allah üstün ve güçlüdür, hüküm ve hikmet sâhibidir” (Lokmân 27).
Bilginin
sınırı “insan bilgisinin sınırı”dır, yoksa âyetin dediği gibi, Allah’ın
bilgisinin bir sınırı yoktur. Sınırsız bilgi-sâhibi olmak sâdece Allah’a
mahsustur: “…Allah bilir de siz bilmezsiniz” (Bakara 216).
O-hâlde sınırsız bilgi-sâhibi olma hayâli boş bir hayâl, sınırsız bilgi-sâhibi
olmak istemek ise bir haddini bilmezliktir. Haddini bilmeyenler sınırsızca
bilmek isterler. İşin kötü tarafı, bu bilme isteği, “bilmek için bilmek”
nedeniyledir. Yoksa zâten amaç
“yapmak için bilmek” olsaydı, sınırsızca bilme isteğine gerek olmazdı. Çünkü
sınırlı bilmeyle de yapılabilir hattâ yapmak ancak sınırlı bilmeyle olur.
Sınırsızca bilmek peşinde koşanlar “yapmayanlar”dır ve zâten yapmadıkları ve
yapmayacakları için sınırsızca bilmek istemektedirler. Bilmenin gereğini yapmak
istemeyenler, yapmamak için bilme yoluna girerler. İşin gereğini yapmamak bir
hastalık ve sapkınlıktır, öyle ki böyleleri yapmamak için her-şeyi yaparlar.
Maddî bilgi sınırlı bir bilgidir. Çünkü
maddenin bir sınırı vardır. Bu nedenle sınırlı olan maddî bilgiyle sınırsız
bilgiye ulaşılamaz ve bu yüzden de bir şey hakkında kesin bir yargıya
varılamaz. Vahiy bilgisi ise “sınırsız bilgi-sâhibi”nden gelen bilgi olduğu
için kesinlik içerir.
Modernizm, “îmân ne kadar
sınırlandırılırsa, aklın da o kadar gelişeceği”ni zannetme ahmaklığıdır. Akıl
ancak sınırlı olan üzerinde çalışabilir. Çünkü kendisi de sınırlıdır. Dîni akla
indirgemek, “dîni sınırlandırmak” demektir.
Dîni sınırlandırmak “aklı sınırlandırmak” demektir. Çünkü dinsiz akıl mânevi
yönden sınırlı yada mânâdan yoksun kalacağı için sınırlanmış olur.
Bilim sınırsızdır demek, “madde
sınırsızdır” demektir. Madde sınırsız olmadığı için bilim de sınırsız olamaz.
Zîrâ modern-bilimin dayandığı akıl da sınırsız değildir. Bilim de, bilimin
dayanağı olan akıl da sınırsız olmadığı için kesin sonuçlar üretemez ve bu
nedenle de “herkes için iyi” olanı ortaya koyamaz. Lâkin Allahsız akıl ve
modern-bilim ve de teknoloji nefse, hazza ve çıkara yönelik olduğu için modern
insan bunu görmezden gelir yada câhilce bir zan ile aklın da, bilimin de,
teknolojinin de bilmenin de sınırsız olduğunu zanneder. Zâten bu yüzden Allah’a
inanamaz, güvenmez ve dayanamaz. Fakat sonuçta hep hüsrâna uğrar ve ne kadar da
yetersiz olduğu ağır bir tokadın yada acı bir azâbın sonunda ortaya çıkar ve
belli olur. Tabi körler için fark etmez, onlar her dâim körlüğe devâm edeceklerdir.
Modernizm materyâlizmdir. Materyâlizm
ise, “her-şeyi madde ile düşünmek” demektir. Fakat madde sınırlı bir şey
olduğundan, madde-merkezli düşünce de sınırlı oluyor. Modern düşünce Allahsız
olduğu yâni Sınırsız Olan’a dayanmadığı için sınırlı bir düşüncedir. Bu nedenle
de “hârika eserler” koyamıyor ortaya ve ancak kendini tekrarlıyor. Yaptığı bâzı
görünüşteki değişiklikler ile sürekli olarak ilerlediği ve yükseldiği
izlenimini veriyor.
İnsan
için bir şeyin tanımlanabilir ve anlaşılabilir olması, o şeyin “sınırlı”
olmasını gerektirir. İnsan (akıl), sınırsız olanı idrâk edemez, göremez ve
tanımlayamaz. Çünkü insan için sınırsızlıkta
anlam kaybolur. Meselâ kâinâta “sınırsız” derseniz Allah’ı inkâr etmiş
olursunuz. Allah’ı inkâr edince anlam da kaybolur. Böyle olunca da nefsin
sınırı kaybolur ve azdıkça-azar. Tüm zamanların ve günümüzün kronik hastalığı
budur.
Anlamlı yaşamak “sınırlı yaşamak”tır,
sınırsız yaşam-biçimi, mutlakâ anlamsızlaşmayı da yanında getirir. Allah’ın
dışındaki “sınırı olmayan” daha doğrusu sınırı olmadığı zannedilen her-şey
küfrün ve şirkin konusudur. Din, “kırmızı
çizgi” (sınır) demektir İslâm demek “sınır” demektir. Bu,
“haddini bilmek” sözüyle ifâdesini bulur. Sınırsızlık düşüncesi şirktir.
Müslüman, “Allah’ın sınırlarına göre hareket eden” demektir.
Dünyâ’da sınırsızca yaşamanın bir
karşılığı da yoktur. Çünkü bir sınır yoksa hiç-bir sınır yoktur. Fakat gerçekte
Dünyâ’nın da yaratılmış her-şeyin de bir sınırı vardır. Bu nedenle bilginin de
bir sınırı vardır ki insanı gerçekte mutlu-huzurlu edecek olan bilgi sınırlı
olan bilgidir. Zâten modern insanın ve Dünyâ’nın hâl-i pür melâlinin nedeni,
sınırsız bilgi peşinde koşmasıdır. Oysa insanlık târihi, her-şeyi bildiği zannedilen
dâhilerinin ve bilginlerin teorilerinin çürütülmesinin târihidir.
Peygamberler ise bilgileriyle değil, ahlâklarıyla, amel-eylemleriyle,
sabırlarıyla, davranışlarıyla ve gayretleriyle ortaya çıkmış ve “en güzel
örnek” olmuş oldukları için onların ışıkları hiç sönmez. Bilinenler zamanla
unutulur gider, yapılanlar ise kalıcıdır.
Kevnî âyetler olan tabiatı sınırsızca
yorumlayarak değişikliğe uğratanları alkışlayan müslümanlar; vahyin âyetlerini
de aynı sürece sokmaktan kaçınmıyorlar ve Kur’ân’ı okudukça-okuyorlar,
yorumladıkça-yorumluyorlar, araştırdıkça-araştırıyorlar fakat ortada Kur’ân
ahlâkı, davranışı ve hâkimiyeti yok. Bilmenin gereği yapılmayınca bilinenler ve
biriktirilenler bir işe yaramıyor. Çünkü biriktirilenler harcanmadıkça bir işe
yaramaz. Bilmenin gereği yapılmayınca bilinenler de bir işe yaramaz ve da boşa
gider. Çünkü bilgi bilmek için de değildir, biriktirmek için de değildir.
Müslümanların son 50 yıldır yaptıkları bilme çalışmalarının ve biriktirdikleri
bilginin hiç-bir işe yaramadığının göstergesi Gazze’nin içler acısı hâlidir. Gazze,
müslümanların, bildikleriyle amel etmediklerinin ve sürekli ve sınırsızca
boşu-boşuna bilme peşinde koştuklarının bir göstergesidir.
Bilgi
amel-eylemi engelliyor yada sınırlıyor. Çok bilince yapmaya gerek yok düşüncesi
oluşuyor. Çünkü bilginin özünde bu da vardır ve sınırı aşmış bilgi ve bilmek,
ifsâd edici oluyor.
Îman sınırsız, akıl ise sınırlıdır.
Modernizm bunu tersine çevirerek; aklı sınırsızlaştırıp, îmânı sınırlandırdı.
Bu, sınırsız bilmek ama hiç yapmamak düşüncesini ortaya çıkardı.
Ne
kadar isteseniz ve çabalasanız lânet şeytan kadar bilemezsiniz ve bilgili
olamazsınız. Şunu bilin ki şeytan bilgisinde dolayı ve bilgisine güvenerek Allah’ın
emrini dinlemedi ve secde etmedi. Melekler ise sâdece Allah’ın bildirdiği kadar
bildikleri için Allah’ın “secde edin” emrini duyar-duymaz hemen secde ettiler
ve dediler ki:
“Dediler ki: Sen yücesin, bize öğrettiğinden
başka bizim hiç-bir bilgimiz yok. Gerçekten sen, her-şeyi bilen, hüküm ve
hikmet sâhibi olansın” (Bakara 32).
Bu
âyetin meleklerle ilgili olduğunu düşünenlere şu âyetleri de göstermek gerekir:
“…O,
önlerindekini ve arkalarındakini bilir. (Onlar ise) dilediği kadarının dışında,
O’nun ilminden hiç-birşeyi kavrayıp-kuşatamazlar…” (Bakara 255).
“…Allah bilir de siz
bilmezsiniz” (Baklara
216).
Peygamberimiz şöyle buyurmuştur: “İlim
üçtür: Konuşan Kitap, yerleşen Sünnet ve üçüncüsü de 'bilmem' demektir” (Buharî, Tefsîr, 196/246).
İnsana, sınırsız bilgi-sâhibi olan Allah’ın rızâsını
kazandıracak olan şey bildikleri değil, yaptıkları yada “bilerek
yaptıkları”dır.
“…Kiminiz de, bildikten sonra hiç-bir şey bilmeme
durumuna gelmesi için ömrün en aşağı ucuna (yaşlılığa) geri çevrilmektedir…” (Hac 5).
Evet; insan gün gelir tüm bildiklerini “bilmez” duruma
gelebilir, fakat hiç-bir zaman, yaptıklarını “yapmamış” duruma gelemez.
Biz âhirette bildiklerimizin değil, yaptıklarımızın ve yapmamız
gerekirken yapmadıklarımızın sonucunda cezâ ve mükâfat göreceğiz:
“Yaptıklarınızdan
başkasıyla cezâlandırılmayacaksınız” (Sâffât 39).
İyi, doğru ve faydalı bilgi, sınırlı
bilgidir.
En doğrusunu sâdece Allah bilir.
Hârûn Görmüş
Mart 2024
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder