“Şüphesiz
Allah, emânetleri ehline (sâhiplerine) teslim etmenizi ve insanlar arasında
hükmettiğinizde adâletle hükmetmenizi emrediyor. Bununla Allah, size ne güzel
öğüt veriyor!.. Doğrusu Allah, işitendir, görendir” (Nîsâ 58).
“Bize bu
Dünyâ’da da, âhirette de iyilik yaz, şüphesiz ki biz Sana yöneldik. Dedi ki:
‘Azâbımı dilediğime isâbet ettiririm, rahmetim ise her-şeyi kuşatmıştır; onu
korkup-sakınanlara, zekâtı verenlere ve bizim âyetlerimize îman edenlere
yazacağım” (A’raf 156).
Ebû Hüreyre’den rivâyet edildiğine göre
Resûlullah şöyle buyurdu: “Allah varlıkları yarattığı zaman, kendi katında
arşın üstünde bulunan kitabına,
‘Rahmetim gerçekten gazâbıma gâlibtir’ diye yazmıştır”.
Bir rivâyette (Buhârî, Bed’ü’l-halk 1) “Rahmetim gazâbıma üstün geldi”;
bir başka rivâyette de (Buhârî, Tevhid 22, 28, 55; Müslim, Tevbe 15) “Rahmetim gazâbımı (gadâbımı) aştı“
ifâdeleri yer almıştır. (Buhârî, Tevhîd 15, 22, 28, 55, Bed’ü’l-halk 1; Müslim,
Tevbe l4-l6. Ayrıca bk. İbni Mâce, Zühd 35).
Allah
Dünyâ’ya iki şekilde müdâhale eder. 1-Rahmetiyle, 2-Azâbıyla ve gazâbıyla.
Allah’ın rahmeti her-şeyi kuşatmıştır ve hadiste denildiği gibi rahmeti gazabını
aşmıştır. Fakat rahmetinin her-şeyi kuşatmış ve rahmetinin gazâbını aşmış
olması adâletin iptâl olması demek değildir. Rahmeti gazâbını geçmiş olabilir
ama adâleti rahmetinin de üstündedir. Allah’ın rahmeti gazâbını aşmıştır ama
adâletini aşmamıştır ve rahmeti adâletini kısıtlayamaz, iptâl edemez. Çünkü
insanlar bu hadis ile “ne de olsa rahmeti gazâbını geçmiştir, bizi affeder”
diye düşünmekte ve adâlete mugâyir şeyler yapabilmektedir. Oysa rahmeti bile
adâleti ekseninde olacaktır. Aksi-hâlde imtihanın ve sünnetullahın bir anlamı
kalmazdı.
Allah
nasıl ki Dünyâ’da yaptığımız bir yanlışa -sünnetullahın gereği olarak- bir
sıkıntıyla ve cezâyla karşılık veriyorsa, hayâtımız boyunca Dünyâ’da yaptığımız
kötülükler ve günahların sonucu da -sünnetullahın bir gereği olarak- âhirette
karşımıza çıkacak ve terâzide günahlar daha ağır basarsa cehennemi boylayacağız.
Allah bundan gocunmaz ve birilerinin, -Allah’ın rahmetine güvenerek- zannettiği
gibi, “rahmetim gazâbımı geçti, bırakın herkes cennete girsin” demez. Eğer öyle
olsaydı aynı şey Dünyâ’da da olurdu ve başımıza -Allah’ın rahmetinin gereği
olarak- bir kötülük gelmemesi gerekirdi. Oysa Dünyâ’da yaptığımız yanlışların
cezâsını daha Dünyâ’da görmeye başlıyoruz. O-hâlde yaptığımız ağır günahların
ve suçların cezâsını da âhirette kesinlikle göreceğiz. Allah nasıl ki Dünyâ’da
bir yanlışımıza cezâyı hemen kesiyorsa, âhirette de, Dünyâ’da yaptığımız
yanlışlara cezâyı kesecektir ve Allah’ın rahmeti günahkârlar için çok da işe
yaramayacaktır. Tabi Allah’ın rahmeti; iyilik, sevap ve doğru şeylerin
karşılığı olarak hem Dünyâ’da hem âhirette sâhiplerini bulacaktır:
“Dilediğini
kendi rahmetine sokar. Zâlimlere ise, onlara acı bir azab hazırlamıştır” (İnsan 31).
Tabi her-şeye rağmen Allah’ın rahmetinden
ümid kesilmez. Fakat Allah’ın rahmeti öyle şansa, torpile ve kayırmaya değil,
bâzı şartlara bağlıdır:
“(Benden
onlara) de ki: Ey kendi aleyhlerinde olmak üzere ölçüyü aşan kullarım. Allah’ın
rahmetinden umut kesmeyin. Şüphesiz Allah, bütün günahları bağışlar. Çünkü O,
bağışlayandır, esirgeyendir. Azab size gelip çatmadan evvel, Rabbinize
yönelip-dönün ve O’na teslim olun. Sonra size yardım edilmez” (Zümer 53-54).
Allah; “sakın rahmetimden ümit kesmeyin.
Benim affedemeyeceğim ve şirk dışında affetmeyeceğim günah yoktur. Fakat Ben’im
adâletim de vardır ve adâletim gereğince rahmetimin size ulaşması için, azap
size ulaşmadan önce Bana yönelin ve tam bir teslîmiyetle teslim olun” diyor.
Zîrâ rahmeti gazâbını geçmiştir ama bedâvaya da rahmet etmiyor. Çünkü bu
adâlete sığmayacak ve uymayacak bir şey olur. Bu yüzden Allah her zaman adâleti
emreder, kötülüklerden kaçınılmasını ister:
“Şüphesiz
Allah, adâleti, ihsânı, yakınlara vermeyi emreder; çirkin utanmazlıklardan
(fahşâdan), kötülüklerden ve zorbalıklardan sakındırır. Size öğüt vermektedir,
umulur ki öğüt alıp-düşünürsünüz” (Nâhl 90).
Allah’ın sözü dosdoğrudur ve tam âdalet
içerir. Zâten rahmeti ve merhâmeti de dosdoğru olan adâlet-sâhipleri içindir:
“Rabbinin
sözü, doğruluk bakımından da, adâlet bakımından da tastamamlanmıştır. O’nun
sözlerini değiştirebilecek (kimse) yoktur. O, işitendir, bilendir” (En-âm 115).
Adâletsizliğin, haksızlığın,
ahlâksızlığın, küfrün, şirkin ve zulmün hâkim olduğu bir dünyâda, merhâmet, sevgi
ve hoşgörü azalır ve azab ve gazap çoğalır.
Adâlet yoksa rahmet ve merhâmet de
yoktur.
En
doğrusunu sâdece Allah bilir.
Hârûn Görmüş
Mart
2024
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder