“Rabbinize
yalvara-yalvara ve için-için duâ edin. Şüphesiz O, haddi aşanları sevmez” (A’raf 55).
Tüm
kâinat haddini bilmekle ayakta duran bir yapıdır. Şu kâinatta haddini bilmeyen tek varlık ise insandır.
Zâten kâinatta her-şey muhteşem bir düzene, nizâma ve döngüye sâhipken bir tek
insanın kendi aralarındaki işleri sarpa sarmakta ve bir türlü düzene
girmemekte, nizâma kavuşmamaktadır. Çünkü insan haddini bilmemekte ve
Yaratıcısının değil de şeytanın, nefsinin ve tâğutların emirlerine göre
düşünmekte, konuşmakta ve davranmaktadır. Kâinatta bir tek insan Allah’a göre
hareket etmediği için bir tek insanın işleri tutarlı ve düzenli değildir. Zâten
tüm adâletsizlikler, eşitsizlikler, haksızlıklar, ahlâksızlılar, küfür, şirk ve
zulmün ortaya çıkmasının nedeni, insanın haddini bilmeyerek Allah’a karşı
küstahlaşması ve dikleşmesidir.
İslâm demek,
“sınır” demektir. İslâm’ın aşılması yasak olan hudutları vardır.
Haddini-hududunu bilenler bu sınırları ve hudutları geçmezler, hadsizler ise
aşıladık kırmızı çizgi, geçilmedik sınır bırakmazlar. Bu da onların Dünyâ’da
rezil olmasına neden olduğu gibi âhirette de hadsizlerin yurdu olan cehenneme
düşmelerine neden olur.
Modernite “bir haddini bilmezlik”tir. Modernite
bir hadsizlik uygarlığı”dır. Modern insan da târihteki “en hadsiz varlık”
rekorunu elinde tutmaktadır. Modern
insan, haddini bilmeyen insandır. Modernizm ilerlemiştir ama haddini aşmış ve
çok ileri gitmiştir. Artık moderniteye haddini ya mü’min bir toplum
bildirecektir yada kritik eşiğin aşılmasıyla birlikte Allah haddini
bildirecektir ona.
Putperestliğin nedeni, “Allah’ı hakkıyla
takdir edememek”ten sonra, insanın konumunu ve haddini bilmemesindendir.
Kulun
Allah’a en yakın olduğu hâl, secde hâlidir. Secde hâli, Allah karşısında haddini bilmenin zirvesidir. Secde ile
Allah’a yaklaşamayanlar, kıyâm ile ayağa kalkamazlar.
“Nefsini
ve kendini bilmeyen” değil, haddini bilmeyen, rabbini bilemez. Haddini bilmeyenler
her-şeyi bilmek isteyen hadsizlerdir. Her-şeyi bilmek istemek hadsizliktir.
Çünkü her-şeyi bilmek Allah’a mahsustur. O-hâlde Allah’ın bildirdiği kadarını
bilmekle yetinmek haddini bilmektir.
Korku
sevgiden daha üstündür, çünkü insana haddini bildiren şey korkudur, hattâ bitkilere
ve hayvanlara bile haddini bildiren şey korkudur. Bu korku ilk başta Allah
korkusu sonra da varlığın varlığa karşı korkusudur.
Sevgide
sınır yoktur, bu yüzden sevgide her zaman hadsizlik olur. Sevginin yoldan
çıkmış yâni hadsizlik hâline “aşk” diyorlar. Bu nedenle sevgi ile sınırı aşmak
kolay olur. Sevgide kırmızı çizgileri aşmak çok olasıdır. Korku ise doğal
olarak bir sınır ve had koyar.
Kadın ve erkekler önce Allah’a, sonra da
birbirlerine karşı hadlerini bilmedikçe bu Dünyâ düzelmez. Mutlu âilenin formulü:
Kadınlar erkekler karşısında “haddini” bilecek; erkekler de “emânet”e (kadın)
ihânet etmeyecek.
Hadsizlik isyânı, isyân da hadsizliği
getirir. Hadsizlere peygamberlerin diliyle lânet edilmiştir:
“İsrâiloğullarından
inkâr edenlere, Davud ve Meryem-oğlu Îsâ diliyle lânet edilmiştir. Bu, isyân
etmeleri ve haddi aşmaları nedeniyledir” (Mâide 78).
Allah’ın
apaçık âyetlerini yalanlamak apaçık bir hadsizliktir:
“Sonra onun ardından kendi kavimlerine
(başka) elçiler gönderdik; onlara apaçık belgeler getirmişlerdi. Ama daha önce
onu yalanlamaları nedeniyle inanmadılar. İşte biz, haddi aşanların kâlblerini
böyle mühürleriz” (Yûnus
74).
Hadsizlik ilk önce haram-helâl koymada
kendini gösterir. Hevâ ve hevesler kişiyi hadsizleştirir ve sapıtmaya ve saptırmaya
neden olur:
“Ne oluyor ki
size, kaçınılmaz bir ihtiyaçla karşı-karşıya kalmanız dışında, O, size haram
kıldıklarını ayrı-ayrı açıklamışken, üzerinde Allah’ın ismi anılan şeyleri
yemiyorsunuz?. Gerçekten çoğu, bir ilim olmaksınız kendi hevâ(istek ve
tutku)larıyla (kimilerini) saptırıyorlar. Şüphesiz, senin Rabbin haddi aşanları
en iyi bilendir” (En-âm
119).
İnsan açlıktan ölmemek için haram olan bir
şeyi yerken bile haddini bilecek ve “ölmeyecek kadar”ını yiyecektir:
“De ki: ‘Bana
vahyolunanlar içinde, yiyen bir kimsenin yiyeceği (şeyler) için, ölü eti,
dökülen kan, domuz eti -ki bu gerçekten murdardır- yada Allah’tan başkası adına
kesilmiş bir fısk dışında, haram kılınmış bir şey bulmuyorum. Kim kaçınılmaz
bir ihtiyaçla karşı-karşıya kalırsa, -saldırmamak ve haddi aşmamak şartıyla-
(bu sayılanlardan ölmeyecek kadar yiyebilir). Şüphesiz Rabbin bağışlayandır,
esirgeyendir” (En-âm
145).
Haddini bilmeyenler, Allah’ın âyetlerini
inkâr etmiş, peygamberleri öldürmüşlerdir. Bu onları daha da hadsizleştirmiş ve
işi Allah’a isyân etmeye kadar vardırmışlardır:
“Her nerede
bulunurlarsa-bulunsunlar -Allah’ın ipine ve insanların ipine (ahdine)
sığınanlar başka- onlara zillet (zorluk damgası) vurulmuştur. Onlar, Allah’tan
bir gazâba uğradılar da üzerlerine aşağılanma (damgası) vuruldu. Bu, Allah’ın
âyetlerini inkâr etmeleri ve peygamberleri haksız yere öldürmeleri
nedeniyledir. (Yine) Bu, isyân etmeleri ve haddi aşmaları dolayısıyladır” (Âl-i İmran 112).
Hadsizliğin en çok görüldüğü ve yaşandığı
yerlerden biri de ticârettir. İnsanlar ticârette haddi çok kolay
aşabilmektedirler:
“Ey
îman edenler!. Birbirinizin malını karşılıklı rızâ ile yapılan ticâretle de
olsa haksızlık ve hîle ile yemeyin (de) birbirinizi öldürmeyin. Şüphesiz Allah,
size karşı çok merhâmetlidir. Kim haddi aşarak ve zulmederek böyle yaparsa,
biz onu ateşe göndeririz. Bu Allah için pek kolaydır” (Nîsâ 29-30).
Bir
topluluğa karşı duyulan kin, kişiye haddini çok kolay aştırmaktadır. Bu yüzden
Allah bizi uyarıyor ve şöyle diyor:
“…Sizi Mescid-i Haram’dan
alıkoyduklarından dolayı bir topluluğa olan kininiz, sakın sizi haddi aşmaya
sürüklemesin. İyilik ve takvâ konusunda yardımlaşın, günah ve haddi aşmada
yardımlaşmayın ve Allah’tan korkup-sakının. Gerçekten Allah (cezâ ile) sonuçlandırması
pek şiddetli olandır” (Mâide
2).
Akrabâlık bağlarını koparmak ve sözleşmelere
uymamak haddi aşmanın bir başka göstergesidir:
“Onlar (hiç)
bir mü’mine karşı ne akrabâlık bağlarını, ne de sözleşme hükümlerini gözetip
tanırlar. İşte bunlar, haddi aşmakta olanlardır” (Tevbe10).
Şeytan,
nefs ve tâğutlar insanları sürekli olarak haddi aşmaya, kırmızı çizgileri
çiğnemeye ve sınırları geçmeye çağırırken, tek hak din olan İslâm ise, tâ ilk
insan ve ilk peygamberden bêri, indirilen tüm vahiyler insanlara hadlerini
bildirmek içindir.
Hadlerini
bilmeyenler cehennemi bilir, hadlerini bilenler ise cenneti bulur.
En
doğrusunu sâdece Allah bilir.
Hârûn Görmüş
Mart
2024
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder