23 Şubat 2024 Cuma

Sezar’ın Hakkı, Allah’ın Hakkı

 

 

“Göklerde de ilah ve yerde de ilah O’dur. O, hüküm ve hikmet sâhibidir, bilendir” (Zuhrûf 84).

 

“Bunun üzerine Ferîsiler çıkıp gittiler. Îsâ’yı, kendi söyleyeceği sözlerle tuzağa düşürmek amacıyla düzen kurdular. Hirodes yanlılarıyla birlikte gönderdikleri kendi öğrencileri Îsâ’ya gelip, ‘öğretmenimiz’ dediler, ‘senin dürüst biri olduğunu, Tanrı yolunu dürüstçe öğrettiğini, kimseyi kayırmadığını biliyoruz. Çünkü insanlar arasında ayrım yapmazsın. Peki, söyle bize, sence Sezar’a vergi vermek Kutsal Yasa’ya uygun mu, değil mi?’. Îsâ onların kötü niyetlerini bildiğinden, ‘ey ikiyüzlüler!’ dedi. ‘Beni neden deniyorsunuz?. Vergi öderken kullandığınız parayı gösterin bana!’. O’na bir dinar getirdiler. Îsâ, ‘bu resim, bu yazı kimin?’ diye sordu. ‘Sezar’ın’ dediler. O zaman Îsâ, ‘öyleyse Sezar’ın hakkını Sezar’a, Tanrı’nın hakkını Tanrı’ya verin’ dedi” (Matta 22:15-21).

 

İnsanların ve insanın yüzünden bâzı hayvanların ve bitkilerin başına gelen kötülükler, olumsuzluklar ve ifsâdın ana-nedeni, “Allah’ın göklere has kılınması, fakat işlerine karıştırılmaması”dır. İnsanlar kendileri yapamadığı ve hiç-bir zaman da zinhar yapamayacak oldukları için mecbûren göklerdeki yıldızların, gezegenlerin, Güneş’in, Ay’ın, yağmurun, karın, rüzgârın vs. hareketlerini ve düzenini sağlama işini Allah’a bırakmaktadırlar. “Hayır bu varlıkların hareketleri ve döngüleri kendi-kendine oluyor” diyenleri .ikime bile takmıyorum.

 

Yine insanlar denizlerdeki ve doğadaki-tabiattaki düzeni, canlıların üremesini, çoğalmasını, beslenmesini vs. (bir kısmına karışmak isteseler ve karışsalar da, ellerine-yüzlerine bulaştırdıkları için) mecbûren Allaha bırakmaktadırlar. İnsanların kendi fizîkî bedenlerinin işleyişlerini, bedenin muhteşem düzenini de, onu bir-çok bakımdan ifsâd etmiş olsalar yada ifsâd etmeye çalışsalar da mecbûren yine Allah’a bırakmaktadırlar.

 

Kısaca insanlar sosyâl, kültürel, âilevî, ekonomik, hukûkî, kânûnî, askerî ve siyâsî işleri dışındaki şeyleri, -bâzı kısımlarına hırsla el atmak ve düzenlemek isteseler de, buna güçleri ve çapları yetmediği için- mecbûren Allah’a bırakmaktadırlar ve yeryüzündeki ve insanlar arasındaki işlerli kendi tekellerine almaktadırlar. Fakat tüm sorun da işte insanların kendi aralarındaki işlere Allah’ı karıştırmamaları nedeniyle ortaya çıkmaktadır. Zîrâ insanlar saydığımız bu işleri doğru-dürüst yapamamakta ve bu yüzden de Dünyâ’da ve insanlar arasında, -aynen göklerde ve doğada olduğu gibi- bir düzen ve nizam ortaya konulamamaktadır. Tabi birileri bu bulanıklık ve toz-duman arasında yapacağını yapmakta ve kendine büyük çıkarlar sağlamaktadır.    

 

Oysa insanı en iyi bilen ve tanıyan, onu yaratan Allah’tır. Peki insanlar Dünyâ’da kendi aralarındaki sosyâl, kültürel, âilevî, ekonomik, hukûkî, kânûnî, askerî ve siyâsî işleri neden gökleri ve yeri muhteşem şekilde düzenleyene bırakmıyor ve bu konularda Allah’ın emrettiği ve râzı olacağı şekilde hareket etmiyor?. Üstelik indirilen tüm vahiyler bunu emretmiştir ve gönderilen ve seçilen tüm peygamberler de bunu sağlamak için çalışmışlardır.

 

Bunun bir türlü sağlanamamasının nedeni, şeytanın fısıldamaları, nefsin kışkırtması ve tâğutların yolları tıkaması nedeniyledir. Dünyâ’da aynen göklerdeki gibi bir düzenin ve nizâmın kurulamamasının nedeni, Allah’ın emretmesine rağmen sezarların bunu kabûl etmemesi ve istememesi nedeniyledir.

 

Sezarlar hep kendileri için hak gördüklerini kendilerine istemektedirler. Güçleri ve imkânları yetmediği için kendi kontrôllerinde olamayacak olanların ise “Allah’ın hakkı” Allaha verilmesini isterler. Böylece güyâ Allah’ı da gözetmiş gibi görünürler. Güçleri ve imkanları yetse Allah’ın tüm hakkını ele geçirmek isterler. Hattâ Allah’ın hakkı olan bir-çok şeyi elde etmek için uğraşmışlardır ve uğraşmaktadırlar. Târih boyunca tüm “sezar”lar, “Allah’ın hakkını gasbetme” mücâdelesi vermişlerdir. Bu da hak ile bâtılın karışması sonucunu doğurmuştur ve doğurmaktadır. Hakka ile bâtılın karıştırılması, hakkın hiç olmamasından daha kötü sonuç verir.

 

Peki bu sezarlar ve sezarların yandaşları neden böyle davranmaktadırlar?. Çünkü Allah’a hakkıyla kul olamayanlar kulluk yapacak birilerini ararlar ve sezarlar da kendilerine kul olacak olanlara bir şeyler göstermek isterler. Allah’a hakkıyla “kul” ol(a)mayanlar, O’nu kendilerine -hâşâ- “uşak” yapmak isterler.

 

Öyleyse  Hz. Îsâ niçin “Allah’ın hakkı” ile “Sezar’ın hakkı”nı ayırmıştır ve Sezar’ın hakkının da verilmesini istemiştir?. Tevhid dînî yâni Allah katındaki tek hak din olan İslâm’da böyle bir şey olmaz ve Hz. Îsâ’nın da bir İslâm peygamberi olarak böyle bir şeyi söylemesi ve buna izin vermesi olacak iş değildir. Çünkü Sezar’ın hakkını Sezar’a vermek, “Allah’ın hakkını Sezar’a vermek” demektir ki bu İslâm’ın temel ilkelerine terstir. O-hâlde Hz. Îsâ ya böyle bir söz söylemedi ve bu söz uyduruldu, yada bu sözün aslı böyle değildir.

 

Bâzılarının söylediğine göre Hz. Îsâ, “Sezar’ın hakkını Sezar’a verin” değil, “Sezar’ın hakkını Sezar’a geri verin” demiştir. “Sezar’ın hakkı olarak bilinen şirk unsuru şeyi Sezar’a geri verin” demek istemiştir. Fakat bunu iki farklı anlama gelecek şekilde söylemiştir ki başı belâya girmesin. Hz. İbrâhim’in; “hadi şölene gelmiyor musun?” diyenlere “rahatsızım” anlamında “hastayım” demesi gibidir Hâlbuki o putlardan rahatsız olduğunu îmâ etmiştir. Hz. Îsâ da zımnen; “Sezar’ın hakkını Sezar’a, Tanrı’nın hakkını Tanrı’ya verin” derken, “Sezar’ın o pis hakkını Sezar’a geri verin de kurtulun ondan, böylece Allah’ın hakkını tümüyle Allah’a vermiş olursunuz” demeye getirmiştir Allâhuâlem. Yoksa Hz. Îsâ, “gökleri Allah’a, yeryüzünü Sezar’a bırakın” falan dememiştir. Çünkü İslâm’a göre sezarların hakkı ancak, “Allah’ın emirlerini dinlediklerinde kendilerine itaat edilmesi”dir. İslâm’a göre kâfir, müşrik ve zâlim olan sezarlara itaat etmek de ona hak vermek de olmaz. Kunut duâsında:

 

“Allah’ım!; Sen’den yardım isteriz ve senden günahlarımızı bağışlamanı isteriz, râzı olduğun şeylere hidâyet etmeni isteriz. Sana inanırız ve sana tevbe ederiz. Sana tevekkül ederiz. Bize verdiğin bütün nîmetleri bilerek seni hayır ile överiz. Sana şükrederiz. Hiç-bir nîmetini inkâr etmez ve onları başkasından bilmeyiz. Nîmetlerini inkâr eden ve sana karşı geleni bırakırız. ‘Hâl’ ederiz’. (nahlû)” denir.

 

Demek ki Hz. Îsâ, lâikliği onaylayacak ve destekleyecek şekilde Allah’ın hakkıyla Sezar’ın hakkını ayırmamış, “Sezar’ın şirk-merkezli olan hakkını Sezar’a geri verin de kurtulun, artık Sezar’la işiniz olmasın” anlamında bunu söylemiştir. Bu yorum bâzı hristiyanlar tarafından da yapılmaktadır. Zîrâ Allah’ın hakkının Allah’a, Sezar’ın hakkının ise Sezar’a verilmesi “hak ile bâtılı karıştırmak” bağlamında şirk, küfür ve zulümdür.

 

Hak ile bâtılın karıştırılması yada Allah’ın hakkının Allah’a, Sezar’!ın hakkının Sezar’a verilmesi tüm zamanlarda ve mekânlarda ortaya çıkmış olan onulmaz bir hastalıktır. Aslında İslâm’ın tüm mücâdelesi, “göklerde de yeryüzünde de ilahlığın tümü Allah’ın hakkıdır ve bu hak bölünemez” hakîkatini hâkim kılmak olmuştur. Hz Îsâ da bunu savunmuş ve zâten isyân etmesi ve sonuçta çarmıha gerilmek istenmesinin nedeni de budur. “Devleti yıkmak ve sistemi-düzeni değiştirmeye çalışmak” suçundan dolayı öldürülmek istenmiştir. Çünkü Hz. Îsâ Allah’ın göklerde tek ilah olduğu gibi yeryüzünde de tek ilah olduğu ilkesini yerleştirmek istemiş ve Allah’ın hakkının bölünerek yarısının yada bir kısmının Sezar’a verilmesine karşı çıkarak isyân etmiştir.

 

Tüm zamanlarda olduğu gibi günümüzde de Allah’ın hakkı olan tüm ilahlık, sezarlar arasında paylaştırılmak istenmekte ve Allah’ın hakkı çiğnenmekte, böylece “zinhar affedilemeyecek tek günah” olan şirk yeryüzünde hâkim olmaktadır. Sezarlar tüm zamanlarda Allah yerine ilah olmak yada yapılmak istenen zavallı varlıklardır. Şirk budur, küfür budur, zulüm budur ve tüm adâletsizlikler, eşitsizlikler, haksızlıklar, ahlâksızlıklar ve şerefsizlikler bu nedenle ortaya çıkmaktadır.

 

Şirk Allahın ekmeğini yiyip de Sezarlara kulluk yapmaktır.

 

O-hâlde sezarların haklarını sezarlara geri verin de şirkten kurtularak “sâdece Allah’a” kulluk yapın. Böylece Allah’ın hakkını çiğnememiş ve tüm ilahlık hakkını Allah’a vermiş olursunuz.

 

En doğrusunu sâdece Allah bilir.

 

Hârûn Görmüş

Şubat 2024

 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder