“Göklerde de ilah ve yerde de ilah O’dur. O,
hüküm ve hikmet sâhibidir, bilendir” (Zuhrûf 84).
“Bunun üzerine Ferîsiler çıkıp
gittiler. Îsâ’yı, kendi söyleyeceği sözlerle tuzağa düşürmek amacıyla düzen
kurdular. Hirodes yanlılarıyla birlikte gönderdikleri kendi öğrencileri Îsâ’ya
gelip, ‘öğretmenimiz’ dediler, ‘senin dürüst biri olduğunu, Tanrı yolunu
dürüstçe öğrettiğini, kimseyi kayırmadığını biliyoruz. Çünkü insanlar arasında
ayrım yapmazsın. Peki, söyle bize, sence Sezar’a vergi vermek Kutsal Yasa’ya
uygun mu, değil mi?’. Îsâ onların kötü niyetlerini bildiğinden, ‘ey ikiyüzlüler!’ dedi. ‘Beni
neden deniyorsunuz?. Vergi öderken kullandığınız parayı gösterin bana!’. O’na
bir dinar getirdiler. Îsâ, ‘bu resim, bu yazı kimin?’ diye sordu. ‘Sezar’ın’ dediler. O zaman Îsâ, ‘öyleyse Sezar’ın
hakkını Sezar’a, Tanrı’nın hakkını Tanrı’ya verin’ dedi” (Matta 22:15-21).
İnsanların ve insanın yüzünden bâzı hayvanların ve
bitkilerin başına gelen kötülükler, olumsuzluklar ve ifsâdın ana-nedeni, “Allah’ın
göklere has kılınması, fakat işlerine karıştırılmaması”dır. İnsanlar kendileri
yapamadığı ve hiç-bir zaman da zinhar yapamayacak oldukları için mecbûren
göklerdeki yıldızların, gezegenlerin, Güneş’in, Ay’ın, yağmurun, karın, rüzgârın
vs. hareketlerini ve düzenini sağlama işini Allah’a bırakmaktadırlar. “Hayır bu
varlıkların hareketleri ve döngüleri kendi-kendine oluyor” diyenleri .ikime
bile takmıyorum.
Yine insanlar denizlerdeki ve doğadaki-tabiattaki düzeni,
canlıların üremesini, çoğalmasını, beslenmesini vs. (bir kısmına karışmak
isteseler ve karışsalar da, ellerine-yüzlerine bulaştırdıkları için) mecbûren
Allaha bırakmaktadırlar. İnsanların kendi fizîkî bedenlerinin işleyişlerini,
bedenin muhteşem düzenini de, onu bir-çok bakımdan ifsâd etmiş olsalar yada
ifsâd etmeye çalışsalar da mecbûren yine Allah’a bırakmaktadırlar.
Kısaca insanlar sosyâl, kültürel, âilevî, ekonomik,
hukûkî, kânûnî, askerî ve siyâsî işleri dışındaki şeyleri, -bâzı kısımlarına hırsla
el atmak ve düzenlemek isteseler de, buna güçleri ve çapları yetmediği için-
mecbûren Allah’a bırakmaktadırlar ve yeryüzündeki ve insanlar arasındaki
işlerli kendi tekellerine almaktadırlar. Fakat tüm sorun da işte insanların kendi
aralarındaki işlere Allah’ı karıştırmamaları nedeniyle ortaya çıkmaktadır. Zîrâ
insanlar saydığımız bu işleri doğru-dürüst yapamamakta ve bu yüzden de Dünyâ’da
ve insanlar arasında, -aynen göklerde ve doğada olduğu gibi- bir düzen ve nizam
ortaya konulamamaktadır. Tabi birileri bu bulanıklık ve toz-duman arasında yapacağını
yapmakta ve kendine büyük çıkarlar sağlamaktadır.
Oysa insanı en iyi bilen ve tanıyan, onu yaratan
Allah’tır. Peki insanlar Dünyâ’da kendi aralarındaki sosyâl, kültürel, âilevî,
ekonomik, hukûkî, kânûnî, askerî ve siyâsî işleri neden gökleri ve yeri muhteşem
şekilde düzenleyene bırakmıyor ve bu konularda Allah’ın emrettiği ve râzı olacağı
şekilde hareket etmiyor?. Üstelik indirilen tüm vahiyler bunu emretmiştir ve
gönderilen ve seçilen tüm peygamberler de bunu sağlamak için çalışmışlardır.
Bunun bir türlü sağlanamamasının nedeni, şeytanın
fısıldamaları, nefsin kışkırtması ve tâğutların yolları tıkaması nedeniyledir.
Dünyâ’da aynen göklerdeki gibi bir düzenin ve nizâmın kurulamamasının nedeni,
Allah’ın emretmesine rağmen sezarların bunu kabûl etmemesi ve istememesi nedeniyledir.
Sezarlar hep kendileri için hak gördüklerini kendilerine istemektedirler. Güçleri
ve imkânları yetmediği için kendi kontrôllerinde olamayacak olanların ise “Allah’ın
hakkı” Allaha verilmesini isterler. Böylece güyâ Allah’ı da gözetmiş gibi
görünürler. Güçleri ve imkanları yetse Allah’ın tüm hakkını ele geçirmek
isterler. Hattâ Allah’ın hakkı olan bir-çok şeyi elde etmek için uğraşmışlardır
ve uğraşmaktadırlar. Târih boyunca
tüm “sezar”lar, “Allah’ın hakkını gasbetme” mücâdelesi vermişlerdir. Bu da hak
ile bâtılın karışması sonucunu doğurmuştur ve doğurmaktadır. Hakka ile bâtılın
karıştırılması, hakkın hiç olmamasından daha kötü sonuç verir.
Peki bu sezarlar ve sezarların yandaşları neden
böyle davranmaktadırlar?. Çünkü Allah’a hakkıyla kul olamayanlar kulluk yapacak
birilerini ararlar ve sezarlar da kendilerine kul olacak olanlara bir şeyler göstermek
isterler. Allah’a hakkıyla “kul” ol(a)mayanlar, O’nu kendilerine -hâşâ- “uşak”
yapmak isterler.
Öyleyse Hz. Îsâ niçin “Allah’ın hakkı” ile “Sezar’ın
hakkı”nı ayırmıştır ve Sezar’ın hakkının da verilmesini istemiştir?. Tevhid
dînî yâni Allah katındaki tek hak din olan İslâm’da böyle bir şey olmaz ve Hz.
Îsâ’nın da bir İslâm peygamberi olarak böyle bir şeyi söylemesi ve buna izin vermesi
olacak iş değildir. Çünkü Sezar’ın hakkını Sezar’a vermek, “Allah’ın hakkını
Sezar’a vermek” demektir ki bu İslâm’ın temel ilkelerine terstir. O-hâlde Hz. Îsâ
ya böyle bir söz söylemedi ve bu söz uyduruldu, yada bu sözün aslı böyle değildir.
Bâzılarının söylediğine göre Hz. Îsâ, “Sezar’ın hakkını
Sezar’a verin” değil, “Sezar’ın hakkını Sezar’a geri verin” demiştir. “Sezar’ın
hakkı olarak bilinen şirk unsuru şeyi Sezar’a geri verin” demek istemiştir. Fakat
bunu iki farklı anlama gelecek şekilde söylemiştir ki başı belâya girmesin. Hz.
İbrâhim’in; “hadi şölene gelmiyor musun?” diyenlere “rahatsızım” anlamında
“hastayım” demesi gibidir Hâlbuki o putlardan rahatsız olduğunu îmâ etmiştir.
Hz. Îsâ da zımnen; “Sezar’ın hakkını
Sezar’a, Tanrı’nın hakkını Tanrı’ya verin” derken, “Sezar’ın o pis
hakkını Sezar’a geri verin de kurtulun ondan, böylece Allah’ın hakkını tümüyle
Allah’a vermiş olursunuz” demeye getirmiştir Allâhuâlem. Yoksa Hz. Îsâ, “gökleri
Allah’a, yeryüzünü Sezar’a bırakın” falan dememiştir. Çünkü İslâm’a göre
sezarların hakkı ancak, “Allah’ın emirlerini dinlediklerinde kendilerine itaat
edilmesi”dir. İslâm’a göre kâfir, müşrik ve zâlim olan sezarlara itaat etmek de
ona hak vermek de olmaz. Kunut duâsında:
“Allah’ım!;
Sen’den yardım isteriz ve senden günahlarımızı bağışlamanı isteriz, râzı
olduğun şeylere hidâyet etmeni isteriz. Sana inanırız ve sana tevbe ederiz.
Sana tevekkül ederiz. Bize verdiğin bütün nîmetleri bilerek seni hayır ile
överiz. Sana şükrederiz. Hiç-bir nîmetini inkâr etmez ve onları başkasından
bilmeyiz. Nîmetlerini inkâr eden ve sana karşı geleni bırakırız. ‘Hâl’ ederiz’.
(nahlû)” denir.
Demek ki
Hz. Îsâ, lâikliği onaylayacak ve destekleyecek şekilde Allah’ın hakkıyla Sezar’ın
hakkını ayırmamış, “Sezar’ın şirk-merkezli olan hakkını Sezar’a geri verin de
kurtulun, artık Sezar’la işiniz olmasın” anlamında bunu söylemiştir. Bu yorum
bâzı hristiyanlar tarafından da yapılmaktadır. Zîrâ Allah’ın hakkının Allah’a,
Sezar’ın hakkının ise Sezar’a verilmesi “hak ile bâtılı karıştırmak” bağlamında
şirk, küfür ve zulümdür.
Hak ile bâtılın
karıştırılması yada Allah’ın hakkının Allah’a, Sezar’!ın hakkının Sezar’a verilmesi
tüm zamanlarda ve mekânlarda ortaya çıkmış olan onulmaz bir hastalıktır.
Aslında İslâm’ın tüm mücâdelesi, “göklerde de yeryüzünde de ilahlığın tümü Allah’ın
hakkıdır ve bu hak bölünemez” hakîkatini hâkim kılmak olmuştur. Hz Îsâ da bunu
savunmuş ve zâten isyân etmesi ve sonuçta çarmıha gerilmek istenmesinin nedeni
de budur. “Devleti yıkmak ve sistemi-düzeni değiştirmeye çalışmak” suçundan
dolayı öldürülmek istenmiştir. Çünkü Hz. Îsâ Allah’ın göklerde tek ilah olduğu
gibi yeryüzünde de tek ilah olduğu ilkesini yerleştirmek istemiş ve Allah’ın
hakkının bölünerek yarısının yada bir kısmının Sezar’a verilmesine karşı çıkarak
isyân etmiştir.
Tüm zamanlarda
olduğu gibi günümüzde de Allah’ın hakkı olan tüm ilahlık, sezarlar arasında
paylaştırılmak istenmekte ve Allah’ın hakkı çiğnenmekte, böylece “zinhar
affedilemeyecek tek günah” olan şirk yeryüzünde hâkim olmaktadır. Sezarlar tüm zamanlarda
Allah yerine ilah olmak yada yapılmak istenen zavallı varlıklardır. Şirk budur,
küfür budur, zulüm budur ve tüm adâletsizlikler, eşitsizlikler, haksızlıklar,
ahlâksızlıklar ve şerefsizlikler bu nedenle ortaya çıkmaktadır.
Şirk
Allahın ekmeğini yiyip de Sezarlara kulluk yapmaktır.
O-hâlde
sezarların haklarını sezarlara geri verin de şirkten kurtularak “sâdece Allah’a”
kulluk yapın. Böylece Allah’ın hakkını çiğnememiş ve tüm ilahlık hakkını
Allah’a vermiş olursunuz.
En doğrusunu sâdece Allah bilir.
Hârûn Görmüş
Şubat 2024
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder