3 Şubat 2024 Cumartesi

Mevcuda Tapmak

 

“Sana indirilene ve senden önce indirilene gerçekten inandıklarını öne sürenleri görmedin mi?. Bunlar, tâğutun önünde muhâkeme olmayı istemektedirler; oysa onu reddetmekle emrolunmuşlardır. Şeytan onları uzak bir sapıklıkla sapıtmak ister” (Nîsâ 60).

 

Tâğut; “Tüm zamanlar ve mekânlar için, Allah dışında ibâdet ve itaat edilen her-şey”dir. Tâğut; tüm zamanlarda ve mekânlarda, Allah yerine tapılan “mevcut putlar”dır.

 

Dünyâ’nın en kolay işi, “mevcuda eklemlenmek”tir. İnsanlar tüm zamanlarda en çok, mevcuda tapmışlardır ve mevcudun izinde yürümüşlerdir. Zîrâ mevcuda tapmanın ve mevcudun izinde yürümenin çok bir bedeli yoktur. Mevcut sistem ve paradigma bağlamında düşünmek, okumak, yazmak ve konuşmak ne kadar da kolaydır, zîrâ “nefsi merkeze almak” yeterlidir. Sisteme aykırı bir din (İslâm) bağlamında düşünmek, okumak, yazmak ve konuşmak ise ne kadar da zordur. Zîrâ şeytanı, nefsi ve tâğutları karşınıza almanız gerekir.

 

İnsanlar her zaman Allah yerine, genelde mevcuda yada mevcuda uygun düşen şeylere inanmışlar ve onların peşinden gitmişler yâni onlara tapmışlardır. Modern insan, hiç-bir bilgisi olmamasına rağmen mevcut ve popüler olan şeye tapmayı “bilmek” zanneden kişidir.

 

Dünyâ’da her zaman iki farklı din ve yaşam-şekli olmuştur. Biri, Allah’ın seçtiği bir peygambere gönderdiği vahiylerden oluşan İslâm Dîni ve İslâmî yaşam-şekli; diğeri ise, insanların şeytan-nefs ve istek-arzularına göre oluşturdukları, düşüncelere uygun olarak ortaya koydukları beşerî din ve yaşam-şeklidir. İnsanların çoğu, hak dîni yaşamadıkları için, yaşadıkları mevcut hayat-tarzını hak din olarak görürler. Çünkü sünnetullahın bir sonucu olarak; inandığınız gibi yaşamazsanız, yaşadığınız gibi inanmaya başlarsınız.

 

İnsanların-müslümanların büyük çoğunluğu artık şunu deme noktasına geldi: “Artık Dünyâ bildiğimiz mevcut durumda. Bu mevcut dünyâyı sorgusuz-suâlsiz ve seve-isteye kabûl edelim, modern dünyâyı yâni mevcudu “kazanımımız” olarak görelim ve İslâm’ı da mevcut modern Dünyâ’ya göre yorumlayalım ve yaşayalım. Modern dünyâya karşı çıkmanın bir anlamı yok”.

 

Bu yüzden, Kur’ân, Sünnet, bilim, akıl, mantık vs. istediğiniz delîli getirin, insanların çoğu yine de mevcut zihniyetlerine, alışık oldukları şeylere, hayâllerine, arzularına ve çıkarlarına göre hareket edecekler ve mevcudu kutsamaya devâm edeceklerdir. Bu nedenle değişimler “güzellikle” olmaz.

 

İnsan, “şartları değiştirebilen” demektir. Mevcut şartları değiştirmeyi, hayvanlar düşünmez/düşünemez. Fakat İslâm toplumlarında bile, ideâl olanı arayıp gerçekleştirmektense, mevcut olan’ı “normâl” ve “makbûl” sayma alışkanlığı oluştu. Modern -sözde- müslümanların, Allah’ın hükümlerini pek de takmamalarının nedeni, mevcut batı kültürü ve modernizme sımsıkı bağlı olduklarından dolayıdır.

 

Dîn mevcut dünyâya göre değil, mevcut dünyâ dîne göre yorumlanıp değiştirilmelidir ki bunun, eleştirel yorumlarla başlaması kaçınılmazdır. Lâkin medyatik hocalar tam tersine, “mevcudu eleştirecek bilgiye, ferâsete ve cesârete sâhip olmadıkları için”, mevcut bir yanlışlığın faturasını dîne kesiyorlar. Zâten mevcudu “görüşleri” olarak sunmaktadırlar. Bu nedenle de onlardan mevcuda aykırı bir şey söylemeleri beklenmemelidir. Zîrâ tüm söylemleri mevcuda uygun düşmekte ama İslâm’a aykırı düşmektedir. Çünkü merkeze İslâm’ı değil, mevcudu almışlardır ve onu kutsayıp durmaktadırlar.

 

Oysa tüm zamanlarda ve mekânlarda İslâm; yürürlükteki mevcut işleyen sisteme çomak sokan bir din’dir. Zîrâ çomak sokması için gönderilmiştir. Bundan dolayı Kur’ân’ı okuyup durduğu hâlde mevcuda bir eleştiri, îtiraz, isyân ve muhâlefette bulunmayanlarda, bir anlayış sorunu yoksa, bir “kişilik bozukluğu var” demektir.

 

Modern insanlar-müslümanlar zannediyor ki Allah, aynen bu mevcut Dünyâ’yı hayâl ediyordu ve her yönüyle aynen böyle bir Dünyâ inşâ etmelerini istiyordu insanlardan. Şimdi böyle bir Dünyâ oluştuğuna göre Allah çok memnun ve râzı bu durumdan. Bu nedenle de mevcudu yâni modernizmi “din” edinip onu kutsayan modernite ile büyülenmiş olanlar, İslâm’a “burun kıvırarak” bakmaya başlıyorlar. Çünkü onu bir-türlü istedikleri gibi mevcuda uyduramıyorlar. Böylece İslâm ile ilişkileri “yalandan” bir ilişki oluyor.

 

Müslümanlar Kur’ân’a bakarak hayâtı yorumlamıyor ve düzenlemiyorlar; mevcut hayâta, konjonktüre bakarak Kur’ân’ı yorumluyorlar ve ona göre eylemde bulunuyorlar. Ellerinde Kur’ân olmasına rağmen düşüncelerini ve eylemlerini Kur’ân değil, mevcut konjonktür belirliyor. Eylemlerini ekonomileri belirliyor; partileri belirliyor; üstadları belirliyor; malları-mülkleri, sevdikleri, işleri vs. belirliyor, yâni mevcut paradigma belirliyor. İşte şirk budur!.

 

Mevcut “akıl çağı”nda her-şeyin ifsâd olmuş olması, “aklın îmândan kopuk olması” ve akıl ile şirk koşulması nedeniyledir. Akıl îmandan koptuğunda her-şey ilahlaştırılabilir.

 

Mesele şu: Yürürlükte olan mevcut yanlış dînî anlayışı Kur’ân’a-Sünnet’e göre mi değiştireceğiz; yoksa modernizme yâni mevcuda göre mi değiştireceğiz?. Kur’ân’ın hükümleri, mevcut zamânın arzularına değil; mevcud zaman, “Kur’ân’ın hükümlerine” uymalıdır. Kur’ân için “bu zamanda uygulanamaz” demek, “ben bu mevcut modern hayattan memnunum, Kur’ân’a da ihtiyâcım yok” demektir. Lâkin mevcut, Dünyâ’yı “herkes için” yaşanabilir bir yer hâline getirmedi ki!. Mevcud dünyâda adâletsizlik, eşitsizlik, ahlâksızlık, suç, ayıp, haram, günah, şirk, küfür ve zulüm ayyuka çıkmış durumdadır. O-hâlde mevcut sistem nedeniyle ortaya çıkan adâletsizliklere, ahlâksızlıklara ve zulümlere sövmeyenler duyarsız ve ciddî olmayan insanlardır. Mevcut her alanda ve mekânda, her yönden Allah’a, âhirete, gayba, dîne, İslâm’a, Kur’ân’a, vahye ve Peygamber’e küfredilip sövülmektedir. O-hâlde mevcuda da sövmek gerekmektedir.

 

 Lâkin mevcudun hatırına kimse ses çıkarmamaktadır. Bu yüzden de mevcudu sorgulamayanlar, İslâm’ı ve dîni sorgulamaya başlıyorlar. Haz-merkezli mevcut Dünyâ’dan şüphelenmeyenler ve tadını çıkarmanın yollarını arayanlar, âhiretten şüphelenmeye başlıyorlar ve onu inkâra meylediyorlar.

 

Mevcut zaman ve mekân, “insan” ve müslüman olarak kalmanın neredeyse imkânsız olduğu bir zaman ve mekândır. Fakat modern insan mevcudun hatırına buna katlanıyor ve mevcut içinde kalmaya ve mevcuda göre düşünmeye, konuşmaya ve hareket etmeye devâm ediyor. Çünkü mevcudun içindeyken kendini mevcuda uydurmayanlar terörist olarak görülüyor.

 

Mevcudu kutsayıp ona tapanlar sürekli olarak şunları söylemektedirler: “Her-şeye Kur’ân’dan ve Peygamberimiz’in hayâtından delil getirmek zorunda değiliz. Nassın bize öğrettiği temel ilke adâlettir. İlkenin kendisi değişmez ama nasıl olacağı zamansal, mekânsal ve örfîdir. Buna insanlar karar verir. Nasla ekonomi yönetilemeyeceği gibi hayâtın hiç-bir alanındaki problem de nasla çözülemez. Her-şeyi çözebilecek olan şey akıldır. Dini düşüncenin reforma ihtiyacı var. Güncellenme dediğimiz bu. Yenileşmeye kesinlikle ihtiyaç var”. 

 

Peki Kur’ân bu hayâta âit konularda bir şey demiyor mu ve Peygamberimiz’in “örnek” uygulamalarının hiç mi değeri ve önemi yok!. Bize 2.500 yıl önce îcâd edilen Allahsız demokrasi “ışık” oluyor da, Allah’ın; “muhteşem bir ahlâka sâhip” ve “âlemlere rahmet” dediği ve Ahzâb Sûresi 21. âyette “en güzel örneklik” olarak gösterdiği Peygamberimiz’in Sünnet’i bize “ışık” olamıyor mu?. Peki neden?.

 

Neden olacak; çünkü İslâm’ı değil mevcudu merkeze alıyorlar, mevcuda meftûn, râm ve hayrân olmuşlardır. Hayatlarının merkezinde İslâm değil, mevcut paradigma vardır, yâni Allah’a değil, mevcuda tapmaktadırlar. Bu yüzden de her-şeye mevcut üzerinden yâni modernizm üzerinden -sözde- delil getirmekten çekinmiyorlar. Peki Peygamber döneminde yada İslâm’ın mutlak anlamda hâkim olduğu bir zamanda ve mekânda yaşasaydınız neye göre delil getirecektiniz?. Elbette İslâm’dan, Kur’ân’dan ve Sünnet’ten. Çünkü sisteme göbeklerinden bağlı olanlar hep böyle yaparlar.

 

İslâm’ı hurâfelerden kurtarmaya eyvallah ama bu neye göre yapmak istiyorlar?. Hurâfeleri, uydurmaları ve zırvalıkları iptâl ederek yeniden Kur’ân ve Sünnet-merkezli İslâm’a göre mi?. Elbette hayır. Meftûn, râm ve hayrân oldukları ve tapıp durdukları mevcuda göre yapmak istiyorlar. Çünkü “mevcuda uygunsa İslâmîdir, değilse İslâmî değildir” inançları var. Bu nedenle de İslâm’ı, Allahsız, dinsiz, İslâm düşmanı modernizme yâni mevcuda uydurana kadar değiştirmek istiyorlar: Zîrâ İslâm’ı olduğu gibi kabûl edemiyorlar ve hattâ İslâm’ın orijinâl hâline düşmandırlar ve gıcık oluyorlar. Bu yüzden de mevcut ne emrediyorsa dîni ona göre değiştirmek ve uydurmak istiyorlar. İşte tüm zamanlarda vahiy böyle bir yolla tahrif edilmiş ve başkalaştırılmıştır. Tüm zamanlarda vahyin tahrifi, kendini Allah’a ve dîne sımsıkı bağlı ve en iyisini ve doğrusunu kendisinin bildiğini zanneden kâfir ve müşrikler tarafından yapılmıştır. Yoksa vahyi dış-düşmanlar ve işgâlciler tahrif etmemiştir ki!.

 

Peki neden mevcuda tapınılıyor?. Çünkü modern insanlar onu “en ileri gelişmişlik” olarak görüyorlar. “Bugünkü şartlarda en ileri düzeyde bir gelişmişlik var, bundan daha iyisi nasıl olacak ki” diyorlar. Birileri de; “insanın gelmiş olduğu en ileri uygarlık-gelişmişlik seviyesi Dünyâ’yı kurtaramıyorsa, 1.400 yıl önce gelmiş olan İslâm nasıl kurtarsın” diyorlar. Oysa mevcut Dünyâ, görebilenler için “insanın gelebileceği en ileri seviye” değil, “insanın gelebileceği en aşağılık seviye”dir. Ezber bozucu olmayan tüm söylemler, mevcut sistemi beslemekten başka bir işe yaramaz.

 

Peki 2.500 yıl öncelerden gelen demokrasiye niye yalakalık yapıp da tapıyorsunuz?. Demokrasi sizi ve Dünyâ’yı kurtardı mı, nasıl kurtaracak ve niye kurtaramıyor?.. Cevap yok, mevcuda devam.

 

Mevcudu sürdürmek ve demokrasi bağlamında, oy vermek, mevcut ideolojinin ve durumun sürmesini istemek ve de; “zengin daha da zengin olsun”, “gariban da gariban kalmaya devâm etsin” demektir.

 

İslâm’ı ve Kur’ân’ı-Sünnet’i, bir türlü kabûl edemeyen oryantâlist yalakası akıl-perestler, iş Allahsız din-düşmanı modern- lâik-seküler demokrasiye gelince: “Her-şeyi dînî metinlerde ve geçmişte aramak hastalıklı bir zihniyettir. İnsan aklı, iyiyi, kötüyü ve adâleti bulabilecek kapasitededir. Akıl, en etkin vahiydir” diyerek şirke ve küfre düşüyorlar. Yuh olsun sizin dînî düşüncenize ve inancınıza!.

 

“Mevcuda tapma”nın panzehiri elbette “geçmişe tapmak” değildir. Hem mevcuda hem de geçmişe yâni klâsik ve modern hurâfelere tapmanın panzehiri, tüm zamanlarda ve mekânlarda Kur’ân ve Sünnet-merkezli bir din ve hayat ortaya koymak, böylece “sâdece Allah’a” taparak hem Dünyâ’da hem de âhirette mutluluğa ermektir.

 

Mevcudu sevmemek ve eleştirmek “hâinlik” ile aynılaştırıldı. Mevcut Dünyâ’nın sistemini ve eserlerini beğenen insan, din’den nefret ediyor yada dîni takmıyor demektir. Fakat şu iyi bilinsin ki, tüm zamanlarda, mevcut kötü durum nedeniyle Dünyâ’nın altını üstüne getirme hayâli kurmayan insanlar peygamber olarak seçilmemiş ve kendisine vahyedilmemiştir.

 

Mevcut Dünyâ “anlamsız” bir Dünyâ’dır. Mü’minlerin bu anlamsız Dünyâ’ya anlam katması zorunluluğu vardır. Gerekirse bunu, Dünyâ’nın ve mevcudun altını üstüne getirerek yapmalıdırlar. Mevcut Dünyâ’nın perişan, adâletsiz, onursuz-şerefsiz durumu nedeniyle kahrolmayanları ve bu çirkeflik nedeniyle tüm Dünyâ’yı yakmayı hayâl etmeyenleri İslâm’a dâvet ediyorum!.

Ey İslâm’dan soğumuş yada ona düşman olmuş olanlar!; mâdem ki mevcut modern hayâtı seviyorsunuz ve ondan memnunsunuz; o-hâlde mevcudun köleliğini ve köpekliğini de yapmak zorundasınız. Mevcudun içinde yaşamanın bedelini hiç îtiraz etmeden ödenmek zorundasınız. Bu bedel, “Allah yerine mevcuda tapmak” ve “Dünyâ’da rezil olduktan” sonra âhirette de “acı azapla karşılaşmak”tır.

 

Evet; mevcuda yâni lâik-seküler-kapitâlist-liberâl-demokratik-konformist-emperyâl sisteme göre işleyen Dünyâ’dan bir pay almak istiyorsanız, mevcuda uymak yâni tapmak zorundasınız. Taptığınız mevcuda göre yaşamak zorundasınız. Zâten kim bu sisteme daha iyi uyarsa, o kişi sistemden daha fazla yararlanır. Yok, eğer “Dünyâ geçici bir imtihan alanı, âhiret daha önemli” diyorsanız, mevcudu değil Allah’ı, âhireti, vahyi, peygamberi yâni İslâm’ı merkeze alarak İslâm-merkezli olarak yaşamak zorundasınız. İslâm-merkezli yaşadığınızda ise, hem Dünyâ’da hem de âhirette iyiliklere ve büyük nîmetlere kavuşursunuz.

 

Ey Allah’ın tamamladığı ve kıyâmete kadar geçerli tek hak din kıldığı Kur’ân’ı beğenmeyip de “en güzel örneklik olan Sünnet’e burun kıvıran yavşaklar!. Ben de sizin mevcudu din yapmanızı ve ona tapmanızı kabûl etmiyorum ve sizin dîninizi ve inancınızı inkâr ediyorum ve de yüz çeviriyorum!.

 

Sizin bâtıl dîniniz size; benim hak dînim bana..

 

En doğrusunu sâdece Allah bilir.

 

Hârûn Görmüş

Şubat 2024

 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder