15 Şubat 2024 Perşembe

Müslümanların Büyük Yanlışı

 

 

“De ki: Davranış (ameller) bakımından en çok hüsrâna uğrayacak olanları size haber vereyim mi?. Onların, dünyâ-hayâtındaki bütün çabaları boşa gitmişken, kendilerini gerçekte güzel iş yapmakta sanıyorlar” (Kehf 103-104).

 

Modern müslümanların büyük yanlışı, “İslâm’da yok” diyerek yapılmasını yasakladıkları ve yerine getirmekten vazgeçirdikleri şeylerin yerine daha iyisini ve İslâmî olanını koymamak ve koyamamak”tır. Modern müslümanlar bir-çok konuda “İslâm‘da yok” diyerek iptâl ettikleri şeylerin yerine daha iyisini, doğrusunu, faydalısını ve hak olanı koymamışlar ve koyamamışlardır. İnsanlar İslâm’da olmadığı için bir hurâfeden, uydurmadan, yanlıştan vs. vazgeçmişler ama bunun yerine İslâmî olan bir şey koyulmadığı için boşlukta kalmışlar ve sâdece “o şeyi yapmamak”la kalmışlardır. Fakat bu durum pratikte olumlu ve iyi bir sonuç vermemiştir-vermemektedir.

 

Allah, Kur’ân’da yasakladığı bir yanlışın, kötülüğün ve hurâfenin yerine hep doğrusunu, iyisini ve faydalısını göstermiştir. Alt-yapısını hazırlamadığı bir şeyi emretmemiştir. Bir alternatif göstermeden de bir şeyi yasaklamamıştır. Meselâ mü’min topluma herkesin birbirinden sorumlu olduğunu emretmiş, “komşusu açken tok yatan bizden değildir” dedikten sonra ancak açlıktan dolayı yapılan hırsızlığı affetmiştir. Gençleri evlendirme konusunda da toplumu sorumlu tutmuş fakat her hâlûkârda evlenemeyenlere oruç tutmayı tavsiye ve emr ettikten sonra zînâyı yasaklamıştır. Yâni hiç-bir boşluk ve keyfî bir emir ve yasak yoktur.  

 

Yerine daha iyisini yada başka bir şey koyamadıysanız, uygulamadan kaldırdığınız hurâfelerin faydası değil zarârı olur. Çünkü uygulamadan kalkan “eski hurâfeler”nin yerini “yeni hurâfeler” alır. Bu nedenle yerine daha iyisini yap(a)mayacaksanız, “yıkma”nın bir anlamı ve faydası olmaz. Müslümanların büyük yanlışı, yasakladıkları şeyin yerine daha iyisini koyamamak ve hattâ bunu dile bile getirmemektir. “İslâm’da yok” deyip geçiyorlar, peki İslâm’da yasaklanan şeyin yerine ne var ve doğru olan nedir?. Onu da söyleyin de insanlar onu yapsın. Böyle bir şey söylemedikleri için insanlar yapmaktan vazgeçtikleri şeylerin yerine modern olana yöneliyorlar ve buna alışıyorlar. Bu da zamanla İslâm ‘dan uzaklaşmaya ve moderne kapılmaya neden oluyor.  

 

Kişinin, oturduğu yerden “başkasının yanlışını söyleme” hakkı yoktur. Daha iyisini yapmayanlar, daha kötüsünü eleştiremezler.

 

Şu apaçık bir şekilde ortaya çıkmıştır ki, İslâm adına ortaya konan hurâfeler bile, modernizmin hurâfelerinden üstündür ve de iyi ve faydalı sonuç verir.

 

Bir şeyin doğru ve iyi olmasından ziyâde, “hak” ve “hakîkat” olması önemlidir. Müslümanlar da dâhil insanlık büyük bir yanlışın içinde olabilirler. Batı 400-500 yıldır, müslümanlar ise 150-200 yıldır “iyi”yi bıraktı, “doğru”nun peşine düştü ama sonuçta “iyi” oldu mu?. Hayır olmadı. Olmadığını başımız kaldırıp baktığımızda çok net olarak görebiliyoruz. İnsanlar “doğru”nun peşine düştüler ve “iyi” olanı bıraktılar. Peki “doğruyu öğrendiler de ne oldu?. Baktığımızda görülen şey, kâlplerin bomboş olduğudur. Oysa eskiden hak ile hurâfe karışıktı ama “iyi”lik vardı. Peki “doğru” olan sonuçta ortaya bir iyilik çıkardı mı?. Meselâ Türkiye’de ve de müslüman coğrafyasında 30 senedir “Kur’ân’ı anlayarak okuma” çalışmaları yapılıyor fakat müslümanlar iyiliğe ve hakka ulaşamadılar ve tam-aksine bir laytlaşma ve laçkalaşma var. Oysa eskiden “anlamadan” okuma yapanlar daha samîmi ve ciddî idi, daha mutlu, huzurlu ve “iyi” idi.

 

Kur’ân’ı anlayarak okumak “doğru” olandır fakat, “yüzünden anlamadan okumak” gibi “iyi” sonuç vermedi-vermiyor. Anlamadan yapılan okumalar “iyi” sonuç verirken, “anlayarak” yapılan okumalar “iyi” sonuç vermiyor. Çünkü ortada “iyi”ye yönelik bir gidişat yok. Anlamadan okuyanlar kendilerini daha iyi hissediyor. Kur’ân’ı mezarda Arapçasından okumak “doğru” değil ama “iyi”. Çünkü iyi sonuç veriyor. En azından kişiye huzur veriyor. Tabi bu yapılan şey “iyi” olsa da hakka ve hakîkate ulaştırmıyor. Zâten “doğru”nun peşine düşmemizin sebebi bu değil miydi?. “Doğru”yu bulup da “iyi”ye ve hakka ulaşmayacak mıydık?. Peki neden ulaşamadık ve ulaşamıyoruz?. En kötüsü de artık böyle bir derdimiz de kalmadı. Kur’ân’ı mezarlıkta Arapçasından anlamadan okumayı bırakanlar; evde, işte, vakıfta, dernekte Türkçesinden ve anlayarak okuyunca ne yaptılar ve yapıyorlar ki?.

 

Kur’ân’ı Arapçasından anlamadan okuyup da “hakka ulaşamamak”la, anlayarak okuyup da hakka ulaşamamak arasında fark yok. Zîrâ netîcede İslâm adına iki hâlde de bir şey yapılmıyor. Pratik yoksa “doğru”, “iyi” ve “hak” ortaya çıkmıyor. Doğru bilgi çoğaldıkça hak ve hakîkat gizleniyor sanki, iyilik gizleniyor. Zîrâ baktığımızda somut bir değişiklik yok.

 

Meselâ, şimdiki lâik-demokratik sistemin mêmurları olan imamların arkasında namaz kılmamak “doğru”dur ama “iyi”midir ve iyi bir sonuç vermiş midir?. Her yerde cum’â ve günlük namazları kılmak için alternatif mescidler kurulmuş mudur?. Hayır!. Bu nedenle insanlar namazları da gevşetmişler hatta kılmamaya başlamışlardır. Bir bakalım kendimize… Sisteme uymamak için câmiye gitmiyoruz yada resmî bir imamın arkasında namaz kılmıyoruz. Fakat câmiye giderken ve câmide namaz kılarken mi daha “iyi” idik yoksa şimdi mi?.

 

İslâm’da mevlid ve kandil yoktur. Hattâ mevlid metni şirk içermektedir, kandil denilen şey de hristiyanlardan ve başka dinlerden alınmıştır. Bu nedenle mevlid okumaktan-okutmaktan ve kandil kutlamaktan vazgeçmeliyiz. Tamam doğru. Fakat bunun yerine ne yapacağız?. … Hiç-bir şey.. Mevlid ve Yâsîn okumak-okutmak, kandil kutlamak, toplantılar yapmak vs. böyle günler ve etkinlikler insanların birbirlerini görmelerini, yeni insanlarla tanışmalarını, birbirlerine hediyeler almalarını, hayır yapmalarını, bir şeyler okumalarını ve  dinlemelerini vs. sağlıyordu ve bunlar iyi sonuç veriyordu ve faydalı oluyordu. Bunlar İslâm’da yok ama müslümanların (İslâm’ın değil)  geleneğinde vardı ve bunlar insanları bir-arada tutuyordu. Somut faydaları vardı. Peki bunlardan “İslâm ‘da yok” diye vazgeçtik ama yerine ne koyduk?. Hiç-bir şey. Yanlıştan vazgeçtik ama yerine doğrusunu ve daha iyisini koyamadık ki!. Böyle olunca da toplum bozulmaya başladı. İnsanlar birbirlerinden koptu ve hattâ nefret etmeye başladı. Çünkü bir-araya gelmek için bir neden ve şey yok. Sosyâl medya denen şey o ünsiyeti sağlayamıyor. Çünkü o gerçek bir birlik ve bir-araya gelme değildir. İnsan ünsiyet içinde olmayınca birbirinden nefret etmeye başlar. Zîrâ gözden ırak olan gönülden de ırak olur. Görmediğin ve görüşmediğin kişiyi affedemezsin.

 

Medreseler de bir-çok hurâfe üretmiştir ve zarar verici olmuştur. Fakat bunun alternatifi nedir?. Bir alternatif gösterilmemiştir ve modern okullar ve üniversitelere gün doğmuştur ve bunlar yaygınlaşmaya başlayınca modern olan “daha iyi” zannedilmeye başlanmıştır.

 

İnsanların çoğu, teorik olana göre değil, pratik olana, somut ve yaşanabilir olana meyleder. Siz yaşanan bir yanlışı, yerine doğrusunu ve daha iyisini koymadan yasaklarsanız, başka bir hurâfe yada “daha kötü” olan popüler olmaya başlar. An-îtibârıyla olan şey budur. Hurâfeye; Kur’ân ve Sünnet-merkezli değil de, modern seküler batı-merkezli eleştiri ve îtirazda bulunmak, “tersinden hurâfe üretmek”tir. “Klâsik hurâfe” yerine, “modern hurâfe” ortaya çıkar böylece. Modern müslümanların gittiği yön-yol budur.

 

Armut yerine elma, üzüm yerine incir, karpuz yerine kavun yerseniz, hepsi de meyvedir ve fark-etmez. Fakat namaz yerine yoga, oruç yerine perhiz, zekat yerine “bağış” yaptığınızda dindar olmuş olmazsınız. Çünkü ibâdet yapmış olmazsınız.

 

Bir yapmak için çalışmak “Allah için” olunca “ibâdet” olur. Yoksa çalışmanın bizâtihi kendisi İslâm’da değil, Protestanlık’ta ibâdettir. Böylece ibâdet bırakılarak, çalışmak ibâdetin yerine konmuştur. Kapitâlizmin temeli bu sözde saklıdır. Allah için çalışmaktan vazgeçip Dünyâ için çalışmayı ibâdet olarak gören batı, böylece çalışıp-kazanmayı ve biriktirmeyi, dolayısıyla da kapitâlizmi “din” yapmıştır. Fakat bu, “yerine daha iyisini koymak” demek değil, “bir yanlıştan başka bir yanlışa düşmek” demektir. 

 

Peygamberimiz Medîne’ye ilk gittiğinde yahudilerin aşûre orucu tuttuğunu gördü ve o da onlar gibi aşûre orucu tutmaya başladı. Peygamberimiz’in bu orucu bir yada iki sene tuttuğu söylenir. Fakat Allah Ramazan orucunu farz kılınca Peygamberimiz de aşûre orucu tutmaktan vazgeçti Çünkü farz olan, nâfile olandan daha iyi ve üstündür.

 

Dâru’n Nedve, Mekke müşriklerinin parlamentosuydu. Kur’ân, Dâru’n Nedve yerine Dâru’l Erkam’ı koymuştur.

 

Modern insan, (bir sapmanın sonucu olarak) susayınca su yerine “kola” içiyor. Kola “daha iyisi” değildir ki.

 

Kapitâlizm “huzûr İslâm’dadır” sözünün yerine “para var huzur var” sözünü koymuştur. Fakat bir türlü huzûra erememiştir. Çünkü kapitâlizm “daha iyisi” değildir.

 

Modernizm, “evlerin yamaca yapılmasından vazgeçilip ovaya yapılmaya başlaması”dır. Böylece tarım yerine sanâyi ortaya çıkmıştır. Fakat bu “daha iyisi” olmadığı için iyi sonuç vermemiştir.

 

Modern insan, “Allah’tan daha iyisini yapabileceğini zanneden” bir küstahtır. Allah’ın kânunları yerine beşerin çıkaracağı (sistem-içi) kânunlarla iyiliğe gidileceğini sanmak, derin bir cehâlet ve ağır bir ahmaklıktır.

 

Demek ki “yanlış yoldan ‘iyi’ye gitmek”, “doğru yoldan ‘kötü’ye gitmek”ten aslında bir tık daha iyidir. Fakat hedefimiz “iyi” değildir. Hedefimiz “doğru” da değildir. Yada bunlar “ara hedef”tir. Asıl hedef, “doğru”dan “iyi”ye ve oradan da hakka ve hakîkate gitmek ve hem Dünyâ’da hem de âhirette iyiliğe ulaşmak olmalıdır. Müslümanlar ve de tüm insanlar moderniteyle birlikte yanlıştan yada “iyi” den ayrılıp “doğru”ya yöneldi ama sonuçta “iyi”ye ve “hakka-hakîkat”e ulaşamadı. Çünkü yasakları yanlışların yerine doğrusunu ve daha iyisi olanı koymadılar, koyamadılar.

 

En doğrusunu sâdece Allah bilir.

 

Hârûn Görmüş

Şubat 2024

 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder