6 Şubat 2024 Salı

İslâm ve İdeoloji

 

“Göklerde de ilah ve yerde de ilah O’dur. O, hüküm ve hikmet sâhibidir, bilendir” (Zuhrûf 84).

 

İdeoloji: “Düşün-bilimsel, toplumsal yada siyâsal bir öğreti oluşturan, ülkü olarak da benimsenebilen, kişi ve kurumların davranışlarına yön veren düşünceler bütünü”.

 

İdeoloji, özellikle tamâmen epistemik yâni sâdece bilgi ve kavramla ilgili olmayan nedenlerle bir kişi veyâ grup tarafından benimsenen inanç veyâ felsefeler kümesidir. Bu, “pratik unsurların teorik unsurlar kadar önemli olduğu” anlamına gelir. İdeoloji, “ideâl olanı ortaya koymak ve bunun için çalışmak” demektir.

 

“Fikir bilimi” anlamındaki ideoloji; korunmaya ve savunmaya değer olan, halkın sarıldığı, uğrunda yaşadığı ve öldüğü fikirler bütünü, inanç ve ideâllerdir. Bir topluma özelliğini kazandıran “ethos (karakter)”dur. İdeoloji aynı-zamanda “kimlik” görevini görür.

 

İdeoloji üç bölümden oluşur: Doktrin, inanç ve ritüel. Doktrin; bir ideolojinin fikirleri, teorileridir. İnanç; doktrinin içselleştirilmesidir. Ritüel: Bir doktrinin tecrübe edilme biçimi ve tarzıdır; dışsal tezâhürleridir.

 

“Din daha çok içsel ve mânevî yolculuğu öngörür, devlet, toplum ve ekonomi gibi alanlar ikinci plândadır hattâ bir-çok dînî öğretide yoktur. İdeolojiler ise toplumsal düzeni sağlamaya yönelik daha çok siyâset ve ekonomik öğretiler içeren düşünce sistemleridir” denir. Fakat bu tanım İslâm için geçerli değildir.

 

“İslâm din midir, ideoloji midir?” sorusu sorulup-tartışılıp duruluyor ve İslâm’ı hakkıyla bilmeyenler yada İslâm’ın “iki yönü olan bir din” olduğunu bilmeyen ve kabûl etmeyenler, İslâm’ı “sâdece din” olarak görürler. Müslümanların çoğunluğu bu yanlış düşüncededir. İslâm’ı “sâdece din” olarak görenler, Allah’ı da “sâdece gökleri Rabbi” olarak görürler ve kabûl ederler. Yeryüzünün rableri ise kendilerinin ilahlaştırdıkları ve kutsayıp durdukları kişilerdir. Fakat bilinsin ki şirk işte budur ve tüm peygamberler ve vahiyler işte bu düşünce ve kabûle karşı gönderilmiş ve indirilmiştir.

 

İslâm “sâdece din” olarak görüldüğünde, Allah “sâdece göklerin ilahı” olarak görüldükten başka, “peygamberlerin ve vahyin de sâdece iç-âlemlerin inşâsı için gönderildiği” eksik ve yanlış düşünce ve inanç açığa çıkar. Böylece İslâm’ın da “dinlerden bir din” olduğu zannedilmeye başlanır. Oysa İslâm Allah katındaki “tek hak din”dir.

 

Tek hak din olan İslâm’ın en  bâriz özelliği, kişinin iç-âlemi ve kâlbini-zihnini inşâ edip değiştirdikten sonra, dış-âlemi yâni; “sosyâl, kültürel, âilevî, ekonomik, hukûkî, kânûnî, askerî, siyâsî vs. tüm alanları İslâm-merkezli olarak değiştirip inşâ etmek”tir. Çünkü tevhid, “nasıl ki tüm kâinâtı Allah idâre ediyorsa ve tüm kâinât ‘sâdece O’nun’ yasalarına göre döngüsünü sorunsuz bir şekilde sürdürüyorsa, insanlar arasında da; sosyâl, kültüreli âilevî, ekonomik, hukûkî, kânûnî, askerî, siyâsî vs. tüm alanlarda Allah’ın emir ve yasaklarına yâni ‘sâdece O’nun’ direktiflerine göre hayâtı belirlemek ve bu direktiflere göre yaşamak” demektir. Bu, “Allah’ın göklerde İlah olduğu gibi, yeryüzünde de İlah olarak kabûl edilmesi ve sâdece O’nun yasalarıyla hükmedilmesi” anlamına gelir. Bu da İslâm’ın bir ideoloji değil ama bir ideolojisi olduğunu gösterir. Zîrâ İslâm “sâdece din” değil, “uğruna icâbında malların ve canların fedâ edilebileceği, her-şeyden vazgeçilerek hicret, cihad ve şehâdet süreciyle îmânın ispât edildiği bir hayat-dînidir” ki bu da İslâm’ın bir ideolojisi olduğunu gösterir. Zâten “tek hak ideoloji” de İslâm ideolojisidir.   

 

İslâm’ı “sâdece din” olarak görmek ve göstermek isteyenler hattâ bundan geçinenler, İslâm’ı sâdece iç-âlemlere yönelik bir hayat ve yaşam-tarzı olarak görmek ve göstermek istiyorlar. Hâlbuki İslâm elbette ilk-önce iç-âlemleri değiştirip inşâ etmek ister ama bununla kalmaz ve iç-âlemlerden sonra dış-âlemde yâni hayâtın her alanında İslâm’ı hâkim kılmak ister ki zâten böyle bir hedef sâdece “tek hak din” olan İslâm’a mahsustur. Diğer din ve inanışlar ise sâdece iç-âlemlerle ilgilenirler ve iç-âlemleri parlatmakla uğraşırlar. Böyle olduğu için onların bir ideolojisi yoktur ve bu söz-konusu bile değildir. Fakat İslâm “dinlerden bir din” değildir ve “Allah katındaki tek hak din”dir. Bu nedenle “tek hak ideoloji”, “İslâm’ın ideolojisi”dir.

 

İslâm bir ideoloji değildir fakat İslâm’ın bir ideolojisi vardır. İslâm kendine-has bir ideoloji üretir-üretmiştir. Bu ilk-başta Sünnet denilen güzel örneklik ile ortaya konmuştur. Medîne İslâm Devleti’nin İslâm-merkezli bir ideolojisi vardı. Çünkü İslâm’ın ideolojisi ancak bir İslâm devletinde ortaya çıkar. Allahsız seküler devletlerde müslümanların büyük çoğunluğu, o devletin beşerî ideolojisine eklemlenmişlerdir. Zamanla da onu İslâm ile sentezlemişler ve benimsedikleri beşerî-seküler ideolojiyi “İslâm’ın ideolojisi” zannetmeye başlamışlardır. Niceleri, mevcut iktidârı “İslâmî” zannederken, niceleri de mevcut beşerî ideolojileri İslâmî hattâ İslâm’dan öte ve üstün görmektedirler. Bu aslında tüm zamanların kronik hastalığıdır.

 

İslâm’ın bir ideolojisi yâni bir dünyâ-görüşü vardır. Zîrâ dünyâ hakkında söyledikleri ve hedefleri vardır. Çünkü İslâm sâdece kâlplere ve ruhlara hitap etmez ve sâdece âhiret, cennet ve cehennem hakkında konuşmaz. Açıkçası İslâm, her alandaki Allahsızlığa karşı bir eleştiri, îtirâz ve isyandır.

 

İslâm’ın ürettiği kendine-has bir ideolojisi vardır. Fakat İslâm bir ideolojiye indirgenemez. Çünkü ideolojiler dünyevîdir. İslâm dünyevileşmeyi yasaklar ama dünyâya dâir söyledikleri ve hedefleri vardır. İslâm, asıl yurdun âhiret olduğunu söyler fakat Dünyâ’yı da İslâm-merkezli yapmak hedefi vardır. Çünkü tevhid bunu gerektirir. Aksi-takdirde Allah “sâdece göklerin Rabbi” olarak kalır ve Dünyâ’yı beşerî ilahlar doldurur. Allah Dünyâ’nın kaos ve zulüm içinde kalmasına râzı olmadığı için aynen gökler gibi Dünyâ’nın da düzen ve nizam içinde olmasını ister. Bu da Dünyâ’da her-şeyin İslâm-merkezli olmasını gerektirir. Bu nedenle İslâm’ın bir ideolojisi de vardır. 

 

Aslında İslâm’ı “olduğu gibi” kabûl edemediği için İslâm’dan içten-içe düşman olanlar ortak küfür ve şirklerini şu cümleyle dile getirirler: “Târihsel zemin ve koşullar değiştikçe hükümlerin değişebileceği öngörülmüştür. Bu nedenle İslâm’ın bir ideolojisi olamaz”. İdeoloji; “insanların düşünce ve hareketlerine belli bir istikâmet vererek, siyâsî ve ictimâî bir öğreti meydana getirmek isteyen fikir sistemi”dir. İslâm’ın da amacı budur. İslâm doğası gereği siyâsaldır. Bu nedenle aslında “siyâsal İslâm” ifâdesi yanlıştır. Çünkü İslâm zâten baştan-son a siyâsîdir. Bu yüzden de bir ideolojisi vardır. Bir yazıda bu konuda şunlar söylenir:

 

“İdeoloji Yunanca bir kelimedir. Lûgat mânâsı, ‘fikirlerin ilmi’dir. Istılâhî mânâsı, ‘bir bakış-açısına göre siyâsî ve toplumsal düşünce’dir. Hayat, kâinat ve insanla ilgili bakış-açısına göre devlet, siyâset, ekonomi ve toplum hakkındaki fikirlerin toplamına da ideoloji denir. Özetle onun mânâsı ‘hayat sistemini içeren akîde’dir.

 

İslâm’ın bir akîdesi vardır ve ondan hayat-sistemi fışkırır. Arapça’da ideolojiye ‘mebda’ denir. Mebda’ kelimesi Türkçe’ye geçmemiştir. Bir akîdeye dayalı siyâsî görüşe sâhip olanlara ‘ideolojik veyâ akâidî insanlar’ denilirken çıkarlara ve şartlara göre siyâsî görüşe sâhip olanlara ‘vâkıâcı veyâ maslahatçı veyâ pragmatik insanlar’ denilir ve İslâm tarafından kötülenir. İdeolojik veyâ akâidî olmayanlar çıkara ve şartlara göre hareket ettikleri gibi dönek insanlar sayılır. Demokratik çalışma yapanlar bu cinstendir. Bunlar Makyavelist olup ‘gâye vâsıtayı meşrû kılar’ ilkesine göre hareket ederler.

 

Hristiyanlık, Yahudilik, Budizm, Hinduizm hepsi birer din’dir. İslâm da din’dir. Fakat İslâm ne kadar din olsa da diğer dinlerden farklıdır, hem de önemli bir farkı vardır; kendisinden hayat-sistemi fışkırır. Devlet, siyâset, ekonomi ve toplumun sâir nizamları ve sorunları hakkında fikirleri vardır. Diğer dinlerde böyle bir şey yoktur. İslâm’ın akîdesi rûhî ve siyâsîdir. Allah’a inancı olduğundan dolayı rûhî oldu, hayatla ilgili sistemi olduğundan dolayı siyâsî oldu. Siyâset insanların işlerini bir fikre göre yürütmektir. Bir bakış-açısına göre siyâsî görüşe sâhip olduğu için ona ‘ideoloji’ denilir.

 

İslâm diğer dinlerden daha kapsamlı bir din olduğu gibi diğer ideolojilerden de daha kapsamlı bir ideolojidir, bir mebda’dır. Diğer dinler ve ideolojiler bâtıldır ama İslâm din açısından ve ideoloji açısından ‘hak’tır, doğrudur. Çünkü onun akîdesi fıtrata ve akla uygundur. Diğer dinler ve ideolojiler fıtrata ve akla aykırıdır”.

 

İslâm’ın bir ideolojisi olmadığını söylediğinizde onu mevcut beşerî-Allahsız ideolojilerden biriyle uzlaştırmaya mecbur olursunuz. Bu-bağlamda Kur’ân’ın modern yorumları, vahyi, şeytan-işi pislik beşerî ideolojilere uydurana kadar devâm eden yorumlamalardır. Kur’ân’ın tüm zamanlar için geçerli olan, kendine-has bir okuma, idrâk etme ve amel metodu vardır. Kur’ân, târihselci, gelenekçi, bilimsel, modern, evrensel ve beşerî yorumların nesnesi yapılamaz. Bir konu hakkında yaptığınız yorum, kendinizi âit hissettiğiniz kültürden-ideolojiden-medeniyetten bağımsız olamaz. Yaptığınız yorumlar, değer-yargılarınıza göredir.

 

Dünyâ’da an îtibârıyla yaşanan kötülükler, çirkinlikler vs. İslâmî akîdenin ve ideolojinin hâkim olmaması ve beşerî ideolojilerin hâkim olması nedeniyledir. Ortaya çıkan bütün yanlışlar da bu yüzden İslâm’ın değil beşerî inanç ve ideolojilerindir. Günümüz müslümanlarından şikâyet eden modernler bilsinler ki, modern müslümanları yetiştiren İslâm Dîni değil, lâik-seküler-demokratik-liberâl-kapitâlist-modern ideolojiler ve düşüncelerdir.

 

Aslında hayat, İslâm’dan başka hiç-bir dîne, düşünceye, ideolojiye, sisteme ve akıma gerçek anlamda hayat-hakkı tanımaz. Zîrâ hayat ancak İslâm ile uyumludur. İslâm’dan başka hiç-bir şeyin hayatta gerçek anlamda bir karşılığı yoktur. Sünnetullah denen ilâhi sisteme ancak ve ancak “İslâm Dîni, düşüncesi ve ideolojisi” ayak uydurabilir. İslâm-dışı ideolojiler ve düşünceler ise yakın-uzak vâdede bertarâf olmaya mahkûmdur. Çünkü İslâm dışındaki tüm beşerî sistem, ideoloji ve yönetim-şekilleri; “sen mi yiyecen ben mi yiyecem kavgası”dır. Bir tek İslâm, yemeyip yedirmeyi yada birlikte yemeyi öğretir ve emreder.

 

Müslümanlar İslâm’ı beşerî ideolojilerle kıyaslıyorlar ve ne ilginçtir ki sonuçta beşerî ideolojileri tercih ediyorlar. Oysa İslâm’ı hayattan dışlayan tüm ideolojiler tâğuttur ve müslümanlar tâğutu reddetmekle emrolunmuşlardır.

 

İslâm’cılık, İslâm’ın tüm zamanlardaki ideolojisidir. Müslümanlar “İslâm’cı” olmayacaklar da neci olacaklar ki!. Tabi bahsettiğimiz İslâm’cılık, “Kur’ân’ı ve Sünnet’i, iç ve dış, hayâtın her alanında hâkim kılmak istemek”tir. Muhâfazakârlıkla İslâm’cılık aynı şey değildir. 

 

“İslâm’ın ideolojisi demokrasidir” diyenler, “İslâm’ın özgün olmadığını” söylemiş olurlar. Demokrasi, “gündemi İslâm’ın belirlemesine izin vermeme” ideolojisidir. Cumhuriyet, demokrasi, lâiklik, sekülerizm ve modernizm dâhil tüm ideolojiler, İslâm’a karşı kurulmuş “paralel dinler”dir. Fakat İslâm çok kıskanç bir din’dir. Yanına-yöresine başka bir din/görüş/ideoloji istemez ve kabûl etmez. Zâten İslâm târih boyunca “hâkim beşerî ideolojilerle savaşmıştır. Bu, “İslâm’ın kaderi”dir.

 

İslâm’ın bahsettiği “hak”, sâdece göklere ve kâlplere değil, hayâtın her alanına hâkim olmalıdır.

 

“Kim İslâm’dan başka bir din (dolayısı ile ideoloji) ararsa aslâ ondan kabûl edilmez. O, âhirette de kayba uğrayanlardandır” (Âl-i İmran 85).

 

En doğrusunu sâdece Allah bilir.

 

Hârûn Görmüş

Şubat 2024

 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder