“Göklerde
de ilah ve yerde de ilah O’dur. O, hüküm ve hikmet sâhibidir, bilendir” (Zuhrûf 84).
İdeoloji: “Düşün-bilimsel, toplumsal
yada siyâsal bir öğreti oluşturan, ülkü olarak da benimsenebilen, kişi ve
kurumların davranışlarına yön veren düşünceler bütünü”.
İdeoloji, özellikle tamâmen epistemik yâni
sâdece bilgi ve kavramla ilgili olmayan nedenlerle bir kişi veyâ grup tarafından
benimsenen inanç veyâ felsefeler kümesidir. Bu, “pratik unsurların teorik
unsurlar kadar önemli olduğu” anlamına gelir. İdeoloji, “ideâl olanı ortaya
koymak ve bunun için çalışmak” demektir.
“Fikir bilimi” anlamındaki ideoloji;
korunmaya ve savunmaya değer olan, halkın sarıldığı, uğrunda yaşadığı ve öldüğü
fikirler bütünü, inanç ve ideâllerdir. Bir topluma özelliğini kazandıran “ethos
(karakter)”dur. İdeoloji aynı-zamanda “kimlik” görevini görür.
İdeoloji üç bölümden oluşur: Doktrin,
inanç ve ritüel. Doktrin; bir ideolojinin fikirleri, teorileridir. İnanç;
doktrinin içselleştirilmesidir. Ritüel: Bir doktrinin tecrübe edilme biçimi ve
tarzıdır; dışsal tezâhürleridir.
“Din daha çok içsel ve mânevî
yolculuğu öngörür, devlet, toplum ve ekonomi gibi alanlar ikinci plândadır
hattâ bir-çok dînî öğretide yoktur. İdeolojiler ise toplumsal düzeni sağlamaya
yönelik daha çok siyâset ve ekonomik öğretiler içeren düşünce sistemleridir”
denir. Fakat bu tanım İslâm için geçerli değildir.
“İslâm din midir, ideoloji midir?”
sorusu sorulup-tartışılıp duruluyor ve İslâm’ı hakkıyla bilmeyenler yada İslâm’ın
“iki yönü olan bir din” olduğunu bilmeyen ve kabûl etmeyenler, İslâm’ı “sâdece din”
olarak görürler. Müslümanların çoğunluğu bu yanlış düşüncededir. İslâm’ı
“sâdece din” olarak görenler, Allah’ı da “sâdece gökleri Rabbi” olarak görürler
ve kabûl ederler. Yeryüzünün rableri ise kendilerinin ilahlaştırdıkları ve
kutsayıp durdukları kişilerdir. Fakat bilinsin ki şirk işte budur ve tüm
peygamberler ve vahiyler işte bu düşünce ve kabûle karşı gönderilmiş ve
indirilmiştir.
İslâm “sâdece din” olarak
görüldüğünde, Allah “sâdece göklerin ilahı” olarak görüldükten başka, “peygamberlerin
ve vahyin de sâdece iç-âlemlerin inşâsı için gönderildiği” eksik ve yanlış düşünce
ve inanç açığa çıkar. Böylece İslâm’ın da “dinlerden bir din” olduğu zannedilmeye
başlanır. Oysa İslâm Allah katındaki “tek hak din”dir.
Tek hak din olan İslâm’ın en bâriz özelliği, kişinin iç-âlemi ve
kâlbini-zihnini inşâ edip değiştirdikten sonra, dış-âlemi yâni; “sosyâl,
kültürel, âilevî, ekonomik, hukûkî, kânûnî, askerî, siyâsî vs. tüm alanları
İslâm-merkezli olarak değiştirip inşâ etmek”tir. Çünkü tevhid, “nasıl ki tüm
kâinâtı Allah idâre ediyorsa ve tüm kâinât ‘sâdece O’nun’ yasalarına göre
döngüsünü sorunsuz bir şekilde sürdürüyorsa, insanlar arasında da; sosyâl,
kültüreli âilevî, ekonomik, hukûkî, kânûnî, askerî, siyâsî vs. tüm alanlarda
Allah’ın emir ve yasaklarına yâni ‘sâdece O’nun’ direktiflerine göre hayâtı
belirlemek ve bu direktiflere göre yaşamak” demektir. Bu, “Allah’ın göklerde
İlah olduğu gibi, yeryüzünde de İlah olarak kabûl edilmesi ve sâdece O’nun
yasalarıyla hükmedilmesi” anlamına gelir. Bu da İslâm’ın bir ideoloji değil ama
bir ideolojisi olduğunu gösterir. Zîrâ İslâm “sâdece din” değil, “uğruna
icâbında malların ve canların fedâ edilebileceği, her-şeyden vazgeçilerek
hicret, cihad ve şehâdet süreciyle îmânın ispât edildiği bir hayat-dînidir” ki
bu da İslâm’ın bir ideolojisi olduğunu gösterir. Zâten “tek hak ideoloji” de
İslâm ideolojisidir.
İslâm’ı “sâdece din” olarak görmek ve
göstermek isteyenler hattâ bundan geçinenler, İslâm’ı sâdece iç-âlemlere
yönelik bir hayat ve yaşam-tarzı olarak görmek ve göstermek istiyorlar. Hâlbuki
İslâm elbette ilk-önce iç-âlemleri değiştirip inşâ etmek ister ama bununla
kalmaz ve iç-âlemlerden sonra dış-âlemde yâni hayâtın her alanında İslâm’ı
hâkim kılmak ister ki zâten böyle bir hedef sâdece “tek hak din” olan İslâm’a
mahsustur. Diğer din ve inanışlar ise sâdece iç-âlemlerle ilgilenirler ve
iç-âlemleri parlatmakla uğraşırlar. Böyle olduğu için onların bir ideolojisi
yoktur ve bu söz-konusu bile değildir. Fakat İslâm “dinlerden bir din” değildir
ve “Allah katındaki tek hak din”dir. Bu nedenle “tek hak ideoloji”, “İslâm’ın
ideolojisi”dir.
İslâm
bir ideoloji değildir fakat İslâm’ın bir ideolojisi vardır. İslâm kendine-has bir ideoloji üretir-üretmiştir. Bu
ilk-başta Sünnet denilen güzel örneklik ile ortaya konmuştur. Medîne İslâm
Devleti’nin İslâm-merkezli bir ideolojisi vardı. Çünkü İslâm’ın ideolojisi ancak
bir İslâm devletinde ortaya çıkar. Allahsız seküler devletlerde müslümanların
büyük çoğunluğu, o devletin beşerî ideolojisine eklemlenmişlerdir. Zamanla da
onu İslâm ile sentezlemişler ve benimsedikleri beşerî-seküler ideolojiyi “İslâm’ın
ideolojisi” zannetmeye başlamışlardır. Niceleri, mevcut iktidârı “İslâmî”
zannederken, niceleri de mevcut beşerî ideolojileri İslâmî hattâ İslâm’dan öte
ve üstün görmektedirler. Bu aslında tüm zamanların kronik hastalığıdır.
İslâm’ın
bir ideolojisi yâni bir dünyâ-görüşü vardır. Zîrâ dünyâ hakkında söyledikleri ve
hedefleri vardır. Çünkü İslâm sâdece kâlplere ve ruhlara hitap etmez ve sâdece
âhiret, cennet ve cehennem hakkında konuşmaz. Açıkçası İslâm, her alandaki
Allahsızlığa karşı bir eleştiri, îtirâz ve isyandır.
İslâm’ın
ürettiği kendine-has bir ideolojisi vardır.
Fakat İslâm bir ideolojiye indirgenemez. Çünkü ideolojiler dünyevîdir. İslâm dünyevileşmeyi
yasaklar ama dünyâya dâir söyledikleri ve hedefleri vardır. İslâm, asıl yurdun
âhiret olduğunu söyler fakat Dünyâ’yı da İslâm-merkezli yapmak hedefi vardır.
Çünkü tevhid bunu gerektirir. Aksi-takdirde Allah “sâdece göklerin Rabbi”
olarak kalır ve Dünyâ’yı beşerî ilahlar doldurur. Allah Dünyâ’nın kaos ve zulüm
içinde kalmasına râzı olmadığı için aynen gökler gibi Dünyâ’nın da düzen ve
nizam içinde olmasını ister. Bu da Dünyâ’da her-şeyin İslâm-merkezli olmasını
gerektirir. Bu nedenle İslâm’ın bir ideolojisi de vardır.
Aslında İslâm’ı “olduğu gibi” kabûl
edemediği için İslâm’dan içten-içe düşman olanlar ortak küfür ve şirklerini şu
cümleyle dile getirirler: “Târihsel zemin ve koşullar değiştikçe hükümlerin
değişebileceği öngörülmüştür. Bu nedenle İslâm’ın bir ideolojisi olamaz”.
İdeoloji; “insanların düşünce ve hareketlerine belli bir istikâmet vererek,
siyâsî ve ictimâî bir öğreti meydana getirmek isteyen fikir sistemi”dir.
İslâm’ın da amacı budur. İslâm doğası gereği siyâsaldır. Bu nedenle aslında
“siyâsal İslâm” ifâdesi yanlıştır. Çünkü İslâm zâten baştan-son a siyâsîdir. Bu
yüzden de bir ideolojisi vardır. Bir yazıda bu konuda şunlar söylenir:
“İdeoloji
Yunanca bir kelimedir. Lûgat mânâsı, ‘fikirlerin ilmi’dir. Istılâhî mânâsı, ‘bir
bakış-açısına göre siyâsî ve toplumsal düşünce’dir. Hayat, kâinat ve insanla
ilgili bakış-açısına göre devlet, siyâset, ekonomi ve toplum hakkındaki
fikirlerin toplamına da ideoloji denir. Özetle onun mânâsı ‘hayat sistemini
içeren akîde’dir.
İslâm’ın
bir akîdesi vardır ve ondan hayat-sistemi fışkırır. Arapça’da ideolojiye ‘mebda’
denir. Mebda’ kelimesi Türkçe’ye geçmemiştir. Bir akîdeye dayalı siyâsî görüşe
sâhip olanlara ‘ideolojik veyâ akâidî insanlar’ denilirken çıkarlara ve
şartlara göre siyâsî görüşe sâhip olanlara ‘vâkıâcı veyâ maslahatçı veyâ
pragmatik insanlar’ denilir ve İslâm tarafından kötülenir. İdeolojik veyâ
akâidî olmayanlar çıkara ve şartlara göre hareket ettikleri gibi dönek insanlar
sayılır. Demokratik çalışma yapanlar bu cinstendir. Bunlar Makyavelist olup
‘gâye vâsıtayı meşrû kılar’ ilkesine göre hareket ederler.
Hristiyanlık,
Yahudilik, Budizm, Hinduizm hepsi birer din’dir. İslâm da din’dir. Fakat İslâm
ne kadar din olsa da diğer dinlerden farklıdır, hem de önemli bir farkı vardır;
kendisinden hayat-sistemi fışkırır. Devlet, siyâset, ekonomi ve toplumun sâir
nizamları ve sorunları hakkında fikirleri vardır. Diğer dinlerde böyle bir şey
yoktur. İslâm’ın akîdesi rûhî ve siyâsîdir. Allah’a inancı olduğundan dolayı
rûhî oldu, hayatla ilgili sistemi olduğundan dolayı siyâsî oldu. Siyâset
insanların işlerini bir fikre göre yürütmektir. Bir bakış-açısına göre siyâsî
görüşe sâhip olduğu için ona ‘ideoloji’ denilir.
İslâm
diğer dinlerden daha kapsamlı bir din olduğu gibi diğer ideolojilerden de daha
kapsamlı bir ideolojidir, bir mebda’dır. Diğer dinler ve ideolojiler bâtıldır
ama İslâm din açısından ve ideoloji açısından ‘hak’tır, doğrudur. Çünkü onun akîdesi
fıtrata ve akla uygundur. Diğer dinler ve ideolojiler fıtrata ve akla aykırıdır”.
İslâm’ın bir ideolojisi olmadığını
söylediğinizde onu mevcut beşerî-Allahsız ideolojilerden biriyle uzlaştırmaya
mecbur olursunuz. Bu-bağlamda Kur’ân’ın modern yorumları, vahyi, şeytan-işi
pislik beşerî ideolojilere uydurana kadar devâm eden yorumlamalardır. Kur’ân’ın
tüm zamanlar için geçerli olan, kendine-has bir okuma, idrâk etme ve amel
metodu vardır. Kur’ân, târihselci, gelenekçi, bilimsel, modern, evrensel ve beşerî
yorumların nesnesi yapılamaz. Bir konu hakkında yaptığınız yorum, kendinizi âit
hissettiğiniz kültürden-ideolojiden-medeniyetten bağımsız olamaz. Yaptığınız
yorumlar, değer-yargılarınıza göredir.
Dünyâ’da an îtibârıyla yaşanan kötülükler,
çirkinlikler vs. İslâmî akîdenin ve ideolojinin hâkim olmaması ve beşerî
ideolojilerin hâkim olması nedeniyledir. Ortaya çıkan bütün yanlışlar da bu
yüzden İslâm’ın değil beşerî inanç ve ideolojilerindir. Günümüz
müslümanlarından şikâyet eden modernler bilsinler ki, modern müslümanları
yetiştiren İslâm Dîni değil, lâik-seküler-demokratik-liberâl-kapitâlist-modern
ideolojiler ve düşüncelerdir.
Aslında hayat, İslâm’dan başka hiç-bir
dîne, düşünceye, ideolojiye, sisteme ve akıma gerçek anlamda hayat-hakkı
tanımaz. Zîrâ hayat ancak İslâm ile uyumludur. İslâm’dan başka hiç-bir şeyin
hayatta gerçek anlamda bir karşılığı yoktur. Sünnetullah denen ilâhi sisteme
ancak ve ancak “İslâm Dîni, düşüncesi ve ideolojisi” ayak uydurabilir.
İslâm-dışı ideolojiler ve düşünceler ise yakın-uzak vâdede bertarâf olmaya
mahkûmdur. Çünkü İslâm dışındaki tüm beşerî sistem, ideoloji ve yönetim-şekilleri;
“sen mi yiyecen ben mi yiyecem kavgası”dır. Bir tek İslâm, yemeyip yedirmeyi
yada birlikte yemeyi öğretir ve emreder.
Müslümanlar İslâm’ı beşerî
ideolojilerle kıyaslıyorlar ve ne ilginçtir ki sonuçta beşerî ideolojileri
tercih ediyorlar. Oysa İslâm’ı hayattan dışlayan tüm ideolojiler tâğuttur ve
müslümanlar tâğutu reddetmekle emrolunmuşlardır.
İslâm’cılık, İslâm’ın tüm zamanlardaki
ideolojisidir. Müslümanlar “İslâm’cı” olmayacaklar da neci olacaklar ki!. Tabi
bahsettiğimiz İslâm’cılık, “Kur’ân’ı ve Sünnet’i, iç ve dış, hayâtın her
alanında hâkim kılmak istemek”tir. Muhâfazakârlıkla İslâm’cılık aynı şey
değildir.
“İslâm’ın ideolojisi demokrasidir”
diyenler, “İslâm’ın özgün olmadığını” söylemiş olurlar. Demokrasi, “gündemi
İslâm’ın belirlemesine izin vermeme” ideolojisidir. Cumhuriyet, demokrasi,
lâiklik, sekülerizm ve modernizm dâhil tüm ideolojiler, İslâm’a karşı kurulmuş
“paralel dinler”dir. Fakat İslâm çok kıskanç bir din’dir. Yanına-yöresine başka
bir din/görüş/ideoloji istemez ve kabûl etmez. Zâten İslâm târih boyunca “hâkim
beşerî ideolojilerle savaşmıştır. Bu, “İslâm’ın kaderi”dir.
İslâm’ın bahsettiği “hak”, sâdece göklere
ve kâlplere değil, hayâtın her alanına hâkim olmalıdır.
“Kim İslâm’dan başka bir din (dolayısı
ile ideoloji) ararsa aslâ ondan kabûl
edilmez. O, âhirette de kayba uğrayanlardandır” (Âl-i İmran 85).
En doğrusunu sâdece Allah bilir.
Hârûn
Görmüş
Şubat 2024
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder