3 Şubat 2024 Cumartesi

Modern Kadın ve Ev-Merkezliliğin İflâsı

 


“Evlerinizde vakarla-oturun (evlerinizi karargâh edinin), ilk câhiliye (kadınları)nın süslerini açığa vurması gibi, siz de süslerinizi açığa vurmayın; namazı dosdoğru kılın, zekatı verin, Allah’a ve elçisine itaat edin. Ey Ehl-i Beyt, gerçekten Allah, sizden kiri (günah ve çirkinliği) gidermek ve sizi tertemiz kılmak ister. Evlerinizde okunmakta olan Allah’ın âyetlerini ve hikmeti hatırlayın. Şüphesiz Allah lâtiftir, haberdâr olandır” (Ahzâb 33-34).

 

Bu âyet kadınlara seslenmektedir ve kadınlara ev-merkezli bir yaşam önermektedir. Bakmayın siz modern kafalıların; “Kur’ân kadına özgürlük verir ve onları evlere hapsetmez, kariyer yapmasını ister, para kazanmasını emreder, iş seyahatine katılmalarını önerir” vs. gibi boş laflarına. Bunların hepsi modernizmin etkisi ve baskısıyla yapılan zorlama yorumlardır ve Kur’ân’dan onay almayacağı gibi Peygamber örnekliğinde de yeri yoktur.

 

Bunlara; “peki Peygamberimiz’in hangi hanımı dünyevî bir iş için kariyer yapmıştır?, hangisi iş-gezisine çıkmıştır ve para peşinde koşmuştur?” deseniz mecbûren susup kalacaklar ve Hz. Hatice’yi örnek göstermek isteyeceklerdir. Hâlbuki Hz. Hatice de iş-gezisine falan hiç çıkmıştır ve kocası ölünce ticâretini de anlaşma yaptığı erkek ortaklarına yaptırmıştır ama ortaklarından genelde memnun olmadığı için güvenilir bir ortak aramış ve Peygamberimiz’in güvenilir bir insan olduğunu görünce işi ona teslim etmiş ve bir süre sonra da onunla evlenmiştir. Çünkü Hz. Hatice hem bir kadındır ve ev-dışında iş tâkip etmesi pek mümkün değildir, hem de evde bakması ve ilgilenmesi gereken, önceki eşlerinden olma 3-5- çocuğu vardır.  

 

Yine; “Kur’ân kadınlar için ‘zekat veren kadınlar’ ifâdesini kullanır. Bu da kadınların çalışıp para kazanması anlamına gelir” diyorlar. Hâlbuki Kur’ân mehir ve mîraslardan birikmiş olan paranın zekatından bahsetmektedir. Yoksa kadınlarının çalışmaları ve ticâret yaparak kazandıkları paralardan değil. Çünkü Kur’ân’da çelişki yoktur ve kadınlara hem ev-merkezli bir hayat sunar ve onlara kendi fıtratlarına uygun olan görev ve sorumluluklar yükler, hem de onları -modernizmin yaptığı gibi- ev-dışında çalışmaya zorlamaz.

 

Kadınlar târih boyunca fıtrata, doğalarına ve normâle uygun olarak hep ev-merkezli olmuşlardır. Bu durum ilk insanlardan bêri böyledir. Çünkü çiftçiliği ve hayvancılığı yapan ve bu nedenle ilk öldürme olayını yaşayanlar bile erkek olan Hâbil ve Kâbil’dir. Allah birer kurban sunmalarını erkeklerden istemiştir. Çünkü kadınlar o sırada evlerindedir ve çocuklarıyla ve ev işleriyle ilgilenmektedirler. Kadının ev-dışına çıkması ise modernizm ile birlikte ama özellikle de Fransız Devrimi’nden sonra dillendirilmeye ve yayılmaya başlamıştır. Daha sonra ise ulus-devlet zihniyeti, 2. Dünyâ Savaşı, tek bloklu dönem ve milenyum ile birlikte kadınlar okul ve iş için evlerden dışarı çıkmışlardır ve buna alışmışlardır. Öyle ki artık eve girememekte ve girmek de istememektedirler. Her fırsatta dışarıda olmak istemektedirler. Öyle ki dışarı çıkamadıklarında buhran geçirmekte ve  bunalıma girmektedirler.

 

Zamânında Mehmet Âkif Ersoy’a; “siz kadınları evden dışarıya çıkarmıyormuşsunuz” diyen birine Mehmet Âkif; “eskiden öyleydi, şimdi çıkardık fakat bu sefer de geri içeri sokamıyoruz” demiş. Gerçekten öyledir, fıtratlarına rağmen kadınları eve sokmak ne kadar da zor bir iş olmuştur.

 

İyi de kadınlar çalışacaksa yâni ev-dışına çıkacaksa ev işlerini kim yapacak, çocuklara kim bakacak, yemek, çamaşır, bulaşık, ütü, alış-veriş vs. işleri kim yapacak?. Aslında çalışmak istememelerine ve ev-hanımlığı yapmak isteyen, fakat çalışmaya mecbur bırakılan, o üç kuruşa çalıştırdığınız gariban kadınlar mı yapacak sizin yapmanız gereken işleri?. Peki 2024 başı îtibârıyla, evlerinizde çalıştırdığınız işçi kadınlara, kânûnen verilmesi gereken yaklaşık 30 bin lira civârındaki parayı hanginiz ödüyor?. Hanginiz çalıştırdığınız  kadınlara hakları olan asgarî ücret artı sigorta artı yol-yemek parasını eksiksiz şekilde ödüyor?. %90’ının vermediğine yemin edebilirim. O-hâlde bâzı kadınların dışarıda mêmur-âmir olarak çalışmalarının ceremesini ve bedelini, evlerde üç kuruşa çalıştırılan gariban kadınlar ödemektedirler ki onlar bu işi mecbur bırakıldıkları için yapmaktadırlar. Peki “kadınlar kariyer yapmalıdır” falan diyen yavşaklar niçin bu konuda tek bir laf bile etmeyip de şerefsizlik yapıyorlar?. Etmezler ve edemezler, çünkü çelişki lap diye çıkar ortaya. 

 

Bu durum her yerde, özellikle tek-kutuplu dünyânın oluşumuyla birlikte 90’lı yıllarla birlikte başlamış ve yaygınlaşmıştır.  Nazife Şişman bu konuda şöyle der: “Türkiye’de modernleşmenin etkilemediği evler ve kadının geleneksel konumu dindarlar tarafından âdetâ bir kale gibi savunulurken, 90’lı yıllar sonrasında tesettürlü kadınların kamusal alanda yer alması fikri müslümanlar tarafından bayraklaştırılarak savunulmaya başlamıştır”.

 

Önceden kadınlar arasında vâr olan “daha İslâmî bir hayat yaşamak” anlayışı yerini seküler dünyâ zihniyetini destekleyen tavırlara bırakmıştır ve bu durum kadınların-kızların okuması ve ev-dışında çalışmasıyla yaygınlaşmıştır. 90’dan önceki yıllarda savunulan “annenin çocuğunu dînî terbiyeyle yetiştirme misyonu” genişleyip artık “bilimsel bir yaklaşımla çocukların yetiştirilmesi” hedeflenmiştir. Böylece “geleneksel anne”den “bilimsel anne”ye doğru bir değişim gerçekleşmiştir. 90’dan sonra modern hayata karşı direnme değil de, “modern hayâtın içinde müslüman bir şekilde yaşama hedefleri”yle hareket edilmiştir. Artık herkes kadınlarının ve kızlarının ev-dışında iyi bir işte çalışması hayâli kurmaktadır.

 

1980’li yıllarda müslüman kadınların gündemini “tesettür, kadın-erkek ilişkileri, evlilik, çeyiz, mahremiyetin sınırları” gibi konular meşgûl ederken; 2000’lerde konular “kadın ve modernizm, müslüman kadının kamusal alana katılımı, kamusal alanın yeniden düzenlenmesi, mahremiyetin sınırlarının yeniden belirlenmesi, siyâset, kadınların cenâze ve cemaat namazlarına katılmaları, İslam’ca uygun görülmediği iddiâ edilen hâkimlik, imamlık yada devlet başkanlığı gibi görevleri kadınların icrâ edip-edemeyecekleri, müslüman kadınların sorunları ve talepleri” gibi alanlara kaymıştır. Nilüfer Göle’nin tâbiriyle müslüman kadınlar modernliği kontrôl etmeyi arzulayan karşı-seçkinler hâline gelmişlerdir. Bu kadınlar elbette “evde duramayan” ve “ev-merkezi olamayan kadınlar”dır.

 

Kanımca Dünyâ’nın tadını kaçıran ve yeryüzünü ifsâd eden şey, kadınların-kızların okuması ve çalışması nedeniyle ev-dışına çıkarak ve buna alışarak ev-merkezlilikten kopması sebep olmuştur-olmaktadır. Kızların ve kadınların okuması ve çalışması zihniyeti, kadınların ve kızların ev-dışına itilip ev-merkezlilikten koparılmasına sebep olmuştur. Sonuçta bu durum, kadınların-kızların evden “kamusal alan” denilen yere çıkması onların takvâlarını azaltmış ve onları birer şovmen yapmıştır.

 

Kadınlar, alış-veriş ve sağlık gibi zarûrî hâller dışında tesettürleriyle de evden çıkmamalıdır. “Kadınlar tesettürlü olduktan sonra istedikleri gibi dışarıda bulunabilirler ve istedikleri işte çalışabilirler” diyenler câhillerin önde gidenleridirler. Fatma Barbarosoğlu, kamusal alan denilen ev-dışının çok da ahlâkî bir alan olmadığını ve müslümanların ille de bu alanda vâr olma talebini eleştirir. Bâzı çevreler tarafından “öcü” îlân edilen ve farklılaştırılan başörtülü kadınlar bu alanda vâr olabilmek için kendilerinin farklı olmadıklarını ispâta kalkışmıştır. Kamusal alanda (baştaki âyet men ettiği hâlde) öteki kadınlara benzediğinde hürriyetini kazanacağını düşünen başörtülü kadın din ve ahlâkî açıdan farklı olduğunu davranışlarıyla göstermek yerine markalı ve pahalı giyinerek tüketim açısından onlarla aynı olduğunu ispat eylemine girişmiştir. Bu durum da bütün meselenin “bir metre bez” etrâfında odaklanmasına sebep olmuştur.

 

Kadın üç tesettürü vardır; başörtüsü, ev ve bahçe.. Başörtüsü ve dış elbisesi kadının evdeki ama daha çok dışarıdaki tesettürü, ev, kadının ve âilenin tesettürü, bahçe ise evin tesettürdür. Ev-merkezlilikte kadın bu üç tesettür ile korunmaktadır. Bahçesi olmayan evden Allah’a sığınırım.

 

Beytullah yâni Kâbe “Allah’ın evi”dir ve o da tesettürlüdür. Müşrikler o eve putlarını koyarak onları “Allah’ın misafirleri” îlân ediyorlardı. Peygamberimiz ile birlikte Kâbe putlardan temizlenerek yeniden “sâdece Allah’ın evi” oldu ve müslümanlar ev-merkezli bir din anlayışı edindiler.

 

Ev, kadının doğal ortamıdır. Ev-dışı ise “evden görüldüğü gibi” değildir. Bu nedenle evdeki hesap çoğunlukla çarşıya yâni dışarıya uymaz. Dışarısı evde zannedildiği gibi olmaz.

 

Evi-mekânı dar olanın, gönlü de dar olur doğal olarak. Peygamber bu nedenle “evlerinizi geniş yapın” demiştir. Daracık yapılan apartman dâireleri ev-merkezli bir hayâta uygun değildir, bu nedenle de İslâm’a uygun değildir ki zâten mahremiyetin her türlü ortadan kalktığı yerlerdir apartmanlar. Kadın apartman dâirelerinde duramaz da kendini hemen dışarıya atar. Dışarıya alışınca ise ev-dışında çalışmak istemeye başlar. Oysa bahçeli evinde o kadar bunalıma ve buhrana girmezdi ve ev-dışını arzulayıp durmazdı. Bahçe tesettür olmadığında kadın ev-dışına çıkarak başındaki tesettürü de zamanla gevşetir ve çıkarır.

 

İdeâl olan evler, tek yada en fazla iki katlı olan evlerdir ve ebedî mutluluk diyârı olan cennette bile övülen evler bir yada iki katlı olan “yüksekçe köşk” şeklindeki evlerdir. Yâni cennette çok-katlı binâ (apartman) yoktur:

 

“Ancak Rablerinden korkup-sakınanlar ise; onlara yüksek köşkler vardır, onların üstünde-ötesinde de yüksek köşkler binâ edilmiştir. Onların altından ırmaklar akmaktadır. (Bu,) Allah’ın vaâdidir. Allah, vaâdinden dönmez” (Zümer 20).

 

Kanımca kız çocuklarını küçüklüğünden îtibâren “benim kızım büyüyünce doktor olacak, öğretmen olacak, şu olacak, bu olacak” diye değil, “benim kızım namazını kılacak, evlenecek, evi olacak, çocuklarına bakacak” vs. diyerek büyütmek daha doğrudur. Zîrâ kadının fıtratına ve doğasına en uygun yer evidir ve ev-merkezliliktir. Normâl olan budur.

 

Modernizm denen Allahsızlık ev-merkezliliği inkâr ve iptâl etmiş, kadını ev-dışına özendirmiş ve alıştırmıştır. “Müslüman kadın ve kız” iken “modern kadın ve kız”a dönen kadın için ev-merkezlilik iflâs etmiştir. Fakat bu durum aslında kadın için iyi olmamıştır. Çünkü ev-dışı kadına uygun değildir. Zîrâ kadının en rahat edeceği yer evidir. Kadının yeri evidir.

 

En doğrusunu sâdece Allah bilir.

 

Hârûn Görmüş

Şubat 2024

 

 


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder