3 Şubat 2024 Cumartesi

Îdam Üzerine

 

“Ey îman edenler!, öldürülenler hakkında size kısas yazıldı (farz kılındı). Özgüre karşı özgür, köleye karşı köle ve dişiye karşı dişi. Fakat kimin (hangi kâtilin) lehine, onun (maktulün) kardeşi (vârisi veyâ velîsi) tarafından bağışlanırsa, artık (yapılması gereken) örfe uymak (ve) ona (maktulün vâris veyâ velîsine) güzellikle (diyet) ödemektir. Bu, Rabbinizden bir hafifletme ve bir rahmettir. Artık kim bundan sonra tecâvüzde bulunursa, onun için elem verici bir azab vardır. Ey temiz akıl-sâhipleri, kısasta sizin için hayat vardır. Umulur ki sakınırsınız” (Bakara 178-179).

 

Vahye göre tüm zamanlarda işlenen bir suça karşı “insanların uygulayabileceği” cezâ sayısı 4’tür. Bunlar şu şekildedir.

 

1.Öldürme

2-Hırsızlık

3-Zinâ

4-İftirâ

 

Bu cezâlar Kur’ân’ın tüm zamanlarda uygulanmasını emrettiği cezâlardır ve suç sâbit ise ve mağdur, suçluyu bir şekilde affetmemişse cezâların uygulanması kesinlikle gerçekleşir ve cezâlar “en kısa zamanda” uygulanır.

 

İslâm Devleti olduğunda Kur’ân’ın söylediği had cezâlarının uygulanmaması söz-konusu olmaz. Zâten İslâm Devleti biraz da bunun için olmalıdır. Çünkü İslâm cezâ sistemi, hem suçluya en uygun cezâyı verecek hem de mağduru rahatlatacak ve gönlünü soğutacak şekilde düzenlenmiştir.

 

Bahsedilen suçlar insanların karşılaştıkları suçların temelidir. Diğer suçlar bu dört suçun türevleridir. Gerisi ise Allah’a ve âhirete kalır. Bunların içinde en önemlisi ve tartışılanı ise “öldürme” suçu ve îdam cezâsıdır. Öldürme dışındaki suçlar bir-şekilde anlaşmayla, uzlaşmayla ve diyet ile tatlıya bağlanabilir belki ama öldürme, özellikle de “kasten ve cânîce öldürme” konusunda bu pek söz-konusu olmaz. Hattâ belki de bu, maktulün yakınları için yanlış ve kötü olur. Belki çok istisnâ olarak “ölen öldü, işi diyet ile çözelim” diyenler olabilir ama bu, hem suçu önleyici olmaz hem de kâlpleri tam soğutmaz.

 

Bâzı modern kafalılar; “Kur’ân kâtili öldürmekten değil affetmekten bahsediyor, kısas bu demektir, iş diyet ile çözülmelidir” gibi laflar ediyorlar. Fakat bu ancak, öldürülen kişinin -yakınları dâhil- herkesin illallah ettiği ve “iyi olmuş, gebermiş” denilen bir kişi olması gibi istisnâi durumda “hayırlı” olabilir. Tabi yine çok istisnâi bir durum olarak, affedilen ve diyet ile serbest kalan kişi, huyunu değiştirerek insanlık ve İslâm adına çok faydalı bir kişiye dönüşebilir ve bu da “hayırlı” olabilir. Çünkü İslâm (Ebu Zer örneğinde olduğu gibi) nice eşkıyâların evliyâ olmasına sebep olmuştur. Peygamberimiz de belki de bu nedenle: “Her kimin bir yakını öldürülür ise o, “iki hayırlı şeyden” birisini yapmakta serbesttir. Ya fidye alır yada (kısas gereği onu) öldürür” (Buhâri, Diyat 8, İlim 39; Müslim, Hacc 447; Tirmizi, Diyat 13; Ebu Davud, Diyat 4; Nesâi, Kasame 29) der.

 

Seküler devletlerde, “öldürmenin en etkili cezâsı” olarak îdam, “insanlık-dışı” görülerek yürürlükten kaldırılmış ve yerine geçici cezâlar getirilmiştir. Fakat bu, hem öldürme suçunu önlememiş ve azaltmamış, hem de öldürülenin yakınları için fayda getirmediği gibi tam-tersine, kâtil için faydalı olmuştur. İslâm’da ise öldürme cezâsının karşılığı olarak uygulanan kısas, modern zamanlardaki gibi adâletsizliğe dönük değildir.

 

Bir-çok ülkede olduğu gibi, Türkiye’deki modern hukuk(suzluk)a göre, meselâ günümüz Türkiye’sinde (belki de iyi bir para karşılığı tetikçi olarak yada hırsızlık yapmak için) yaşayan ve 20 yaşında olan bir kişinin, bile-isteye ve tasarlayarak mâsum bir kişiyi öldürdüğünü kabûl edelim. Bu kişi “müebbet hapis” denilen cezâyı alsa bile, aslında o cezânın yıl olarak karşılığı en fazla “ağırlaştırılmış müebbet ise 30 yıl, normâl müebbet hapis ise 24 yıldır. Bu kişi 44 ya da 50 yaşında çıkacak hapisten ve diyelim ki 90 yaşına kadar yaşadı ve işlediği cinâyet sebebiyle kendisine ömür-boyu yetecek bir kazanç sağladı, hapisten çıktıktan sonra kırk yıl boyunca gününü gün edecektir. Oysa maktûlün yada mağdur tarafın yakınları bir ömür-boyu acı ve gözyaşı içinde yaşayacak, hayatları alt-üst olacak ve belki de maktulün âilesi dağılacaktır. Modern hukuk, îdâmı kaldırarak bu zulmün üstüne tüy dikmiştir. Bu nedenle bu yanlıştan hemen dönülmeli, kısasa-kısas hükmünce kâtilin îdam cezâsı mutlakâ uygulanmalıdır ve böylece hem suçlu hak-ettiği cezâyı almalı, hem de mağdur tarafın gönlü soğumalıdır.

 

Türkiye’de ve Dünyâ’nın bir-çok ülkesinde îdâmın yasak olmasının en temel nedeni, Allah-merkezlilikten insan-merkezliliğe yâni modernizme geçilmiş olmasıdır. Modernizme göre insan kutsaldır ve en önemli ve değerli olan varlık insandır. Zâten modernizm tarafından ilahlaştırılmış ve kutsallaştırılmış olan akıl da bir tek insanda vardır. Bu nedenle onun yaşaması ve hattâ Dünyâ’da en uzun ve neşe, zevk ve haz içinde yaşaması gerekmektedir. “Yaşayan insan” ise, “ölü insan”dan daha önemli ve değerlidir. Tabi modernizmde ölmüş insanların da kutsallaştırıldığı ve ilahlaştırıldığı görülür ama genelde “yaşayan canlı insan” daha önemli ve daha üstündür. İşte bu nedenle bir ölüye karşı bir insanın öldürülmesi yanlış görülmüş ve ona geçici olan belli süreliğine bir cezâ vermekle yetinilmiştir. Fakat bu durum hiç-bir şeyi düzeltmediği gibi tam-aksine daha beter bozmuştur ve hattâ Dünyâ’yı ifsâd etmiştir. Üstelik ölen öldüğü ile kalmakta ve ölenin yakınları ömür-boyu bir kin, intikam ve öfke içinde ah çekerek yaşamakta, çoğu da psikolojik olarak çökmektedir. Zîrâ kâtil hak ettiği îdam ile cezâlandırılmadığı için kâlpler soğumamaktadır.

 

Peki ne yapılmalıdır?. Yapılacak şey, başta saydığımız, “insanın verebileceği” cezâlar için, (eğer maktulün yakınları ve mağdurlar affetmediyse ve anlaşmadılarsa) suçlulara verilecek cezâ “cezânın en kısa zamanda geciktirilmeden ve suçluya acımadan, herkesin gözü önünde uygulanması”dır. Hattâ kanımca, öldürme, hırsızlık, zinâ, iftirâ ve türevleri suçlar için yapılması gereken şey, “bu suçlara verilecek cezâların, (kreş, anaokulu ve ilkokul yaşlarındaki çocuklar da dâhil olmak üzere) ne kadar televizyon ve internet kanalları varsa yayınlamaları zorunlu kılınmak üzere, canlı yayın ile tüm insanların izleyeceği şekilde uygulanması”dır. Îdam, el kesme ve kırbaç cezâları tüm kanallardan zorunlu olarak yayınlanmak üzere ve tüm herkesin canlı olarak izlemesine açık olacak şekilde uygulanmalıdır ve herkes bunu izlemelidir. Böylece suça karşı insanlarda mecbûrî bir korku ve caydırıcılık oluşturulacaktır. Bunun başka da bir yolu yoktur ve en etkili yol ve yöntem budur. Zîrâ tatlı dille, güzellikle, öğütle, eğitim ile ve geçici cezâlarla bu suçlar azalmadığı gibi gün geçtikçe çoğalmakta ve bir-çoklarının hayâtını karartmaktadır.

 

Allahın yarattığı bir canı ancak Allah almalıdır ki bu ancak doğal nedenlerle (hastalık, yaşlılık vs.) olur. Bu nedenle bir insanın canını alan yada acıtanların cezâsı, suçu işleyenlerin o suçu bir daha işleyemeyecek şekilde olmalıdır ki bu da ancak İslâm’ın cezâ yöntemi ile olabilir. Çünkü ancak bu-şekilde olursa suçları önlemek ve hattâ bitirmek mümkün olur.

 

“Çocuklar etkilenir, insanlar dehşete düşer, psikolojileri bozulur” vs. gibi sözler; yakını ve sevdiği öldürülmüş, yılların emeği ile birikimi çalınmış, kendisine iftirâ atılmış ve tecâvüz edilmiş kişiler yada toplumu en çok bozan zînâ suçu düşünüldüğünde boş laflardır ve hiç-bir değeri ve önemi yoktur. Zâten kendi başlarına gelse daha beterini isteyeceklerinden emin olabilirsiniz.

 

İnsanlar en kolay şekilde “görerek” öğrenir. Zâten insanların  büyük çoğunluğu kânunları bilmezler, çünkü bilmek için okumak gerekir. Fakat görerek öğrenmek en etkilisidir. Cezânın uygulanışını izlediğinde hem suçu, hem  cezâsını görür, hem de izledikleri onu bu tür suçları işlemekten alıkoyar. Çünkü îdam cezâsının olduğu ve herkesin gözü-önünde uygulandığı bir yerde bir kişi öldürmeyi ancak “ölmeyi göze alarak” yapabilir. Böylece insanlar hem suçun cezâsını öğrenir hem de onları o suçu işlemekten alıkoyar ki bu en etkili yöntemdir. Bundan daha etkili bir yol olmadığı gibi, suça mâruz kalanların yüreğini soğutacak olan en etkili ve tek yöntemdir.

 

İslâm’da kısası ancak devlet uygular. Fakat devlet, kâtili affedemez. Kâtili ancak maktûlün yakınları affedebilir ama onlar da kısas uygulayamaz. Bu, “kâtil ve maktûlün yakınları arasında bir düşmanlık olmasın yada düşmanlık artmasın” diyedir. İslâm’a göre “cezâyı veren” sonrasında cezâ görmemelidir. Çünkü kan dâvâları böyle başlıyor. Veli öldürülüp-öldürülmeyeceğine karar veriyor. Kısas karârı verildiğinde (ki genelde olan doğal olarak budur) kısası devlet uygulamalı ve kâtili herkesin gözü-önünde îdam etmelidir.

 

En doğrusunu sâdece Allah bilir.

 

Hârûn Görmüş

Şubat 2024

 

 

 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder