13 Şubat 2024 Salı

İdeâl Kadın

 


 

“Allah’ın kendisiyle kiminizi kiminize göre üstün kıldığı şeyi (malı) temenni etmeyin. Erkeklere kazandıklarından pay (olduğu gibi), kadınlara da kazandıklarından pay vardır. Allah’tan onun fazlını (ihsânını) isteyin. Gerçekten, Allah her-şeyi bilendir” (Nîsâ 32).

 

Hemen baştan söyleyeyim ki, kanımca en ideâl kadın; “ayağında çocuğunu sallarken, diğer çocuğunu emziren hâmile kadın”dır. Bu kadına şeytan etki edemez ve böyle bir kadın nefsin ayartmasına da kapılmaz. Üstelik bu kadın tâğutların sapık fikirlerinden de etkilenmez. Çünkü bu kadın, tam da fıtratına ve doğasına göre davranmaktadır. Bu kadının boş sözlerle ve işlerle de ilgisi yoktur. Zîrâ bunlarla uğraşacak boş vakti yoktur. Bu kadın tümüyle evine ve çocuklarına odaklanmıştır ve kadınlığı ve anneliği zirvesinde yaşamaktadır.

 

Ev, kadının doğal ortamıdır ve kadının kariyerinin zirvesi “annelik”tir. Kadının erkekten bâriz üstün olduğu şey anneliktir. Cennet “annelerin” ayakları altındadır. Allah kadınlara anneliği vermiş ve üstelik cenneti de ayaklarının altına koymuştur. Bu yüzden ayaklarının altında cennet olan bir insana laga-luga yapılmaz.

 

 İdeâl kadının kariyerinin zirvesi “annelik”tir. İdeâl kadın, Allah’ın râzı olduğu iyi bir kul, iyi bir eş, iyi bir aşçı ve “süper bir anne”dir.

 

İşte hayâtı gerçek anlamda dolu-dolu yaşayan ve yaşamından zevk alan insan böyle bir kadındır. Hele ki bir de tesettürüne ve namazına dikkat ediyorsa, 10-15 dakîkalık bir boşluğunda Kur’ân’dan bir-kaç pasaj da okuyorsa, of!, işte o zaman kaymaklı kadayıf olur. Peygamberimiz böyle kadınlar için “cennete dilediği kapıdan girsin” der: “Bir kadın Rabbine karşı gelmekten sakınır, bir ay orucunu tutar, beş vakit namazını kılar, iffetini korur ve kocasına itaat eder ederse, cennetin istediği kapısından girsin” (Mecmau’z-Zevaid, 4/306).

 

İslâm’da çocuğu “anne” yetiştirir, bakıcılar değil. Anne, aldığı eğitimden ve bilgiden ziyâde, kendisine anne olmaktan dolayı verilen sezgi ile yetiştirir çocuğunu. Bu nedenle okuma-yazma bile bilmek şart değildir anne olmak için. Bu sezgiyle davranarak bizi eğitiyor annemiz. İslâm’da olağan-üstü derecede önemlidir anne ve annenin eğitimi. Bu sebeple de “ümmet” diyoruz topluma; “umm” anne demek; anne kucağından çıkma, annenin yetiştirdiği insanlardır ümmet denilen şey. Annenin yerine bakıcıların baktığı insanlardan ümmet oluşmaz. Tabi bu dediklerimiz aklın koyduğu kurallara uygun değildir.

 

Kadınlar-kızlar kamusal alan çıkmada ve dâhil olmada pek isteklidir. Eskiden de kadınlarda tek-tük de olsa kamusal alana çıkma isteği vardı. Bunun için de çeşitli yollar ararlardı. Meselâ kadınlar Platon’un Akademi’sine katılmak için erkek kılığına girebiliyorlardı. Çünkü o zaman kadınlar akademiye katılamıyorlardı.

 

“Kadının dîni eksiktir” sözü çok yanlıştır. Allah kadına din konusunda erkeklere yüklediği gibi sorumluluklar yüklememiştir yada daha doğrusu, Allah kadına erkeklerden daha farklı (belki de daha ağır) sorumluluklar yükleyerek onları dînî sorumluluk noktasında eşitlemiştir. Çünkü din sâdece kitapta kalan değil, onun hayâta yansımış yönüdür de. Kadın için dînin hayâta yansımış yönü ev-hanımlığı ve anneliktir. Kadın için bu sorumluluklar, kutsallık açısından yeterlidir ve Kur’ân’ın %90’ı erkek zamiri ile erkeklere hitâp etse de, kadının yüklendiği sorumluluk nitelik olarak erkeklerden daha az ve daha aşağı değildir. Bu nedenle şöyle bir yorum ve söz duyarsanız o sözü hemen yere çarpın yada kanalizasyona atın:

 

“Sanâyi Devrimi’nden önce kadına uygun görülen yer âileydi. Ancak Avrupa’da başlayan ekonomik, kültürel ve siyâsî gelişmelerin şartlarına bağlı olarak bu alanın dışına çıktılar. Bu durum kadınların, teoriden pratiğe geçerek kazandıkları bir başarıdır. Kadınlar kendilerine biçilen âile gibi teorik bir alanı aşarak teoriye rağmen pratikte kamusal alanda yerlerini almışlardır. Elbette kadınlar için sınırlı bir alandan çıkmak bir başarıdır.  olarak görülmüştür. Modern dönemde ekonomik ve politik gereklerinden dolayı kadının çalışması zarûrî bir durumdur. Kadınların kamusal alandaki görünürlükleri, erkek tahakkümü altındaki kamusal alandaki mücâdele alanlarını genişletmeleriyle mümkün olmuştur”.

 

Peki ideâl kadın kimdir ve ideâl kadını kim belirleyecektir?. Elbette kadını kim yarattıysa O belirleyecektir. Çünkü her-şeyi olduğu gibi kadını da en iyi bilen Allah’tır. Allah ideâl kadın örneği olarak Asiye ve Meryem gibi kadınları gösterir. O-hâlde ideâl kadın, Allah’ın Kur’ân’da örnek gösterdiği kadınlardır. İdeâl kadın, ahlâk-timsâli olan kadındır.

 

İdeâl kadın, “hem çocuk hem de kariyer yapan” kadın değildir. Hem çocuk yapıp hem de kariyer yapmak hem mümkün değildir hem de kadından böyle bir şey beklemek kadına yapılan bir zulümdür. Kreş sayısının artmasının nedeni, hem çocuk hem de kariyer yapmanın bir sonucudur. İdeâl kadın, çocuk yapan, çocuklarını sağlıklı bir şekilde büyüten ve çocuklarını her alanda en iyi şekilde yetiştiren kadındır. Kadın zâten bu nedenle eğitimli olmalıdır. İdeâl kadın en az bir konuda farklılık gösterecek şekilde bilgili olan kişidir. Tabi fazla bir bilgi varsa bunu çeşitli araçları kullanarak toplumla da paylaşabilir.

 

Allah’a göre ideâl kadın, fıtratına ve doğasına uygun hareket eden, nâzik ve naif yapısına göre davranan, kendisine aşırı yük yüklenmesine karşı çıkan (çünkü onun yüklendiği yükler ağırdır), Allah’ın kendisine verdiği hakları ölçülü şekilde savunan, erkeklere özgü işlerle heveslenmeyen, okumayı, bilgilenmeyi ve tecrübe sâhibi olmayı evi, eşi ve çocukları için yapan, ilgilendiği konularda cins bir zihne sâhipse bâzı farklı düşünceler üretmişse bunları ev-merkezli olarak toplumla ve çevresiyle paylaşan ve yayan, çocuklarını doğuran, büyüten, eğiten, yetiştiren iyi bir anne, iyi bir eş, iyi bir evlat, iyi bir arkadaş ve dost olan kadındır.  

 

İdeâl kadın tesettür ve mahremiyeti bilen, konuşmasında ve davranışlarında dengeli ve ölçülü olan kadındır. İdeâl kadın haramlardan, günahlardan, şirkten, küfürden, zulümden, ahlâksızlıktan, ayıptan ve suçtan kaçınan kadındır.

 

İdeâl kadın, iyi bir aşçı olan kadındır. Çünkü yaşamak ilk başta yemek-içmekle ilgilidir ve bunu sağlayacak olan da ilk önce kadındır. Çünkü erkek dışarıda geçim için gereken parayı kazanmakla meşgûldür. İdeâl kadın çoluğuna-çocuğuna, ana-babasına, eşine-dostuna, kardaşına-arkadaşına iyilik eden ve ikramda bulunan, onlar tarafından sevilen ve sayılan kadındır.

 

İdeâl kadın “dişiliği” ile değil “kişiliği” ile öne çıkan kadındır. Düşüncelerinde, konuşmalarında, yazılarında, davranışlarında, giyinişinde vs. dişiliğini öne çıkarıp gösteren değil, kişiliğini ve insanlığını-müslümanlığını öne çıkaran ve gösteren kadındır. İdeâl kadın, mahremi ve nâ-mahremi bilen kadındır.

 

İdeâl kadın, batı’nın lâik, seküler, demokratik, feminist, kapitâlist, liberâl, komünist, modern, post-modern çağdaş ilkeleri değil, Kur’ân’ın ve Sünnet’i yâni İslâm’ın teorik ve pratik ilkelerini savunan ve İslâm’ın sözcülüğünü yapan kadındır.

 

İdeâl kadın, namazını kılan, orucunu tutan, Kur’ân’ı okuyan, tesettürünü nizâmî şekilde uygulayan ve bunlardan zinhar tâviz vermeyen kadındır.

 

Bunlar hep İslâm’ın târif ettiği ideâl kadın modelidir. Peki İslâm-dışı ideâl kadın târifleri nasıldır?. Meselâ Hâlide Edib'in ideâl Türk kadın profili şöyledir: “Türk kadını bilgili, karakterli, milliyetçi ve vatansever olmalıdır. Türk kadını, kendi sosyâl, politik hak ve hürriyetlerini koruyan ve geliştiren ve bu uğurda gerekirse ölmeyi göze alabilen kadındır. İdeâl kadın ‘çalışan kadın’dır”. Hâlide Edip kadının çalışmasını insan olmanın bir şartı olarak görüyordu. Eserlerinde batı’lı kadınların çalışma hayâtına dâir örnekler vermiştir. Kendi ideâlize ettiği kadın imajına uymayanlara karşı dışlayıcı hattâ aşağılayıcı bir tavır takınmıştır. Özellikle çingene kadınlarına ve kızlarına karşı tutumu bu minvâldedir. Böylece ideâl kadını batı’nın belirlediği kadın-tipi olarak sunmuştur. Peki ideâl kadın modelini niçin batı ve batı zihniyeti belirliyor da İslâm belirlemiyor?.

 

İdeâl kadın; sürekli olarak erkekler arasında olan, erkek gibi giyinen, sigara-içki içen, spor yapan, çok okuyan kadın değildir. Zîrâ bunlar kadının kadınlığından çıkartıp erkeksileştiren şeylerdir. Kadın-erkek eşitliği söylemi de kadını erkeksileştiriyor. Kadının çalışması kadının fıtratını bozunca, bu bozulma kadının fizîki yapısına da sirâyet ediyor ve çalışan kadın bir-süre sonra erkeksileşiyor. Kadın normâl-doğal-fıtrî olan hâlinden çıkıp, ev-dışı işlerde çalışınca hâl ve hareketlerinde erkekleşme yönünde bir değişme oluyor. Zâten; çalışan, sürekli erkekler arasında bulunan, erkek gibi giyinen, sigara içen, spor yapan, “anne” ol(a)mayan ve çok okuyan kadınlar erkeksileşiyor. Çünkü kadının normâl-doğal-fıtrî durumuna aykırıdır bunlar. Zîrâ kadın, erkek kadar sorumluluk sâhibi değildir. Kadınlar erkeksileşirken, erkekler de kadınsılaştırılıyor ve bu, -dediğimiz gibi- “bir proje kapsamında” yapılıyor.

 

İdeâl kadın Türkiye yada Dünyâ güzellik yarışmasında birinci olan kadın değildir. İdeâl kadın 90-60-90 hatlara sâhip olan kadın değildir. İdeâl kadın, Dünyâ-çapında üne kavuşmuş olan sporcu, aktör, yada bilim-insanı değildir. İdeâl kadın erkeklerin yapması gereken işleri yapan, bunlara heves eden kadın değildir. İdeâl kadın lâik, seküler, modern-çağdaş kadın değildir. İdeâl kadın, feminist kadın değildir. İdeâl kadın cinsiyet eşitliğini savunan, ağzı iyi laf yapan ve bağıra-bağıra konuşan, kahkahalarla gülen ve çığlık-çığlığa ağlayan kadın değildir. İdeâl kadın, çok iyi giyinen, süslenip-püslenip dışarıya çıkıp duran, bir şirketin, yada holdingin genel-müdürü, cio’su yada yönetim kurulu başkanı olan kadın değildir. İdeâl kadın “özgür kadın” değildir. İdeâl kadın iyi makyaj yapan, iyi giyinen havalı kadın değildir. İdeâl kadın, erkekleri ve hem-cinslerini konuşmalarıyla susturan, insanlara üstün gelen, karşısındaki kişiyi bilgisiyle ve laflarıyla ezen kadın değildir. İdeâl kadın iyi araba, tren, uçak, gemi vs. kullanan kadın değildir. İdeâl kadın modern dünyânın şekillendirdiği kadın değildir. İdeâl kadın “kariyerinin zirvesinde” olan kadın değildir.

 

İdeâl kadın sinemayı, tiyatroyu, baleyi, operayı, dans etkinlik ve partilerini sıkı tâkip eden ve toplantıdan-toplantıya koşan kadın değildir. İdeâl kadın lükse, şatafata meftûn, hayrân ve râm olan kadın değildir.

 

İdeâl kadın, erkekleri çok etkileyen, yürek hoplatan ve erkekleri peşinden sürükleyen, medyatik kadın değildir. İdeâl kadın sosyâl medyada çok tâkip edilen ve çok beğeni alan kadın değildir.

 

İdeâl kadın, batı’cı kadın değildir. İdeâl kadın “en başarılı” kadın değildir. İdeâl kadın, iyi bir mesleği ve geliri olan kadın değildir. İdeâl kadın batı’nın, modernizmin, Atatürk’ün, Ziyâ Gökalp’in, feministlerin, İslâm ve din-düşmanlarının, kapitâlist domuzların modellediği ve arzuladığı kadın değildir. Modern kadın, hurâfeleri din zannedenlerin, belli bir ırkın, coğrafyanın ve geleneğin kabûl ettiği ve benimsediği kadın değildir.

 

İdeâl kadın, kraliçe, prenses, cumhurbaşkanı, başbakan, bakan, lîder vs. olmuş olan kadın değildir.

 

Tabi ideâl kadın, dindar olmak adına saçmalıklar ve hurâfeleri savunan, Allah’ın emretmediğini dinleştiren, iyi mevlid, Yâsîn-Tebâreke ve gazel okuyan, hurâfeleri ve uydurma rivâyetleri falan anlatıp duran yada dîni modernizmle sentezlemiş ve tesettürü üzerinde eğreti duran kadın da değildir.

 

Modern dünyânın şekillendirdiği kadın ise, fıtratı ve doğası bozulmuş, kendisine aşırı yükler yüklenmiş, dişiliği her alanda ve mekânda kullanılmak istenen, reklâmların nesnesi yapılmış, ucuza çalıştırılan, kendisine verilen işi îtirâz etmeden ve ses çıkarmadan yapması istenen insandır. .

 

Bundan dolayı modern kadınların çoğu erkeklere-özgü işlere ve hareketlere sâhip çıkarak anneliği ve kadınlığı terk etmiş oldular. Kadınlığı erkekliğe tebdil ederek Allah’ın yaratışını değiştirmişler ve Allah’ın sünnetine karşı gelmişlerdir. Oysa Allah’ın hükümleri “oylamaya sunulamayacak” olan hükümlerdir:

 

“Allah ve Resûlü, bir işe hükmettiği zaman, mü’min bir erkek ve mü’min bir kadın için o işte kendi isteklerine göre seçme hakkı yoktur. Kim Allah’a ve Resûlü’ne isyân ederse, artık gerçekten o, apaçık bir sapıklıkla sapmıştır” (Ahzâb 36).

 

Târihçi Thukidides (M.Ö. 460-395) ideâl kadını târif ederken şöyle demiştir: “En iyi kadın, kendisinden söz-edilmeyen kadın”dır.

 

İdeâl kadın, tüm samîmi mü’min ve mü’mineler gibi; haksızlıktan, ahlâksızlıktan, adâletsizlikten, haramdan, günahtan, ayıptan, şirkten, küfürden, münâfıklıktan ve zulümden sakınan kadındır. Allah’ın emir ve yasaklarına uyan ve bu konuda tâviz vermeyen kadındır. İdeâl kadın şükretmesini bilen, Allah’tan râzı olan ve Allah’ın râzı olduğu kadındır vesselam...

 

En doğrusunu sâdece Allah bilir.

 

Hârûn Görmüş

Şubat 2024

 

 

 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder