“Ey îman edenler, mü’minleri bırakıp da
kâfirleri veliler (dostlar) edinmeyin. Kendi aleyhinizde Allah’a apaçık olan
kesin bir delil vermek ister misiniz?” (Nîsâ 144).
Ötekileştirme: “Bireylerin, toplum
tarafından onaylanmayan veyâ farklı görülen özellikleri îtibârıyla, çoğu-zaman
ayrımcılık ve dışlanmaya mâruz kalmalarını sağlayıcı şekilde etiketlenmeleri
durumu”dur.
İslâm’da ezelî, ebedî ve amansız öteki “şeytan”dır.
Şeytan ve onun kontrôlü ve yönlendirmesinde olan nefs ve tâğutlar da, İslâm’a
göre ötekileştirilmesi emredilen “ötekiler”dir.
Şeytani nefsi
tâğutlar, batı ve Allahsızlık, düşmansız yapamaz, hep ötekine ihtiyaç duymuştur-duyar.
İslâm’ın ise böyle bir sorunu yoktur, çünkü Allah tarafından “öteki” îlân
edilen bir varlık vardır: Şeytan. İnsan
ötekisiz yapamadığı için Allah bize öteki olarak şeytanı gösterir. Bu yüzden
şeytana ne kadar düşman olursan-ol o kadar iyidir. Fakat insanlar târih boyunca
şeytanı ötekileştireceklerine, hep kendilerine göre öteki olanı şeytanlaştırmışlardır
ve bu hâlen devâm etmektedir. “Kedi yavrusunu yiyeceği zaman fâreye benzetirmiş”
sözünde olduğu gibi.
Şeytan
gibi bir ötekisi olmayanlar hep insanı ötekileştirirler. Elbette
ötekileştirilmesi gereken insanlar da vardır. Zâten şeytan şeytanlığını her
zaman insanlar üzerinden yapar. Bu da, şeytanı ötekileştirmenin bâzı insanları
ve toplumları ötekileştirmek anlamına gelir. Hiç kimseyi ötekileştirmeden
şeytanın ötekileştirilmesi mümkün değildir. Firavun ile kucak-kucağa iken
“şeytanın ötekileştirilmesi” diye bir şey olamaz. İşte bu nedenle burada önemli
olan şey, ötekileştirmeyi vahiyden öğrenmektir. Yoksa şeytanın ve nefsin
etkisiyle herkesi ötekileştirmeye ve ötekini-berikini aynılaştırıp “diğeri” îlân
etmeye başlarsınız.
Allah’ın
da, başta şeytan olmak üzere ötekileştirdikleri vardır. “Gerçek şu ki, şeytan sizin düşmanınızdır,
öyleyse siz de onu düşman edinin. O, kendi grubunu, ancak çılgınca yanan ateşin
halkından olmaya çağırır” (Fâtır
6). Allah,
âhiret, gayb, peygamber, vahiy, hak-hakîkat üzere olmayanlar mü’minlerin
ötekisidir fakat bunların hepsi mü’minlerin düşmanı değildir. Dünyâ iyilerle
kötülerin ayrılması için kurulmuş geçici bir imtihan alanı olduğundan dolayı
“ötekiler” hep vâr olmuştur ve vâr olacaklardır. Bu nedenle “hepimiz biriz, ve
hepimiz aynıyız” gibi ifâdeler İslâm’a uygun değildir. Çünkü Kur’ân’a göre
sâdece mü’minler kardeştir. Diğerlerinin hepsi öteki olmasa da kardeş değildir.
Hattâ Allah, “o benim oğlumdu” diye gemiye binmediği için boğulan oğlundan
dolayı üzüldüğünde Hz. Nûh’a, “Hayır o
senin oğlun değildir, çünkü sâlih olmayan bir iş yapmıştır” diyerek Hz. Nûh’un
oğlunu bile ötekileştirmiştir.
İnsanlar kendisi gibi inanamayanı,
düşünmeyeni, konuşmayanı, yazmayanı ve yaşamayanı “öteki” olarak belirliyorlar.
Oysa İslâm ‘a göre öteki, Allah’ın emrettiği gibi inanmayan, düşünmeyen, konuşmayan
ve yaşamayanlardır. İslâm’a göre bunların hepsi “öteki”dir ama hepsi “düşman”
değildir. Çünkü düşmanlık sâdece zulme ve zâlimleredir: “…Zulüm yapanlardan başkasına
karşı düşmanlık yoktur” (Bakara
193). Öteki olmasına rağmen düşmanlık yapılmayacak olanlar Kur’ân tarafından
belirlenmiştir:
“Allah, sizinle din konusunda savaşmayan, sizi
yurtlarınızdan sürüp-çıkarmayanlara iyilik yapmanızdan ve onlara adâletli
davranmanızdan sizi sakındırmaz. Çünkü Allah adâlet yapanları sever. Allah,
ancak din konusunda sizinle savaşanları, sizi yurtlarınızdan sürüp-çıkaranları
ve sürülüp-çıkarılmanız için arka çıkanları dost (veli) edinmenizden
sakındırır. Kim onları dost edinirse, artık onlar zâlimlerin ta kendileridir”
(Mümtehine 8-9).
Âyetin
söylediği gibi; mü’minlere zulmetmeyenler ve düşmanlık yapmayanlara düşmanlık
yapmak yoktur ve hattâ onlara iyilik de yapılabilir. Fakat onlar mü’minlerden
olmadıkları için onlarla “dost” da olunamaz:
“Ey îman edenler, yahudi ve hristiyanları
dostlar (veliler) edinmeyin; onlar bir-birlerinin dostudurlar. Sizden onları
kim dost edinirse, kuşkusuz onlardandır. Şüphesiz Allah, zâlimler topluluğuna
hidâyet vermez” (Mâide 51).
Çünkü:
“Sen onların dinlerine uymadıkça, yahudi ve
hristiyanlar senden kesinlikle hoşnut olmazlar. De ki: ‘Şüphesiz doğru yol,
Allah’ın (gösterdiği) yoludur’. Eğer sana gelen bunca ilimden sonra onların
hevâ (istek ve arzu)larına uyacak olursan, senin için Allah’tan ne bir dost
vardır, ne de bir yardımcı” (Bakara 120).
Görüldüğü gibi “zâlimlerden
başkasına düşmanlık yoktur” ayrımı ince bir ayrımdır. Bu
nedenle hem “öteki”ni hem de “düşmanlar”ı Allah’tan yâni Kur’ân’dan öğrenmemiz
gerekir ve bunlarla nasıl bir ilişki kurulacağını da güzel örnekliğimiz
Peygamberimiz’in Sünnet’ini de göz-önüne alarak yapmalıyız. Yoksa -aynen
günümüzde olduğu gibi- ötekileştirme hastalığına tutuluruz da herkes birbirini
ötekileştirir ve böylece Dünyâ yaşanamaz
bir yer olup çıkar.
Modernizm bir
“ötekileştirme uygarlığı”dır. Kendisi gibi olmayanı ve kendisine fayda
vermeyeni ötekileştirir. Doğu’yu, müslümanları, kendisine karşı çıkanları,
kadın ve erkeği, zengini ve fakiri, güçlüyü ve güçsüzü vs. herkesi birbirine
karşı ötekileştirir ve çatıştırır. Zîrâ bundan geçinir. Meselâ
modernite, -Allah’ın yaptığı taksimine râzı olmadığı için- erkeği kadın
karşısında “öteki” durumuna getirmiştir. Aralarındaki yoğun çatışma bu
nedenledir.
Doğu, batı tarafından târih boyunca “öteki” olarak görülmüştür. Çünkü Güneş ve ışık
her zaman ilk önce doğu’dan doğmuştur. Batı’nın, İslâm’ı sürekli olarak “öteki”
olarak göstermesi bir nedeni de, kendisinde bulunan yozlaşmış (b)ilimin “saf
hâli”nin İslâm’dan kaynaklanmasıdır. Bu her-şeyde böyledir.
Modernizm,
eski hâkim paradigma olan İslâm’ı ötekileştirerek ve silmeye çalışarak
hâkimiyetini kurmak istiyor ve büyük ölçüde kurdu. O-hâlde İslâmî hâkimiyeti
yeniden kurmak için şeytanı, nefsi, tâğutları ve modernizmi ötekileştirmek ve
düşmanlık gösterilmesi gerekenlere düşmanlık göstermek ve icâbında yıkıp silmek
şarttır. Zîrâ hiç-bir sistem bir-önceki hâkim sistemi yıkmadan ve silmeden
hâkim olamaz.
En doğrusunu sâdece Allah bilir.
Hârûn
Görmüş
Şubat 2024
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder