Lâ ilâhe illallah=İlah yoktur, ille Allah vardır.
“Allah’tan başka ilah yoktur” olarak söylenen
kelime-i tevhid sözü, sanki “ilahların içinde en büyüğü Allah’tır” der gibi bir
anlam veriyor yada insanlar; “Allah’tan başka ilahlar” düşüncesine kapılıyor.
Yâni “Allah, ilahlar içindeki en büyük ilahtır” gibi bir mânâ çıkıyor ortaya.
Bunun çok da doğru bir çeviri ve söylem olduğunu düşünmüyorum. Aslında burada
söylenmek istenen şudur: “Sizin o ilah zannettikleriniz var ya; onlar ilah
falan değildir, ilah dediğin tek olur, o da âlemlerin rabbi olan Allah’tır”.
İlah “gerçek” olandır ki “mutlak gerçektir” bu. Eğer
bir şey “mutlak gerçek” değilse ilah da değildir. Sâdece bir vehim yâni kuruntudur.
Zannetmedir. O şeye isterse tapınılıyor olsun yine de fark etmez, tapınılan şey
kendi vehmi olur. Şirk, “Allah’tan başka olan ilahlara tapmak” demek değil, “tapınılan
şeylerde Allah gibi bir güç vehmederek onları ilah gibi görmek ve onlara
uymaktır. İlah olmadıkları bilinmesine rağmen ilah gibi tapınılan şeylerdir
yada kişilerdir onlar. Aslında “ilah” zannettiklerine tapanlar, onların ilah
olmadıklarını içten-içe biliyorlar. Vicdanları onlara; “bu taptığınız şeyler
beş para etmez taş-toprak-tahtadır” deyip duruyor ve kendisi de buna şâhittir
ve bunu onaylıyor. Fakat yine de bu işi sürdürmesi, konjonktürden dolayıdır.
Onlara tapmaları aslında onlara bir değer verdiğinden değildir, onlara bir
değer verildiği zannedilmesin. Kişiler, çıkarına değer veriyor. İşini
götürüyor. Bir taşın-tahtanın önünde eğilmek ve ona tâzimde bulunmak, aklı
başında olan herkes için mâlum olduğu üzere saçmalık ve ahmaklıktır. Fakat kişi
o “sistem”den bir çıkar elde ediyor ve bu nedenle ilahlaştırmayı sürdürüyor.
Artık öyle bir duruma geliniyor ki, çıkarını sürdürmek için o şeyin ilahlığını
sürdürmesi gerekiyor ve o kişi bunu biliyor ve onu var gücüyle koruyor, laf
söyletmiyor ve ona tam bir kulluk bile yapmaya başlıyor. Çıkar-merkezli bir
eyleyiş insanın aklını başından alıyor demek ki. Aslında ilahlaştırdığı şey
kendi nefsinden başkası değildir: “Kendi
istek ve tutkularını (hevâsını) ilah edineni gördün mü?. Şimdi ona karşı sen mi
vekil olacaksın?” (Furkân 43).
Kelime-i tevhid sözü olan Lâ ilâhe
illallah, iki aşamalı bir söyleyiştir aslında. İlk önce bir “la” demek gerekiyor;
Lâ ilâhe. Lâ ilâhe demeden illallah demenin bir anlamı olmaz çünkü.
Bahsettiğimiz bu ilah zannedilenlere, ilahlaştırılmış olanlara yâni çıkarlara,
hevâ ve heveslere ilk önce güçlü bir “lâ” demek gerekir. Onları tam olarak yok
saymadığınızda, “illallah=ancak O var” demek boşa çıkıyor. Zîrâ onlar orada hâlen
duruyor ve kendilerine itaat ediliyor. Onlara bir “lâ” demek , onları kırıp
parçalamak gerekiyor. İçteki putlarla birlikte dıştaki ilah zannedilen putlara
güçlü bir “lâ” diyerek gönlü bir temizlemek gerekiyor ilk başta. Şirkten
kurtulmak bu demektir ve Allah şirk içindeki kâlbe ilham vermiyor ve bakmıyor
bile: “Müşrikler ancak pisliktirler” (Tevbe 28). Allah pislik içindeki
bir yere gelmiyor. Allah kâlplere bakıyor, dış görünüşlere değil. İşte ilk önce
güçlü ve sürekli bir “lâ ilâhe” ile ilah zannedilen putlardan temizlenen kâlp,
Allah’ın mekânı oluyor ve Allah ilhâmını saçıyor bu kâlbe. Bu ilhâmı alan
kişilerin önünde artık birilerinin durabilmesi mümkün değildir. Zâten zamânımızdaki
müslümanların hâl-i pür melâllerinin nedeni, “lâ ilâhe” demeden “illallah” demeleridir.
İçindeki, kâlbindeki şirki temizlemeden “illallah” demek işe yaramıyor.
“Lâ”; putlara, çıkarlara, ideolojilere, nefse, harama, günaha,
fitne-fesada ve tüm büyük-küçük günahlara. “Lâ ilâhe” demek bu demektir. Bunda
sonra “illallah” denecek. “İllallah” yâni “sâdece O ilahtır”, “ille de O”.
Böyle olunca O’ndan başkalarının sözü, kânunu, gücü, parası, malı-mülkü kaç
para eder?. Âlemlerin Rabbi olan Allah’ın yanında başkasının esâmisi mi okunur?.
Allah’a kul olmuş biri için diğerlerinin ne hükmü ve önemi kalır?. Çünkü “lâ
ilâhe” demekle şeytanın-tağutların, onların taşeronları olan uşaklarının,
haramın, çıkarın önemi kalmıyor. Artık Allah’ın dediğini yapmaya başlıyor ve O’nun
yolundan gidiyor mü’min kişi. Onu hiç-bir kimse durduramaz artık. Cennete kadar
yolu var. O artık cesur, dirâyetli, şevkli, azimli, fedâkâr, gayretli, bilinçli
vs. bir kişidir, şirkten kurtulmuş zîrâ. Şirkten kurtulmanın bizzat kendisi bir
güç elde etmektir. Çünkü “lâ ilâhe” demiştir ve O’nun yoluna “illallah” diyerek
girmiştir.
“Lâ ilâhe” yarım ağızla yarım-yamalak söylenecek bir
söz değildir. Bir kazan balın işine bir damla zehir düşse, o bal artık zehirli
bir bal olacağı gibi; tevhidin içine düşecek küçük bir şirk de tevhidi
zehirleyecektir. Tevhid %100 tevhidtir. Bu nedenle şirke %100 olarak “lâ” yâni
“lâ ilâhe” demeyen kişi, şirkin ehvenine “illâ” der. Demek zorunda kalır.
Şirk ya vardır yada yoktur. “Az şirk” olmaz.
“Lâ” demeden “illâ” demek, müşriklerin Peygamberimize:
“Ey Muhammed, bir sene biz senin tanrına tapalım, bir sene de sen bizim tanrılarımıza
tap” demeleri gibidir. Peygamberimiz bu teklife şiddetle karşı çıkınca, Kâfirûn
Sûresi gökleri delip iniverdi:
“De ki: Ey kâfirler!. Ben sizin taptıklarınıza
tapmam. Benim taptığıma siz tapacak değilsiniz. Ben de sizin taptıklarınıza
tapacak değilim. Siz de benim taptığıma tapacak değilsiniz. Sizin dîniniz size,
benim dînim bana” (Kâfirûn 1-6).
Ramazan Yazçiçek:
“Peygamberlerin mesajının özü, ezber bozan bir içeriğe sâhiptir. Bu
mesaj, çağı ve olayları yeniden şekillendirmek için egemen tutuma “Lâ” deme
amaçlıdır. “Lâ”, bir zaman aralığında “gâlib gözüken rûha” temsîliyeti de
teslimiyeti de reddeden inkılâbî bir rûhu telkin eder” der.
Zamânımızda da “Lâ ilâhe”siz bir İslâm oturtulmaya
çalışılıyor ve buna; “Demokratik İslâm”, “Ilımlı İslâm”, “Protestan İslâm”, “çoğulculuk”,
“Liberâl İslâm , “Millî İslâm” gibi isimler yakıştırılıyor. İslâm’ın yanındaki
bu eklerin tamâmı “Lâ ilâhe” sınıfına girer. Yâni bu ekler, zâten “lâ ilâhe”
usturasıyla kesilip atılması gereken eklerdir. İslâm %100 İslâm’dır ve başka
şeylere ihtiyâcı yoktur. Bu sözde ekli İslâm’lar; içkiyi, sigarayı,
uyuşturucuyu, kumarı, zinâyı, yalan-dolanı (serbest ticâret), fâizi, fuhşiyâtı
yâni her konudaki fâhişliği serbest bırakmış olmasına rağmen yine de İslâm olduğunu
söylemektedir. Yâni “Lâ ilâhe” denmesi gereken her-şey zirve yapmış bir hâlde yürürlükteyken,
sâdece “illallah” dedikleri için kendilerini müslüman gören ve müşrik
zannetmeyen ahmakların olduğu Dünyâ ve ülkeler içinde yaşıyoruz. “Lâ ilâhe”siz
bir “illallah” da nedir?. Hastalığı iyileştirmeyi düşünmeden sürekli ilaç
kullanmak gibi; zehir içerdeyken, onu ilaçla baskılamak gibi; bataklığı kurutmadan
sivrisineklerle mücâdele etmek gibi. Hayır!, “Lâ!”; hiç-bir zaman başaramazsınız
ve durumunuz “badanalı kabir”lerden farklı olmaz. Dışarıdan bakanlar sizi
bembeyaz görür, hâlbuki içleriniz çürümüş ve pisliğe içindedir.
Bünyamin Zeran:
“İslâm’i değerlerin millî değerlere kurbân edildiği bir sürecin
içindeyiz. Büyük Türkiye ideâli, İslâm’sız bir Türkiye’ye râzılığı berâberinde
getirmiş durumdadır. Ekonomik anlamda güçlü, demokratik, laik bir duruşla ve
liberâl /muhâfazakâr bir bakışla kendimize daha çok alan açma iddiası da bizi
bu sistemi sâhiplenmeye itmiş durumdadır” der.
Şirki işleyenler, sözde müslüman kimliğine sâhip
olunca ne değişiyor ki?. “Lâ ilâhe” dememiş zîrâ. “Ehveni müşrikler” de
müşriktirler, “ehveni şirk” de şirktir. Müşrikler sizden taraf olunca şirk
ortadan kalkmaz:
“Sizin
kâfirleriniz onlardan daha hayırlı mıdır?. Yoksa sizin için Kitaplarda bir
beraat mi var?” (Kamer 43).
“Lâ ilâhe” demeden “illallah” demek şirkin bir diğer
çeşididir. “Abdestli şirk”tir. Gusül abdesti olmadığı hâlde namaz abdesti almak
gibi bir şey. Böyle bir durumda cenâbetlikten kurtulunamaz ve müslümanlık adına
yapılanlar boşa çıkar. İllâ ki sağlam bir “gusül abdesti” alarak yâni “lâ ilâhe”
diyerek temizlenmek şarttır. “İllallah” ile de yeni abdestler ve ibâdetler
arkasından gelir.
Allah’a îman etmenin yâni mü’min olmanın ön şartı, ilk
başta tağutu reddetmek, inkâr etmek ve onu yok saymaktır (tağuta küfretmek). Bu
Kur’ân’da şöyle gösterilir:
“Dinde
zorlama (ve baskı) yoktur. Şüphesiz, doğruluk (rüşd) sapıklıktan apaçık
ayrılmıştır. Artık kim tağutu tanımayıp (küfredip) Allah’a inanırsa, o,
sapasağlam bir kulpa yapışmıştır; bunun kopması yoktur. Allah, işitendir,
bilendir” (Bakara 256).
“Lâ ilâhe” ve arkasından “illallah”=“Allah’tan başka
ilah yoktur” sözü Dünyâ’ya hâkim kılınmadıkça hiç-bir zulüm, acı, feryat,
çığlık, savaş, adâletsizlik giderilemeyecektir.
“Hiç şüphesiz, Allah, kendisine şirk koşanları
bağışlamaz. Bunun dışında kalanlar ise, (onlardan) dilediğini bağışlar. Kim
Allah’a şirk koşarsa elbette o uzak bir sapıklıkla sapmıştır” (Nîsâ 116).
Allah şirk koşanlara
yardım etmez ve onları pislik içinde bırakır. Şirkten kurtulmanın ilacı güçlü
bir “lâ”, sonrasında da sağlam bir “illâ”dır.
“Lâ”da
“hayır” vardır vesselam.
En doğrusunu sâdece Allah bilir.
Hârûn Görmüş
Hazîran
2016
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder