Latince “ben” demek olan “ego” ile “egozim” arasında
fark vardır. Ego, “kurtulunamayacak bir benlik hissedişi ve eyleyişi” iken,
egoizm; “Bencillik, kendi menfaatini ön-plâna alma. Her işi ve davranışta
kendini düşünme” anlamındadır. Bencillik, insanın kendini herkesten üstün
görerek bir şey zannetmesi ve müstekbirleşmesidir. Fakat ego yâni benlik, “ben”
hâli bencilliğin kaynağı olsa da zorunlu bir kaynaklık değildir bu. “Ben”,
kişinin kendini hissettiği o gizli şeydir ki, kişi o ben’i hissediyor diye
kınanamaz. “Ben” bencilliğe döndüğünde kınama başlar. Bencillik, küresel çapta
bir fitnedir zîrâ.
Bâzıları “sende benlik var” diyerek bir kınama yapmak
istiyorlar ama dediğimiz gibi; benlik=ego, egoizme-bencilliğe dönüşmedikçe
kınamanın konusu olamaz. Benim benliğim varsa vardır ve ben bunu önleyemem,
beni öldürmedikçe kimse de önleyemez. Onu ben açığa çıkarmadım ki ben yok
edeyim. Zâten yok edilmesi gereken bir şey de değildir “ben” bilinci. Ben, “ben
bilinci”mle düşünürüm, okurum, yazarım, eylemde bulunurum vs. O bilince sâhip
olmayanlar herhâlde bitkisel hayatta yada beyin ölümü gerçekleşmiş olanlardır.
Egoyu fazla dillendirmek de tersinden bir egodur ki
bu tutum kişiyi hem egoist yapar, hem de egoist zannettiklerinden ve onların
doğrularından uzak tutar. Unutulmamalıdır ki her peygamber egoistlikle
suçlanmıştır: “Bu, sizin benzeriniz olan
bir beşerden başkası değildir. Size karşı üstünlük elde etmek istiyor”
(Mü’minûn 9). Bu suçlama, suçlamayı yapanların egolarından kaynaklanan bir
suçlamadır aslında. İnsanlar, egolarına dokunanları egoist olmakla
suçluyorlar. Egoistlik suçlaması, tersinden bir egoizm doğuruyor.
“Ben”, “biz”in alt-yapısıdır. “Ben” olmadan “biz” de
olamaz. Biz olmadığındaysa ortalıkta hareket eden şuursuz et parçalarından başka
bir şey olmayacaktır.
Benlik karşıtlığını komünist/marksistler çok öne
çıkarırlar. Zîrâ onlar “biz merkezli”dir. Komünist devlette “ben” yoktur, tüm
devlet anlamında “biz” vardır ama bu durum “biz”i oluşturan “ben”leri mutlaka
baskıyla sindirmiştir. Yâni “ben”lerin sindirilmiş olduğu “biz”lerden oluşan
toplumlardır komünist sistemler. Fakat bu sistemde egolar baskılanmış olsa da
egoistlikler baskılanamamış ve komünizmin yıkılmasıyla berâber hemen açığa
çıkmıştır. Komünist devletlerin vatandaşları ve komünist düşüncede olanlar kendi
başlarına karar vermekten çok korktukları gibi, başkasının sözüne de o kişide
“ben” olduğu için kolay-kolay güvenemezler. Sürü psikolojisi ile hareket
ederler. Zâten bu nedenle “ben”e güvenemezler ama “biz”i oluşturan devlete çok
fazla güvenirler. Kapitâlizmde ise tam tersine “biz” yoktur, “ben” vardır ve “ben”
ilahlaştırılmıştır. Öyle bir hâle gelinir ki kapitâlizm tüm insanları “benzer”
hâle getirerek tersinden komünizmin geldiği noktaya gelir. Zâten ikisi arasında
“sistem sorunu” yoktur. Sistem-içi bir karşıtlık söz-konusudur sâdece. İkisi de
lâik-seküler-profandır. İslâm’da ise “ben”den yola çıkan bir şahsiyet ve
şahsiyetli kişilerden oluşan bir toplum cemaat-ümmet vardır. İslâm’da ibâdetler
kişiselden cemaate doğru seyir eder.
“Ben”lik karşıtlığı, kişinin orijinâlliğini de
yadsımış olur. “Ben”lik karşıtları kişiyi kendisi olarak kabûl edemezler. Oysa
kişi orijinâl bir varlıktır ve her-şeyi kendine hastır. Kişi orijinâl olarak
yaratılmıştır. Gayr-i İslâm’i Darwin’ci zihniyetin bahsettiği gibi, çeşitli
varlıklardan-canlılardan başkalaşım geçirerek ve değişerek oluşmamıştır.
İnsanın diğer varlıklardan ve canlılardan başkalaşım geçirerek ve değişerek (evrim)
oluşan canlıya “ben” demesi kabûl edilemez. Çünkü o varlık “orijinâl” değildir.
Orijinâl olması için, “kendisi” olarak “yaratılmış” olması gerekir.
Dünyâ’da benden başka bir “ben” yok ki!. Ben tekim. Bundan
sonra da benden bir daha olmayacak. Zâten Allah bu yüzden kişisel olarak bana
sorumluluklar yüklemiştir. Sorumluluk almayanlar yâni “ben”liğini
kullanmayanlar sorunlar üretirler zîrâ.
Mandeville: “Doğal
insan” erdemli insan değil, egoist olan
insandır” der. Fakat İslâm, doğal olanı değil, medenî (uygar değil) olan insanı
hedefler. “Doğal olan”ı geliştirerek “medenî” yapar. İslâm medeniyeti, doğayı
düşman görerek ve onu ifsâd ederek değil de, onu koruyarak ve ondan
yararlanarak medeniyete ulaşır.
Lamettrie de; “Altruist=özgeci=başkasına
yararlı olmaya çalışma”yı bile bencillik olarak görüyor ve buna “bencilliğin incelmiş
bir formu” diyor. Tabi başkası için, toplum için hayâtı fedâ etmeyi göze
almanın nasıl bir bencillik olduğunu hesâba katmıyor. Allah için, işgâl edilmek
istenen vatan için, insanlık için yada birini kurtarmak için hayâtı riske atmanın
nasıl bir bencillik olduğunu söyleyemiyor.
Locke için ahlâkî
hayat başlıca üç otoriteye dayanır: Vahiyde kendini belirtmiş olan Tanrı’nın
istenci; devletin yasası ve bir de törelerin normları”. Fakat ilki hâriç
diğerleri gönülden uyulan şeyler değildirler. Devlet yasası ve törelere göre
olan ahlâk, bir boşluk bulduğunda ahlâklı olmaktan vazgeçebilir.
Egoist insanlar gerçek anlamda ahlâklı da, mutlu da olamazlar.
Alturist=Özgeci=Fedâkâr tutumların verdiği huzûru ve o kendine has mutluluğu
başka bir şey veremez. Richard Cumberland:
“Özgeci eğilimler bize haz da
verirler, dolayısıyla kendi mutluluğumuzun
da kaynağıdırlar. Benciliğe (egoizm) dayanan bir mutluluk sürekli
olamaz, çünkü insan, ancak evren ve toplum ile uyum hâlinde yaşamasıyla mutlu
olabilir”.
Îman eden ve îmânının gereğini yerine getiren de
tek-başına “ben”dir. Bu “ben”ler daha sonra cemaat hâline gelerek ortak bir
amelde bulunurlar. Cemaat, komünizmde olduğu gibi “sürü” ve kapitâlizmde olduğu
gibi “kitle” değildir. Yürekleri tek-tek atan topluktur. Bir ağaç gibi tek ama
bir orman gibi kardeşçesine.
Ego ile şahsiyet de aynı değildir. Şahsiyet,
ego=ben’in İslâm ile inşâ olmuş hâlidir. Modernizm “birey” yetiştirirken, İslâm
şahsiyet yetiştirir. Bireyi şahsiyete dönüştürür daha doğrusu. Birey en ufak bir
şeyden bile vazgeçemezken, şahsiyet, icâbında her-şeyden ferâgat edebilir,
malından ve canından bile. Birey çıkar-odaklı, şahsiyet değer-odaklıdır.
Egonun panzeri teslîmiyettir; Allah’a olan
teslîmiyet. Zâten ego, “sâdece Allah’a teslîmiyet” gösterilmediğinde açığa
çıkar. Böyle olduğunda, şahsiyete dönük olan “ben bilinci”, bencilliğe dönük
olan egoya dönüşür.
İlâhi olan dışında hiç-bir şey %100 iyi ve %100 kötü
olmaz. Egoizmin görünümü olan kibir bile bir yerden sonra kınanan olmaktan
çıkabilir. Meselâ “müstekbirlere karşı kibir sadakadır” denir. Fakat egoistin
alâmet-i fârikası olsa da, İslâm’ın yetiştirdiği şahsiyete yakışmayacak bir
tavırdır kibir:
“Yâ eyyuhâl insânu mâ garrake bi
rabbikel kerîm”. “Ey insan!. Sana bu kadar cömert olan Rabbine karşı,
seni bu kadar gururlu kılan nedir?”
(İnfitâr 6).
En doğrusunu sâdece Allah bilir.
Hârûn Görmüş
Hazîran
2016
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder