“Eğer yetim (kız)lar konusunda adâleti
yerine getiremeyeceğinizden korkarsanız, bu durumda, size helâl olan kadınlardan
ikişer, üçer, dörder olmak üzere nikâhlayın. Şâyet adâleti
sağlayamayacağınızdan korkarsanız, o zaman bir (eş) yada (yâni ?) sağ ellerinizin mâlik oldukları ile (mevcut eşleriniz ile) (yetinin).
Bu, haksızlığa sapmamanız için daha uygundur” (Nîsa 3).
Evet;
poligami=çok-eşlilik ile ilgili âyet budur. Modern
meâlciler/tefsirciler/yorumcular, modernizm karşısında komplekse kapıldıklarından
dolayı bu âyete binbir takla attırmışlardır ve hâlen de attırıyorlar. Neler
söylüyorlar neler. Tam bir beyin fırtınası. Yapılan yorumların neredeyse tamâmı
-kusura bakmasınlar ama- kılıbıkça. Kur’ân’ın Kur’ân ile tefsirini bir kenara bırakmışlar,
“âyeti nasıl modern zamanlara uydururuz”un derdine düşerek neredeyse
kendilerini “yırtacak” hâle geliyorlar. Tüm bu zorlamaların sonucu tabî ki de Kur’ân’ın
söylemediği şeyi Kur’ân’a söyletme ve güyâ “modernleri” memnun etme ve rahatlatma
maskaralığıdır.
Tek-eşlilik, müslümanlar içinde genelde
Türklerin eskiden de alışık oldukları evlilik türüdür. Bu yüzden çok-eşlilik
eleştirileri genelde bu milletten geliyor. Gerçi Türklerin tek-eşli olmalarının
nedenleri vardır ki bunun en önemli nedenini Bülent Akyürek; “Türkler Neden
Tek-eşlidir?” yazısında şöyle anlatır:
“Göçebeyiz. Göçebeler yükte
hafif, pahada kıymetli malları severler. Bir atın arkasına bir kadın sığar ama dört kadın için dört at
alıp yolculuk etmek zordur. Tek-eşliliklerinin özü, hikmeti budur!. Dört kadın,
yerleşik-hayat
mahsûlüdür. Bir yere tam mânâsıyla yerleşemediğimizden tek kadınla
ihtiyarlıyoruz. Yoksa niyetimizin temizliği mevzû bahis değildir!. Belimizi kıran
ekonomidir. Ah fakirlik, yere batasıca fukaralık ah!”.
Başta Peygamberimiz
olmak üzere diğer peygamberleri, kültürleri, zarûretleri, şartları ve en
önemlisi Kur’ân’ın açık hitâbını hiçe sayarak bambaşka bir çeviri/tefsir
çabasına girişiyorlar. Bunları yapanlar kadın tefsirciler olsa anlayacağım.
Başta kıskançlık olmak üzere çeşitli nedenlerin etkisiyle ve modernizmin
ayıplaması vs. çekincesiyle böyle tefsirler yapabilirler. Bir-anlamda
yaptıkları hoş görülebilir ve anlaşılabilir. Fakat bu durum âyetin maksadından
farklı bir şekilde tefsir edilmesini gerektirmez.
Her kafadan
farklı bir ses çıkması nedeniyle oluşan kirliliğe biz de katılmayacağız ve benzer
bir yorumda bulunmayacağız. Ortalık daha fazla kirlenmesin. Daha farklı olarak
biz, tefsirin en sağlam yolu olarak kabûl ettiğimiz Kur’ân’ın Kur’ân ile
tefsiri yoluyla bâzı sonuçlara ulaşacağız..
Yukarıdaki âyetin
tefsirini, aynı sûredeki bir başka âyetle tefsir edip doğru bir şekilde
açıklayabiliriz ancak. O âyet de şudur:
“Allah'ın, bâzısını bâzısına üstün
kılması ve onların kendi mallarından harcaması nedeniyle erkekler kadınlar
üzerinde sorumlu/gözeticidir. Sâliha kadınlar, gönülden (Allah’a) itaât
edenler, Allah nasıl koruduysa görünmeyeni koruyanlardır. Baş-kaldırmasından
korktuğunuz kadınlara (önce) öğüt verin, (sonra onları) yataklarda yalnız
bırakın, (bu da yetmezse hafifçe) vurun. (Yada daha ılımlı bir yorumla; “uzaklaştırın, bir süre ayrı
yaşayın”). Size itaât ederlerse
aleyhlerinde bir yol aramayın. Doğrusu Allah yücedir, büyüktür” (Nîsa 34).
Sâdece bu tarz durumlarda-meselelerde (baş-kaldırma durumunda) kadına “ruhsata göre” vurulabilir; “azîmete göre” ise vurmayan
vurmaz. Kadın, dövülmek için yaratılmamıştır zîrâ.
Bu âyette bizi
ilgilendiren ve konu edeceğimiz kısım sâdece altı çizili bölümdür: “Onları yataklarında yalnız bırakın”.
Evet; şimdi baş-kaldırmasından
korktuğumuz kadınları önce uyaracağız, sonra da onları cezâlandırmak için,
yataklarında yalnız bırakacağız. Fakat burada bir sorun var.. Eğer Kur’ân bize
çok-eşliliği yasaklıyorsa ve tek-eşli olmayı farz kılıyorsa ve biz de
tek-eşliysek, bu âyeti yâni “tek eşimizi” yataklarında yalnız bırakmakla bizim
de etkilenmeyeceğimiz bir cezâyı nasıl vereceğiz?. Yâni onları yataklarında
yalnız bırakmakla belki onları da cezâlandırabiliriz ama kendimizi de cezâlandırmış
olmaz mıyız?. Elbette oluruz. O hâlde bu âyetin maksadı nasıl hâsıl olacak?.
Bize nasıl bir faydası dokunacak bu cezânın?. Biz böyle yapmakla
kendi-kendimize cezâ vermiş oluruz çünkü. Dolayısı ile âyet de tezâhür edip
amacına ulaşmaz.
Yâni kadına
vurmadan/ayrı yaşama sürecine girmeden önce (serkeşlik yapan/baş-kaldıran kadın
için konuşuyoruz, Kur’ân da onun için konuşuyor) kadına yatağında yalnız
bırakarak bir cezâ verilmesi ve kadının bu süre içinde “yalnız” kalarak pişmanlık
içine gireceğini ve böylelikle bir süre sonra kadının davranışını düzeltebileceğini
ümit ediyoruz. Fakat bu durumda sâdece kadın değil, biz de aynı “cezâya” çarpılmış
oluyoruz. İyi ama serkeşlik yapan, baş-kaldıran, sorun çıkaran burada kadındır.
Erkeğin ne suçu var?. Tek-eşli olunca kadın yatağında yalnız kalıyor ama erkek
de yalnız kalıyor.
Evet, işte bu
âyete göre bahsedilen cezâyı kadına vermek için ve bunun bir anlamı olması için
erkeğin o kadından başka en az bir eşi daha bulunması gereklidir. Ancak o zaman
kadına bir “cezâ” verilmiş olur. Erkek de bu durumdan en azından “maddî”/fizîki
olarak etkilenmez.
Nîsâ
34. âyet; nüşûz (isyân) hâlinde olan kadınların, kocaları tarafından aşamalı
bir şekilde uyarılmalarını ve cezâlandırılmalarını emreder. Buna göre; önce
mevcut yanlış durumunu kendisine göstererek öğüt vermek, bu kâfi gelmezse daha
ağır bir uygulama olarak “onları yatakta yalnız bırakmak” şeklinde bir
uygulamaya gidilmesi söylenir. Buna rağmen, modernizme ve batı’ya meftûn olan
ve Kur’ân’ı tam da onların istediği gibi yorumlamakla görevli olan yada kendine
böyle bir vazîfe çıkaranlar, “onları yataklarında yalnız bırakın” âyetini; “bak,
ben seninle sâdece cinsel nedenlerle birlikte olmuyorum, bunun isbâtı da seni
yatakta yalnız bırakabiliyorum” olarak çeviriyorlar. Tabi bu da kâr etmezse,
“darabe” kelimesinin “dövmek” değil de “uzaklaştırmak” olduğunu söylüyorlar.
Allah âyette, yola gelmeyen kadınları aşamalı şekilde zora sokmak ve
cezâlandırmaktan bahsederken, bu “çok bilmişler”, aşamalı şekilde
cezâyı-uygulamayı hafifletecek yorumlar yapıyorlar. Hem de, âyete ters-takla
attırarak yaptıkları komik ve aptalca yorumlara bakmadan, çok açık olan
âyetleri mevcut şekilleriyle kabûl edenleri hafife alıp onlarla dalga geçerek
ve gevrek-gevrek gülerek.
Şu âyetler de
birden çok eşin varlığından bahseder:
“Onlardan (eşlerinden) dilediğini geri bırakır,
dilediğini de yanına alabilirsin; ayrıldıklarından, istek duyduklarına
(dönmende) senin için bir sakınca yoktur. Onların gözlerinin aydınlanıp hüzne
kapılmamalarına ve kendilerine verdiğinle hepsinin hoşnut olmalarına en yakın
(en uygun) olan budur. Allah, kâlplerinizde olanı bilir. Allah bilendir,
halimdir” (Ahzab 51).
Ve onlar, ırzlarını (ferç) korurlar; Ancak
kendi eşleri yada sağ-ellerinin mâlik olduğu başka; çünkü onlar (bunlardan
dolayı) kınanmazlar. Fakat bunun ötesini arayanlar, artık onlar sınırı
çiğneyenlerdir” (Meâric 29-31).
Hayâtın olası değişik
şartları vardır. Hesâbını yapamayacağımız/ön-göremeyeceğimiz şartlar. Bir zaman
gelir ve erkekler birden fazla kadınla evlenmek zorunda kalabilirler. Kadınlar
yaratılıştan erkeklere göre daha zayıf varlıklar olduğu için a-normâl durumda
bir erkeğin korumasına muhtaç kalabilirler. Bu meseleye sâdece günümüzün şartlarından
bakarak net bir belirleme yapamayız. Gerçi günümüzde bile meselâ Sûriye’deki
mevcut savaş yüzünden Türkiye’ye gelen Sûriye’liler nedeniyle Türkiye’deki o
bölgede çok-eşlilik sayısında artış olmuştur.
Kur’ân her şart
ve zamânın kitabı ve düzenleyicisi olduğu için bu şekilde bir âyet indirmiştir
Allah. Yerine göre böyle bir uygulama durumu zarûri olabilir demek istemiştir.
Fakat her-şey yolundaysa ve talep de yoksa zâten âyetin son bölümü de tek-eşliliğin
güzelliğinden-kolaylığından bahsederek normâl şartlarda en uygun olanın
tek-eşlilik olduğunu söylüyor. Yâni çok-eşlilik mecbûri ve zarûri değildir. Zamânın/mekânın/şartların
ve kişilerin özel durumlarına göre uygulanabilecek bir ruhsattır. Yoksa hem
tek-eşlilik için hem de çok-eşlilik için “kesin olan budur” diye bir yoruma
gidemeyiz.
“Kadınlar arasında adâleti sağlamaya -ne
kadar özen gösterseniz de- güç yetiremezsiniz. Öyleyse, büsbütün (birine)
eğilim (sevgi ve ilgi) gösterip de “öbürünü” askıdaymış gibi bırakmayın.
Eğer arayı düzeltir ve sakınırsanız, şüphesiz Allah, bağışlayandır,
esirgeyendir” (Nîsa
129).
“Onlardan dilediğini geri bırakır, dilediğini de
yanına alıp-barındırabilirsin; ayrıldıklarından, istek duyduklarına (dönmende)
senin için bir sakınca yoktur. Onların gözlerinin aydınlanıp hüzne
kapılmamalarına ve kendilerine verdiğinle hepsinin hoşnut olmalarına en yakın (en
uygun) olan budur. Allah, kâlplerinizde olanı bilir. Allah bilendir, halimdir” (Ahzab 51).
Tek-eşlilik
mutlak kabûl edildiğinde, yukarıdaki âyetler hem târihsel kalır hem de boşa
çıkar. Çünkü âyetler, çok-eşlilikte “diğer” kadınlara nasıl davranılacağı
ile ilgili düzenlemeler yapmaktadır ve bu âyetler nesh edilmiş değildir.
Zâten nesh edilen âyet yoktur ve olmayacaktır.
Mâlûm olduğu
üzere kadının her ay yaşadığı “aybaşı”/”regl” dönemi nedeniyle erkekler bu
sürede bir “mahrûmiyet” yaşarlar. Çünkü aybaşı denen olay sâdece kadınları
ilgilendiren ve onları etkileyen bir olaydır. Tek-eşli erkekler de bu dönemden
dolaylı olarak etkilenmek zorunda kalıyorlar. Sonra doğum-öncesi, doğum ve
doğum-sonrası dönemlerde de bu mahrûmiyet tekrâr ederek devâm eder. Her erkek
bundan şikâyetçi olmayabilir ama şikâyetçi olan için Allah buna bir sınırlama
koymamıştır. Çünkü aksi hâlde bu kişilerin gayrı-meşrû yollardan tatmin yoluna
gidip zînâya düşme riskleri vardır. İslâm’i duyarlılığı olan erkekler eğer
zînâya düşmek istemiyorlar ve bahsedilen mahrûmiyet durumlarından şikâyet
ediyorlarsa ikinci eş onlara hak olmuş olur ki zâten Allah da bu yüzden 4’e
kadar bunu serbest bırakmıştır. Bu serbest bırakma direkt 4 olarak değil, duruma/şartlara
göre 2,3 ve 4 olarak gerçekleşir. Bunu şartlar belirleyecektir. Bu durum
yaratılışın doğal bir sonucu/durumu olarak kabûl edilmelidir.
“Çok-eşlilik müslümanların Kur’ân’ı iyice anlayamamalarından dolayı sürüp gelmiştir” deniyor. Peki Kur’ân’ı hepimizden
daha iyi anlayan sahabe çok-eşlilikten hemen vaz
mı geçmiş ve 1’den fazla olan eşlerini hemen boşamaya mı kalkmışlar?. Bu,
modern insanın ve müslümanların modernite-merkezli zanlarıdır. Fazlurrahman bu konuda şöyle der:
“İslâmî hayat-tarzının modern batı’lılarca yapılan tenkitlerinde, bizzat modernist müslümanın düşüncesinde ve dîni savunmak için kaleme
alınmış daha sonraki eserlerde merkezî yeri, anânevî İslâmî sosyâl
müesseseler -özellikle evlenme ve boşanma ile ilgili kânunlar ve genel olarak
kadının toplumdaki yeri- işgâl etmektedir.
Kadının toplumdaki yeri konusu batı’lının zihninde öyle
yer etmiştir ki, sokaktaki adamın İslâm hakkında bütün bilgisi gâyet rahat olarak iki kelimeyle özetlenebilir: “Birden
fazla kadınla evlenme veyâ ‘harem’ ve perde (veyâ peçe)”.
Çok-eşliliğe îtiraz
edenlerin içinde bir-kaç kesim var. Bunlar sırasıyla:
İdeolojiler
(özellikle dîne karşı olan)
Kadınlar
İhtiyaç duymayan
erkekler
Kılıbık erkekler
Karılarını
aldatan erkekler
Evet, çok-eşliliğe
karşı olan erkeklerin içinde İslâm’i duyarlılığı olmayanların büyük çoğunluğu
karılarını başka bir kadınla/eşle aldatıyorlar ve bu gizli kalıyor. Kadının ve
erkeğin, -bir ücret karşılığı değilse- bundan ileriye dönük bir çıkarı da
yoktur. Arada bir samîmiyet-duygusallık oluşmayan, acıma-fedâkârlık içermeyen geçici
ilişkilerdir bunlar. Kur’ân asıl buna karşıdır. Bâzıları yaptıkları gayrı-meşrû
ilişkilerine engel olur düşüncesiyle çok-eşliliğe karşı çıkıyorlar. Maddî/mânevi/duygusal/fedâkârane
ve nikâh içeren evlilikler “tu kaka”, ama her gün başka bir “yelloz”la beş-para
etmez lânet ilişkiler modernlik öyle mi?. Kur’ân her türlü günaha ve aşırılığa
karşıdır.
Oysa çok-eşliliklerde
(tabî ki yasal olan çok-eşliliklerde) her kadının aynı-oranda hakları vardır ve
erkekler bu konuda sorumludurlar. Öyle “boş ol” demekle de kadın boş olmaz.
Erkekler bu yolla başından def-edemez kadınları. Yasal olmayan birden fazla
eşlilikte ise (zînâ) erkek birlikte olduğu kadına “hadi git” der ve olay biter.
Şimdi soralım. Hangisi daha âdildir?. Hangisi daha şereflidir?.
Tek-eşlilik fâhişeliğe de
yol ve alan açar. Zîrâ bir erkeğin ikinci karısı olmayı kabûl etmeyen yada bu
konuda kânunlara takılan kadınların bâzıları, bir-çok erkeğin fâhişesi oluyor.
Ramazan Kayan:
“Ertelenen evlilikler, geciken nikâhlar gençliği ölümcül girdaplara
sürüklüyor. Evlenmeden, ‘birlikte
yaşamak’ rezâleti resmiyet kazanıyor. Metresli yaşam, ensest
ilişkiler kabûl görürken, taaddudi zevcat topa
tutuluyor” der.
Hiç kimseye
zorla “çok-eşli ol” falan demiyor Kur’ân. Bizim îtirâzımız sâdece; birden fazla
kadını yasal yoldan eş olarak almak yasaklanırken, neden her türlü zînâ serbest
bırakılıyor ve hattâ devlet bunu açtığı ve denetlediği kurumlarla dolaylı
yoldan yasal hâle getiriyor ve teşvik ediyor?.
Âile danışmanı
Sibel Üresin, çok-eşliliğin yasalaşması gerektiğini söyler ve bunun faydalarını
şu şekilde açıklar:
“Kadın ortada kalmaz: Erkek, bir
başkasıyla imam-nikâhı yapacağı zaman karısından izin almak zorunda değil. Dördüncü
kadına kadar imam-nikâhıyla evlenebilir. Ancak 2., 3. ve 4. eşler sûi-istimâl
ediliyor. “Boş ol” dendiği zaman kadın ortada kalıyor. Bu nedenle çok-eşlilik
yasallaşmalı. Yasanın çıkması demek; kadının, erkeğin mal-varlığına ortak
olması demektir. Çok-eşlilik dînimizde var. Herkes yapamaz ama yapana “niye
yaptın?” diyemezsiniz, şirke girer. Kur’ân’da var. Çok-eşlilikte asıl ağır
fatura erkeğe çıkıyor. Madden ve mânen zarâra uğruyor.
Çok-eşlilik çarpık
ilişkileri de önler. Çok-eşlilik, toplumdaki çarpık ilişkileri ve kızların evde
kalma sorunlarının ortadan kalkması noktasında da ciddî rol oynayacaktır”.
Dinler sınırlı
olan çok-eşliliğe normâl olarak bakarlar ve yerine göre desteklerler. Diğer
dinlerde de çok-eşlilik genelde serbest bırakılmıştır. Hristiyanlığın bâzı
mezhepleri çok-eşliliği teşvik etmiştir, Protestanlığın kurucusu Martin Luther,
çok-evliliğin uygun olduğunu açıkça belirtmiştir. Yahudiler de, Yaradılış
(Genèse)in bâzı paragraflarından anlaşıldığına göre, Tevrat’ta monogami=tek-eşlilik
esastır. Ancak çıkış (Exode) erkeklerin câriye almasını normâl kabûl ediyor.
Brahmanlar’da Vişnu kitabına göre erkekler; bulundukları sınıflara göre bir,
iki, üç veya dört kadınla evlenebilirler.
Bu konu aslında kültürle gelenek-görenek ve örfle alâkalı biraz
da. Her yerde aynı tepki gösterilmiyor çok-eşliliğe. Semâ Maraşlı:
“Bir
de bu konuda toplumun kültürel yapısı, örf ve âdetleri çok önemli. Türk
toplumunda çok-eşlilik kabûl edilen bir şey değil. Arap toplumunda çok daha
rahat kabûl ediliyor. Kadınların kocalarına eş bakmaya gittiği, düğün
organizasyonunun bile ilk eş tarafından yapıldığı anlatılıyor.
Geçen
yıllarda bir tanıdığımın anlattığı olay beni şaşırtmıştı. Eşi vefât etmiş bir
beyi, arkadaşı arap bir kadınla evlendirmek için aracılık yapıyor. Kadın;
doktor, otuz yaşlarında ve güzel. Evlenecek olan erkek aracı olan arkadaşına
soruyor. “Sor bakalım ilerde üzerine daha genç bir eş almamı kabûl eder mi?”
diyor. Böyle bir soruyu bir Türk kadına sorsanız ne der?. Cevâbı size
bırakıyorum. Arap doktor “Bir istihâreye (rüyâ) yatayım” diyor. Güzel bir rüyâ
görüyor, haber gönderiyor. ”İstihârem güzel çıktı, ikinci eş almasına izin
veririm, benim için bir mahsuru yok” diyor.
Görüştüğüm
Özbekistan’lı hanımlar var. Onlar da çok-evliliğin normâl karşılandığını
söyledi. Eşi Türk olan Özbek bir hanım: “Biz evlendik, Özbekistan’da yaşamaya
başladık. En yakın arkadaşım da evlenmeyi çok istiyordu. Eşime arkadaşımı
ikinci eş olarak almasını söyledim ama kabûl etmedi” demişti. Profesör olan
yakın bir arkadaşının da yakınlarda ikinci eş olarak evlendiğini anlatmıştı.
Araçlarda
arâziye uygunluk vardır. Tabanı yere yakın olan araçlar ancak asfalt yolda
güzel gider. Arâziye vurursanız, taşlı, engebeli yollarda gitmeye çalışırsanız
aracın kendisi de zarar görür, sizi de yolda bırakır. Tabanı yerden yüksek, cip
gibi araçlarla dağ-bayır tırmanmanız daha kolaydır. Fakat o araçların da sorun
çıkarmayacağı konusunda bir garanti yoktur. Türk kadınları ikinci, üçüncü,
dördüncü eş konularında her arâziye uygun olmayan araçlar sınıfına girer” der.
Modernite, İslâm’a-dîne
aykırı bir düşünce ve amel-eylem sistemidir. Sistemini dîne cephe alarak
belirlemiştir ve belirliyor. Modern Dünyâ’da çok-eşliliğin
kânunen yasak olmasının nedeni,
İslâm’ın onu serbest bırakmış olmasıdır. Modernite
İslâm’a aykırı bir sistem olduğu için çok-eşliliğe cephe almıştır ama meselâ modern kânunlara göre 18 yaşındaki bir erkeğin 95
yaşındaki bir kadınla evlenmesi yasak değildir. Fakat eğer Kur’ân’da “yaşlı kadınlarla evlenebilirsiniz” diye bir âyet
olsaydı, emin olun ki modern kânun
belli bir yaşın üstündeki kadınlarla evlenmeyi de yasaklardı. İslâm böyle bir
şeyden bahsetmediği için, çok-eşlilikten bile daha absürd olan genç-yaşlı evliliği” modern
kânunlarda yasak değildir.
Çok-eşlilik meşrû-yada gayr-ı meşrû olarak devâm edecektir ve bunu
ortadan kaldırmak mümkün değildir. Meşrû olarak devâm etmediğinde, gayr-ı meşrû
olarak devâm edecek; meşrû olarak devâm ettiğinde ise gayr-ı meşrû olarak devâm
edemeyecektir. Gayr-ı meşrû olarak devâm etmesindense, meşrû olarak devâm
etmesi elbette ki daha iyidir.
Schopenhauer çok-eşlilik
hakkında şunları söyler:
“Çok-evlilik bütün yönleriyle
ele alınacak olursa, îtirâf etmek gerekir
ki kadın cinsinin gerçek anlamda hayrınadır. Ve diğer
yandan karısı müzmin bir hastalıktan mustarip olan,
çocuk doğuramayan yada kendisi için zaman içerisinde yaşlı hâle gelmiş olan bir
erkeğin neden bir ikinci kadın almaması
gerektiğinin mâkûl bir nedeni yoktur. Görünen
o ki çoğu insan sırf bu gayrı-tabî tek-eşlilik kurumunu reddettiği için
Mormonluğu benimsemektedir. Kadınlara gayrı-tabî hakların bahşedilmesi doğalarına
uygun olmayan vazîfeleri zorla kabûl
ettirmiştir, ne var ki bunların yerine
getirilmemesi onları mutsuz hâle getirmektedir.
Cinsî münâsebet bakımından hiç-bir kıta, bu gayrı-tabî tek-eşlilik kurumu yüzünden Avrupa kadar gayri-ahlâkî bir durum
içerisinde değildlr.
Çok-eşliliğin
tartışılacak bir yanı yoktur. Her yerde karşılaşılan bir olgu olarak kabûl edilmelidir, çözülmesi gereken sorun bu konunun nasıl düzenleneceğinden ibârettir. Hepimiz en azından
bir müddet, çoğumuz ise her zaman çok-eşli yaşarız. Dolayısıyla her erkek “çok kadın”a ihtiyaç duyduğundan, ona
bu konuda izin vermekten, hattâ “çok kadın” bulmayı ona yerine getirilmesi gereken bir vecîbe olarak yüklemekten daha
doğru bir şey yoktur. Bu sûretle kadın “boyun eğen” bir varlık olarak eski doğru ve doğal konumuna geri döndürülecektir ve saygı ve hürmet konusundaki
gülünç iddiâlarıyla
“hanımefendi”, bu
Avrupa uygarlığının ve Hristiyan-Töton
budalalığının hilkat garîbesi, artık vâr olmayacaktır. Kadınlar yine vâr olacak, fakat
Avrupa’nın şimdilerde dolu olduğu mutsuz kadınlar olarak değil”.
Çok-eşlilik erkeğe
verilmiş bir ruhsattır, emir değil. Gerçi Allah izin vermiş ama hakkâniyet açısından çok da tavsiye etmemiştir.
Tek-eşlilikte
evliliğin sorunsuz gitmesi için erkeğin ve kadının birbirlerini alttan alması gerekir.
Bu iyi bir şey. Fakat modern zamanlarda daha çok erkeğin alttan alması
gerekiyor. Tek-eşlilikte evlilik ancak o şekilde yâni erkeğin sürekli alttan
almasıyla devâm edebiliyor ama erkek zamanla kılıbığın biri olur çıkıyor.
Çok-eşlilikteyse kılıbıklık olmaz. Kadın sûni bir güç kazanır tek-eşlilikte.
Kadının “aklının başına gelmesi” için, o çok güçlü nefsinin yenilmesi ve terbiye
edilmesi için çok-eşlilik iki taraf için de en iyi uslandırıcıdır. Kadın
böylelikle “haddini” bilir ve argo deyimle “artistlik” yapamaz ve fıtrata uygun
olarak erkek karşısında “kadın” gibi davranır. Zâten kadın, îtibârını ancak
böyle davrandığında kazanabilir ve takdir edilebilir.
Sonuç olarak
şunu söyleyebiliriz: Kur’ân çok-eşliliği şartlara ve durumlara göre serbest
bırakır ve 4 ile sınırlar. Bu durum, bahsettiğimiz Nîsâ 34. âyetine, sağ-duyuya,
fıtrata ve yaratılışın doğal sonuçlarına göre uygun olan bir durumdur.
En doğrusunu
sâdece Allah bilir.
Hârûn
Görmüş
Hazîran 2014
Bir ceza olarak kırbaçlanırken, vuran kişi zevk alırmı yada üzülürmü, üzülürse 2 kişi de aslında cezalandırılır. Yada zevk alan birisine mi yaptırırlar.
YanıtlaSilNisa 3te Yetimler tek başına yazarken, kızlar demeyi tanrı unutmuş, sizmi hatırladınız?
YanıtlaSilÂyetin bağlamı "kız yetimler" ile ilgili. Zâten araplar, kadınlarla evlenirken, onların sâdece kız çocuklarını yanlarına kabûl ederlerdi. Erkek çocuklarını kadının akrabâları vermezdi.
SilYorumlarının ilki çok saçma olmuş. Yorum yapcam diye kendini yırtmışa benziyorsun.