3 Şubat 2015 Salı

Çok-Eşlilik Üzerine




“Eğer yetim (kız)lar konusunda adâleti yerine getiremeyeceğinizden korkarsanız, bu durumda, size helâl olan kadınlardan ikişer, üçer, dörder olmak üzere nikâhlayın. Şâyet adâleti sağlayamayacağınızdan korkarsanız, o zaman bir (eş) yada (yâni ?) sağ ellerinizin mâlik oldukları ile (mevcut eşleriniz ile) (yetinin). Bu, haksızlığa sapmamanız için daha uygundur” (Nîsa 3).

Evet; poligami=çok-eşlilik ile ilgili âyet budur. Modern meâlciler/tefsirciler/yorumcular, modernizm karşısında komplekse kapıldıklarından dolayı bu âyete binbir takla attırmışlardır ve hâlen de attırıyorlar. Neler söylüyorlar neler. Tam bir beyin fırtınası. Yapılan yorumların neredeyse tamâmı -kusura bakmasınlar ama- kılıbıkça. Kur’ân’ın Kur’ân ile tefsirini bir kenara bırakmışlar, “âyeti nasıl modern zamanlara uydururuz”un derdine düşerek neredeyse kendilerini “yırtacak” hâle geliyorlar. Tüm bu zorlamaların sonucu tabî ki de Kur’ân’ın söylemediği şeyi Kur’ân’a söyletme ve güyâ “modernleri” memnun etme ve rahatlatma maskaralığıdır.

Tek-eşlilik, müslümanlar içinde genelde Türklerin eskiden de alışık oldukları evlilik türüdür. Bu yüzden çok-eşlilik eleştirileri genelde bu milletten geliyor. Gerçi Türklerin tek-eşli olmalarının nedenleri vardır ki bunun en önemli nedenini Bülent Akyürek; “Türkler Neden Tek-eşlidir?” yazısında şöyle anlatır:

“Göçebeyiz. Göçebeler yükte hafif, pahada kıymetli malları severler. Bir atın arkasına bir kadın sığar ama dört kadın için dört at alıp yolculuk etmek zordur. Tek-eşliliklerinin özü, hikmeti budur!. Dört kadın, yerleşik-hayat mahsûlüdür. Bir yere tam mânâsıyla yerleşemediğimizden tek kadınla ihtiyarlıyoruz. Yoksa niyetimizin temizliği mevzû bahis değildir!. Belimizi kıran ekonomidir. Ah fakirlik, yere batasıca fukaralık ah!”.
 
Başta Peygamberimiz olmak üzere diğer peygamberleri, kültürleri, zarûretleri, şartları ve en önemlisi Kur’ân’ın açık hitâbını hiçe sayarak bambaşka bir çeviri/tefsir çabasına girişiyorlar. Bunları yapanlar kadın tefsirciler olsa anlayacağım. Başta kıskançlık olmak üzere çeşitli nedenlerin etkisiyle ve modernizmin ayıplaması vs. çekincesiyle böyle tefsirler yapabilirler. Bir-anlamda yaptıkları hoş görülebilir ve anlaşılabilir. Fakat bu durum âyetin maksadından farklı bir şekilde tefsir edilmesini gerektirmez.

Her kafadan farklı bir ses çıkması nedeniyle oluşan kirliliğe biz de katılmayacağız ve benzer bir yorumda bulunmayacağız. Ortalık daha fazla kirlenmesin. Daha farklı olarak biz, tefsirin en sağlam yolu olarak kabûl ettiğimiz Kur’ân’ın Kur’ân ile tefsiri yoluyla bâzı sonuçlara ulaşacağız..

Yukarıdaki âyetin tefsirini, aynı sûredeki bir başka âyetle tefsir edip doğru bir şekilde açıklayabiliriz ancak. O âyet de şudur:

“Allah'ın, bâzısını bâzısına üstün kılması ve onların kendi mallarından harcaması nedeniyle erkekler kadınlar üzerinde sorumlu/gözeticidir. Sâliha kadınlar, gönülden (Allah’a) itaât edenler, Allah nasıl koruduysa görünmeyeni koruyanlardır. Baş-kaldırmasından korktuğunuz kadınlara (önce) öğüt verin, (sonra onları) yataklarda yalnız bırakın, (bu da yetmezse hafifçe) vurun. (Yada daha ılımlı bir yorumla; “uzaklaştırın, bir süre ayrı yaşayın”). Size itaât ederlerse aleyhlerinde bir yol aramayın. Doğrusu Allah yücedir, büyüktür” (Nîsa 34). Sâdece bu tarz durumlarda-meselelerde (baş-kaldırma durumunda) kadına “ruhsata göre” vurulabilir; “azîmete göre” ise vurmayan vurmaz. Kadın, dövülmek için yaratılmamıştır zîrâ.

Bu âyette bizi ilgilendiren ve konu edeceğimiz kısım sâdece altı çizili bölümdür: “Onları yataklarında yalnız bırakın”.

Evet; şimdi baş-kaldırmasından korktuğumuz kadınları önce uyaracağız, sonra da onları cezâlandırmak için, yataklarında yalnız bırakacağız. Fakat burada bir sorun var.. Eğer Kur’ân bize çok-eşliliği yasaklıyorsa ve tek-eşli olmayı farz kılıyorsa ve biz de tek-eşliysek, bu âyeti yâni “tek eşimizi” yataklarında yalnız bırakmakla bizim de etkilenmeyeceğimiz bir cezâyı nasıl vereceğiz?. Yâni onları yataklarında yalnız bırakmakla belki onları da cezâlandırabiliriz ama kendimizi de cezâlandırmış olmaz mıyız?. Elbette oluruz. O hâlde bu âyetin maksadı nasıl hâsıl olacak?. Bize nasıl bir faydası dokunacak bu cezânın?. Biz böyle yapmakla kendi-kendimize cezâ vermiş oluruz çünkü. Dolayısı ile âyet de tezâhür edip amacına ulaşmaz.

Yâni kadına vurmadan/ayrı yaşama sürecine girmeden önce (serkeşlik yapan/baş-kaldıran kadın için konuşuyoruz, Kur’ân da onun için konuşuyor) kadına yatağında yalnız bırakarak bir cezâ verilmesi ve kadının bu süre içinde “yalnız” kalarak pişmanlık içine gireceğini ve böylelikle bir süre sonra kadının davranışını düzeltebileceğini ümit ediyoruz. Fakat bu durumda sâdece kadın değil, biz de aynı “cezâya” çarpılmış oluyoruz. İyi ama serkeşlik yapan, baş-kaldıran, sorun çıkaran burada kadındır. Erkeğin ne suçu var?. Tek-eşli olunca kadın yatağında yalnız kalıyor ama erkek de yalnız kalıyor.

Evet, işte bu âyete göre bahsedilen cezâyı kadına vermek için ve bunun bir anlamı olması için erkeğin o kadından başka en az bir eşi daha bulunması gereklidir. Ancak o zaman kadına bir “cezâ” verilmiş olur. Erkek de bu durumdan en azından “maddî”/fizîki olarak etkilenmez.

Nîsâ 34. âyet; nüşûz (isyân) hâlinde olan kadınların, kocaları tarafından aşamalı bir şekilde uyarılmalarını ve cezâlandırılmalarını emreder. Buna göre; önce mevcut yanlış durumunu kendisine göstererek öğüt vermek, bu kâfi gelmezse daha ağır bir uygulama olarak “onları yatakta yalnız bırakmak” şeklinde bir uygulamaya gidilmesi söylenir. Buna rağmen, modernizme ve batı’ya meftûn olan ve Kur’ân’ı tam da onların istediği gibi yorumlamakla görevli olan yada kendine böyle bir vazîfe çıkaranlar, “onları yataklarında yalnız bırakın” âyetini; “bak, ben seninle sâdece cinsel nedenlerle birlikte olmuyorum, bunun isbâtı da seni yatakta yalnız bırakabiliyorum” olarak çeviriyorlar. Tabi bu da kâr etmezse, “darabe” kelimesinin “dövmek” değil de “uzaklaştırmak” olduğunu söylüyorlar. Allah âyette, yola gelmeyen kadınları aşamalı şekilde zora sokmak ve cezâlandırmaktan bahsederken, bu “çok bilmişler”, aşamalı şekilde cezâyı-uygulamayı hafifletecek yorumlar yapıyorlar. Hem de, âyete ters-takla attırarak yaptıkları komik ve aptalca yorumlara bakmadan, çok açık olan âyetleri mevcut şekilleriyle kabûl edenleri hafife alıp onlarla dalga geçerek ve gevrek-gevrek gülerek. 

Şu âyetler de birden çok eşin varlığından bahseder:

“Onlardan (eşlerinden) dilediğini geri bırakır, dilediğini de yanına alabilirsin; ayrıldıklarından, istek duyduklarına (dönmende) senin için bir sakınca yoktur. Onların gözlerinin aydınlanıp hüzne kapılmamalarına ve kendilerine verdiğinle hepsinin hoşnut olmalarına en yakın (en uygun) olan budur. Allah, kâlplerinizde olanı bilir. Allah bilendir, halimdir” (Ahzab 51).

  Ve onlar, ırzlarını (ferç) korurlar; Ancak kendi eşleri yada sağ-ellerinin mâlik olduğu başka; çünkü onlar (bunlardan dolayı) kınanmazlar. Fakat bunun ötesini arayanlar, artık onlar sınırı çiğneyenlerdir” (Meâric 29-31).

Hayâtın olası değişik şartları vardır. Hesâbını yapamayacağımız/ön-göremeyeceğimiz şartlar. Bir zaman gelir ve erkekler birden fazla kadınla evlenmek zorunda kalabilirler. Kadınlar yaratılıştan erkeklere göre daha zayıf varlıklar olduğu için a-normâl durumda bir erkeğin korumasına muhtaç kalabilirler. Bu meseleye sâdece günümüzün şartlarından bakarak net bir belirleme yapamayız. Gerçi günümüzde bile meselâ Sûriye’deki mevcut savaş yüzünden Türkiye’ye gelen Sûriye’liler nedeniyle Türkiye’deki o bölgede çok-eşlilik sayısında artış olmuştur.

Kur’ân her şart ve zamânın kitabı ve düzenleyicisi olduğu için bu şekilde bir âyet indirmiştir Allah. Yerine göre böyle bir uygulama durumu zarûri olabilir demek istemiştir. Fakat her-şey yolundaysa ve talep de yoksa zâten âyetin son bölümü de tek-eşliliğin güzelliğinden-kolaylığından bahsederek normâl şartlarda en uygun olanın tek-eşlilik olduğunu söylüyor. Yâni çok-eşlilik mecbûri ve zarûri değildir. Zamânın/mekânın/şartların ve kişilerin özel durumlarına göre uygulanabilecek bir ruhsattır. Yoksa hem tek-eşlilik için hem de çok-eşlilik için “kesin olan budur” diye bir yoruma gidemeyiz.

“Kadınlar arasında adâleti sağlamaya -ne kadar özen gösterseniz de- güç yetiremezsiniz. Öyleyse, büsbütün (birine) eğilim (sevgi ve ilgi) gösterip de “öbürünü” askıdaymış gibi bırakmayın. Eğer arayı düzeltir ve sakınırsanız, şüphesiz Allah, bağışlayandır, esirgeyendir” (Nîsa 129).

“Onlardan dilediğini geri bırakır, dilediğini de yanına alıp-barındırabilirsin; ayrıldıklarından, istek duyduklarına (dönmende) senin için bir sakınca yoktur. Onların gözlerinin aydınlanıp hüzne kapılmamalarına ve kendilerine verdiğinle hepsinin hoşnut olmalarına en yakın (en uygun) olan budur. Allah, kâlplerinizde olanı bilir. Allah bilendir, halimdir” (Ahzab 51).

Tek-eşlilik mutlak kabûl edildiğinde, yukarıdaki âyetler hem târihsel kalır hem de boşa çıkar. Çünkü âyetler, çok-eşlilikte “diğer” kadınlara nasıl davranılacağı ile ilgili düzenlemeler yapmaktadır ve bu âyetler nesh edilmiş değildir. Zâten nesh edilen âyet yoktur ve olmayacaktır.

Mâlûm olduğu üzere kadının her ay yaşadığı “aybaşı”/”regl” dönemi nedeniyle erkekler bu sürede bir “mahrûmiyet” yaşarlar. Çünkü aybaşı denen olay sâdece kadınları ilgilendiren ve onları etkileyen bir olaydır. Tek-eşli erkekler de bu dönemden dolaylı olarak etkilenmek zorunda kalıyorlar. Sonra doğum-öncesi, doğum ve doğum-sonrası dönemlerde de bu mahrûmiyet tekrâr ederek devâm eder. Her erkek bundan şikâyetçi olmayabilir ama şikâyetçi olan için Allah buna bir sınırlama koymamıştır. Çünkü aksi hâlde bu kişilerin gayrı-meşrû yollardan tatmin yoluna gidip zînâya düşme riskleri vardır. İslâm’i duyarlılığı olan erkekler eğer zînâya düşmek istemiyorlar ve bahsedilen mahrûmiyet durumlarından şikâyet ediyorlarsa ikinci eş onlara hak olmuş olur ki zâten Allah da bu yüzden 4’e kadar bunu serbest bırakmıştır. Bu serbest bırakma direkt 4 olarak değil, duruma/şartlara göre 2,3 ve 4 olarak gerçekleşir. Bunu şartlar belirleyecektir. Bu durum yaratılışın doğal bir sonucu/durumu olarak kabûl edilmelidir.

“Çok-eşlilik müslümanların Kur’ân’ı iyice anlayamamalarından dolayı sürüp gelmiştir” deniyor. Peki Kur’ân’ı hepimizden daha iyi anlayan sahabe çok-eşlilikten hemen vaz mı geçmiş ve 1’den fazla olan eşlerini hemen boşamaya mı kalkmışlar?. Bu, modern insanın ve müslümanların modernite-merkezli zanlarıdır. Fazlurrahman bu konuda şöyle der:

“İslâmî hayat-tarzının modern batı’lılarca yapılan tenkitlerinde, bizzat modernist müslümanın düşüncesinde ve dîni savunmak için kaleme alınmış daha sonraki eserlerde merkezî yeri, anânevî İslâmî sosyâl müesseseler -özellikle evlenme ve boşanma ile ilgili kânunlar ve genel olarak kadının toplumdaki yeri- işgâl etmektedir. Kadının toplumdaki yeri konusu batı’lının zihninde öyle yer etmiştir ki, sokaktaki adamın İslâm hakkında bütün bilgisi gâyet rahat olarak iki kelimeyle özetlenebilir: Birden fazla kadınla evlenme veyâ ‘harem’ ve perde (veyâ peçe)”.

Çok-eşliliğe îtiraz edenlerin içinde bir-kaç kesim var. Bunlar sırasıyla:

İdeolojiler (özellikle dîne karşı olan)
Kadınlar
İhtiyaç duymayan erkekler
Kılıbık erkekler
Karılarını aldatan erkekler

Evet, çok-eşliliğe karşı olan erkeklerin içinde İslâm’i duyarlılığı olmayanların büyük çoğunluğu karılarını başka bir kadınla/eşle aldatıyorlar ve bu gizli kalıyor. Kadının ve erkeğin, -bir ücret karşılığı değilse- bundan ileriye dönük bir çıkarı da yoktur. Arada bir samîmiyet-duygusallık oluşmayan, acıma-fedâkârlık içermeyen geçici ilişkilerdir bunlar. Kur’ân asıl buna karşıdır. Bâzıları yaptıkları gayrı-meşrû ilişkilerine engel olur düşüncesiyle çok-eşliliğe karşı çıkıyorlar. Maddî/mânevi/duygusal/fedâkârane ve nikâh içeren evlilikler “tu kaka”, ama her gün başka bir “yelloz”la beş-para etmez lânet ilişkiler modernlik öyle mi?. Kur’ân her türlü günaha ve aşırılığa karşıdır.

Oysa çok-eşliliklerde (tabî ki yasal olan çok-eşliliklerde) her kadının aynı-oranda hakları vardır ve erkekler bu konuda sorumludurlar. Öyle “boş ol” demekle de kadın boş olmaz. Erkekler bu yolla başından def-edemez kadınları. Yasal olmayan birden fazla eşlilikte ise (zînâ) erkek birlikte olduğu kadına “hadi git” der ve olay biter. Şimdi soralım. Hangisi daha âdildir?. Hangisi daha şereflidir?.

Tek-eşlilik fâhişeliğe de yol ve alan açar. Zîrâ bir erkeğin ikinci karısı olmayı kabûl etmeyen yada bu konuda kânunlara takılan kadınların bâzıları, bir-çok erkeğin fâhişesi oluyor.

Ramazan Kayan:

Ertelenen evlilikler, geciken nikâhlar gençliği ölümcül girdaplara sürüklüyor. Evlenmeden, ‘birlikte yaşamak’ rezâleti resmiyet kazanıyor. Metresli yaşam, ensest ilişkiler kabûl görürken, taaddudi zevcat topa tutuluyor” der.

Hiç kimseye zorla “çok-eşli ol” falan demiyor Kur’ân. Bizim îtirâzımız sâdece; birden fazla kadını yasal yoldan eş olarak almak yasaklanırken, neden her türlü zînâ serbest bırakılıyor ve hattâ devlet bunu açtığı ve denetlediği kurumlarla dolaylı yoldan yasal hâle getiriyor ve teşvik ediyor?.

Âile danışmanı Sibel Üresin, çok-eşliliğin yasalaşması gerektiğini söyler ve bunun faydalarını şu şekilde açıklar:

“Kadın ortada kalmaz: Erkek, bir başkasıyla imam-nikâhı yapacağı zaman karısından izin almak zorunda değil. Dördüncü kadına kadar imam-nikâhıyla evlenebilir. Ancak 2., 3. ve 4. eşler sûi-istimâl ediliyor. “Boş ol” dendiği zaman kadın ortada kalıyor. Bu nedenle çok-eşlilik yasallaşmalı. Yasanın çıkması demek; kadının, erkeğin mal-varlığına ortak olması demektir. Çok-eşlilik dînimizde var. Herkes yapamaz ama yapana “niye yaptın?” diyemezsiniz, şirke girer. Kur’ân’da var. Çok-eşlilikte asıl ağır fatura erkeğe çıkıyor. Madden ve mânen zarâra uğruyor.

Çok-eşlilik çarpık ilişkileri de önler. Çok-eşlilik, toplumdaki çarpık ilişkileri ve kızların evde kalma sorunlarının ortadan kalkması noktasında da ciddî rol oynayacaktır”.

Dinler sınırlı olan çok-eşliliğe normâl olarak bakarlar ve yerine göre desteklerler. Diğer dinlerde de çok-eşlilik genelde serbest bırakılmıştır. Hristiyanlığın bâzı mezhepleri çok-eşliliği teşvik etmiştir, Protestanlığın kurucusu Martin Luther, çok-evliliğin uygun olduğunu açıkça belirtmiştir. Yahudiler de, Yaradılış (Genèse)in bâzı paragraflarından anlaşıldığına göre, Tevrat’ta monogami=tek-eşlilik esastır. Ancak çıkış (Exode) erkeklerin câriye almasını normâl kabûl ediyor. Brahmanlar’da Vişnu kitabına göre erkekler; bulundukları sınıflara göre bir, iki, üç veya dört kadınla evlenebilirler.

Bu konu aslında kültürle gelenek-görenek ve örfle alâkalı biraz da. Her yerde aynı tepki gösterilmiyor çok-eşliliğe. Semâ Maraşlı:

“Bir de bu konuda toplumun kültürel yapısı, örf ve âdetleri çok önemli. Türk toplumunda çok-eşlilik kabûl edilen bir şey değil. Arap toplumunda çok daha rahat kabûl ediliyor. Kadınların kocalarına eş bakmaya gittiği, düğün organizasyonunun bile ilk eş tarafından yapıldığı anlatılıyor.

Geçen yıllarda bir tanıdığımın anlattığı olay beni şaşırtmıştı. Eşi vefât etmiş bir beyi, arkadaşı arap bir kadınla evlendirmek için aracılık yapıyor. Kadın; doktor, otuz yaşlarında ve güzel. Evlenecek olan erkek aracı olan arkadaşına soruyor. “Sor bakalım ilerde üzerine daha genç bir eş almamı kabûl eder mi?” diyor. Böyle bir soruyu bir Türk kadına sorsanız ne der?. Cevâbı size bırakıyorum. Arap doktor “Bir istihâreye (rüyâ) yatayım” diyor. Güzel bir rüyâ görüyor, haber gönderiyor. ”İstihârem güzel çıktı, ikinci eş almasına izin veririm, benim için bir mahsuru yok” diyor.

Görüştüğüm Özbekistan’lı hanımlar var. Onlar da çok-evliliğin normâl karşılandığını söyledi. Eşi Türk olan Özbek bir hanım: “Biz evlendik, Özbekistan’da yaşamaya başladık. En yakın arkadaşım da evlenmeyi çok istiyordu. Eşime arkadaşımı ikinci eş olarak almasını söyledim ama kabûl etmedi” demişti. Profesör olan yakın bir arkadaşının da yakınlarda ikinci eş olarak evlendiğini anlatmıştı.

Araçlarda arâziye uygunluk vardır. Tabanı yere yakın olan araçlar ancak asfalt yolda güzel gider. Arâziye vurursanız, taşlı, engebeli yollarda gitmeye çalışırsanız aracın kendisi de zarar görür, sizi de yolda bırakır. Tabanı yerden yüksek, cip gibi araçlarla dağ-bayır tırmanmanız daha kolaydır. Fakat o araçların da sorun çıkarmayacağı konusunda bir garanti yoktur. Türk kadınları ikinci, üçüncü, dördüncü eş konularında her arâziye uygun olmayan araçlar sınıfına girer” der.

Modernite, İslâm’a-dîne aykırı bir düşünce ve amel-eylem sistemidir. Sistemini dîne cephe alarak belirlemiştir ve belirliyor. Modern Dünyâ’da çok-eşliliğin kânunen yasak olmasının nedeni, İslâm’ın onu serbest bırakmış olmasıdır. Modernite İslâm’a aykırı bir sistem olduğu için çok-eşliliğe cephe almıştır ama meselâ modern kânunlara göre 18 yaşındaki bir erkeğin 95 yaşındaki bir kadınla evlenmesi yasak değildir. Fakat eğer Kur’ân’da “yaşlı kadınlarla evlenebilirsiniz” diye bir âyet olsaydı, emin olun ki modern kânun belli bir yaşın üstündeki kadınlarla evlenmeyi de yasaklardı. İslâm böyle bir şeyden bahsetmediği için, çok-eşlilikten bile daha absürd olan genç-yaşlı evliliği modern kânunlarda yasak değildir.

Çok-eşlilik meşrû-yada gayr-ı meşrû olarak devâm edecektir ve bunu ortadan kaldırmak mümkün değildir. Meşrû olarak devâm etmediğinde, gayr-ı meşrû olarak devâm edecek; meşrû olarak devâm ettiğinde ise gayr-ı meşrû olarak devâm edemeyecektir. Gayr-ı meşrû olarak devâm etmesindense, meşrû olarak devâm etmesi elbette ki daha iyidir.

Schopenhauer çok-eşlilik hakkında şunları söyler:

“Çok-evlilik bütün yönleriyle ele alınacak olursa, îtirâf etmek gerekir ki kadın cinsinin gerçek anlamda hayrınadır. Ve diğer yandan karısı müzmin bir hastalıktan mustarip olan, çocuk doğuramayan yada kendisi için zaman içerisinde yaşlıle gelmiş olan bir erkeğin neden bir ikinci kadın almaması gerektiğinin mâkûl bir nedeni yoktur. Görünen o ki çoğu insan sırf bu gayrı-tabî tek-lilik kurumunu reddettiği için Mormonluğu benimsemektedir. Kadınlara gayrı-tabî hakların bahşedilmesi doğalarına uygun olmayan vazîfeleri zorla kabûl ettirmiştir, ne var ki bunların yerine getirilmemesi onları mutsuz hâle getirmektedir. Cinsî münâsebet bakımından hiç-bir kıta, bu gayrı-tabî tek-eşlilik kurumu yüzünden Avrupa kadar gayri-ahlâkî bir durum içerisinde değildlr.

Çok-eşliliğin tartışılacak bir yanı yoktur. Her yerde karşılaşılan bir olgu olarak kabûl edilmelidir, çözülmesi gereken sorun bu konunun nasıl düzenleneceğinden ibârettir. Hepimiz en azından bir müddet, çoğumuz ise her zaman çok-eşli yaşarız. Dolayısıyla her erkek çok kadına ihtiyaç duyduğundan, ona bu konuda izin vermekten, hattâ çok kadın bulmayı ona yerine getirilmesi gereken bir vecîbe olarak yüklemekten daha doğru bir şey yoktur. Bu sûretle kadın boyun eğen bir varlık olarak eski doğru ve doğal konumuna geri döndürülecektir ve saygı ve hürmet konusundaki gülünç iddiâlarıyla “hanımefendi”, bu Avrupa uygarlığının ve Hristiyan-Töton budalalığının hilkat garîbesi, artık vâr olmayacaktır. Kadınlar yine vâr olacak, fakat Avrupa’nın şimdilerde dolu olduğu mutsuz kadınlar olarak değil.

Çok-eşlilik erkeğe verilmiş bir ruhsattır, emir değil. Gerçi Allah izin vermiş ama hakkâniyet açısından çok da tavsiye etmemiştir.

Tek-eşlilikte evliliğin sorunsuz gitmesi için erkeğin ve kadının birbirlerini alttan alması gerekir. Bu iyi bir şey. Fakat modern zamanlarda daha çok erkeğin alttan alması gerekiyor. Tek-eşlilikte evlilik ancak o şekilde yâni erkeğin sürekli alttan almasıyla devâm edebiliyor ama erkek zamanla kılıbığın biri olur çıkıyor. Çok-eşlilikteyse kılıbıklık olmaz. Kadın sûni bir güç kazanır tek-eşlilikte. Kadının “aklının başına gelmesi” için, o çok güçlü nefsinin yenilmesi ve terbiye edilmesi için çok-eşlilik iki taraf için de en iyi uslandırıcıdır. Kadın böylelikle “haddini” bilir ve argo deyimle “artistlik” yapamaz ve fıtrata uygun olarak erkek karşısında “kadın” gibi davranır. Zâten kadın, îtibârını ancak böyle davrandığında kazanabilir ve takdir edilebilir.

Sonuç olarak şunu söyleyebiliriz: Kur’ân çok-eşliliği şartlara ve durumlara göre serbest bırakır ve 4 ile sınırlar. Bu durum, bahsettiğimiz Nîsâ 34. âyetine, sağ-duyuya, fıtrata ve yaratılışın doğal sonuçlarına göre uygun olan bir durumdur.  

En doğrusunu sâdece Allah bilir.

Hârûn Görmüş
Hazîran 2014




3 yorum:

  1. Bir ceza olarak kırbaçlanırken, vuran kişi zevk alırmı yada üzülürmü, üzülürse 2 kişi de aslında cezalandırılır. Yada zevk alan birisine mi yaptırırlar.

    YanıtlaSil
  2. Nisa 3te Yetimler tek başına yazarken, kızlar demeyi tanrı unutmuş, sizmi hatırladınız?

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Âyetin bağlamı "kız yetimler" ile ilgili. Zâten araplar, kadınlarla evlenirken, onların sâdece kız çocuklarını yanlarına kabûl ederlerdi. Erkek çocuklarını kadının akrabâları vermezdi.

      Yorumlarının ilki çok saçma olmuş. Yorum yapcam diye kendini yırtmışa benziyorsun.

      Sil