Kadınlar
yaratılış îtibâriyle nârin yapılı insanlardır. Bu yapıda olmaları aslında bir
rahmettir. Çünkü kadınlar en önemli fıtrî görevleri olan anneliği bu “rahmet”
sâyesinde yapabilirler. Fakat özellikle son zamanlarda kadınlar en başta bu
nedenle yâni nârin yapıları nedeniyle şiddete mâruz kalıyorlar. (Bunun
artmasına biraz da medya sebep oluyor). Zîra insanın nefsî bir yönü de vardır
ve bu nefsî yön, güçlünün zayıf olanı ezmesini başlatan etkendir. Kadın
erkekten fizîken daha güçlü bir yapıda olsaydı erkeklerin kadına şiddet
göstermesi söz-konusu olmazdı. Kadının fizîki yapısının görece zayıf olması
şiddet görmesinin ilk nedenidir. Şiddeti uygulayan taraf ilk önce bu sebeple
herhangi bir nedenden ötürü şiddet göstermekten çekinmiyor. Peki kadınlar niçin
şiddet görüyorlar ve bunun önüne nasıl geçilebilir?. Bu yazıda buna
önereceğimiz çözümlerimiz olacak..
1-
Kadının Şiddet Görme Nedenleri
a)
Kadın Etkeni
Modern Dünyâ
özellikle “târihsel erkeği” çok bunaltmıştır. Onun rolünü değiştirmiştir.
Fıtrata aykırı olan bu duruma katlanamayan erkek sürekli gergin bir durumda
bulunmaktadır. Kendini aşağılanmış hissetmektedir. Çünkü “bakmakla/korumakla
yükümlü olduğu” kadın (Nîsa 34) modern çağda kendisine tercih edilir olmuş ve
erkek ikinci plânda kalmıştır. Bu gerçekten de fıtrata çok ters bir durumdur. Çünkü
kadın ile erkek yan-yana durduğunda, kadınların dışarıda yaptıkları işlerin ve
bulunduğu ortamın erkeğe daha çok yakıştığı âyan-beyan ortadadır. Bunun aksi
bir durumda erkek komplekse kapılmaktadır. Bu kompleks onu sürekli gerdiğinden
dolayı en ufak bir şeyden dolayı hemen sinirlenmekte ve şiddete baş-vurmaktadır.
Böyle yapmakla kadına bir nevî üstünlüğünü göstermek/kanıtlamak istemektedir. Şu
da çok açıktır ki kadınlar da modernizmin kendilerine verdiği rolü (çok
beğendiklerinden olsa gerek) abartmışlar ve medyanın da desteği ile aşırı bir
şekilde ön-plana çıkarmışlardır/çıkarıyorlar. Dolayısıyla kuş-bakışı bakıldığında
kadın ile erkeğin rollerinin/görevlerinin/değerlerinin değiştiği çok açık bir
şekilde görülebiliyor. Bu çok a-normal bir durumdur. Bu durum yeni rolüyle mest
olmuş kadın için iyi bir şey olarak görülse de târihsel/ontolojik rolünü ve
etkinliğini kaybeden erkek için aşağılık bir durumdur. (Bunu bilmek için her-halde
erkek olmak gerekir). Mevcut durum kadın için sahte bir iyilik, erkek için
gerçek bir kötülüktür. Buna, kadınları kendinden geçiren yeni rollerinin vermiş
olduğu sahte bir öz-güvenle erkeğe karşı küstah bir durum sergilemeleri de
eklenmelidir. Biraz para kazanınca, biraz îtibar görünce erkeğe karşı içten-içe
bir baskı uygulamak istiyor. Oysa erkekler târih boyunca işleri ellerinde
tutmalarına rağmen kadınlara böyle bir baskı kurmamışlardır.
Kadınların başka
bir yönden de erkekleri olumsuz yönde etkilemesi söz-konusu. Çok bâriz bir
şekilde görülmektedir ki modernizm, kadınları cinsel bir obje olarak görüyor ve
gösteriyor. Kadınlar artık kişiliği ile değil dişiliği ile kamusal alanda
görünüyorlar. Artık kadınlar da güzelliklerini (zînetlerini) göstermekten çok
çekinmiyorlar. (çekinenleri tenzih ederim). Bu konuda rahat davranabiliyorlar.
Fakat erkeğin fıtratı yine erkek ve “sistem” yine normal çalışıyor. Kadının elinden-yüzünden-gözünden
bile etkilenebilen erkek, “açıkta gördüğü yerlerden” haydi-haydi etkileniyor ve
artık erkekler de kadınları cinsel bir obje olarak kabûl etmeye başlıyor.
Kadınlar da bunu tavırlarıyla ve giyinişleriyle kışkırtıyorlar. Allah Kur’ân’da
kadınları şu şekilde uyarıyor: “Mü’min
kadınlara söyle: Gözlerini (harama çevirmekten) sakınsınlar ve ırzlarını
korusunlar; süslerini açığa vurmasınlar, ancak kendiliğinden görüneni hâriç.
Baş-örtülerini, yakalarının üstünü (kapatacak şekilde) koysunlar. Süslerini,
kendi kocalarından yada babalarından yada oğullarından yada kocalarının oğullarından
yada kendi kardeşlerinden yada kardeşlerinin oğullarından yada kız-kardeşlerinin
oğullarından yada kendi kadınlarından yada sağ-ellerinin altında bulunanlardan
yada kadına ihtiyâcı olmayan (arzusuz veya iktidarsız) hizmetçilerden yada
kadınların henüz mahrem yerlerini tanımayan çocuklardan başkasına
göstermesinler. Gizledikleri süsleri bilinsin diye ayaklarını yere vurmasınlar.
Hep-birlikte Allah’a tevbe edin ey mü’minler, umulur ki felah bulursunuz”
(Nur 31). Artık “kadın” deyince erkeklerin aklına ilk-önce cinsellik geliyor.
Hâlbuki fıtrata (İslâm’a) göre kadın, ya “bacı”dır, ya “ana”dır ya da “eş”tir.
Kadınların bu kışkırtmasından aşırı etkilenen erkekler artık sevgilisini yada
karısını ya daha çok kıskanıyor, yada görece daha az beğeniyor. Bu durum
erkeğin kadına sert çıkışlar yapmasına, nihâyetinde de şiddet göstermesine neden
olabiliyor.
Vel-hasıl kelam;
aslında erkeğin kadına gösterdiği “fiziksel şiddet”in nedeni; modernitenin ve kadının
erkeğe gösterdiği “psikolojik şiddet”tir. “Erkeğin fıtratına gösterdiği şiddet”tir.
b)
Erkek Etkeni
“Mü’min erkeklere söyle: Gözlerini
(harama çevirmekten) sakınsınlar ve ırzlarını korusunlar. Bu, onlar için daha
temizdir. Gerçekten Allah, yaptıklarından haberdârdır” (Nur 30) âyeti mucîbince insanlar ama özellikle
erkekler eline-diline-beline ve de gözüne hâkim olacaktır. Atalar da bu sözü
asırlarca manşet yapmışlardır.
Târihsel/ontolojik
role sâhip erkek, çok a-normâl durum olmadığı, müptelâ olduğu pis bir alışkanlığı
olmadığı (içki, kumar, zîna vs.) ve kadının da kendi rolünü iyi oynadığında yâni
tam fıtratlarına göre hareket ettiklerinde aralarında bir geçimsizliğin çıkması
çok mümkün değildir. Fakat modern-küresel çağ, kadınları olumsuz yönde
etkilediği gibi erkekleri de olumsuz olarak etkilemiştir. Bu modern çağın,
erkekleri kışkırtmak için yapmadığı şey kalmamıştır. Bu modern sarhoşluğa
kapılan erkek daha çocukluktan/gençlikten îtibâren kötü alışkanlıklara (en
önemlileri içki, kumar, zîna) müptelâ oluyor. Hem kendini “bir şey”
sanmasından, hem de tembel, kibirli, korkak vs. olabildiğinden, bir de eğitim
sisteminin onu üniversiteye kadar mecbur etmesi ama üniversiteyi çeşitli sebeplerle
okuyamaması nedeniyle (çünkü zorunlu eğitim, çıraklıktan yetişme mesleği
öldürmüştür) liseli bir vasıfsız olarak ortada kalması onu daha evlilik-öncesi
hem kötü alışkanlıklara, hem de kolay para kazanma ve Dünyâ’nın tadını dibine
kadar çıkarma hayâllerine kaptırıyor. Nihâyet evleniyor ve evliliğin ilk
zamanları hoş-sohbet geçiyor. Fakat bir-zaman sonra hayâtın yükü/sorumluluğu
kendini hissettirmeye başlıyor ve bu iki tarafı da ama daha çok erkeği eziyor.
Artık erkek en önemsiz konulara bile sinirlenebiliyor ve sinirini de en kolay
çıkarabileceği varlıkla yâni kadınla gideriyor. Bir-kaç sinir-harbine eşler
sabredebiliyor ama yıllar geçtikçe ve çocuklar olunca ve onların da dertleri
eklenip ana-babanın yâni modern insanın zayıf olan dayanma (sabır) sınırı
zorlanıyor ve en sonunda kavgalar ve şiddet büyüyor. Zavallı kadının
yapabileceği en etkili şey boşanmak olacağı için soluğu mahkemede alıyor. Fakat
erkek buna daha da fazla kızıyor ve öfke zirveye ulaşıyor.. Sonunda da olan
oluyor.
Modern çağda
makineleşmenin etkisiyle kas gücüne olan ihtiyaç azaldığı için, iş-verenler hem
daha uyumlu (îtirâz etmeyen) hem daha az paralarla çalışmaktan gocunmadıkları,
hem de bâzı art-niyetliler nedeniyle (zinhar genellemiyorum) kadınlara daha
fazla iş-imkânı sağlıyor. Bu nedenle de erkeklerin işsizlik oranı daha fazla
artıyor. Erkek, kadın gibi değil, kadın gibi işten çıkarılsa yada işsiz kalsa
“otururum evde, adam çalışsın baksın” diyemiyor. İşsiz erkek kendini “beş para
etmez bir zavallı” gibi hissettiği için, bu onu aşırı bir şekilde geriyor ve
sinirlendiriyor. Evdeki kadın onu yeterince idâre edemezse kısa bir zaman sonra
bu, erkeğin kadına gösterdiği şiddetle sonuçlanıyor. Semâ Maraşlı bu konuda
şunları söyler:
“Kadına şiddeti bitirmek isteyenler eğer
samîmi ise iki problemi çözmek zorundalar. Biri alkôl biri de işsizlik.
İnternette arama motoruna ‘alkollü koca öldürdü’ yazın. Farklı-farklı
şehirlerden yüzlerce haber var. ‘İşsiz koca öldürdü’ yazın durum yine aynı.
İşsiz bir adamın kaybedeceği bir şeyi yoktur. İşe yaramazlık utancının üstüne
açlık, mânevi boşluk ve eşiyle huzursuzluk eklenince adamın cinnet geçirmesine
şaşmamak gerek. ‘İşsiz baba öldürdü’ yazdığınızda çıkan sonuç çok daha fazla.
Çocuklarını, karısını ve kendini öldüren baba sayısı çok.
Maddî imkânı iyi olan adamın, karısını
öldürmesi pek görülen bir durum değildir. Çünkü adamın kaybedeceği
malı-mülkü-onuru vardır. İşsiz adamda bunlar ayaklar altına serilmiştir. Çalışan
kadınların artması demek, işsiz erkekler ordusunun artması ve bu da cinnet ve
şiddet demektir aynı-zamanda. Bu sonuçlar çalışan kadınların hoşuna
gitmeyebilir fakat başka bir açıdan bakıldığında durum böyle. Ayrıca çalışan
bir kadın için başka çalışan bir kadın gün gelip belki kendi kocasının işsiz kalmasına
sebep aynı zamanda”.
2-
Çözüm Nedir?
Şurası kesin ki
insanın insana gösterdiği şiddet hem hoş değildir hem de insana yakışan bir
durum da değildir. Aslında bunun hem erkek hem de kadın farkındadır. Bunu
vicdânın kabûl etmesi mümkün değildir. Bu sorunun fıtrata/vicdâna/İslâm’a göre
çözümü ilk başta ahlâk ile ilgilidir. Ahlâka dönen bir eğitim-öğretim-yetişme
ve hayat-düzeni olmadan çözümlenmesi imkânsızdır.
a)
Kadın Ne Yapmalı?
Kadın,
söylediğimiz gibi; fıtraten ya “bacı”, ya “anne”, ya da “eş”tir. Daha
çocukluktan îtibâren kızlar tecrübe sâhibi anne/büyükanne tarafından bu konuda
bilinçlendirilmeli, oturmasına, kalkmasına, giyimine, yürüyüşüne dikkat etmeli
ve her konuda aşırıya kaçmamalıdır. “Ey
Peygamber, eşlerine, kızlarına ve mü’minlerin kadınlarına dış-elbiselerinden
(cilbablarından) üstlerine giymelerini söyle; onların (özgür ve iffetli)
tanınması ve eziyet görmemeleri için en uygun olan budur. Allah çok
bağışlayandır, çok esirgeyendir” (Ahzâb 59). Hanımlar ağır-başlılığını
korumalı ve hafif-meşrep hareketlerden kaçınmalıdırlar. Ev-hanımlığını, çocuk
yetiştirmesini iyi öğrenmeleri gereklidir. Okula gitmesi ve okuması fakat ilk
dört yıl hâriç diğer okulları ya kızlara has okullarda yada dışarıdan okumayla
devâm etmesi, mecbûri bir durum yoksa da eğitim döneminden sonra çalışmaması
fıtrata uygun olandır.
Kadın açık-saçık
giyinmemeli, yürüyüşünde mûtedil olmalı, konuşmasında net olmalı, hattâ bakışlarına
bile dikkat etmelidir. “Bakışlarını
sakınsınlar” (Nûr 31). Erkekleri kışkırtacak giyinişlerden zinhar uzak
durulmalıdır. Çünkü bu, ilerideki olası şiddeti başlatacak en büyük nedenlerden
biridir. Ey kadınlar! şunu iyi bilin ve emin olun ki; erkekler kadınların kısa,
dar, içini gösteren ve pahalı giyinişlerinden, açıklığı az da olsa (bacak,
göğüs, göbek dekoltesi) cinsel ve görsel olarak etkilenmektedirler ve zâten
normâl olan da etkilenmeleridir. Bu şekilde giyinerek uzun-vâdede kendi
zararınıza olacak olası kötü durumlara neden olmayın.
Kadınlar mecbur
olmadıkça çalışmaktan kaçınmalıdır. Dedikodu, haset-fesattan uzak durmalıdır.
Ayrıca çenesini tutmalıdırlar. (Kadınlar yaratılıştan geveze değillerdir aslında.
Tam tersine az ve öz konuşurlar). Ayrıca kaynanası ile iyi geçinmeli, eğer bir
uyuşmazlık varsa nâdir görüşülmelidir. Çünkü anne-baba faktörü eşler arasındaki
kavgaların ilk-sıradaki nedenlerindendir. Erkeği en çok sinirlendiren
nedenlerden biri de kadının, karşısında fazla konuşmasıdır. Kadın evin tüm
işlerini iyi öğrenmeli ve yerine getirmeli, fakat tüm bunlara rağmen
kadrini-kıymetini bilmeyen, üstelik ona kaba davranan erkeğe sessiz kalmamalı
ki zulme uğramasın. Çeşitli şekillerde bu durumu düzeltecek önlemler almalı yada
kocasından ayrılmalıdır.
“Erkek, âilede
yöneticidir ve yönetiminden sorumludur. Kadın da evin yöneticisidir ve elinin
altındakilerden sorumludur” (Buhârî, Cum’a 11; Müslim, İmâret 20)
Kedi (kadın) ve
köpekler (erkekler) ezelden beri birbirlerine dır-dır ederler ve köpekler kedileri
sürekli kovalarlar. Fakat bu didişmelerinde bir-birlerini yaraladıkları ve
öldürdükleri çok da fazla görülmez. Bu kovalamacalarda sonuçta kedi doğal
olarak kaçtığı ve alttan aldığı için kötü sonuçlarla karşılaşılmaz. Fakat
modern zamanlarda feministlerin (kediler birliği) de kışkırtmasıyla kediler çok
fazla öne çıkarıldı ve köpekler de çok fazla geri-plâna itildiler. Öyle ki
kediler çok iyi bakılıp en iyi şekilde beslendiler, yıkandılar, tarandılar,
giydirildiler, bakımları yapıldı ve kibirlendirildiler. Kediler, olmadıkları
gibi olduklarına inandırıldılar. Kediler artık köpeklerden üstün olduklarını
düşünmeye başladılar. Çünkü bir kendi durumlarına bakıyorlar, bir de köpeklerin
durumlarına bakıyorlar; kendilerinin (görece) daha üstün olduklarını görüyorlar.
Köpekler artık çöplerden doğru düzgün bir artık bile bulamaz duruma
düşürülmüşlerdir. Çünkü artık evdeki yemekler çöpe atılmayıp kedilere
veriliyor, köpeklere pek bir şey kalmıyor. Köpekler itildiler, hor görüldüler, hoşt!,
höt!, vs. diyerek uzaklaştırıldılar ve itildiler. Kediler ise tam tersine
kucaklarda taşındılar, “annem”, “kızım” gibi ifâdelerle pohpohlandılar. Köpekler
bakımsız zayıf bir hâlde kaldılar. Kediler ise kendi şişirilmiş sûni
durumlarına bakarak zannettiler ki biz köpeklerden daha üstünüz. Öyle bir
duruma geldiler ki köpekleri yönetmeye, onları aşağılamaya başladılar ve hattâ
onları dövebileceklerini bile zannetmeye başladılar. Fakat unuttukları bir şey
vardı: Köpekler (erkek) köpekti, kediler (kadınlar) da kedi. Doğal ve fıtrî olarak
değişen bir şey yoktu ve köpeklerin bu kötü duruma katlanması söz-konusu bile
olamazdı. Bâzı doğuştan kedileştirilmiş köpeklere bakarak hüküm vermek
yanlıştı. Bu sûni pohpohlanmalara aldanan kediler köpeklerin üstüne gitmeye
başladı. Kediler kedi olduğunu unuttu ve başladılar tıslamaya. Ama netîcede ne
oldu?. Sinirlenen ve kızdırılan köpek kediye saldırdı ve onu ya ağır şekilde
yaraladı yada öldürdü. Bu sonuç çok da şaşırılmayacak bir durumdur. Çünkü köpek
köpekti, kedi de kedi. Kedi köpeği hizâya sokmaya çalıştı/çalışıyordu ama
başaramadı, başaramazdı da, tam-aksine köpek onu hizaya sokardı ve soktu. İnsanlar
el-birlik kediden yana olsalar da tüm köpekleri denetimde tutamayacakları için önlemleri
sonuç vermeyecekti ve hattâ zamanla mâlûm kötü sonuçlar çoğalacaktı. Aşırı
hırpalanmış ve kızdırılmış köpekler yapacaklarını yapmaya devâm edeceklerdi. Tâ
ki kediler kediliklerini bilip köpeği görünce doğal-fıtrî durumda olduğu gibi,
geri dönüp ondan kaçmaya ve alttan almaya başlayıncaya kadar..
Ey kadınlar!,
“sözde kadın-hakları savunucuları”nın oyunlarına gelerek tutum belirlemekten
vazgeçin. Erkekleri hizâya getirme düşüncesinden vazgeçin. Başaramazsınız. Tam
tersine erkek sizi “hizâya” sokar. Adama “dır dır” etmeyin de adamı zıvanadan
çıkarmayın. Biraz susun: Şşşşşşşş!. O sizi yönlendiren tâğutların uşakları
istiyorlar ki âileniz dağılsın (yâni kocanızdan ayrılın) da mecbûren iş
piyasasına atılın. Böylelikle hem kolayca sözlerini dinletecek ve istediği
fiyata çalıştıracak istihdam potansiyeli oluşturmuş olsunlar, hem de işsizlik
artsın ve bunu çok taraflı kullansınlar. Sizin gündeminizi, tutumunuzu,
davranışınızı, kadın hakları, dernekler ve ne-idüğü belirsiz şeytânî kurumlar
değil, Allah/Kur’ân belirlesin. İşte ancak ve ancak o zaman normâl ve doğal bir
durum ortaya çıkabilir ve rahat edersiniz.
Kadının işe ve
çalışmaya yâni dışarıya yönlendirilmesi konusunda Semâ Maraşlı şunları söyler:
“Mesâi derdi olmayan, daha kolay ve havalı
mesleklere sâhip kadınlar ısrarla kadının çalışmasını savunuyorlar. Oysa sabah
toplu-taşıma araçlarında ezilen, iş-yerinde bütün gün koşturan, akşam da
evindeki işlere yetişmeye çalışan kadınların, hâlinden memnun olanı pek yok.
Fakat çalışmak zihinlere öyle bir dayatılmış ki bırakamıyorlar. Oysa âilenin
geçimi için kadının kazancına gerçekten ihtiyaç varsa kadın ancak çalışmaya o
zaman râzı olmalı, eşi de kadına evde yardımcı olmalı.
Kadınlar bu eziyete neden katlanıyorlar?.
Çünkü ‘çalışan kadın, güçlü kadındır’ dayatması var. Çünkü ‘erkek kötüdür, zâlimdir,
sen ona güvenme, kendi paranı kazan’ kışkırtması var. Kadınlar “’iş mi mutluluk
mu’ tercihinde iş peşinde koşturmaya teşvik ediliyorlar. Kadının çalışması daha
çok harcaması demek olduğu için kapitâlist sistem kadının çalışmasını istiyor.
Oysa daha çok harcamanın daha çok mutluluk getirmediğinin çok misâlleri var
göz-önünde. Fakat kazanmanın ve harcamanın anlık hazlarına kendimizi öyle
kaptırıyoruz ki aslında harcadığımızın hayâtımız olduğunu fark etmiyoruz.
Kadın iş ve güç peşinde koştukça erkekle aynileşiyor
ve kendi yaratılış rolünü kaybederek erkekten rôl çalmaya başlıyor. Erkek gibi
davranıyor, erkek gibi konuşuyor, erkek gibi bakıyor. Kadın, yaratılışındaki
letâfeti, nezâketi kaybediyor. Evinde de kocasına dışarıdaki gibi mücâdeleci ve
erkeksi davranıyor. Erkek de kendi rolünü bırakmak istemiyor ve fakat bırakmak
zorunda kaldığında ne yapacağını, nasıl davranacağını şaşırıyor. Bu rôl
karmaşası içinde kadın mutsuz, erkek mutsuz, âile kurumu çöküyor.
Evet; şiddetin en önemli sebebi,
kadın-erkek arasındaki hiyerarşinin bozulmasıdır. Bu yüzden eşitlik
söylemleri arttıkça şiddet de artıyor. Bu hiyerarşi gerekli ve hayâtın her
alanında var. Güç olan yerde mutlaka ast-üst ilişkisi ortaya çıkar. Kadın
toplumsal hayattan daha fazla pay ve söz-hakkı aldığında hiyerarşide erkeğin
önüne geçmek için erkeğe psikolojik şiddet uyguluyor. Bu şiddet en çok evlerde
yaşanıyor. Kadın iş-hayâtında hiyerarşiden rahatsız değil, patronunu yada
müdürünü geçmeye çalışmıyor, hırsını evde çıkarıyor. Kadın ve erkeğin güçleri eşit
olmadığı için eşitlik mücâdelesi kadınları çok yıpratıyor. Dolayısıyla erkeği
ve âile kurumunu da yıpratıyor. İş-yerindeki hiyerarşiden rahatsız olmayan,
patrona saygılı davranan kadınlar, eve geldiğinde eşine saygılı davranmıyor,
medya kışkırtması yüzünden eşit olalım diye uğraşırken ya eziyor ya eziliyor.
Kadınlar ve erkekler arasında illâ bir eşitlik isteniyorsa, evden önce toplumda
sağlasınlar da görelim. Bütün Dünyâ’da spor yarışmalarında neden kadınlar ve
erkekler ayrı-ayrı yarışıyor?. Kadın ve erkeği aynı kategorilerde birlikte
yarıştırsınlar da eşitlik nasılmış görelim. Niye askere sâdece erkekler
gidiyorlar?. Niye biz kadınlar sıcak evlerimizde otururken onlar buz gibi
havada dağlarda savaşıyorlar, niye sâdece erkekler şehit oluyor?. Hani eşitlik
nerede kaldı?. Kadınlar nerede?.
Nîsâ Sûresi 32.âyette şöyle buyuruluyor: ‘Allah’ın
sizi bir-birinizden üstün kıldığı şeyleri arzulamayın, erkeklere kendi
kazandıklarından bir pay olduğu gibi kadınlara da kendi kazandıklarından bir
pay vardır. Allah’ın lütfundan isteyin. Allah hakkıyla bilendir’. Bakara Sûresi
228. âyet-i kerîmede de Rabbimiz şöyle buyuruyor: ‘Erkeklerin kadınlar üzerinde
ma’rûf (meşrû olan) hakları olduğu gibi kadınların da onlar üzerinde hakları
vardır. Yalnız erkeklerinki onlara göre (âile reisliği ve görevleri bakımından)
bir derece fazladır. Allah mutlak gâliptir, hüküm ve hikmet sâhibidir”.
Ey kadınlar!
bilin ki fıtratınıza bir-çok yerde aykırı davranıyorsunuz. Allah sizi erkeğe
göre daha artı özelliklere sâhip bir şekilde yaratmıştır. Allah sizi, “bacı”,
“anne”, “eş” olarak yaratmıştır. Allah böyle dilemiştir. Sabah-kahvaltısını
bile dışarıda yapmayı seven çoğu erkeğin istediği; akşam eve geldiğinde sıcak
bir yemek ve huzurlu bir ev ortamıdır. Bâzen çeşitli nedenlerle bu sağlanamayabilir,
fakat diğer zamanlarda huzurlu bir ev-ortamı sağlarsanız erkek zâten sessiz bir
şekilde bir köşede kuzu-kuzu oturacaktır. Evi kadın yönetir. (iç-işleri
bakanı).
b)
Erkek Ne Yapmalı?
Erkeklerin de
şiddetten uzak durmaları ahlâklarının iyi olmasına bağlıdır. Daha küçük
yaşlardan îtibâren temiz bir bilgiyle ve ahlâkla yetişen erkek merhâmetli de
olacağından kadınları incitmekten çekinecektir. Erkeğe daha çocukluktan îtibâren
kadınların fıtrî özellikleri anlatılmalı ve belletilmelidir. Erkeklerin, kadınları
daha küçük yaşlardan îtibâren ya bacı ya anne ya eş olarak benimsemeleri
gerekir. Ergenlik dönemi uçukluklarından olabildiğince uzak kalmalıdırlar.
Eğitim dönemi boyunca ve sonrasında bir meslek öğrenme yoluna gitmeleri çok
yararlı olacaktır. İçki-sigara, kumar, zîna, kötü yayınlar, kötü arkadaşlardan ve
fikirlerden uzak durulmalıdır. En geç askerlik dönüşü işini kurmalı yada bir
işe girmeli ve evlenmelidir. Kadınlar fıtraten gezmeye meyilli olduklarından,
onların arkadaş çevresi, sohbet ortamlarına karışmamalı, hattâ berâber etkinlikler
yapmalıdırlar. Mevsimine göre âilecek gidilecek bir piknik/deniz bile âile-içi
kaynaşmayı arttıracak ve şiddeti öteleyecek ve hattâ yok edecektir. Berâber
vakit geçirmek çok önemlidir ve bunu çocuklar ve kadın zâten istediği için,
erkeğin de râzı olması ve organize etmesi gerekir.
Erkekler âyette
de söylendiği gibi, gözlerini sakınacaklar kardeşim!. Evdekinin değerini görece
değiştirecek bakışlardan ve ilişkilerden kaçınmalıdırlar. Çünkü erkekler de çok
fazla kıyas yaparlar ve bu çok uzak olmayan bir vâdede soğukluğu berâberinde
getirir. Hem erkek için hem de kadın için ibâdetler hem kendilerini gevşetip
merhâmet kazandıracak, hem de sorumluluk bilincini hatırlatacaktır. Bu bakımdan
meselâ beş vakit namaz, yapılacak bir hatânın önlenmesine büyük katkı
yapacaktır. “Eğer size
yasaklanan günahların büyüklerinden sakınırsanız, sizin öbür küçük
günahlarınızı örtüp affederiz ve sizi değerli bir mevkie/cennete yerleştiririz”
(Nîsa 31). Dünyâ’da bu cennet
mü’minlerin evleridir. Peygamberimiz
de bir hadisinde: “Büyük günahlardan kaçınıldığı takdirde, iki namaz arasında
yapılan küçük günahlar affolunur” (bk. İbn Hacer, 8/357) der.
Erkekler kendi
ana-babasını gözettiği gibi kadının da ana-babasını gözetmelidir. Erkekler
kadınların hâllerinden anlamaya çalışmalı ve onlarla konuşacak zaman ayırmalıdırlar.
Yine bir sorumluluğu paylaşmalıdırlar meselâ. Yine erkekler müptelâ oldukları,
spor, kahvehâne, “arkadaşlarla takılma” denen şeyleri en aza indirerek
kadınları sinirlendirmekten ve kızdırmaktan sakınmalıdırlar. Bilindiği gibi
kadınlar, erkeklerin bu etkinliklere fazla zaman ayırmasına kızarlar. Erkekler
kötü alışkanlıkları varsa (içki-sigara, kumar, zîna vs) bunlardan
vazgeçmelidir. Erkekler, kadınları bir emânet olarak görmelidirler. Emânetlere
hıyânet etmeyin, onlar sizin hem eşleriniz, hem çocuklarınızın annesi hem de
hayat-arkadaşınızdır. Onlara adâletli davranın ey erkekler! (ve tabî ki de
ben).
“Kadınları
dövme” konusuna gelince.. Allah âyette şöyle buyurur:
“Allah’ın,
bâzısını bâzısına üstün kılması ve onların kendi mallarından
harcaması nedeniyle erkekler,
kadınlar üzerinde ‘sorumlu gözeticidir’. Sâliha kadınlar, gönülden (Allah’a/kocalarına) itaat edenlerdir, Allah nasıl koruduysa
görünmeyeni koruyanlardır. Nüşûzundan korktuğunuz kadınlara (önce) öğüt verin,
(sonra onları) yataklarda yalnız bırakın, (bu da yetmezse hafifçe) vurun.
Size itaat ederlerse aleyhlerinde bir yol aramayın. Doğrusu Allah yücedir,
büyüktür” (Nîsâ 34).
Tevbe 34. âyeti Kur’ân’ın
“ârızalı âyeti” değildir. Modern meâl-tefsirciler bu âyeti nasıl modernizme
uyduracaklarını düşünmeyi bıraksınlar da, bu âyeti modern insana olduğu gibi
göstersinler. Peygamberimiz “kadının cihadı, kocası ile güzel geçinmesidir” (Taberâni)
buyurmuştur.
Peygamberimiz
zamânında erkekler kadınları -biraz da toplumsal alışkanlıkla- en ufak bir
şeyde hemen dövmeye varıyorlardı. Allah bu âyetlerle erkekleri ağır olmaya
teşvik ederek sağ-duyuyla hareket etmelerini öğütler ve emreder. Ayrıca Kur’ân “darabe”
derken “dövmek/vurmak”tan bahsediyor ama “ille de dövün” demek değildir bu.
Burada Peygamber’i ıskalayarak yorum yapılamaz. Peygamberimiz kadınlarını
dövmüş mü dövmemiş mi?. Peygamberimiz, hanımlarını suçlu olmalarına rağmen
dövmemiş, sâdece farklı tavırlar almıştır. Unutmayalım ki Peygamberimiz bizim
için en güzel örnektir. Onu örnek alarak bu âyeti tefsir edebiliriz ve ona göre
hareket edebiliriz. En doğru davranış budur.
Peygamberimiz
hadislerinde erkeklere hitâben bir-çok yerde kadınlara nasıl davranılması
gerektiğini söyler:
“Hanımlarınızı üzmeyin.
Onlar, Allah-ü teâlânın size emânetidir. Onlara yumuşak olun, iyilik edin”
(Müslim).
“En üstün mü’min,
hanımına en iyi, en lütufkâr davranan güzel ahlâklı kimsedir” (Tirmizi).
“Hanımının haklarını îfa
etmeyenin; namazları, oruçları kabûl olmaz (Mürşid-ün-nîsa).
“Hanımını döven, Allah’a
ve Resûlüne âsi olur. Kıyâmette onun hasmı ben olurum” (R.Nasıhin).
“Sizi iki zayıf hakkında
uyarıyorum; kadın ve yetim” (Hz. Muhammed).
“Cennet annelerin
ayakları altındadır” (Nesâî, Cihad, 6)
“Hem kadınları
dövüyorsunuz, hem de akşam yataklarınıza mı alıyorsunuz?” (Hz. Muhammed).
Allah Kur’ân’da
da kadınlara karşı nasıl davranacağımızı belirlemiştir: “Ey îman edenler, kadınlara zorla mîrasçı olmanız size helâl olmadığı
gibi, verdiğiniz mehrin birazını kurtaracaksınız diye, açık bir fuhuş
işlemeleri durumu hâriç, onları sıkıştırmanız da helâl olmaz. Haydi onlarla
güzel geçinin!. Kendilerinden hoşlanmadınızsa, olabilir ki, sizin
hoşlanmadığınız bir şeyde Allah, bir-çok hayırlar takdir etmiş olur” (Nîsa
19).
Ey erkekler!
bilelim ki kadınlar bizden daha merhâmetli, daha şefkatli, daha düşünceli, daha
yumuşak ve sevecen, daha nârin, daha sabırlı ve âilesine daha bağlıdır. Sevgiyi
ve merhâmeti ön-planda tutarak onlarla iyi geçinmeliyiz.
“Onda sükun bulup durulmanız için, size kendi nefislerinizden
eşler yaratması ve aranızda bir sevgi ve merhâmet kılması da O’nun âyetlerindendir.
Şüphesiz bunda, düşünebilen bir kavim için gerçekten âyetler vardır” (Rum 21).
c)
Devlet ne yapmalı
Kişisel sorumluluklar
ve ödevler kadar devletin de ödevleri vardır bu konuda. (Hattâ bizce daha fazla
sorumluluk ve ödev devletindir). Bunun için devlet şunları yapmalıdır:
Yeme-içmeden,
giyinme, okul-iş ortamlarını, ekonomiyi, güvenliği, mimâriyi, eğitimi, sağlığı,
siyâseti vs. her türlü hakkı ahlâk-merkezli düzenlemelidir. Kamusal alanda
insanları olumsuz etkileyecek giyinme tarzlarını kısıtlamalıdır. Yeme-içmede
insanları kışkırtacak gıdâlardan katkılardan arındırmalıdır. Eğitimi özellikle
ilk-eğitim döneminden sonra kız-erkek diye ayırmalı (çünkü karışık eğitimde çok
olumsuz durumlar yaşanmaktadır) müfredâta “sevgi ve merhâmet” adlı bir ders koymalıdır.
İşsizliği gayret ederek en minimuma hattâ sıfıra indirmeli ve kavganın-şiddetin
birinci nedeni olan işsizlik/parasızlık/yoksulluk olgusunu yok etmeye
çalışmalıdır. Ekonomik tedbirlerle âilelerin ev, iş, sosyâl güvenlikten
hakkıyla yararlanabilmelerini sağlamalıdır. Ayrıca insanlar arasındaki
ekonomik-sosyal uçurumları azaltarak insanları gereksiz gerginliklerden korumalıdırlar.
Medyanın,
kişileri ve âileleri yıkıcı yada tahrip edici yayınlar yapmalarını önlemeli,
ahlâksızlığı arttıran programları (dizi, film, şov) yasaklamalıdır. Tam-aksine
medyada kişisel ve âilesel yayınları çoğaltmalıdırlar. Yine boşanmaları zorlaştırmalı
ve evlenmeleri kolaylaştırmalıdırlar. Şiddete karşı kânunları değiştirip
ağırlaştırmalı, îdâma varan cezâlar getirmelidirler. Erkeklerin aşırı
davranması durumunda, -zayıf olan taraf olduğu için- kadınları gerekirse
korumaya almalı ve erkekleri tıbbî-psikolojik-ahlâkî bir tedâviye sokmalıdır.
Siyâsetçiler kendi içlerinde de şiddet içeren hareketlerden uzak durmalı ki
insanlara kötü örnek olmasınlar. İşe alma konusunda büyük oranda erkeklere
öncelik vermeli, kadınlara da uygun çalışma ortamları sağlamalıdırlar. Gelir-dengesizliğini
kaldırmalı, insanlara insanca yaşayabilecekleri bir gelir sağlamalıdırlar. Bilindiği
gibi devletin kontrôl ettiği şeyler arasında sigara, içki, kumar (piyangolar)
vs. gelmektedir. Hattâ zînâyı da kendisi denetlemektedir. Bunların tamâmını
yasaklamalıdır. Genel-evleri derhâl kapatmalı ve buranın mensuplarına da uygun
bir “kolaylık” sağlamalıdır. Meyhâne, kumarhâne, kahvehânelerin açılmasını
zorlaştırmalı, onun yerine kişilerin ve âilelerin yaralanabileceği eğlence
alanları kurmalıdır ve kurulmasına ön-ayak olmalıdır.
Sonuç
Kadın-erkek arasındaki
ve âile içindeki şiddetin nedenleri temelde ahlâk-merkezli olmayan yaşama biçimleridir.
Sevgi ve merhâmetsizliğin bir sonucudur şiddet. Ahlâksız yaşama-biçimi
insanları kızdıracak, kışkırtacak, yoldan çıkaracak, yanlış düşündürecek koşullar
hazırlıyor. İçki-sigara, kumar, zîna, yanlış ve kötü yeme-içme-giyinme, eğitim,
davranış, insan ilişkisi, bencillik, kibir, haksızlık, adâletsizlik vs. hep
sevgi-merhâmet-ahlâk-cehâlet yokluğunun sonucunda ortaya çıkan çirkefliklerdir.
Böyle ahlâksızlıkların yaşandığı ve desteklendiği bir ülkede/Dünyâ’da şiddetin
olmamasını düşünmek ve dilemek aptallıktır/saflıktır/ciddiyetsizliktir/samîmiyetsizliktir/abesle
iştigâl etmektir.
Mevcut lâik/seküler/kapitâlist/neo-liberâlist/konformist/modernist/demokratik/bencil/kibirli
bir Dünyâ’da/ülkede kânunlar, kurallar ve düzenlemeler ahlâksız modern
ideolojilere ve düşüncelere göre yapıldığı için şiddetin bırakın azalmasını,
tam tersine artması söz-konusu olur. Devlet modernizmin ve tâğutların öne
sürdüğü ideolojileri ya adamakıllı ıslah etmeli, yada îcâbında terk ederek
sevgi-merhâmet-ahlâk merkezli bir hukuk ve düzen oluşturmalıdır. Bunu da ancak
İslâm sağlayabilir.
En doğrusunu sâdece
Allah bilir.
Hârûn
Görmüş
Mart 2015
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder