Farsça olan “tembel”
kelimesi; “iş görmeyi, çalışmayı sevmeyen, çaba göstermekten, sıkıntıdan kaçan
kimse, haylaz” diye geçer TDK sözlüğünde.
Tembellik olgusu Şeytan’ın
en büyük silahlarından biridir. İnsanları kolayca ayartabildiği ve en çok
baş-vurduğu yoldur. İlginçtir; tembellik insanlar tarafından şiddetli
eleştirilere konu olmaz. (Hattâ tembel insanların tembelliklerine özenenler de
vardır). En fazla; “tembel-tembel oturma, kalk!” denir tembele kişiye. Hâlbuki
tembellik günahların anasıdır, yada en büyük günahları açığa çıkarır.
İnsanlar doğuştan tembel olmazlar.
İnsanlar ilk doğduklarında tembel değildirler. Hiç-bir bebek tembel değildir
meselâ. Her-an hareket hâlindedir. En-azından bakınır durur çevresini tanımak
için. Kendisiyle ilgilenenlere duyarsız kalmaz. Bebekler sık-sık bağırır, isyân
ederler. Sürekli sükûnet hâlinde kalamazlar. Haklarını isterler ve avazları
çıktığı kadar bağırırlar. Ergenlik
çağına kadar çocuklar tembel değildirler. Tembeller “hiç-bir şey yapmama”yı tatlı
bir keyif olarak görürken, çocuklar için “hiç-bir şey yapmadan durmak” çok
sıkıntı verici bir durumdur. Henüz tembelliğe alışmamış olan çocuklar
tembelliğin tezâhürü olan “hiç-bir şey yapmama”yı olağan-üstü sıkıcı bulurlar. Doğal olan, tembellik değil çalışkanlıktır. Yine hiç-bir hayvan
tembel değildir. Zâten tembel olsalardı
yaşayamazlardı. İnsan bir amaç için ve bir amaca göre
yaratılmıştır ve bu amaç tembellikle yerine getirilemez.
Modernizm, ürettikleri
ürünlerle (ki bunların çoğu gereksiz ürünlerdir) insanları hareketsizleştirdi
ve tembelleştirdi. İnsanlar kendilerine tembellik yapacak vakit açmak için
her-şeyi yapar hâle geldiler. Yaptıkları iş, ulaşım, pratik yemekler,
işleri başkasına yüklemek gibi şeylerle kendilerine vakit açmak/ayırmak istiyorlar.
Aslında ayrılan bu vaktin %90’ı tembellik için ayrılan vakittir. Kısa bir aktif
çalışmadan sonra kazandığı parayı “lüks bir tembellikle” yemek, insanların en
büyük hedefleri hâline geldi. “Hiç-bir şey yapmamak için her şeyi yaparım”
cümlesi “tembelliğin ata-sözü” hâline geldi neredeyse. Modern dönemde kendini “konformizm”
şeklinde gösteren tembellik, neo-nihilist bir akım oldu. Zîra tembeller
aynı-zamanda “hiç-bir şeyi kafaya takmamayı” iyi bir haslet olarak görüyorlar. Hiç-bir
şeyi kafaya takmayanların sayısı çoğalınca da hiç-bir şey düzelmiyor tabi.
Çünkü insan “kafaya taktığı” şeyi yapar.
Tembellik aslında tam bir
hareketsizlik durumu değil, “dengesiz yapmalar” bütünüdür. Tembeller, yapılması
gereken bir şey dururken yapılmaması gereken şeyleri yapmaya başlarlar.
Çünkü yapılması gereken işi yapmak istemediğinden ya tembellik yaparak o işi
erteleyecek, yada biraz olsun yapmayı sevdiği başka bir işle uğraşarak o durumu
atlatacaktır. Yâni tembel aslen, “yapılması gereken işi yapmayan”dır. Bir de “yapılması
gereken işi zamânında yapmayan”dır. Tembeller bir işi zamânında yapmazlar/yapamazlar.
Bu nedenle de aslında o işi hiç yapmamış olurlar. Zamânında yapılmayan bir iş,
hiç yapılmamış gibidir çünkü. İsterse bu erteleme yâni işi zamânında yapmamak “kısa
müddetler” için olsun yine de fark etmez. Bunu şöyle bir örnekle açıklayabiliriz:
Biten tuvalet kâğıdı zamânında takılmazsa, âcil olarak tuvalete giren kişi
tuvaletten kıçı ıslak bir şekilde çıkar. Çünkü tuvalet kâğıdı bitmiştir ve
zamânında takılmamıştır. Üstelik bu insan evdeki tembel kişi yüzünden bu durumu
sık-sık yaşıyordur. Tuvalet kâğıdını o kişi tuvaletten çıkar-çıkmaz takmanın bir
faydası olmaz artık. O iş zamânında yapılmadığı için hiç yapılmamış gibidir poposu
ıslak kalan kişi için.
Tembel insanların belirgin
özellikleri vardır ve bu özellikler hemen-hemen tüm tembellerde benzer şekilde kendini
gösterir. Tembeller:
Uykuyu çok severler ve uyumada
zorlanmazlar.
Gezmeyi çok severler.
Düzensiz ve dağınıktırlar.
Tembel erkekler yarı-kılıbıktırlar. Karılarından
korkarlar/çekinirler.
Keyiflerine/rahatlarına düşkündürler.
Riski sevmezler.
Randevularına genelde geç gelirler.
Alıngandırlar.
Para harcamada ölçüyü genelde
kaçırırlar.
Kaliteye/konfora düşkündürler.
Duygusal olarak bilinirler ama
hayatlarında neredeyse bir şiir bile yazmamışlardır.
Korkaktırlar. (Özellikle ölümden ve
üç harfli tâbir edilenlerden).
Yalnızlığı hiç sevmezler.
(Çok ilginç) Çekirdek âiledirler.
Planlı/programlı işleri sevmezler.
Çoğunlukla geç
evlenirler.
Eleştirmeyi ve eleştirilmeyi
sevmezler. Hattâ nefret edenler de vardır. Biraz da bu yüzden konuşmaktan
ziyâde dinlemeyi severler.
Meslek olarak, neredeyse
hiç-bir çaba göstermeden yapılacak olan işleri hayâl ederler. Film eleştirmeni,
psikolog, roman yazarı, turizm vs. gibi.
Romantiktirler.
Sıkıntıya gelemezler.
Çok çabuk âşık olurlar.
İyi hayâl kuramazlar. Hattâ çoğu hiç kuramaz.
Odaklanma-konsantrasyon sorunları vardır. Bir şeye tam ve sürekli
olarak bağlı kalamazlar. (Sebatsızlık).
Takvâ sorunları vardır.
Unutkandırlar.
Fakat aynı-zamanda:
Mülâyimdirler.
Öfkeli değildirler.
İyi ve dürüst insanlardır.
Hoş-görülüdürler.
Misâfir-perverdirler.
Nâziktirler.
Güler-yüzlüdürler.
İnsanlarca sevilirler. İnsanlarla iyi
geçinirler.
Güvenilirdirler.
“Yardım-sever”dirler.
Tembellik sâdece beden ile
ilgili değil, düşünce/zihin ile de ilgilidir. Tembellerin zihni yorulmaya
gelmez, hemen uyku bastırır. Kafa-konforunu bozmak kolay değildir tabi. Bir
kitap/mesele/soru üzerinde çok odaklanamazlar. Bu nedenle hep “başkalarına
sorarak öğrenme” kolaycılığına kaçarlar. Bu da bir yoldur tabi ama zor tatmin
eder. Bu yüzden soruların arkasından başka sorular gelir durur. Hep “başkaları
yapsın” düşüncesindedirler. Özellikle düşünsel alanda olmak üzere disiplinli
bir iş yapamazlar. Tembeller meselâ iki-saat hiç kalkmadan oturamazlar. Zâten
bu yüzden zihinsel alanda gevşektirler. Rutin işleri hiç sevmezler ve meselâ arka-arkaya
bir hafta boyunca aynı saatte aynı işi yapmaları çok zordur. O iş çok basit bir
iş olsa bile. Hiç prensipli değillerdir. Meselâ 10
gün boyunca takvim yapraklarını aynı saatte koparamazlar.
Tembeller risk almazlar/alamazlar,
ellerini “taşın altına” sokmazlar/sokamazlar. Sıkıntıya gelemedikleri için
kolay tâvizler verirler ve olaylar karşısında çok da “dik” duramazlar. Dağınık/düzensiz
oldukları için sürekli başkalarına iş açarlar. Yüklerini arttırırlar onların.
Hele bu kişiler bir devlet dâiresinde çalışıyorlarsa hizmet alan vatandaşın,
(özellikle engelli ve yaşlı vatandaşın) burnundan getirirler. Birileri devamlı
arkalarını toplar. Her zaman için “bitmemiş işleri” vardır. Hattâ bu işler
birikmiş hâldedir. Yapması gerekip de yapmadıkları işler başka birilerini
rahatsız etse de tembeller bundan pek de rahatsızlık duymazlar. Sürekli boş
işlerle meşgûldürler ve bu işleri
hiç bitmez ve bir-türlü “müsâit” olmazlar. Savrukturlar.
Ellerindeki her-hangi bir eşyâyı öylece atıverirler bir kenara. Dağınık
oldukları ve bir eşyâyı düzenli olarak yerine koymadıkları için sürekli bir “arama”
durumundadırlar. Bir şey isteseniz iki saat ararlar ve çoğu kez bulamazlar.
Aldıkları bir şeyi “yerine hemen geri koymadıkları için” o şeyin orada 3-5 gün
durduğu görülür. Halının altını değil, halının altına süpürürler. Aslında işi başından aşkınken, bir insanın yan gelip
tembel-tembel yatması yada oturması anlaşılması imkânsız bir durumdur.
Tembeller
aslında bu kötü durumlarının farkındadırlar ve ne yapmaları gerektiğini
bilirler. Fakat yapacakları şey bir bedel istediği için o bedeli göze
alamazlar. Bir şey yapmak az da olsa yıpratır çünkü. Tembeller o yıpranmayı
göze alamazlar. Canları çok tatlıdır zîra.
Tembeller genelde “iyi”
insanlardır. Fakat bu iyilik “pasif bir iyilik”tir ki pasif-iyilik aynı-zamanda
“pasif-kötülük”tür de. Bu pasif-kötülük zamanla aktif-kötülüğe bile dönebilir.
İnsanların “iyi” anlayışı büyük oranda bozuktur/yanlıştır. Modern insan için “iyi
insan” pasif-iyilerdir. Vahyin “iyi insan” târifi ise başkadır:
“Yüzlerinizi doğuya ve batıya çevirmeniz (yâni pratik hayatta uygulanması gereken
davranışlardan soyutlanmış iyilikler) iyilik
değildir. Ama iyilik, Allah’a, âhiret gününe, meleklere, Kitab’a ve
peygamberlere îman eden; mala olan sevgisine rağmen, onu yakınlara, yetimlere,
yoksullara, yolda kalmışa, isteyip-dilenene ve kölelere (özgürlükleri için)
veren; namazı dosdoğru kılan, zekatı veren ve ahidleştiklerinde ahidlerine vefâ
gösterenler ile zorda, hastalıkta ve savaşın kızıştığı zamanlarda
sabredenler(in tutum ve davranışlarıdır). İşte bunlar, doğru olanlardır ve
müttakî olanlar da bunlardır” (Bakara 177).
Seyyid Kutup bu konuda şöyle
der:
“Genel anlamda “iyilik” demek olan “birr”in gâyesi;
kâlpte uyandırmaları beklenen duygulardan ve pratik hayatta uygulanması gereken
davranışlardan soyutlanmış, bir-takım iyilik gerçekleştirmez ve hayır üretmez
kuru ibâdet görüntüleri değildir. Tersine iyilik (birr); bir düşünce, bir
duygu, bir eylem bütünü ve bir davranış sistemidir. İyilik; gerek birey ve
gerek toplum vicdânında etkisini gösteren bir düşüncedir, bireysel ve sosyâl
hayatta etkisini gösteren somut bir davranıştır” .
Allah Kur’ân’da tembelliği
yeren âyetler indirmiştir:
“İnfak ettiklerinin kendilerinden kabûlünü engelleyen
şey, Allah’ı ve elçisini tanımamaları, namaza ancak isteksizce/tembel (kusâlâ) kalkmaları/gelmeleri ve
hoşlarına gitmiyorken infâk etmeleridir” (Tevbe 54).
“Gerçek şu ki, münâfıklar (sözde), Allah’ı
aldatmaktadırlar. Oysa O, onları aldatandır. Namaza kalktıkları zaman,
tembel/isteksizce (kusâlâ) kalkarlar. İnsanlara
gösteriş yaparlar ve Allah’ı ancak çok az anarlar” (Nîsa 142).
“Kusâlâ” kelimesi bir makâlede
şu şekilde târif edilir: “Tembellik kelimesinin arapça karşılığı “kesel”dir.
Tembellik mânâsında olan “kesel”, “kesile” fiilinin masdarıdır. “Tembel olan
kişi” mânâsındaki “keslân” kelimesi de aynı kökten gelmektedir. “Keslân”ın
çoğulu “kusâlâ” ve “keslâ”dır. “Kesil” kelimesi de, tembel mânâsındaki “keslân”
kelimesi ile eş-anlamlıdır. Müennesi ise, “kesile, keslâ ve keslâne” kelimeleri
ile ifâde edilir ve “tembel olan bayan” demektir”.
Peygamberimiz Hz. Muhammed
(s.a.v.) namazlarının sonunda el açıp Allah’a duâ ederdi. Çeşitli kötü, yanlış,
zararlı ve istenmeyen şeylerden Allah’a sığınırdı. Bunlardan biri de
tembelliktir.
“Ya Rabb’i, tembellikten sana sığınırım” derdi
(Buhârî, Cihâd, 25, 74; Müslim, Daavât, 48, 52; Ebu Davud, Vitr, 32, Edeb, 101;
Tirmizî, Daavât, 70, 76, 115; Neseî, İstiâze, 7, 8, 12; İbn Mâce, Duâ, 3; Ahmed
b. Hanbel, II, 185, III, 113, 117).
“Allah’ım!. Âcizlikten, tembellikten,
cimrilikten, korkaklıktan, ihtiyarlıktan ve kabir azabından Sana sığınırım.
Nefsimin sâhibi Sensin” (Neseî, 8/260).
Bir de; Hz. Muhammed
(s.a.v.) zamânında müslüman olan insanlar ona biat edince, Allah’ın emir ve
yasaklarına riâyet edeceklerine ve tembellikte bulunmayacaklarına, tembellik
yapmayacaklarına dâir biat ediyorlardı (Ahmed b. Hanbel, III, 322, 340, V,
325).
Tembellikle ilgili söylenmiş
sözler de vardır:
“Hiç-bir şey yapmamak için her-şeyi
yaparım.
Yerinde sayanlar, yürüyenlerden fazla
ayak-patırtısı yaparlar.
Hareket etmeyen, zincirlerini fark
edemez.
Can sıkıntısı, Dünyâ’ya tembellikle birlikte
gelmiştir.
Fakirlik
ayıp değil, tembellik ayıp.
Tembele
dediler “kapını ört”, dedi “yel eser örter”.
Boş
gezmektense bedâva çalışmak yeğdir.
Erinenin
oğlu-kızı olmamış”.
Allah tembelliğin zıddı olan
çalışkanlığı över. Tabi bu “kafayı yedirten bir çalışma şekli” değildir.
Çalışkanlıkla ilgili âyetler:
“Gerçekten güçlükle berâber kolaylık vardır. Şu-hâlde
boş kaldığın zaman, durmaksızın (başka bir iş ile) yorulmaya-devâm et” (İnşirâh 6-7).
“İnsan için ancak çalıştığı vardır'“ (Necm 39).
'“Rableri, onlara şu karşılığı verdi: “Ben, erkek
olsun-kadın olsun, sizden hiç-bir çalışanın amelini zâyi etmeyeceğim” (Âl-i İmran 195).
Çalışkanlıkla ilgili
hadisler:
“Birinizin sırtında odun destesi
taşıması, versin veya vermesin, insanlara gidip el açmasından daha iyidir”
(Buhârî, Buyu, 15).
“Mecbur kalmadıkça insanlardan
dilenen kimse, kıyâmet günü yüzünde hiç-bir et parçası kalmamış olarak gelecektir”
(Terğîb, I,573).
“İki günü birbirine eşit olan
ziyandadır'“ (Deylemî).
“Allah’ım!. Tembellikten, korkaklıktan,
ihtiyarlığın verdiği düşkünlük ve cimrilikten sana sığınırım” (Buhâri).
“Bir kötülük gördüğünüz zaman elinizle, gücünüz
yetmezse dilinizle, ona da gücünüz yetmezse kâlben buğz ediniz. Fakat bu, îmânın
en küçük mertebesidir” (Tirmizi, Fiten, 11; İbnu Mace, Fiten, 20).
Aslında kâinattaki
insan hâriç hiç-bir varlık tembel değildir.
Cansız maddeler bile durgun gibi görünseler de atom-altı boyutta kesintisiz bir
hareket hâlindedirler. Zâten
hareket durduğunda (tembellik) kıyâmet kopar, her-şey füzyon etkisiyle
yok olur. Bunun gibi; tembel toplumlar da
hareketsiz kaldıklarında yâni
tembelleştiklerinde yok olmaya doğru giderler. En nihâyetinde de
tembel olmayan başka bir toplumun güdümüne girerler. Tembellik, bilinçli hareketsizliktir. Bunun
sonucu da doğal olarak şuursuzlaşmaktır.
Ramazan Kayan:
“Tembelizm… Atâlet, rehâvet, gaflet ve kasvet içeren tembellik,
önceleri bir kusur olarak görülürken, şimdilerde bir alışkanlığa hattâ bir
yaşam-şekline dönüştü” der.
Tembellik yine
tembelliği doğurur. Sonu da yoktur. İnsan beyni boş kaldığı zaman tembellik
düşünür. İnsanlar “tembelce bir hayat” hayâlini, tembel-tembel oturup/yatıp
dururlarken kurarlar.
Tembelliğin karşıtı aşırı
çalışmak değildir. Modernizmin düzenlediği 8-10 saatlik tempolu çalışma biçimleri
değildir
çalışkanlık. Tembelliğin karşıtı, “yapılması gereken şeyi gerektiği kadar yapmak”tır. “Zamânında yapmak”.
Gereğinden fazlasını yapmak ise çalışkanlıkla ilgili değil, ideoloji ile ilgilidir. Mecbur koşulmakla ilgilidir.
Tembellik tevekkül değildir. Firdevsi: “Tembellik bir adamı esir
yapar” der.
Ey
tembel!.. Malcolm X’i dinle de:
“Bir taş
at. Bir taş daha at. Bir şiir ateşle. Bir yumruk
yükselt. Sesini yükselt. Bir çocuk yetiştir. Bir maske tak. Duvara bir slogan yaz. Şehitleri an. Bir hayâl kur. Bir barikat kur. Târihine sâhip çık. Sokaklara sâhip çık. Bir slogan at. Bir kurşun at. Bir tohum ek. Bir ateş yak. Bir cam kır.
Terle. Sahte belge düzenle. Bir bildiri bastır. Bir kânun kaçağını barındır. Bir yara sar. Bir dosta sevgi göster. Silahını temizle. Hakîkati söyle. Bir miting düzenle. Arkanı kolla. Gök-yüzüne bak. İz bırakma. İşçilerden öğren. Bir yoldaşa öğret. Bir hücreyi ziyâret et. Bir savaş-esirini kurtar. FBI’ın gizli dosyalarını çal. Kendi
kâlbini çal. Parolayı aklında tut. Bir aynasızı silahsızlandır. Bir füzeyi çalışmaz hâle getir. Bir fıkra anlat.
Bir plân yap. Bir ümit-ışığı gör. İsmini değiştir. Bir teoriyi test et. Bir dogmaya meydan oku. Korkunu kullan. Bir damla göz-yaşı akıt. Haritayı incele. Hâinlerle hesaplaş. Ağırlığını hakkıyla taşı. Biraz daha ağırlık kazan. Sevmek için mücâdele et. Sevdiğini bir daha söyle. Sınırı aş”.
Tembellik, kişinin
iç-enerjisini kullan(a)mamasıyla alâkalıdır. İç-enerjinin kullanılamamasının
nedeni ise, tembel kişide bir “iç-düzen”in olmamasıdır.
İnsan çamurdan yaratılmıştır. “Çamur “durgun” olduğu için insanda
da durgunluk vardır” denebilir. Fakat bu, “çamur gibi yaşamak”tır ki, çamur
varlığın en aşağısıdır.
Şu da bilinsin ki, durmak ölümdür.
Son olarak; Allah da -hâşâ-
tembel değildir ve birilerinin zannettiği gibi,
hareketsiz ve hiç kımıldamaz bir şekilde ve de yarattıklarıyla
hiç ilgilenmeyen bir ilah değildir. İlk
hareketi başlatmış ve köşesine çekilmiş bir ilah değildir O. Her-şeyi
yaratmış-yaratır ve sonra da yönetimin başına geçer.
O her-an yeni bir iştedir: “Göklerde
ve yerde bulunanlar (her-şeyi) O’ndan isterler. O, her-gün/her-an yeni bir
iştedir” (Rahmân 29).
Ey
miskin!. Bırak tembelliği.. “Kalk uyar”..
(Müddesir 2).
En
doğrusunu sâdece Allah bilir.
Hârûn Görmüş
Şubat 2015
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder