3 Şubat 2015 Salı

Tembellik Üzerine

 

Farsça olan “tembel” kelimesi; “iş görmeyi, çalışmayı sevmeyen, çaba göstermekten, sıkıntıdan kaçan kimse, haylaz” diye geçer TDK sözlüğünde.

 

Tembellik olgusu Şeytan’ın en büyük silahlarından biridir. İnsanları kolayca ayartabildiği ve en çok baş-vurduğu yoldur. İlginçtir; tembellik insanlar tarafından şiddetli eleştirilere konu olmaz. (Hattâ tembel insanların tembelliklerine özenenler de vardır). En fazla; “tembel-tembel oturma, kalk!” denir tembele kişiye. Hâlbuki tembellik günahların anasıdır, yada en büyük günahları açığa çıkarır.

 

İnsanlar doğuştan tembel olmazlar. İnsanlar ilk doğduklarında tembel değildirler. Hiç-bir bebek tembel değildir meselâ. Her-an hareket hâlindedir. En-azından bakınır durur çevresini tanımak için. Kendisiyle ilgilenenlere duyarsız kalmaz. Bebekler sık-sık bağırır, isyân ederler. Sürekli sükûnet hâlinde kalamazlar. Haklarını isterler ve avazları çıktığı kadar bağırırlar. Ergenlik çağına kadar çocuklar tembel değildirler. Tembeller “hiç-bir şey yapmama”yı tatlı bir keyif olarak görürken, çocuklar için “hiç-bir şey yapmadan durmak” çok sıkıntı verici bir durumdur. Henüz tembelliğe alışmamış olan çocuklar tembelliğin tezâhürü olan “hiç-bir şey yapmama”yı olağan-üstü sıkıcı bulurlar. Doğal olan, tembellik değil çalışkanlıktır. Yine hiç-bir hayvan tembel değildir. Zâten tembel olsalardı yaşayamazlardı. İnsan bir amaç için ve bir amaca göre yaratılmıştır ve bu amaç tembellikle yerine getirilemez.

 

Modernizm, ürettikleri ürünlerle (ki bunların çoğu gereksiz ürünlerdir) insanları hareketsizleştirdi ve tembelleştirdi. İnsanlar kendilerine tembellik yapacak vakit açmak için her-şeyi yapar hâle geldiler. Yaptıkları iş, ulaşım, pratik yemekler, işleri başkasına yüklemek gibi şeylerle kendilerine vakit açmak/ayırmak istiyorlar. Aslında ayrılan bu vaktin %90’ı tembellik için ayrılan vakittir. Kısa bir aktif çalışmadan sonra kazandığı parayı “lüks bir tembellikle” yemek, insanların en büyük hedefleri hâline geldi. “Hiç-bir şey yapmamak için her şeyi yaparım” cümlesi “tembelliğin ata-sözü” hâline geldi neredeyse. Modern dönemde kendini “konformizm” şeklinde gösteren tembellik, neo-nihilist bir akım oldu. Zîra tembeller aynı-zamanda “hiç-bir şeyi kafaya takmamayı” iyi bir haslet olarak görüyorlar. Hiç-bir şeyi kafaya takmayanların sayısı çoğalınca da hiç-bir şey düzelmiyor tabi. Çünkü insan “kafaya taktığı” şeyi yapar.

 

Tembellik aslında tam bir hareketsizlik durumu değil, “dengesiz yapmalar” bütünüdür. Tembeller, yapılması gereken bir şey dururken yapılmaması gereken şeyleri yapmaya başlarlar. Çünkü yapılması gereken işi yapmak istemediğinden ya tembellik yaparak o işi erteleyecek, yada biraz olsun yapmayı sevdiği başka bir işle uğraşarak o durumu atlatacaktır. Yâni tembel aslen, “yapılması gereken işi yapmayan”dır. Bir de “yapılması gereken işi zamânında yapmayan”dır. Tembeller bir işi zamânında yapmazlar/yapamazlar. Bu nedenle de aslında o işi hiç yapmamış olurlar. Zamânında yapılmayan bir iş, hiç yapılmamış gibidir çünkü. İsterse bu erteleme yâni işi zamânında yapmamak “kısa müddetler” için olsun yine de fark etmez. Bunu şöyle bir örnekle açıklayabiliriz: Biten tuvalet kâğıdı zamânında takılmazsa, âcil olarak tuvalete giren kişi tuvaletten kıçı ıslak bir şekilde çıkar. Çünkü tuvalet kâğıdı bitmiştir ve zamânında takılmamıştır. Üstelik bu insan evdeki tembel kişi yüzünden bu durumu sık-sık yaşıyordur. Tuvalet kâğıdını o kişi tuvaletten çıkar-çıkmaz takmanın bir faydası olmaz artık. O iş zamânında yapılmadığı için hiç yapılmamış gibidir poposu ıslak kalan kişi için.

 

Tembel insanların belirgin özellikleri vardır ve bu özellikler hemen-hemen tüm tembellerde benzer şekilde kendini gösterir. Tembeller:

 

Uykuyu çok severler ve uyumada zorlanmazlar.

Gezmeyi çok severler.

Düzensiz ve dağınıktırlar.

Tembel erkekler yarı-kılıbıktırlar. Karılarından korkarlar/çekinirler.

Keyiflerine/rahatlarına düşkündürler.

Riski sevmezler.

Randevularına genelde geç gelirler.

Alıngandırlar.

Para harcamada ölçüyü genelde kaçırırlar.

Kaliteye/konfora düşkündürler.

Duygusal olarak bilinirler ama hayatlarında neredeyse bir şiir bile yazmamışlardır.

Korkaktırlar. (Özellikle ölümden ve üç harfli tâbir edilenlerden).

Yalnızlığı hiç sevmezler.

(Çok ilginç) Çekirdek âiledirler.

Planlı/programlı işleri sevmezler.

Çoğunlukla geç evlenirler.

Eleştirmeyi ve eleştirilmeyi sevmezler. Hattâ nefret edenler de vardır. Biraz da bu yüzden konuşmaktan ziyâde dinlemeyi severler.

Meslek olarak, neredeyse hiç-bir çaba göstermeden yapılacak olan işleri hayâl ederler. Film eleştirmeni, psikolog, roman yazarı, turizm vs. gibi.

Romantiktirler.

Sıkıntıya gelemezler.

Çok çabuk âşık olurlar.

İyi hayâl kuramazlar. Hattâ çoğu hiç kuramaz.

Odaklanma-konsantrasyon sorunları vardır. Bir şeye tam ve sürekli olarak bağlı kalamazlar. (Sebatsızlık).

Takvâ sorunları vardır.

Unutkandırlar.

 

Fakat aynı-zamanda:

 

Mülâyimdirler.

Öfkeli değildirler.

İyi ve dürüst insanlardır.

Hoş-görülüdürler.

Misâfir-perverdirler.

Nâziktirler.

Güler-yüzlüdürler.

İnsanlarca sevilirler. İnsanlarla iyi geçinirler.

Güvenilirdirler.

“Yardım-sever”dirler.

 

Tembellik sâdece beden ile ilgili değil, düşünce/zihin ile de ilgilidir. Tembellerin zihni yorulmaya gelmez, hemen uyku bastırır. Kafa-konforunu bozmak kolay değildir tabi. Bir kitap/mesele/soru üzerinde çok odaklanamazlar. Bu nedenle hep “başkalarına sorarak öğrenme” kolaycılığına kaçarlar. Bu da bir yoldur tabi ama zor tatmin eder. Bu yüzden soruların arkasından başka sorular gelir durur. Hep “başkaları yapsın” düşüncesindedirler. Özellikle düşünsel alanda olmak üzere disiplinli bir iş yapamazlar. Tembeller meselâ iki-saat hiç kalkmadan oturamazlar. Zâten bu yüzden zihinsel alanda gevşektirler. Rutin işleri hiç sevmezler ve meselâ arka-arkaya bir hafta boyunca aynı saatte aynı işi yapmaları çok zordur. O iş çok basit bir iş olsa bile. Hiç prensipli değillerdir. Meselâ 10 gün boyunca takvim yapraklarını aynı saatte koparamazlar. 

 

Tembeller risk almazlar/alamazlar, ellerini “taşın altına” sokmazlar/sokamazlar. Sıkıntıya gelemedikleri için kolay tâvizler verirler ve olaylar karşısında çok da “dik” duramazlar. Dağınık/düzensiz oldukları için sürekli başkalarına iş açarlar. Yüklerini arttırırlar onların. Hele bu kişiler bir devlet dâiresinde çalışıyorlarsa hizmet alan vatandaşın, (özellikle engelli ve yaşlı vatandaşın) burnundan getirirler. Birileri devamlı arkalarını toplar. Her zaman için “bitmemiş işleri” vardır. Hattâ bu işler birikmiş hâldedir. Yapması gerekip de yapmadıkları işler başka birilerini rahatsız etse de tembeller bundan pek de rahatsızlık duymazlar. Sürekli boş işlerle meşgûldürler ve bu işleri hiç bitmez ve bir-türlü “müsâit olmazlar. Savrukturlar. Ellerindeki her-hangi bir eşyâyı öylece atıverirler bir kenara. Dağınık oldukları ve bir eşyâyı düzenli olarak yerine koymadıkları için sürekli bir “arama” durumundadırlar. Bir şey isteseniz iki saat ararlar ve çoğu kez bulamazlar. Aldıkları bir şeyi “yerine hemen geri koymadıkları için” o şeyin orada 3-5 gün durduğu görülür. Halının altını değil, halının altına süpürürler. Aslında işi başından aşkınken, bir insanın yan gelip tembel-tembel yatması yada oturması anlaşılması imkânsız bir durumdur.

 

Tembeller aslında bu kötü durumlarının farkındadırlar ve ne yapmaları gerektiğini bilirler. Fakat yapacakları şey bir bedel istediği için o bedeli göze alamazlar. Bir şey yapmak az da olsa yıpratır çünkü. Tembeller o yıpranmayı göze alamazlar. Canları çok tatlıdır zîra.

 

Tembeller genelde “iyi” insanlardır. Fakat bu iyilik “pasif bir iyilik”tir ki pasif-iyilik aynı-zamanda “pasif-kötülük”tür de. Bu pasif-kötülük zamanla aktif-kötülüğe bile dönebilir. İnsanların “iyi” anlayışı büyük oranda bozuktur/yanlıştır. Modern insan için “iyi insan” pasif-iyilerdir. Vahyin “iyi insan” târifi ise başkadır:

 

“Yüzlerinizi doğuya ve batıya çevirmeniz (yâni pratik hayatta uygulanması gereken davranışlardan soyutlanmış iyilikler) iyilik değildir. Ama iyilik, Allah’a, âhiret gününe, meleklere, Kitab’a ve peygamberlere îman eden; mala olan sevgisine rağmen, onu yakınlara, yetimlere, yoksullara, yolda kalmışa, isteyip-dilenene ve kölelere (özgürlükleri için) veren; namazı dosdoğru kılan, zekatı veren ve ahidleştiklerinde ahidlerine vefâ gösterenler ile zorda, hastalıkta ve savaşın kızıştığı zamanlarda sabredenler(in tutum ve davranışlarıdır). İşte bunlar, doğru olanlardır ve müttakî olanlar da bunlardır” (Bakara 177).

 

Seyyid Kutup bu konuda şöyle der:

 

“Genel anlamda “iyilik” demek olan “birr”in gâyesi; kâlpte uyandırmaları beklenen duygulardan ve pratik hayatta uygulanması gereken davranışlardan soyutlanmış, bir-takım iyilik gerçekleştirmez ve hayır üretmez kuru ibâdet görüntüleri değildir. Tersine iyilik (birr); bir düşünce, bir duygu, bir eylem bütünü ve bir davranış sistemidir. İyilik; gerek birey ve gerek toplum vicdânında etkisini gösteren bir düşüncedir, bireysel ve sosyâl hayatta etkisini gösteren somut bir davranıştır” .  

 

Allah Kur’ân’da tembelliği yeren âyetler indirmiştir:  

 

“İnfak ettiklerinin kendilerinden kabûlünü engelleyen şey, Allah’ı ve elçisini tanımamaları, namaza ancak isteksizce/tembel (kusâlâ) kalkmaları/gelmeleri ve hoşlarına gitmiyorken infâk etmeleridir” (Tevbe 54).

 

“Gerçek şu ki, münâfıklar (sözde), Allah’ı aldatmaktadırlar. Oysa O, onları aldatandır. Namaza kalktıkları zaman, tembel/isteksizce (kusâlâ) kalkarlar. İnsanlara gösteriş yaparlar ve Allah’ı ancak çok az anarlar” (Nîsa 142).

 

“Kusâlâ” kelimesi bir makâlede şu şekilde târif edilir: “Tembellik kelimesinin arapça karşılığı “kesel”dir. Tembellik mânâsında olan “kesel”, “kesile” fiilinin masdarıdır. “Tembel olan kişi” mânâsındaki “keslân” kelimesi de aynı kökten gelmektedir. “Keslân”ın çoğulu “kusâlâ” ve “keslâ”dır. “Kesil” kelimesi de, tembel mânâsındaki “keslân” kelimesi ile eş-anlamlıdır. Müennesi ise, “kesile, keslâ ve keslâne” kelimeleri ile ifâde edilir ve “tembel olan bayan” demektir”.

 

Peygamberimiz Hz. Muhammed (s.a.v.) namazlarının sonunda el açıp Allah’a duâ ederdi. Çeşitli kötü, yanlış, zararlı ve istenmeyen şeylerden Allah’a sığınırdı. Bunlardan biri de tembelliktir.

 

“Ya Rabb’i, tembellikten sana sığınırım” derdi (Buhârî, Cihâd, 25, 74; Müslim, Daavât, 48, 52; Ebu Davud, Vitr, 32, Edeb, 101; Tirmizî, Daavât, 70, 76, 115; Neseî, İstiâze, 7, 8, 12; İbn Mâce, Duâ, 3; Ahmed b. Hanbel, II, 185, III, 113, 117).

 

“Allah’ım!. Âcizlikten, tembellikten, cimrilikten, korkaklıktan, ihtiyarlıktan ve kabir azabından Sana sığınırım. Nefsimin sâhibi Sensin” (Neseî, 8/260).

 

Bir de; Hz. Muhammed (s.a.v.) zamânında müslüman olan insanlar ona biat edince, Allah’ın emir ve yasaklarına riâyet edeceklerine ve tembellikte bulunmayacaklarına, tembellik yapmayacaklarına dâir biat ediyorlardı (Ahmed b. Hanbel, III, 322, 340, V, 325).

 

Tembellikle ilgili söylenmiş sözler de vardır:

 

“Hiç-bir şey yapmamak için her-şeyi yaparım. 

Yerinde sayanlar, yürüyenlerden fazla ayak-patırtısı yaparlar.

Hareket etmeyen, zincirlerini fark edemez.

Can sıkıntısı, Dünyâ’ya tembellikle birlikte gelmiştir.

Fakirlik ayıp değil, tembellik ayıp.

Tembele dediler “kapını ört”, dedi “yel eser örter”.

Boş gezmektense bedâva çalışmak yeğdir.

Erinenin oğlu-kızı olmamış”.

 

Allah tembelliğin zıddı olan çalışkanlığı över. Tabi bu “kafayı yedirten bir çalışma şekli” değildir.  

 

Çalışkanlıkla ilgili âyetler:

 

“Gerçekten güçlükle berâber kolaylık vardır. Şu-hâlde boş kaldığın zaman, durmaksızın (başka bir iş ile) yorulmaya-devâm et” (İnşirâh 6-7).

 

“İnsan için ancak çalıştığı vardır'“ (Necm 39).

 

'“Rableri, onlara şu karşılığı verdi: “Ben, erkek olsun-kadın olsun, sizden hiç-bir çalışanın amelini zâyi etmeyeceğim” (Âl-i İmran 195).

 

Çalışkanlıkla ilgili hadisler:

 

“Birinizin sırtında odun destesi taşıması, versin veya vermesin, insanlara gidip el açmasından daha iyidir” (Buhârî, Buyu, 15).

 

“Mecbur kalmadıkça insanlardan dilenen kimse, kıyâmet günü yüzünde hiç-bir et parçası kalmamış olarak gelecektir” (Terğîb, I,573).

 

“İki günü birbirine eşit olan ziyandadır'“ (Deylemî).

 

“Allah’ım!. Tembellikten, korkaklıktan, ihtiyarlığın verdiği düşkünlük ve cimrilikten sana sığınırım” (Buhâri).

 

“Bir kötülük gördüğünüz zaman elinizle, gücünüz yetmezse dilinizle, ona da gücünüz yetmezse kâlben buğz ediniz. Fakat bu, îmânın en küçük mertebesidir” (Tirmizi, Fiten, 11; İbnu Mace, Fiten, 20).

 

Aslında kâinattaki insan hâriç hiç-bir varlık tembel değildir. Cansız maddeler bile durgun gibi görünseler de atom-altı boyutta kesintisiz bir hareket hâlindedirler. Zâten hareket durduğunda (tembellik) kıyâmet kopar, her-şey füzyon etkisiyle yok olur. Bunun gibi; tembel toplumlar da hareketsiz kaldıklarında yâni tembelleştiklerinde yok olmaya doğru giderler. En nihâyetinde de tembel olmayan başka bir toplumun güdümüne girerler. Tembellik, bilinçli hareketsizliktir. Bunun sonucu da doğal olarak şuursuzlaşmaktır.  

 

Ramazan Kayan:

 

“Tembelizm… Atâlet, rehâvet, gaflet ve kasvet içeren tembellik, önceleri bir kusur olarak görülürken, şimdilerde bir alışkanlığa hattâ bir yaşam-şekline dönüştü” der.

 

Tembellik yine tembelliği doğurur. Sonu da yoktur. İnsan beyni boş kaldığı zaman tembellik düşünür. İnsanlar “tembelce bir hayat” hayâlini, tembel-tembel oturup/yatıp dururlarken kurarlar.

 

Tembelliğin karşıtı aşırı çalışmak değildir. Modernizmin düzenlediği 8-10 saatlik tempolu çalışma biçimleri değildir çalışkanlık. Tembelliğin karşıtı, yapılması gereken şeyi gerektiği kadar yapmak”tır. “Zamânında yapmak. Gereğinden fazlasını yapmak ise çalışkanlıkla ilgili değil, ideoloji ile ilgilidir. Mecbur koşulmakla ilgilidir.

 

Tembellik tevekkül değildir. Firdevsi: “Tembellik bir adamı esir yapar” der.

 

Ey tembel!.. Malcolm X’i dinle de:

 

Bir taş at. Bir taş daha at. Bir şiir ateşle. Bir yumruk yükselt. Sesini yükselt. Bir çocuk yetiştir. Bir maske tak. Duvara bir slogan yaz. Şehitleri an. Bir hayâl kur. Bir barikat kur. Târihine sâhip çık. Sokaklara sâhip çık. Bir slogan at. Bir kurşun at. Bir tohum ek. Bir ateş yak. Bir cam kır. 

 

Terle. Sahte belge düzenle. Bir bildiri bastır. Bir kânun kaçağını barındır. Bir yara sar. Bir dosta sevgi göster. Silahını temizle. Hakîkati söyle. Bir miting düzenle. Arkanı kolla. Gök-yüzüne bak. İz bırakma. İşçilerden öğren. Bir yoldaşa öğret. Bir hücreyi ziyâret et. Bir savaş-esirini kurtar. FBI’ın gizli dosyalarını çal. Kendi kâlbini çal. Parolayı aklında tut. Bir aynasızı silahsızlandır. Bir füzeyi çalışmaz hâle getir. Bir fıkra anlat.

 

Bir plân yap. Bir ümit-ışığı gör. İsmini değiştir. Bir teoriyi test et. Bir dogmaya meydan oku. Korkunu kullan. Bir damla göz-yaşı akıt. Haritayı incele. Hâinlerle hesaplaş. Ağırlığını hakkıyla taşı. Biraz daha ağırlık kazan. Sevmek için mücâdele et. Sevdiğini bir daha söyle. Sınırı aş”.

 

Tembellik, kişinin iç-enerjisini kullan(a)mamasıyla alâkalıdır. İç-enerjinin kullanılamamasının nedeni ise, tembel kişide bir “iç-düzen”in olmamasıdır.

 

İnsan çamurdan yaratılmıştır. “Çamur “durgun” olduğu için insanda da durgunluk vardır” denebilir. Fakat bu, “çamur gibi yaşamak”tır ki, çamur varlığın en aşağısıdır.

 

Şu da bilinsin ki, durmak ölümdür.

 

Son olarak; Allah da -hâşâ- tembel değildir ve birilerinin zannettiği gibi, hareketsiz ve hiç kımıldamaz bir şekilde ve de yarattıklarıyla hiç ilgilenmeyen bir ilah değildir. İlk hareketi başlatmış ve köşesine çekilmiş bir ilah değildir O. Her-şeyi yaratmış-yaratır ve sonra da yönetimin başına geçer. O her-an yeni bir iştedir: “Göklerde ve yerde bulunanlar (her-şeyi) O’ndan isterler. O, her-gün/her-an yeni bir iştedir” (Rahmân 29).

 

Ey miskin!. Bırak tembelliği.. “Kalk uyar”.. (Müddesir 2).

 

En doğrusunu sâdece Allah bilir.

 

Hârûn Görmüş

Şubat 2015

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder