19 Mayıs 2024 Pazar

Yasal Günahlar

 

“Kim bir kötülük işler de günahı kendisini kuşatırsa, (artık) onlar, ateşin halkıdırlar; orada süresiz kalacaklardır” (Bakara 81).

 

Günah: “Tanrı buyruklarına karşı olan, dince suç sayılan, Dünyâ’da ve âhirette cezâyı gerektiren söz, iş yada davranış”.

 

Günahın panzehiri tevbedir. Samîmi şekilde tevbe edildiğinde yâni günah işlemek terk edildiğinde, Allah’ın affetmeyeceği günah yoktur. Fakat tevbe etmek îman, kararlılık, sebât ve çaba gerektirir. Çünkü tevbe etmek vazgeçmek demektir. Vazgeçilecek olan şeyler, insana neşe, zevk, haz, tat veren şeylerdir. Zîrâ imtihan gereğince günahlar nefsin hoşuna gidecek şekilde yada potansiyelde yaratılmıştır. Bu nedenle tevbe, ilk önce söz ile kesin bir kararlılıkla yapıldıktan sonra bir daha o günahlara dönmemek demektir. İnsan zaafından dolayı bir-an dönecek olsa hemen tevbe edip mesâfeyi koruması gerekir.

 

Günahtan tevbe etmek neden zordur ve günah işlemek neden bu kadar kolaydır?. Çünkü dediğimiz gibi, imtihan nedeniyle günahlar çekicidir, zevk, haz, tat ve neşe vericidir, eğlendiricidir. Fakat günaha yönelmenin ve tevbeden uzaklaşmanın bir nedeni daha vardır ki târih boyunca insanları en çok da bu etken günaha yaklaştırmıştır-yaklaştırmaktadır ve tevbeden uzaklaştırmıştır ve uzaklaştırmaktadır. Bu etken, “devlet ve kânunlar ile günahların yasallaştırılması”dır. İnsanı içten şeytan ve nefs günaha yaklaştırırken ve tevbeden uzaklaştırırken, dıştan da tâğutların kontrôlündeki devletler ve Allahsız kânunlar ve kurallar günaha yakınlaştırmak ve tevbeden uzaklaştırmaktadır. Günaha yaklaşmanın ve tevbeden uzaklaşmanın içteki nedeni şeytan ve nefs iken, dıştaki nedeni ise modern devlet ve seküler kânunlar yâni “yasal günahlar”dır.        

 

Bu yasal günahlar kısaca şöyledir…

 

1-Sigara

 

Sağlığa, kişinin ekonomisine, çevreye, sosyâl hayâta, maddî-mânevî yapıya, psikolojiye vs. bir-çok zararı olan sigara için “günah ve haram değildir, sâdece mekruhtur” demek boş bir laftır. İslâm’da mekruh (yâni iğrenç, çirkin, tiksindirici) olan her-şey haramdır, günahtır, ayıptır, suçtur ve yasak olmalıdır. Kur’ân bize genel anlamda “temiz şeyleri helâl, murdar şeyleri haram kılar” (A’raf 157). Üstelik Allah: “Kendi ellerinizle kendinizi tehlikeye atmayın” (Bakara 195) der ki bu âyet, bir-çok yönden ve bir-çok alanda zararı olan sigara kullanımıyla insanın kendini tehlikeye atmasını da kapsar.

 

Sigara da murdar, pis, tiksindirici, zararlı ve isrâfa dönük olduğu için günahtır ama tabi “yasal günah”tır. Çünkü devlet daha düne kadar sigara üretimini “tekel”leştirmişti ve sigarayı kendisi üretiyordu, artık bundan elini çekti ve maşa kullanmaya başladı, sigaran aldığı yüksek vergiler nedeniyle sigarayı yasaklamıyor ve sigarayı, “içilmesi serbest yerler” göstererek teşvik ediyor. Sigara kullanımının günden-düne artmasının nedeni budur. Üstelik uyuşturucu kullanımı da, sigaranın içine esrar sarıp içmekle başladığı için, sigara daha büyük ve kötü alışkanlıkların da kaynağı olmaktadır.  

 

2-İçki

 

Devletler içkiden de büyük vergiler alıyor ve kazançlar elde ediyor. Zâten Türkiye’de daha düne kadar içki de “tekel”di ve içkiyi devlet üretiyordu. Bu nedenle içki içmek de “yasal günah” hâline getirilmiştir. Hattâ öyle ki, içkiyi “millî” hâle bile getirmişlerdir ve “rakı” adı altında “Türklerin millî içkisi” olarak ve “aslan sütü” denilerek övünç kaynağı olmaktadır. Oysa içki ve tüm sarhoş ediciler, âlemlerin Rabbi Allah tarafından apaçık ve kesin şekilde yasaklanmıştır:

 

“Ey îman edenler!; içki, kumar, dikili taşlar ve fal okları ancak şeytanın işlerinden olan pisliklerdir. Öyleyse bun(lar)dan kaçının; umulur ki kurtuluşa erersiniz. Gerçekten şeytan, içki ve kumarla aranıza düşmanlık ve kin düşürmek, sizi, Allah’ı anmaktan ve namazdan alıkoymak ister. Artık vazgeçtiniz değil mi?” (Mâide 90-91).

 

“Sana içkiyi ve kumarı sorarlar. De ki: ‘Onlarda hem büyük günah, hem insanlar için (bâzı) yararlar vardır. Ama günahları yararlarından daha büyüktür’. Ve sana neyi infâk edeceklerini sorarlar. De ki: ‘İhtiyaçtan artakalanı’. Böylece Allah, size âyetlerini açıklar; umulur ki düşünürsünüz” (Bakara 219).

 

3-Kumar

 

Kur’ân’da kumar, içki ile birlikte anılmıştır. Çünkü ikisi de insanın aklını başından alıp götürür ve hem doğru karar vermesini önler hem de ikisi de âileyi bile bozup dağıtabilecek derecede vazgeçilemeyecek bir alışkanlığa sebep olur. İçki “kötülüklerin anası” olduğu gibi, kumar da “kötülüklerin babası”dır. Fakat modern devlet ve seküler kânunlar kumarı da “yasal günah” saydığı için insanlar çok da çekinmeden kumara meylediyor.

 

Fakat iş öyle bir hâle gelmiştir ki, artık her-şey kumarın bir aracı olarak kullanılmaktadır. Üzerinden kumar oynanmayan bir şey neredeyse kalmamıştır. Sporun her türlüsü artık tümüyle kumarın bir aracı hâline gelmiştir. İnternete çoğu-kişi kumar oynamak için girmektedir. Zâten internet târihin en büyük günah aracı hâline gelmiştir. İnternette en gürültülü siteler bahis siteleridir. Her yerden çıkmakta ve insanları çağırıp durmaktadırlar. Hemen herkes de kumar araçlarından birine kapılmakta ve tabi %95’i para kaybetme, nice psikolojiler bozulmakta, âileler dağılmakta ve kumar yüzünden intihar edenlerin sayısı artıp durmaktadır.

 

Fakat devlet, bankalar, aracı kurumlar vs. için fark etmemektedir. Çünkü kimseye -sözde- zorla kumar oynatmamaktadırlar. Hâlbuki insanları günahlardan koruyacak olan dinden-îmandan uzaklaştırmakta ve günaha yaklaştıracak ve alıştıracak şeyler ortaya çıkarıp durarak tuzağa düşürmektedirler. Buna rağmen çıkıp bir de şerefsizce, “biz kimseyi zorlamıyoruz” demektedirler.

 

Devlet de bunarla bir şey demediği gibi tam-aksine alan açmaktadır. Çünkü devlet kumardan çok büyük miktarlara varan vergiler almakta ve kazançlar sağlamaktadır. Rüşvet alanları ise hiç konuşmuyoruz bile. Borsa, altın, değerli maden ve döviz spekülasyonları da, birileri ne kadar kıvırırsa kıvırsın bir kumardır. Çünkü Kur’ân’ın apaçık ifâdesiyle: Şüphesiz insana kendi emeğinden başkası yoktur” (Necm 39). Kumardan geçinenler hep zan içindedirler: “Yoksa insana her dileyip arzu ettiği şey mi var (zannediyor)?” (Necm 24).

 

 Bankaların, aracı kurumların ve devletin kumardan aldığı komisyonlar aracılığıyla elde ettiği fâhiş kazançlar nedeniyle kumar “yasal günahlar” içinde belki de birinci sıradadır. Kur’ân kumara hep içki ile birlikte değindiği için içki ile ilgili âyetler kumar için de geçerlidir:

 

“Ey îman edenler!; içki, kumar, dikili taşlar ve fal okları ancak şeytanın işlerinden olan pisliklerdir. Öyleyse bun(lar)dan kaçının; umulur ki kurtuluşa erersiniz. Gerçekten şeytan, içki ve kumarla aranıza düşmanlık ve kin düşürmek, sizi, Allah’ı anmaktan ve namazdan alıkoymak ister. Artık vazgeçtiniz değil mi?” (Mâide 90-91).

 

“Sana içkiyi ve kumarı sorarlar. De ki: ‘Onlarda hem büyük günah, hem insanlar için (bâzı) yararlar vardır. Ama günahları yararlarından daha büyüktür’. Ve sana neyi infâk edeceklerini sorarlar. De ki: ‘İhtiyaçtan artakalanı’. Böylece Allah, size âyetlerini açıklar; umulur ki düşünürsünüz” (Bakara 219).

 

Bu âyetler içki ve kumarın panzehirinin, “içki ve kumar için harcanan paranın infâk edilmesi” olduğunu söyler. Bunlardan kurtulmanın yolu ve panzehiri infaktır.

 

4-Zinâ-Fuhuş

 

Zinâ: “Aralarında evlilik-bağı olmayan kişiler arasındaki cinsel ilişki” demektir.

 

Şu kesindir ki, İslâm’da, nikâhsız cinsel ilişki haramdır, günahtır, yasaktır. İslâm’da, savaşın netîcesinde ortaya çıkan “esir kadın” anlamındaki câriyelerle cinsel ilişki kurmak bile keyfî bir şekilde değil, ancak nikâh ve mehir ile olabilir. Câriyelerle evlenmek maddî açıdan daha kolay olabildiği için, Kur’ân, hür kadınlarla evlenme imkânı bulamayanlara, câriyelerin de fayda göreceği şekilde, câriyelerle evlenmeyi tavsiye eder:

 

“İçinizden özgür mü’min kadınları nikâhlamaya güç yetiremeyenler, o zaman sağ ellerinizin mâlik olduğu inanmış câriyelerinizden (alsın.) Allah îmânınızı en iyi bilendir. Siz birbirinizdensiniz. Öyleyse onları, fuhuşta bulunmayan, iffetli ve gizlice dostlar edinmemişler olarak velilerinin izniyle nikâhlayın. Onlara ücretlerini (mehirlerini) mâruf (güzel ve örfe uygun) bir şekilde verin. Evlendikten sonra, fuhuş yapacak olurlarsa, özgür kadınlar üzerindeki cezânın yarısı(nı uygulayın.) Bu, sizden günaha sapmaktan endişe edip korkanlar içindir. Sabrederseniz sizin için daha hayırlıdır. Allah, bağışlayandır, esirgeyendir” (Nîsâ 25).

 

İslâm “zinâ yapmayın” demeden önce “zinâya yaklaşmayın” der yâni “zinâya yaklaşamayın bile” der:

 

“Zinâya yaklaşmayın, gerçekten o, çirkin bir hayâsızlık ve kötü bir yoldur” (İsrâ 32).

 

Bir yoruma göre âyetteki “yaklaşmayın” ifâdesi, “zinâya götürecek sebeplerden, hareket ve işlerden sakının, yabancı kadınları düşünmeyin, onlarla konuşmayın, onların seslerini dinlemeyin, onlara bakmayın, onlarla tokalaşmayın” demektir. Çünkü zinâya yaklaşınca zinâ yapmak çok olası olur. Hiç evlenme imkânı bulamayanlar için tavsiyesi ve emri ise şöyledir:

 

“Nikâh (imkânı) bulamayanlar, Allah onları kendi fazlından zenginleştirinceye kadar iffetli davransınlar” (Nûr 33).

 

Görüldüğü gibi zinâ konusunda hiç-bir tâviz verilmiyor ve “bekâr adamsın”, “bir kereden bir şey olmaz”, “Allah affeder” gibi sözler söylenmiyor. Zinâda bekâr yada evli olmak, zinânın zinâ olmasını ve zinâya verilen cezâyı değiştirmez. Bâzı uydurma rivâyetler ve modern düşünceler bekârlar için zinâyı hoş görebiliyor ama Kur’ân zinâ konusunda evli-bekâr ayrımı yapmayarak genel bir ifâde kullanır ve zinâyı yapan kim olursa-olsun aynı cezâyı öngördüğü gibi, zinâ iftirâsına bile cezâ ön-görülür:

 

“Zinâ eden kadın ve zinâ eden erkeğin her birine yüzer değnek (celde) vurun. Eğer Allah’a ve âhiret gününe îman ediyorsanız, onlara Allah’ın dîni(ni uygulama) konusunda sizi bir acıma tutmasın; onlara uygulanan cezâya mü’minlerden bir grup da şâhit olsun… Korunan (iffetli) kadınlara (zinâ suçu) atan, sonra dört şâhid getirmeyenlere de seksen değnek vurun ve onların şâhidliklerini ebedî olarak kabûl etmeyin. Onlar fâsık olanlardır. Ancak bundan sonra tevbe eden ve sâlihçe davrananlar hâriç. Çünkü gerçekten Allah, bağışlayandır, esirgeyendir” (Nûr 2-5).

 

Modernizm ile birlikte günümüzde iyice artan gay ve lezbiyen (lûtî ve lâtî) cinsel ilişkiler de zinâdır ve İslâm ve Kur’ân bu tür cinsel ilişkilere de izin vermez ve yaptırımlar uygular:

 

“Siz gerçekten, kadınları bırakıp şehvetle erkeklere mi yaklaşıyorsunuz?. Hayır, siz (yaptığı şeyi) bilmeyen bir kavimsiniz” (Neml 55).

 

“Gerçekten siz kadınları bırakıp şehvetle erkeklere yaklaşıyorsunuz. Doğrusu siz, ölçüyü aşan (azgın) bir kavimsiniz” (A’raf 81).

 

“Kadınlarınızdan fuhuş yapanların (lezbiyenlerin) aleyhinde olmak üzere içinizden dört şâhid tutun. Eğer şehâdet ederlerse, onları, ölüm alıp götürünceye veyâ Allah onlara bir yol kılıncaya kadar evlerde alıkoyun” (Nîsâ 15).

   

“Sizlerden fuhuş yapanların (gay ve ibnelerin) her ikisine eziyet edin. Eğer tevbe ederler de ıslah olurlarsa artık onlardan vazgeçin. Şüphesiz Allah, tevbeleri kabûl edendir, esirgeyendir” (Nîsâ 16).

 

Tüm bunlara rağmen zinânın her türlüsü çok yaygınlaşmıştır. Zîrâ artık her-şey zinânın aracı olarak kullanılmaktadır. Basıl yayınlar, dergiler, gazeteler, fotoğraflar, televizyon, sinema, internet, cep telefonu, bilgisayarlar vs. her-şey zinâyı göstermekte, zinâya çağırmakta ve zinâya yol açmaktadır.

 

Televizyonlarda gösterilen filmler, diziler, klipler, skeçler ve -güyâ- sosyâl içerikli hazırlanan programlar hep zinâyı içermektedir. İnternet artık zinâdan geçilmeyen yer olmuştur. Fuhuş içerikli bir reklâma takılmadan gezinilemeyecek bir yer hâline gelmiştir.

 

Modern dünyâ zinâya bakmandan ve basmadan yürünemeyecek bir yer hâline gelmiştir. Sosyâl medya çok büyük oranda zinâ ve fuhuş-merkezlidir. LGBT+ denilen pislik, normâl görülmekte ve artık herkes –sanki iyi bir şeymiş gibi- kendini LGBT+’nın bir parçasıyla tanımlamaktadır ve böyle bir tanım, kişiye artı bir özellik ve îtibar kazandırır hâle gelmiştir. Artık hemen herkes en azından bi-seksüel olmuştur.

 

Zinânın her türlüsü “yasal günah” hâline gelmiştir. Çünkü devlet ve onun ortakları olan kurumlar zinânın her türlüsünden, vergiler ve komisyonlar almakta müthiş rakamlara ulaşan paralar kazanmaktadır. Yâ, “kerhâne” denen genel-evler hâlen varlığını yasal şekilde sürdürmektedir. Kadınları ilahlaştıran modernizm ve modernler, sıra, kadınları “seks işçisi” hâline getiren genel-evlere gelince hiç ses çıkarmıyorlar. Bu ne yaman çelişkidir böyle!. Peki neden genel-evlere hiç ses çıkarmıyorlar?. Çünkü hem modernizm “insanlığın ulaştığı en ileri gelişmişlik seviyesi” olarak görülmektedir ve bu seviyeye ilk başta “kadının özgür bırakılması” ve “serbest cinsellik” ile gelinmiştir hem de genel-evler devlet korumasındadır. Devlet ve “devler” buralardan vergi ve komisyon almakta ve bu nedenle de oraları polis aracılığı ile korumaktadır. Genel-evlerde yapılan fuhuş “yasal günah” tır. Devlet ve ortakları, zinâdan ve fuhuştan kazanç elde ettiği için zinâyı ve fuhşu normâlleştirmekte ve meşrûlaştırmaktadır ve de “yasal” hâle getirerek … yapmaktadır. Eyvâh ki eyvâh!..      

 

5-Çıplaklık

 

“Ey Âdemoğulları!; şeytan, anne ve babanızın çirkin yerlerini kendilerine göstermek için, elbiselerini sıyırtarak (çıplak bırakarak), onları cennetten çıkardığı gibi sakın sizi de bir belâya uğratmasın. Çünkü o ve taraftarları, (kendilerini göremeyeceğiniz yerden) sizleri görmektedir. Biz gerçekten şeytanları, inanmayacakların dostları kıldık” (A’raf 27).

 

“Mü’minler (erkeklere)e söyle: Gözlerini (harama çevirmekten) kaçındırsınlar ve ırzlarını korusunlar. Bu, onlar için daha temizdir. Gerçekten Allah, yaptıklarından haberdardır. Mü’min kadınlara söyle: Gözlerini (harama çevirmekten) kaçındırsınlar ve ırzlarını korusunlar; süslerini açığa vurmasınlar, ancak kendiliğinden görüneni hâriç. Baş örtülerini, yakalarının üstünü (kapatacak şekilde) koysunlar. Süslerini, kendi kocalarından yada babalarından yada oğullarından yada kocalarının oğullarından yada kendi kardeşlerinden yada kardeşlerinin oğullarından yada kız-kardeşlerinin oğullarından yada kendi kadınlarından yada sağ ellerinin altında bulunanlardan yada kadına ihtiyâcı olmayan (arzusuz veyâ iktidarsız) hizmetçilerden yada kadınların henüz mahrem yerlerini tanımayan çocuklardan başkasına göstermesinler. Gizledikleri süsleri bilinsin diye ayaklarını yere vurmasınlar. Hep birlikte Allah’a tevbe edin ey mü’minler, umulur ki felâh bulursunuz” (Nûr 30-31).

 

“Ey Peygamber!; eşlerine, kızlarına ve mü’minlerin kadınlarına dış-elbiselerinden (cilbablarından) üstlerine giymelerini söyle; onların (özgür ve iffetli) tanınması ve eziyet görmemeleri için en uygun olan budur. Allah çok bağışlayandır, çok esirgeyendir” (Ahzâb 59).

 

“Evlerinizde vakarla-oturun (evlerinizi karargâh edînin), ilk câhiliye (kadınları)nın süslerini açığa vurması gibi, siz de süslerinizi açığa vurmayın; namazı dosdoğru kılın, zekatı verin, Allah’a ve elçisine itaat edin. Ey Ehl-i Beyt, gerçekten Allah, sizden kiri (günah ve çirkinliği) gidermek ve sizi tertemiz kılmak ister” (Ahzâb 33).

 

Allah bu âyetlerle çıplaklığı yasaklar ve tesettür emreder. Çünkü çıplaklık ilkelliktir ve hayvanlara mahsustur. Medeniyet çıplaklıkla değil, giyinmekle ve örtünmekle olur. Bir “çıplaklık uygarlığı” olan modernizm bir medeniyet değildir ve “alçaklık ve ahlâksızlık” demek olan “denîyet”tir.

 

Fakat modern devlet ve seküler kânunlar çıplaklığı yasal hâle getirmiştir. Artık insan, giyindikçe ve örtündükçe yobaz, geri kafalı, ilkel ve hattâ terörist olarak görülürken, soyundukça ise modern, çağdaş ve örnek insan olarak görülmekte ve kabûl edilmektedir. Çünkü çıplaklık normâlleşmiştir ve meşrûlaşmıştır ve “yasal günah” olarak görülmektedir. Yasal olunca ise günah olmasının bir anlamı kalmamaktadır.

 

İş öyle bir hâle gelmiştir ki, tesettüre uygun bir kıyâfet bile bulabilmek mümkün olmamakta ve absürt ve aptalca kıyâfetler giyilmektedir. Hattâ artık, kısa, dar ve ince olmaması gereken tesettür kıyâfetleri bile dikkat çekici ve seksi gözükecek şekilde tasarımlanmaktadır. Eskiden çıplaklığa ve çıplaklara karşı haklı bir tepki olan mahâlle baskısı, artık tesettürlü ama özellikle de nizâmî tesettürlü olanlar için yapılmaktadır.    

 

6-Fâiz

 

“İnsanların mallarından artsın diye verdiğiniz fâiz Allah katında artmaz. Ama Allah’ın yüzünü (rızâsını) isteyerek verdiğiniz zekât ise, işte (sevaplarını ve gelirlerini) kat-kat arttıranlar onlardır” (Rûm 39).

 

Fâiz (ribâ) yiyenler, ancak şeytan çarpmış olanın kalkışı gibi, çarpılmış olmaktan başka (bir tarzda) kalkmazlar. Bu, onların: ‘Alım-satım da ancak fâiz gibidir’ demelerinden dolayıdır. Oysa Allah, alış-verişi helâl, fâizi haram kılmıştır. Kime Rabbinden bir öğüt gelir de (fâize) bir son verirse, artık geçmişi kendisine, işi de Allah’a âittir. Kim (fâize) geri dönerse, artık onlar ateşin halkıdır, orada sürekli kalacaklardır. Allah, fâizi yok eder de, sadakaları arttırır. Allah, günahkâr kâfirlerin hiç-birini sevmez” (Bakara 275-276)

 

“Ey îman edenler!; Allah’tan sakının ve eğer inanmışsanız, fâizden artakalanı bırakın. Şâyet böyle yapmazsanız, Allah’a ve Resûlü’ne karşı savaş açtığınızı bilin. Eğer tevbe ederseniz, artık sermâyeleriniz sizindir. (Böylece) ne zulmetmiş olursunuz, ne zulme uğratılmış olursunuz” (Bakara 278-279).

 

Fâiz, Arapçasıyla ribâ aynı şeydir ve “ribâ başka, fâiz başka bir şeydir” söylemleri vızıltılardan başka bir şey değildir. Fâiz, modern tefeciler olan bankalara ve devlete verilen rüşvet ve komisyondan başka bir şey değildir. Fâizi almak da vermek de “emeksiz kazanılan artı para” anlamında aynıdır ve haramdır, günahtır, ayıptır, bu yüzden de suç ve yasak olmalıdır. Bankaya fâiz almak karşılığında para yatırmak nasıl ki fâizse ve günahsa, aynı-şekilde, ev yada araba almak için de olsa, “kredi” adı altında fâiz ödemek şartıyla bankadan para almak da fâizdir ve günahtır. Hattâ aslında, her ne kadar kredi çekmek fâiz gibi görülmese ve günah sayılmasa da, fâizi başlatan şey “fâiz almak” değil de “fâiz vermek” olduğu için, kredi çekmek daha büyük günahtır. Çünkü bankalar, kredi çekenlerden alacakları fâizi düşünerek birlerinin parasını fâiz vermek karşılığında almaktadırlar. Zâten birilerine fâiz karşılığında verdikleri borçlar da bu paralardır. Yoksa bir iş yapıp da kâr ettikleri parayı paylaşıyor falan değildirler. Ali’nin külahını Veli’ye giydirmekten başkası değildir fâiz. Meselâ Ali’den %50 fâiz vermek karşılığında aldığı parayı Veli’ye, % 60 fâiz almak karşılığında veriyor ve %10’luk komisyon bankaya kalıyor. Gerçi iş artık öyle bir hâle gelmiştir ki ortada gerçek bir para da yoktur ve sanal bir para dijitâl sistem içinde dönmektedir.

 

Günümüzün modern tefecileri olan bankalara pay vermeden ve devlete komisyon ödemeden bir iş yapabilmek mümkün olmamaktadır. Öyle ki bir esnaf her yaptığı satış için bile bankalara komisyon vermek zorundadır. Tabi tüm bunların bir bedeli vardır ve bu bedeli de en düşük rakımdaki vatandaş ödemektedir. Fâiz, ekonomiyi çökerten ve tüm Dünyâ’yı cehenneme çeviren şeydir.

 

İslâm’a göre insan ancak emeğinin karşılığını yiyebilir. Fakat modern devlet ve seküler kânunlar emeğe değer vermemekte ve spekülasyondan geçinmektedir. Fâiz artık bir Dünyâ gerçeği olarak “yasal günah” hâline gelmiştir ve en yaygın günah olarak tüm Dünyâ’yı ahtapot gibi sarmış ve kuşatmıştır.  

 

Modernizm bağlamında modern devlet ve seküler kânunlar nedeniyle her türlü günah yasal hâle gelmiştir ki bunların sonu gelmez. Saydıklarımızdan başka yasallaştırılan ve normâlleştirilen diğer günahlar Kur’ân tarafından şöyle belirlenmiştir:

 

7-Ticâret

 

Her türlü haksızlığın, yolsuzluğun ve acımasızlığın cirit attığı ticâret, günahın kolayca işlenebildiği bir alan hâline gelmiştir. Üstelik vergisini verenlerin bu günahları yasallaştığı için günah olmaktan çıkmaktadır. Fakat Allah bu konuda insanları uyarır:

 

“Ey îman edenler!. Birbirinizin malını karşılıklı rızâ ile yapılan ticâretle de olsa haksızlık ve hîle ile yemeyin (de) birbirinizi öldürmeyin. Şüphesiz Allah, size karşı çok merhâmetlidir” (Nîsâ 29).

 

“Birbirinizin mallarını haksızlıkla yemeyin ve bile-bile günahla insanların mallarından bir bölümünü yemeniz için onları hâkimlere aktarmayın” (Bakara 188).

 

“Sakın mîzanda haksızlık ve taşkınlık yapmayın. Tartıyı adâletle tutup-doğrultun ve tartıyı noksan tutmayın” (Rahmân 8-9).

 

“İnsanların eşyâsını değerden düşürüp-eksiltmeyin ve yeryüzünde bozguncular olarak karışıklık çıkarmayın” (Şuârâ 183).

 

“Medyen (halkına da) kardeşleri Şuayb’ı (elçi olarak gönderdik. Şuayb onlara) dedi ki: Ey kavmim, Allah’a kulluk edin, sizin O’ndan başka ilahınız yoktur. Size Rabbinizden apaçık bir belge (mûcize) gelmiştir. Ölçüyü ve tartıyı tam tutun, insanların (hakları olan mallarını) eşyâsını değerinden düşürüp-eksiltmeyin ve düzene (ıslaha) konulmasından sonra yeryüzünde bozgunculuk (fesad) çıkarmayın. Bu sizin için daha hayırlıdır, eğer inanıyorsanız” (A’raf 85).

 

8-İsrâf

 

Modernizm bir isrâf uygarlığıdır. Üstelik Dünyâ, açlıktan-susuzluktan ölenlerin, giyecek bir şey bulamayanların ve uygun giyinemeyenlerin, sokaklarda yatıp-kalkan evsizlerin, tedâvi olamayanların, eğitimsiz kalanların, işsiz olanların ahlarıyla dolmuşken isrâf etmek yasallaştırılıyor. Fakat unutulmasın ki Allah unutmaz:

 

Ey Âdemoğulları, her mescid yanında ziynetlerinizi takının. Yiyin, için ve isrâf etmeyin. Çünkü O, isrâf edenleri sevmez” (A’raf 31).

 

Onlar, harcadıkları zaman, ne isrâf ederler, ne kısarlar; (harcamaları,) ikisi arasında orta bir yoldur” (Furkân 67).

 

Asmalı ve asmasız bahçeleri, hurmaları ve tatları farklı ekinleri, zeytinleri ve narları -birbirine benzer ve benzeşmez- yaratan O’dur. Ürün verdiğinde ürününden yiyin ve hasat-günü hakkını verin; isrâf etmeyin. Çünkü O, isrâf edenleri sevmez” (En-âm 141).

 

9-Cimrilik

 

“Allah’ın verdiğini Allah’tan esirgemek” demek olan cimrilik onulmaz bir hastalıktır ve tek tedâvisi de infâktır. Allah cimriler sevmez ve şöyle uyarır:  

 

“Allah’ın verdiklerinden cimrilik edenler, sakın bunun kendileri için hayırlı olduğunu sanmasınlar; bilâkis bu, onların kötülüğünedir. Cimrilik yaptıkları şey, kıyâmet günü boyunlarına dolanacaktır. Göklerin ve yerin mîrâsı Allah’ındır. Allah işlediklerinizden haberdardır” (Âl-i İmran 180).

 

“De ki: Eğer siz Rabbimin rahmet hazînelerine mâlik olsaydınız, bu durumda harcanıp tükenir endişesiyle gerçekten (cimrilik edip elinizde) tutardınız. İnsan pek cimridir” (İsrâ 100).

 

“Onlar ki hem kıskanır cimrilik ederler, hem de herkese cimrilik tavsiye ederler ve Allah’ın kendilerine fazlından verdiği şeyleri saklarlar. Biz de böyle nîmetleri gizleyen nankörlere hor ve rüsvâ edici bir azap hazırladık” (Nîsâ 37).

 

“Kim cimrilik edip vermez, kendini zengin sayıp Hakka boyun eğmez, en güzeli de yalanlarsa, o da İlâhî kudret eliyle en zora yöneltilecektir” (Leyl 8-10).

 

“Onlara kendi bol ihsânından verince ise, onunla cimrilik yaptılar ve yüz çevirdiler; onlar böyle sırt dönenlerdir” (Tevbe 76).

 

“İşte sizler böylesiniz; Allah yolunda infâk etmeye çağrılıyorsunuz; buna rağmen bâzılarınız cimrilik ediyor. Kim cimrilik ederse, artık o, ancak kendi nefsine cimrilik eder. Allah ise, Ganiy (hiç-bir şeye ihtiyâcı olmayan)dır; fakir olan sizlersiniz” (Muhammed 38).

 

10-Ana-Baba

 

Bizi Dünyâ’ya getiren ve üstelik üzerimize titreyerek büyüten ana-babaları tek-başlarına bırakmak yasal bir günah hâline geldi. Her yer, aslında “huzursuzluğun merkezleri” olan -sözde- huzur-evleriyle doldu-taştı. Çocuklarının istemediğini anlayan ana-babalar, rahat etsinler diye; “yavrum ben huzur-evine gitmek istiyorum, orada daha rahat ederim” diyerek yine fedâkârlığı onlar yapmakta ve aslında çocuklarından ve torunlarından hiç de ayrılmak istemedikleri hâlde huzur-evi denilen yerlere gitmeyi kabûl etmektedirler. Çünkü ana-babaya yaşlandıklarında bakmamak günah olmaktan çıkmış ve normâl ve yasal bir davranış olmuştur. Tabi, bunun bir merhâmetsizlik, vicdansızlık ve şerefsizlik olduğu apaçıktır. Allah bu nedenle şöyle der:

 

“Rabbin, O’ndan başkasına kulluk etmemenizi ve anne-babaya iyilikle-davranmayı emretti. Şâyet onlardan biri veyâ ikisi yanında yaşlılığa ulaşırsa, onlara: ‘Öf’ bile deme ve onları azarlama; onlara güzel söz söyle. Onlara acıyarak alçak-gönüllülük kanadını ger ve de ki: Rabbim, onlar beni küçükken nasıl terbiye ettilerse Sen de onları esirge (İsrâ 23-24).

 

Biz insana, anne ve babasına (karşı) güzelliği (ilke edinmesini) tavsiye ettik..” (Ankebût 8).

 

Biz insana anne ve babasını (onlara iyilikle davranmayı) tavsiye ettik. Annesi onu, zorluk üstüne zorlukla (karnında) taşımıştır. Onun (sütten) ayrılması, iki yıl içindedir. Hem bana, hem anne ve babana şükret, dönüş yalnız banadır (Lokmân 14).

 

11-Yeme-İçme

 

Yediğimizin, içtiğimizin ve giydiğimizin zehir olduğu günümüzde, sûnî, yapay, haram ve günah olan şeyleri yiyip-içmek ve tüketme, yasal olduğu için sorun olmaktan çıkmıştır. Tadı güzel ise, görünüşü iyi ise, fiyatı da câzip ise, içeriğinin ne olduğu önemsenmeden her-şey domuz gibi tüketilebilmektedir. Fakat yediklerimiz-içtiklerimiz bizi çok etkiler ve “insan yediğidir” sözünde olduğu gibi her-şeyimizi belirler. Allah bu nedenle yeme-içmeye çok önem verir ve helâl ve temiz olanı öner: 

 

“Allah’ın size rızık olarak verdiklerinden helâl ve temiz olarak yiyin. Kendisine inanmakta olduğunuz Allah’tan korkup-sakının” (Mâide 88).

 

“Onlar ki, yanlarındaki Tevrat’ta ve İncil’de (geleceği) yazılı bulacakları ümmî haber getirici (Nebî) olan elçiye (Resûl) uyarlar; o, onlara mârufu (iyiliği) emrediyor, münkeri (kötülüğü) yasaklıyor, temiz şeyleri helâl, murdar şeyleri haram kılıyor ve onların ağır yüklerini, üzerlerindeki zincirleri indiriyor. Ona inananlar, destek olup savunanlar, yardım edenler ve onunla birlikte indirilen nûru izleyenler; işte kurtuluşa erenler bunlardır” (A’raf 157).

 

“Ey insanlar!; yeryüzünde olan şeyleri helâl ve temiz olarak yiyin ve şeytanın adımlarını izlemeyin. Gerçekte o, sizin için apaçık bir düşmandır” (Bakara 168).

 

“Sana, kendilerine neyin helâl kılındığını sorarlar. De ki: ‘Bütün temiz şeyler size helâl kılındı’. Allah’ın size öğrettiği gibi öğretip yetiştirdiğiniz avcı hayvanlarının yakaladıklarından da -üzerine Allah’ın adını anarak- yiyin. Allah’tan korkup-sakının. Şüphesiz Allah, hesâbı çabuk görendir” (Mâide 4).

 

“Üzerinde Allah’ın isminin anılmadığı şeyi yemeyin; çünkü bu fısk’tır (yoldan çıkıştır). Gerçekten şeytanlar, sizinle mücâdele etmeleri için kendi dostlarına gizli-çağrılarda bulunurlar. Onlara itaat ederseniz şüphesiz siz de müşriklersiniz” (En-âm 121).

 

“Öyleyse Allah’ın sizi rızıklandırdığı şeylerden helâl (ve) temiz olanlarını yiyin; eğer O’na kulluk ediyorsanız Allah’ın nîmetine şükredin” (Nâhl 114).

 

Âhirette cennetliklerin sorusu karşısında cehennemlik olan günahkârların cevâbı şöyle olacaktır:

 

“Onlar cennetlerdedirler; birbirlerine sorarlar. Suçlu-günahkârları; ‘sizi şu cehenneme sürükleyip-iten nedir?’. Onlar: Biz namaz kılanlardan değildik dediler. Yoksula yedirmezdik. (Bâtıla ve tutkulara) dalıp gidenlerle biz de dalar giderdik. Din (hesap ve cezâ) gününü yalan sayıyorduk. Sonunda yakîn (kesin bir gerçek olan ölüm) gelip bize çattı” (Müddesir 40-47).

 

Târih boyunca günahkârların sonu Dünyâ’da hep hüsranla bitmiştir ve üstelik daha da kötüsü, onları âhirette de acı bir azap beklemektedir:

 

 “De ki: Yeryüzünde gezip dolaşın da, suçlu-günahkârların nasıl bir sona uğradıklarını görün” (Neml 69).

 

“O yüzü-koyun cehenneme doğru sürülüp-toplanacak olanlar; işte onlar, yer bakımından çok kötü, yol bakımından sapmış olanlardır” (Furkân 34).

 

Günahlar yasa-dışı olmadıktan sonra sorun olarak görülmüyor. Meselâ sigara “kaçak” değilse, içki “kaçak yada merdiven-altı” değilse, kumar “yasa-dışı bahis” değilse, fuhuş gizli yapılmıyorsa ve fâhişeler vesîkalıysa, fâiz resmî ise ve belgeliyse ve diğerleri devletin kontrôlünde ve denetimindeyse yâni günahlar “yasal” ise sorun olmuyor ve kötü görülmüyor, bu yüzden de günahlara alabildiğine alan açılabiliyor. Eğer devlet ve yandaşlar vergilerini ve komisyonlarını alıyorlarsa tüm günahlar yasal hâle gelebiliyor ve hattâ birer tercih ve zenginlik olarak görülebiliyor. İnsanlar da zâten günahtan değil resmî ve yasal olmamasından korkuyor.

 

En doğrusunu sâdece Allah bilir.

 

Hârûn Görmüş

Mayıs 2024

 

 

 

 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder