20 Mayıs 2024 Pazartesi

Uygar, Barbar, Medenî

 

Uygarlar: “Onlar, dinlerini bir eğlence ve oyun (konusu) edinmişlerdir ve dünyâ-hayâtı onları aldatmıştır. Onlar, bu günleriyle karşılaşmayı unuttukları ve bizim âyetlerimizi yok sayarak tanımadıkları gibi, biz de bu-gün onları unutacağız” (A’raf 51).

 

Barbarlar: “O, iş-başına geçti mi (yada sırtını çevirip gitti mi) yer-yüzünde bozgunculuk çıkarmaya, ekini ve nesli helâk etmeye çaba harcar. Allah ise, bozgunculuğu sevmez” (Bakara 205).

 

Medenîler: “Onlar ki, yeryüzünde kendilerini yerleştirir, iktidâr sâhibi kılarsak, dosdoğru namazı kılarlar, zekatı verirler, ma’rufu emrederler, münkerden sakındırırlar. Bütün işlerin sonu Allah’a âittir” (Hacc 41).

 

Medenî: Hayat-tarzı ve bilgi-bilinç seviyesi bakımından yüksek durumda bulunan, şehir veya kasabada oturan, şehirli, kibar, edepli, terbiyeli, fazîletli, göçebe veyâ vahşî olmayan, yerleşik, Medîne şehrine âit olan” anlamlarına gelir ki medenînin bu özellikleri mutlakâ “din” ile ilgilidir ve dinden kaynaklanır. Yâni dîn-merkezli olan bir şehirde mü’mince yaşamaktır medenîlik. Zâten Medîne, “dinli-dînî şehir” anlamındadır. Dîn-merkezli olmayan yerleşim yeri ise şehir değil, kenttir.

 

Uygarlıkta şehir değil kent vardır. Uygarlığın yerleşim yerlerine “kent”; medeniyetin yerleşim yerlerine “şehir” (Medîne) denir. Mekke bir uygarlık-merkeziyken, Medîne bir medeniyet-merkezidir. Medîne’yi “me-dîne” yâni “dinli” yapan şey İslâm’dır. Medîne daha önce Yesrib olarak anılıyordu. Yesrib; kınamak, hatâları yüzüne vurmak, kötülemek, fitne ve fesat çıkarmak” anlamında olup Arapça “S.R.B.” kökünden türemiştir. Daha sonra Mekke de “Medîne” yâni din-merkezli bir şehir olmuştur. Medenî olanın kültürlü-terbiyeli-edepli olması, vahşî değil görgülü olması, dîn-merkezli olduğundan dolayıdır. Uygar olanlar ise, dîn-merkezli olmadıklarından dolayı vicdan ve merhâmetlerini kaybedebilmekte ve bu nedenle de çoluk-çocuk ve mal-mülk demeden ve dinlemeden barbarlaşabilmektedirler. Medeniyet, “bir sınırı, bir kırmızı çizgisi olmak” anlamındayken; uygarlık, bir “sınırsızlık ve kendini tutmama” ile şekillenir.

 

Doğu “medeniyet”, batı “uygarlık” üretmiştir târih boyunca, yada medeniyeti yâni dînî olanı “doğu” üretmiştir. Zîrâ peygamberler de sürekli olarak doğudan çıkmıştır. Bu nedenle medeniyet de doğudan yükselmiştir. Işık-Güneş doğudan yükselir zâten. Medeniyet dinden kopunca yâni bozulunca dolayısı ile uygarlığa düşünce-dönüşünce bozulur ve ilk önce uygarlığa, sonra da barbarlığa döner. Uygarlık, medeniyetin kanserleşmiş ve bozulmuş şeklidir. Nasıl ki tevhid de bozulunca şirke döner, uygarlık da bozulunca barbarlık ortaya çıkar. Zâten uygarlık “gizli barbarlık”tır. Uygarlar işlerine geldiğinde-gelmediğinde barbarlıklarını hemen gösteriverirler.

 

Medeniyet aslında din ile ilgili olmasına rağmen, modernite ile birlikte anlam olarak seküler olanı ifâde eden şekilde kullanılmaya başlamıştır. Çünkü modernizm medeniyeti uygarlığa indirgeyince, dînî olan da; “yobaz, bağnaz ve barbar” olarak görülmeye başlandı.

 

Uygar ve barbar ayrımını başlatanlar Helenler olmuştur. Kendileri gibi konuşmayanlara “barbar” demişlerdir. Anlamadıkları dilleri “bırbır” olarak târif ettikleri için onlara “bırbırlar” ve “barbarlar” demişlerdir.

 

Romalılar ise, Roma Uygarlığı’nın köklü geleneklerinden nasiplenmemiş olanları “barbar” sözcüğüyle tanımlanıyorlardı. Bu tutum şu-anda da geçerlidir. Modern batı uygarlığı bir greko-romen uygarlıktır. Bu uygarlığa ayak uydur(a)mayanlar barbar ve ilkel olarak görülmekte, “üçüncü dünyâ ülkeleri” denilmekte, bu uygarlığa karşı çıkanlar ise yobaz, ilkel, gerici ve terörist olarak kabûl edilmekte ve fişlenmektedir.

 

Yunanlılar yâni Helen’ler, kendilerini uygar, kendilerinden başkalarını ise “barbar” olarak görmüşlerdir ve bu hâlen de böyledir. Helence konuşmayan ve Helen gibi davranmayan herkesi barbar, kendilerini ise uygar görmüşlerdir ki batı’ya bu fikir Yunanlılardan gelmiştir. Yunanlılar bu düşüncelerini, Perslerle yaptıkları savaşlarda aldıkları gâlibiyetlerle kanıtlamış sayarlar. Hâlbuki Pers ordusunda binlerce paralı Helen askeri de vardı.

 

Helenik devirde, bir Helen vatandaşı devletin bir ferdi ve devlet (polis) de onun vatanı idi. Kendi dilini konuşmayan bütün diğer insanlar ise onun için bir yabancı ve barbar idiler. Helenistik topluluklarda asıl önemli olan, yalnız tahsil ve terbiye idi. Bütün aydınlar, hukuk bakımından birbirine eşit idiler. Daha sonra helen­barbar ayırımı, “aydınlar ve aydın olmayanlar” biçiminde değişti. Dünyâ’nın her yeri aydın kişinin vatanı olarak görülüyordu. Uygar olanların tüm Dünyâ’da bulunma-oturma hakkı vardı.

 

Avrupa greko-romen batı uygarlığı kendini doğu’dan ve doğuludan üstün görür. Bu târih boyunca hep böyle olmuştur. Fakat gerçekte batı doğu’nun medeniyet ve kültürüne her zaman hayrân kalmıştır. Aslında batılılar, doğu medeniyetinin ve kültürünün kendi kültür ve uygarlıklarından üstün olduğunu ve asıl barbar olanların kendileri olduğunu çok net olarak görmüşlerdir. Batılılar, doğu’yu her dâim kıskanmıştır ve taklit etmeye çalışmıştır. Lâkin işe dîni karıştırma noktasında sürekli olarak sorun yaşadıkları için bunu hiç-bir zaman başaramamışlardır.

 

Büyük İskender ve ordusu, Makedonya’dan kalkıp tâ Hindistan’a kadar giderek ve 50 küsur savaş yaparak çok büyük barbarlıklar göstermelerine rağmen, kendilerine “uygar”, savaştıkları kavimlere ise “barbar” derlerdi. Avrupa’nın ve batı’nın kendilerini “uygar”, diğerlerini ise “barbar” görmelerinin kökeni tâ o zamanlara kadar uzanır. Modern yunan-batı zihniyeti de, yaptığı modern barbarlıkların üstünü aynı-şekilde örtmek istemektedir.

 

  Helenizm, en yüksek seviyesindeyken ve Îran ve doğu karşısında gâlip geldiği Büyük İskender zamânında bile Îran’ın ve doğu’nun medeniyeti, uygarlığı ve kültürü karşısında yenilmiştir. Çünkü kendi kültür ve uygarlığına göre çok-çok daha üstün bir kültür, uygarlık ve medeniyetle karşılaşmıştır ki bu kültür, uygarlık ve medeniyet karşısında kendilerini ezik hissettikleri için Helen-Pers uygarlığı şeklinde birleşik bir kültür ve uygarlık oluşturma yoluna gitmişlerdir.

 

Büyük İskender (III. Aleksandros), yaptığı seferle birlikte Yunan uygarlığını doğu’ya taşımıştır. Doğu medeniyetinin Yunan uygarlığı ile kaynaşması sonucunda “Helenizm” ortaya çıkmıştır. Bu medeniyetin oluşmasında Yunan, Anadolu, Mezopotamya, Mısır ve Îran medeniyetlerinin katkıları olmuştur. Helenistik Medeniyet M.Ö. 327 ile M.Ö. 30 yılları arasında etkili olmuştur.

 

Antik Yunan dönemi, “Helenik” ve “Helenistik” dönem olarak ikiye ayrılır. İskender’e kadar olan dönem “Helenik”, İskender ve ondan sonraki dönem ise “Helenistik” dönemdir. Helenistik dönem aslında bir Yunan-Mısır-Pers uygarlığıdır. Helenizm, bir Yunan-Roma-Mısır-Îran-Pers-Mezopotamya sentezi bir uygarlıktır. İskender’le birlikte doğu, Yunan kültüründen etkilendi fakat İskender, doğu’dan daha fazla etkilendi. Zîrâ binlerce yıllık Pers kültürü Yunan kültüründen üstündü. Bu yüzden İskender, Persler gibi giyinmeye ve davranmaya başladı. Pers kralları gibi el-etek öptürüyordu. Devletin ve ordunun yapısını Persler gibi düzenledi. Kendisine Perslerden iki tâne eş aldı. Subaylarına da Pers kadınlarıyla evlenmelerini emretti. Çünkü böylelikle hârika bir sentez uygarlık ortaya çıkacağını düşünüyordu. Zâten askerlerin İskender’e karşı isyân çıkarmak istemesinin nedeni biraz da, İskender’in Yunan kültüründen ziyâde Pers-doğu kültürünü benimsemeye başlaması yüzündendi. 

 

 Helenizm devrinde doğu kültür ve medeniyeti Helen kültürü ve uygarlığı karşısında üstün bir rôl oynamıştır. Helenizm de doğu’yu etkilemiştir elbette ama Helen kültürünün doğululaşması olayı, doğu’nun Helenleşmesinden daha büyük ölçüde olmuştur.

 

Allah târih boyunca tüm vahiylerini ve gönderdiği tüm peygamberleri, mü’min bir toplum, bir İslâm devleti ve İslâm kültür ve medeniyeti ortaya koymak ve böylece insanların iç-âlemlerini ve dış-âlemi İslâm-merkezli olarak inşâ etmek istemiştir. Çünkü Dünyâ’ya mü’minlerden oluşan bir toplum, bir İslâm devleti ve İslâm kültür ve medeniyeti hâkim olmadığında, dîni hiçe sayan uygarlar ve uygarların çıkar nedeniyle düştükleri barbarlık hâkim olacaktır. Modernizm de, görünürde uygarlık ama gerçekte bir barbarlık şeklidir.Modern uygarlık ve barbarlık da böyle oluyor.    

 

Allah, dinsiz uygarlığı ve barbarlığı yıkarak İslâm toplumunu, İslâm devletini ve İslâm medeniyeti ortaya koyan mü’minlere şöyle seslenir:

 

“Siz insanlar için çıkarılmış en hayırlı ümmetsiniz. İyiliği emreder, kötülükten vazgeçirmeye çalışır ve Allah’a inanırsınız. Kitap-ehli de inansaydı kendileri için elbette daha hayırlı olurdu. İçlerinden îman edenler de var, ama pek-çoğu yoldan çıkmışlardır” (Âl-i İmran 110).

 

En doğrusunu sâdece Allah bilir.

 

Hârûn  Görmüş

Mayıs 2024

 

 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder