18 Mayıs 2024 Cumartesi

Îman, Sağlık, İş

 

“Îman edip sâlih amellerde bulunanlar; ne mutlu onlara. Varılacak yerin güzel olanı (onlarındır)” (Ra’d 29).

 

“Hastalandığım zaman bana şifâ veren O’dur”uârâ 80).

 

“Şüphesiz insana kendi emeğinden başkası yoktur” (Necm 39).

 

Îman, sağlık ve iş. Bu üçü iyiyse, Dünyâ’da her-şey iyi olduğu gibi, bu iyilik âhirete de yansır ve Dünyâ’da bu üçüne sâhip olanlar âhirette de korkudan selâmette olur. Bu-bağlamda, Allah bizi Dünyâ’da da âhirette de iyiliğe sevk etmek istediği için -gereğini yapmak şartı ile- bize şu duâyı öğretir: Onlardan öylesi de vardır ki: ‘Rabbimiz, bize Dünyâ’da da iyilik ver, âhirette de iyilik (ver) ve bizi ateşin azâbından koru’ der” (Bakara 201). Demek ki bu üç şeye sâhipse insan, hem Dünyâ’da iyi bir hayâtı olur, hem de âhirette iyiliklerle karşılaşır. Tabi Dünyâ geçici bir imtihan yurdudur ve insan -sünnetullah gereğince-sürekli olarak sınanacağı için çeşitli musîbetlerle karşılaşabilecektir. Kazâ, belâ, Dünyâ’nın çeşitli yerlerinde meydana gelen doğal âfetler, savaşlar, zulümler ve nihâyet ölüm, insana “Dünyâ’nın cennet olmadığını” hatırlatıp duracaktır.   

 

Sıralamak da başlıktaki gibi, “îman, sağlık ve iş” şeklinde olmalıdır. “Sağlık her-şeyin başıdır” diyorlar fakat “îman” ondan daha önemlidir. Çünkü îmanlı ölmek, sağlıklı ölmekten çok daha değerlidir. Lâkin sağlıklı bir mü’min olmak ne kadar da güzeldir. Üstelik iş-güç de yerindeyse “kaymaklı kadayıf” olur. Fakat insanlık-târihi boyunca insanlar en çok da bu üç şeyden mahrûm yada uzak kalmıştır veyâ uzak tutulmuştur. Hâlbuki Allah, insana indirdiği vahiyler ve gönderdiği peygamberler ile îmânı anlatmış ve sevdirmiş (Hucurât 7), doğal, sağlıklı ve güzel nîmetlerle zinde kalmalarını için rızıkları yaratmış (A’raf 32) ve insanların Dünyâ’dan eşit bir şekilde yararlanmalarını emretmiştir (Fussilet 10). 

 

Şeytanın, nefsin ve tâğutların etkisi ile îman, sağlık ve iş ifsâd edilmiştir ve edilmektedir. Îmânın yerine imaj, sağlığın yerine hastalıklar, işin yerine de işsizlik konuluştur. Böylelikle insanlar istedikleri gibi kontrôl edilebilmekte, yönetilmekte ve yönlendirilebilmektedir.

 

Mü’minler ise, gücünü imajından değil, îmânından alan kişilerdir. Yine mü’minler; sûnî, pis ve haram olan şeyleri yemezler-içmezler-giymezler ve sağlıklarına özen gösterirler. İş ve kazanç konusunda da mü’minler, İslâm’ın temel ilkelerine aykırı olan işlerde çalışmazlar ve rızıklarını haram ve meşrû olmayan işlerde çalışarak kazanmaktan uzak dururlar.  

 

Îman etmek, sâdece kâlplerde gerçekleşip biten bir şey değildir ve kâlplerden ellere uzanan bir eylem-şeklidir. Bu yüzden “inkâr etmemek”, “îman etmek” anlamına gelmez. Îman, en ufak bir defo-ârıza bile kabûl etmez. Îman %100 îmandır. Îman, îmânın bilgisi” değildir. Zâten hiç-bir şeyin bilgisi o şeyin kendisi değildir. Îman, bilişsel bir mesele değil, eylemsel bir dinamiktir. Îmânın derecesi, Allah için yapılan işle (amel) belli olur. “Bu-gün Allah için ne yaptın?” demek, “îmânında bir artma var mı?” demektir. Demek ki sâhip olunması gereken îman, bilgisine ve bilincine erdikten sonra, “amel ve eyleme dönüşen îman”dır.

 

İslâm’a göre gerçek hastalık “kâlplerdeki hastalık”tır. Çünkü diğer hastalıklar geçicidir yada en nihâyet ölüm ile biter gider. Fakat kâlplerdeki hastalıklar âhirete de taşınır ve orada kişiye sıkıntı olarak yansır. Bu nedenle İslâm hastalıkları gidermeye “kâlplerdeki hastalıklar”dan başlar.

 

Kur’ân boyunca sağlık konusunda hastaya güçlük yüklememek temel olan şeydir. Bir hatalık söz-konusu olduğunda ibâdetler ve görevler kazâya bırakılabilir yada askıya alınır. Zîrâ hastayken ne hakkıyla ibâdetler yapılabilir ne de görevler yerine getirilebilir. Bu nedenle hastanın sağlığına kavuşmasına çok önem verilir.    

 

Kur’ân: “Kendi ellerinizle kendinizi tehlikeye atmayınız” (Bakara 195) der. Bu emrin içine, sağlık şartlarının sağlanması da girer. İnsana sağlığını koruma görevi verilmiştir. Çünkü “her-şeyin başı sağlık” olmasa da îmandan sonra sağlık gelir. Şu da var ki, ağır bir sağlık sorunu olduğunda îman eyleme dönemeyeceği için, sağlık(sızlık) îmânı etkiler. Îman ve sağlık birbirlerini etkilerler.  Şöyle denebilir; iç-âlemler salt îmanla inşâ edilebilirken, dış-âlemin inşâsı, îman ve sağlığın sağlam olmasına bağlıdır. Modern insanın ve modern müslümanların yüreklerinde derman olmadığı gibi dizlerinde de derman kalmamıştır. Zîrâ îmandan ve sağlıktan yoksun ve mahrumdurlar. Çünkü îmânın yerini imaj, sağlıklı beslenmenin yerini ise keyifli ama sûnî ve katkılı şeyler almıştır. Üstelik bunlar sağlıklı olmadığı gibi, temiz ve helâl de değildir. Günümüzde artık sağlıklı beslenebilmek için herhâlde yeniden “avcılık ve toplayıcılık” yapmaktan başka çâre kalmamıştır.

 

Kur’ân, insanlara verilen rızıkların temiz ve helâlinden yenilmesini emrettiği gibi (Bakara 172), Peygamberimiz de; “iyi ve temiz şeyleri helâl, kötü ve zararlı şeyleri ise haram kılmak üzere görevlendirildiğini” bildirmektedir (A’raf 157). Fakat modern-bilim, teknoloji, modern ürün ve üretimler ve de modern-tıp, bir dereceye kadar “sağ kalma”yı sağlasa da, “sağlıklı olma”yı sağlayamıyor. Çünkü modern insan “kâlp hastalıklarıyla” mâlûldür. Îman sorunu olduğu için sağlık sorunu da vardır veyâ sağlık sorunu çok fazlalaştığı için îman sorunu da fazlalaşmıştır. Ateistliğin, deistliğin ve agnostikliğin artmasının nedeni bu üç şeyin yokluğudur. Modern insan sağlık(sızlık) tarafından tutsak edilmiş olan kişidir. Bu nedenle de bir türlü îman etmemekte yada “hakkıyla” îman edememektedir.

 

Sürekli olarak başkalarının ürettiğini yemek, hastalıkların başlamasının ve çoğalmasının ana-nedenidir. En sağlıklı beslenme şekli, “kendi ürettiğini yemek” şeklinde olan beslenmedir.

 

Peygamberimiz şöyle der:  “İnsanların çoğunun aldandığı, kıymetini bilemediği iki nîmet vardır; sağlık ve boş vakit” (Buhâri, Rikak 1). Başka bir hadislerinde de: “Kuvvetli mü’min zayıf mü’minden daha hayırlı ve daha sevimlidir” der (Müslim, Kader 34). Kuvvet elbette iç-kuvvet olarak îmandan, dış-kuvvet olarak ise sağlıktan gelir.

 

Peygamberimiz başka bir hadisinde; “Rabbinizden Dünyâ’da ve âhirette lütuf ve âfiyet isteyin” (İbn-i Mâce, Duâ 5) der. Başka bir hadisinde de; “Allah’tan af ve âfiyet dileyin. Zîrâ kimseye âf ve âfiyetten daha hayırlı bir şey verilmemiştir” (İbn-i Mâce, Duâ 5) der.

 

Allah her insana özel bir yetenek-beceri vermiştir. Fakat kapitâlist sistem, insanları tek-tipleştirip “işçisi” yaparak, insanların yeteneklerini baltalamaktadır. Sonuçta ortaya beceriksiz, işsiz ve karın-tokluğuna çalışan ve “vasıfsız” sayılan kalabalılar çıkar-çıkmaktadır. Bu elbette sanâyileşmenin, makineleşmenin, sûnî ve yapay yeme, içme ve giyinmenin, sağlıksız evlerin, âilenin ve toplumların sonucudur. Böylece bu yöntemle “tâğut” denilen azınlıklar Dünyâ’da bir hâkimiyet kurmakta ve insanları modern kölelerle dönüştürmektedir.

 

İnsanların rızıklarını têmin edebilmeleri için çalışmaları ve bir kazanç elde etmeleri gerekir. Allah bu nedenle her insana farklı kâbiliyetler vermiş ve rızıklarını kazanabilmelerinin yolunu açmıştır. Fakat yukarıda saydığımız ve bir-çok şeytânî-nefsî nedenler yüzünden insanların kalabalık bir kesimi ne kâbiliyetlerini gösterebilmekte ne de emeklerini ortaya koyabilecek bir alan bulabilmektedirler. Bu yüzden de emeklerinin karşılığını alamamakta, hattâ çoğu-kişi karın-tokluğuna çalışabilecek bir iş de bulamamaktadır. Bu kısıtlılık da, çok da uzun olmayan bir vâdede mutsuzlukla ve sağlıksızlıkla sonuçlandığı için, yaşanan güçsüzlük, umutsuzluk ve çâresizlik, Îman zayıflığını yada daha da kötüsü îmansızlığı açığa çıkarmaktadır. Böylece sağlam bir îman, gerçek bir sağlık ve iyi bir iş ve geçimden yoksun bir toplum ortaya çıkmaktadır.     

 

Peygamberimiz’in iş konusundaki sözleri ve tavsiyesi ise şöyledir: “Yaptığın işler kendinin yada başka birinin yükünü kaldırsın, yeni bir yük yüklemesin. Çalışırken, en çirkin insan bile güzeldir. Çalışmak, en hayırlı sermâyedir”.

 

İnsan ne iç-âleminde ne de dış-âlemde boş bırakılmaya gelmez. Bu yüzden Allah, insanı boş bırakmaz ve sürekli olarak bir meşgûliyete yönlendirir: Gerçekten güçlükle berâber kolaylık vardır. Şu-hâlde boş kaldığın zaman, durmaksızın yorulmaya devâm et ve yalnızca Rabbine rağbet et (İnşirâh 7).

 

Evet; sağlam bir îman, gerçek bir sağlık ve insanca ve müslümanca çalışıp-kazanacağı ve yaşayacağı bir iş, insanı Dünyâ’da da âhirette de mutlu-mesut edecek olan üç şeydir. Lâkin…

 

1-Îman etmeyenler yada hakkıyla îman etmeyenler bâtıl ve sapkın yollara girmeye başlarlar.

 

2-Sağlıklı, helâl, temiz ve meşrû gıdâlarla ve nîmetlerle beslenmeyenler, sûnî, yapay, pis ve haram yiyecek ve içeceklerle beslenmeye başlarlar.

 

3-Yapılacak işleri yapmayanlar; yapılmayacak işleri yapmaya başlarlar.

 

Kanımca tüm bunlar bir cezâdır. İnsanların Allah’a, âhirete, vahye, Kur’ân’a, Sünnet’e yâni İslâm’a ve de; fıtrata, doğaya-doğala ve normâle aykırı davranarak, şeytana, nefse ve tâğutlara kanarak bir zulüm ve ifsâd sistemi olan moderniteye bağlanmasının bir cezâsı..

 

En doğrusunu sâdece Allah bilir.

 

Hârûn Görmüş

Mayıs 2024

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder