12 Mayıs 2024 Pazar

Îmâna Göre Yaşamak Yada Yaşama Göre İnanmak

 

“Ne zaman onlara: ‘Allah’ın indirdiklerine uyun’ denilse, onlar: ‘Hayır, biz, atalarımızı üzerinde bulduğumuz şeye (geleneğe) uyarız’ derler. (Peki) Ya atalarının aklı bir şeye ermez ve doğru yolu da bulamamış idiyseler?” (Bakara 170).

 

Dünyâ’da her zaman iki farklı din ve yaşam-şekli olmuştur. Biri, Allah’ın seçtiği bir peygambere gönderdiği vahiylerden oluşan İslâm Dîni ve İslâmî yaşam-şekli; diğeri ise, “insanların şeytan-nefs ve istek-arzularına göre oluşturdukları, dünyevî düşüncelere uygun olarak ortaya koydukları yaşam-şekli ve inanç”tır. İnsanların çoğu, hak dîni yaşamadıkları için, yaşadıkları mevcut hayat-tarzını “hak din” olarak görür. Çünkü “inandığınız gibi yaşamazsanız, yaşadığınız gibi inanmaya başlarsınız” sözü her dâim geçerlidir.

 

Modern insan, inandığı gibi yaşamadığı için, yaşadığı gibi inanmakla cezâlandırılmaktadır. “İnandığı gibi yaşamak” derken, elbette sapkın inançlardan bahsetmiyoruz. Bu sözle söylenmek istenen şey, “Allah’ın emrettiği gibi yaşamayanların, şeytanın, nefsin ve tâğutların emrine göre yaşayacağı”dır. Allah’ın emrine göre yaşamayanlar, şeytanın, nefsin ve tâğutların ortaya koyduğu yaşama göre inanmaya başlarlar. Bu-bağlamda herkes, hak yada bâtıl, inandığı gibi yaşar ve sevdiği şeyi yapar. Nasıl yaşadığınız ve neyi yaptığınız inancınızı ortaya koyar.

 

İnananların çoğunun inandığı şey, -yalan da olsa, hak yada bâtıl da olsa- “inanmak istedikleri” şeydir. İnsan, inandığı şey üzerinde sağlam ve istikrarlı duran bir varlıktır. Lâkin genelde yanlış, bâtıl ve sapık şeylere inanır.

 

İnsanın Allah’ın emrettiği yâni “inandığı gibi” yaşaması, inancına aykırı olan şeye ve onun hayattaki karşılığı olan yaşam-şekline eleştiri, îtirâz ve isyanda bulunmasını gerektirir. Aksi-hâlde kişi, “inandığı gibi” yaşamayı bırakır ve “yaşadığı gibi” inanamaya başlar. Hattâ inancına aykırı olan düşünceyi ve yaşam-şeklini eleştirip îtirâz etmiyorsa, bir süre sonra “yaşadığı gibi” inanmayı ölümüne savunmaya başlar.

 

İnancın hak mı bâtıl mı olduğu yada ne derece sağlam ve samîmi olduğu yaşam-şekline bakılarak anlaşılır. Bu-bağlamda müslümanım diyenlerin %90’ının inandığı falan yoktur ve sâdece inandığını zannetmektedir. Zîrâ insanların çoğu îmânın ne demek olduğunu bile bilmiyor ki!.

 

Nesnel bilgi diye bir şey yoktur. Herkes inandığı ve sevdiği şeyi bilir ve söyler. İnsanın inandığı ve sevdiği şeyi belirleyen şey ise İslâmî bilgi ve yaşam-şekli yada beşerî yaşam-şekli ve dünyevî düşüncedir. Aslında insan, “bildiğine” göre değil, “yaşadığına” göre düşünür, konuşur ve edip-eyler. Bildiklerini “yaşadıkları” ortaya koyar.

 

“İnsanların çoğu yaşadığı gibi inanır”. Bildiklerinin ve inandıklarının kaynağı “yaşadıkları”dır.  Peki insanın yaşantısını ne belirler?. İnsanın yaşantısını belirleyen şey, atalardır. Bu atalar ya ana-baba anlamında atalardır yada “ideolojik atalar”dır. Bu nedenle ya Allah’a uymak vardır yada atalara uymak vardır ve üçüncü bir seçenek yoktur. İslâm atalara uymanın yerine Allah’a uymayı getiren ve bunu hâkim kılmak isteyen “Allah katındaki tek hak din”dir ki zâten bunu hedefleyen başka da bir din yoktur.

 

İnandığınız gibi yaşamazsanız yaşadığınız gibi inanmaya başlarsınız sözü evrensel bir sözdür. Allah İslâm’ı, “yaşanıldığı gibi” inanmayı iptâl edip “inanıldığı gibi” yaşamayı hâkim kılmak için göndermiştir. Çünkü bu kâinat formatında insan için en iyisi, inandığı gibi yaşamasıdır.

 

Yaşadığı gibi inanmayı iptâl edip de inandığı gibi yaşamayı emreden ve hâkim kılmaya çalışan tek din Hak katındaki tek hak din olan İslâm’dır. Zâten bunu sâdece İslâm hedefler.

 

Modern müslüman, cennette yaşadığını zannediyor. Böyle zannettiği için de yaptığı her-şeyi hak zannediyor. Bu-bağlamda İslâm’ın yasakladığı ve günah, haram, ayıp, suç saydığı her-şeyi “hak” zannediyor. Zîrâ “inandığı gibi” yaşamayı bırakmış ve “yaşadığı gibi” inanmaya başlamıştır.

 

“İnandığı gibi yaşamaktan”, “yaşadığı gibi inanmaya” geçiş sürecinde olan şey bir bozulmadır. Bozulan şey ilk-başta kâlptir. O bozulunca diğer şeylerin bozulması çok olay olur. Peygamberimiz’in kâlp ile ilgili olarak söylediği hadisi şöyledir: “İnsan vücudunda bir et parçası vardır o düzelirse bütün vücut düzelir, o bozuk olduğunda bütün vücut ifsât olur. İyi bilin ki, işte o et parçası kâlptir” (Buhârî, İmân, 39; Müslim, Musâkât, 107).

 

Allah’ın emrettiği gibi yâni inanıldığı gibi yaşanmadığında kâlpler bozulmaya başlar ve kişi inandığı gibi yaşamayı bırakıp, “yaşadığı gibi” inanmaya başlar. Üstelik “yaşadığı gibi” inanmayı “en doğru inanç ve yaşam-şekli” olarak görür de bu düşünce ve yaşam-şeklini ölümüne savunmaya başlar. Öyle ki, Allah’ın emrettiği yâni inandığı gibi yaşamaya da düşman olur. Günümüzde müslümanlar dâhil insanların çoğu işte bununla mâlûldür.

 

Biz günümüze, târihin belli bir süre ilerisinden bakmadığımız için, yaşadığımız zamânı “en doğru, en ideâl ve en ileri zaman” olarak görüyoruz. Bu zan, tüm zamanlardaki uygarlıkların kendileri için düşündükleri şeyin aynısıdır. 1.000 yıl sonra 2.000’li yıllara bakacak olanlar, günümüzü kaba, bağnaz, câhil ve komik bulacaktır. Üstelik “yaşadığı gibi inanmak” demek olan modern yaşam-şeklinin, bâtıl ve saçma bir yaşam-şekli olduğunu tescilleyeceklerdir.

İnandığı gibi yaşamanın en ideâl ve güzel örneği Peygamberimiz’dir. Din, “Peygamberimiz’e indirilen Kur’ân ve o’nun vahiy-merkezli olarak yaşadığı”dır. Peygamberimiz’in bize örnek olması, inanca göre yaşamanın  nasıl olduğu noktasındadır:

 

“Andolsun, sizin için, Allah’ı ve âhiret gününü umanlar ve Allah’ı çokça zikredenler için Allah’ın Resûlü’nde ‘güzel bir örnek’ vardır” (Ahzâb 21).

 

İslâm’ın emri gereğince; ey Dünyâ’yı değiştirmeyi düşünenler ve bunu hayâl edenler!.. Bilin ki, inandığınız gibi yaşamadığınızda ve üstelik bunun yerine yaşadığınız gibi inanmaya başladığınızda bunu gerçekleştirmeniz mümkün olmadığı gibi böyle bir şeyi düşünemezsiniz bile.

 

En doğrusunu sâdece Allah bilir.

 

Hârûn Görmüş

Mayıs 2024

 

 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder