12 Mayıs 2024 Pazar

Seküler İbâdetler

 

“Allah’ı bırakıp kendilerine yarar ve zarar sağlayamayacak şeylere ibâdet ediyorlar. Kâfir, kendi Rabbine karşı (şeytana) arka çıkandır” (Furkân 55).

 

Seküler: “Lâik, dinden bağımsız olan, işe dîni karıştırmayan, din-dışı, dîne göre olmayan, dîne değil, Dünyâ’ya âit olan, dünyevî olan” anlamlarına gelir. TDK, sekülerizm kavramına karşılık olarak “dünyâcılık” sözcüğünü önermiştir: “Sekülerizm veyâ sekülarizm; toplumda âhiretten ve diğer dîni-rûhânî meselelerden ziyâde dünyâ-hayâtına odaklanılması yönündeki hareket”. Buna göre sekülerizm; “din-dışı olma” ve “Dünyâ’ya göre eylemde bulunma” anlamına gelir. Fakat sekülerizmde farklı bir durum da vardır ki, Abdurrahman Arslan bu konuda şöyle der:

 

“Sekülarizm/veyâ sekülerleşme, lâik anlayışın yaptığı gibi, dîni hayâtın dışına kovmamakta; tersine, ihtiyaç duyduğu şey din olduğundan, onu bizzat hayâtın içine, bir meşrûiyet sağlamak üzere, fakat ‘kendi bağlamının öngördüğü şekilde’ dâvet etmektedir”.

 

İbâdet: 1-“Kulun Allah’a karşı sevgi, saygı ve bağlılığını gösteren duygu, düşünce ve davranış biçimleri için kullanılan terim. 2-“Âyin, kült, boyun eğme, alçak gönüllülük, itaat, kulluk, tapma, tapınma”.

 

Sözlükte “boyun eğme, alçak gönüllülük, itaat, kulluk, tapma, tapınma” anlamlarına gelen ibâdet dînî bir terim olarak insanın Allah’a saygı, sevgi ve itaatini göstermek, O’nun hoşnutluğunu kazanmak niyetiyle ortaya koyduğu belirli tutum ve gerçekleştirdiği davranışlar için kullanıldığı gibi daha genel olarak aynı mâhiyetteki düşünüş, duyuş ve sözleri de ifâde eder; ancak kelimenin “dînî içerikli belli ve düzenli davranış biçimleri” için kullanımı daha yaygındır.

 

İslâmî ibâdet: “Sâdece Allah’a boyun büküp, Allah’ın emrettiği ve Peygamberimiz’in gösterdiği ve örnek olduğu şekilde yaşamak, bu-bağlamda sâdece O’na itaat etmek, sâdece O’nun kânunlarıyla hareket etmek” demektir. “Hükmün sâdece Allah’a âit olması” budur.

 

Seküler ibâdet: “Allah’ı, âhireti, cenneti-*cehennemi, gaybı, vahyi, kitapları, peygamberleri, dîni yâni İslâm’ı hesâba katmadan, aslında şeytanın, nefsin ve tâğutların önerdiği, yönlendirdiği, gösterdiği ve yaygınlaştırdığı şekilde saatlik, günlük, haftalık, aylık, yıllık olarak sürekli ve düzenli bir şekilde aynı şeyleri yapmak”. “Allah, âhiret ve İslâm için değil de; Dünyâ, insan, akıl, madde, eşyâ, doğa, nefs, zevk, haz, keyif, neşe, eğlence, îtibar, para, makam, mevki, şehvet, şöhret, servet, siyâset vs. için aynı şeyleri yapıp durmak” demektir.

 

İster Allah, âhiret ve din için olsun, isterse Dünyâ ve dünyevî şeyler için olsun, “aksatmadan ve düzenli olarak” yaptığınız her-şey bir âyin, tapma, tapınma ve ibâdettir.

 

Buna göre, hak-hakîkat, adâlet-eşitlik, merhâmet-vicdan ve tevhid “sâdece Allah’a” olan ibâdetle olurken; adâletsizlik-eşitsizlik, haksızlık-ahlâksızlık, şirk-küfür, fitne-fesad, nifak ve zulüm “seküler ibâdetler” ile olur. Bu nedenle Kur’ân “sâdece Allah’a ibâdet etmek” sözü ile başlar:  

 

“Biz yalnızca Sana ibâdet eder ve yalnızca Sen’den yardım dileriz” (Fâtiha 5).

 

Seküler ibâdetler, kişide bir özgürlük duygusu oluşturur ama bu duygu geçici ve gerçek bir duygu değildir. Çünkü gerçek bir özgürlük duygusu, “sâdece Allah’a bağlı olmak” ile sağlanabilir. Böylece Allah dışındaki her-şeyin tutsaklığından kurtulmuş olunur. Gerçek özgürlük, “sâdece Allah’a ibâdet” etmekle sağlanabilir. Çünkü “sâdece Allah’a ibâdet” etmek, başka şeylere ibâdetten koruduğu için kişiyi özgür kılar. Bu bağlamda Allah: “Ben insanları ve cinleri ‘sâdece Bana’ ibâdet etsinler (ki özgür olsunlar) diye yarattım” (Zâriyât 56) der. Seküler ibâdetler ise kişiyi Allah’a ibâdetten yada “sâdece Allah’a” ibâdetten alıkoyar ve çeşitli ve artıp duran boş şeylerle oyalar. Üstelik Allah’a ibâdet etmek ücretsiz iken, seküler ibâdetler için ilk önce külfetli alış-verişler yapmanız, yoğun hazırlıklara girmeniz gerekir.

 

Seküler ibâdetlerde bir ibâdetin yerine başka bir ibâdeti koyabilirsiniz. Zâten seküler ibâdetler yeterli derinliğe sâhip olmadığı için bıktırıcıdır ve çabuk usandırır. Bu yüzden de sürekli yeni ibâdetler ortaya çıkar ve onlar popüler olur. İslâm’da ise hiç-bir ibâdet diğer bir ibâdeti iptâl etmez-edemez. Armut yerine elma, üzüm yerine incir, karpuz yerine kavun yerseniz, hepsi de meyvedir ve fark-etmez. Fakat namaz yerine yoga, oruç yerine perhiz, zekat yerine bağış yapamazsınız. Çünkü ibâdet yapmış olmazsınız.

 

Seküler ibâdetler, dünyevîdir, geçicidir ve bedene yöneliktir. Seküler ibâdetler insanın doğumu ile başlar ve kişi için ölmesi ile bitse de yakınları için “yeni bir ibâdet” olarak başlar ve devâm eder. Bebeklere düzenli olarak klâsik müzik dinletmek, kitap okumak, büyüdükçe onları düzenli olarak parklara, alış-veriş merkezlerine, oyun-oyuncak salonlarına, sinemaya, tiyatroya, operaya, baleye vs. götürmek seküler ibâdet şekilleridir. Millî bayramları huşû ile kutlamak, ulusal kişi, kurum, marş, sembôller vs. karşısında saygı ile kıyamda durmak, saygı duruşlarında bulunmak, ölüp-gitmiş târihî kişileri kutsayarak ve aşırı yücelterek anmak, etkinlikler tertiplemek ve onlara katılmak, dili ve ırkı fazla öne çıkarmak, bunlarla ilgili bilgiler edinmek, bunları şiddetle savunmak, çağdaş, laik, modern düşünce, felsefe, ideoloji ve teknolojik ürünlerin sıkı tâkipçisi ve alıcısı olmak, düzenli olarak film ve dizi izlemek, spor karşılaşmalarını tâkip etmek ki özellikle olimpiyatları, Dünyâ ve Avrupa şampiyonalarını zinhar kaçırmamak, spor salonlarında yada dışarıda bir yerlerde sürekli ve düzenli olarak hiç aksatmadan ve ne olursa-olsun yürüyüş, koşu ve jimnastik yapmak, aydan-aya yada yıldan-yıla özel günleri kutlamak ve bu günlerde içki içmek ve kumar oynamak gibi günahları işlemek, sürekli olarak aynı mekanlarda aynı konuları konuşmak, hayâtın amacı yaparak bir takıma, partiye, vakfa, derneğe, hizbe, gruba vs. gönül vermek, makyaj yapmak, yazları mutlakâ denize gitmek, müziksiz yapamamak ve para kazanmak için bir işte çalışmayı ibâdet olarak görmek vs. hep seküler ibâdet çeşitleridir. Aslında kısaca, Allah, âhiret ve din için olmayan aksatmadan ve düzenli olarak yapılan her-şey seküler ibâdetlerdir. Kur’ân ise şöyle der:  

 

“Hayır, artık (yalnızca) Allah’a kulluk et ve şükredenlerden ol!” (Zümer 66).

 

“Onların içinde bulundukları şey (din) mahvolucudur ve yapmakta oldukları şeyler (ibâdetler) de geçersizdir (A’raf 139).

 

Bunları yapmaktan vazgeçince hayat bomboş hâle falan gelecek değildir. Bu şeytanın bir korkutmasıdır. Dünyâ’da Allah’ın râzı olacağı şeyler râzı olmayacağı şeylerden çok daha fazladır. Meselâ üzümün sâdece şarabı haramdır ve diğer üzüm mâmüllerini yiyip-içmek helâldir.

 

Allah indirdiği vahyinde, gönderdiği Peygamberine, kâfirlere ve müşriklere karşı şöyle demesini emreder:

 

“De ki: Ey insanlar, eğer benim dînimden yana bir kuşku içindeyseniz, ben, sizin Allah’tan başka ibâdet ettiklerinize ibâdet etmiyorum, ancak ben, sizin hayâtınıza son verecek olan Allah’a ibâdet ederim. Ben, mü’minlerden olmakla emrolundum” (Yûnus 104).

 

İslâm’da “sâdece Allah’a” ve “O’nun emrettiği ve Peygamberimiz’in gösterdiği gibi” ibâdet etme esastır. Allah, “müslümanım” diyen ve bâzı İslâmî ibâdetleri yaparken aynı-zamanda seküler ibâdetleri ağırlık verenlere şunu söyler:

 

“İnsanlardan kimi, Allah’a bir ucundan ibâdet eder, eğer kendisine bir hayır dokunursa, bununla tatmin bulur ve eğer kendisine bir fitne isâbet edecek olursa yüzü-üstü dönüverir. O, Dünyâ’yı kaybetmiştir, âhireti de. İşte bu, apaçık bir kayıptır” (Hac 11).

 

“Göklerin, yerin ve her ikisi arasındakilerin Rabbidir; Şu-hâlde O’na ibâdet et ve O’na ibâdette kararlı ol. Hiç O’nun adaşı olan birini biliyor musun?” (Meryem 65).

 

Tüm mü’minlere şunu emreder:

 

“De ki: Ben, dîni yalnızca O’na hâlis kılarak Allah’a ibâdet etmekle emrolundum” (Zümer 11).

 

“Ve yakîn sana gelinceye kadar Rabbine ibâdet et” (Hicr 99).

 

“De ki: Şüphesiz benim namazım, ibâdetlerim, dirimim ve ölümüm âlemlerin Rabbi olan Allah’ındır” (En-âm 162).

 

En doğrusunu sâdece Allah bilir.

 

Hârûn Görmüş

Mayıs 2024

 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder