“İnsanların
kendi ellerinin kazandığı dolayısıyla, karada ve denizde fesad ortaya çıktı.
Umulur ki, dönerler diye (Allah) onlara yaptıklarının bir kısmını kendilerine
tattırmaktadır” (Rûm 41).
Modernite, insanoğlunun târih boyunca gördüğü-göreceği
ve mâruz kaldığı en ağır “kanser”dir. Modernite insanın “mâruz kaldığı” şeydir.
Eskiden insanlar doğayla ve doğal olan ile karşılıklı bir etkileşim içindeyken,
şimdi ise sürekli olarak modern sûnî ve yapay şeylere mâruz kalmaktadır. Sûnî
ve yapay olanın bâriz özelliğidir bu, insanı mâruz bırakır, yönetin ve
yönlendirir.
İnsan, mâruz kaldığı şey karşısında pasiftir,
etkisizdir ve edilgendir. Bu durum, onun, onu mâruz bırakan şeye daha çok mâruz
kalmasına neden olur. İşte modernizm denilen melânet, insanları her yönden
kuşatan, baskı altına alan ve modernizmin her-şeyine mâruz bırakan şeytânî bir
sistemdir ki insanları pasifleştirerek mâruz bırakır, mâruz bırakarak
pasifleştirir. Fakat bu mâruz bırakmayı şeytan, nefs ve tâğut-merkezli yaptığı
için ve bu nedenle de sürekli olarak nefse, hazza, zevke, neşeye, eğlenceye,
çıkara, bireyselliğe, sorumsuzluğa ve bencilliğe oynadığı için insanlar bunu hoş görmekte ve modernizme mâruz kaldıkça
eğlendikleri için kendilerini mutlu-mesut hissetmekte ve ne hâlde olduklarını
hem görememekte hem de önemsememektedirler. Zîrâ modernizm insanları çeşitli,
modern şeylere mâruz bırakarak kişiliksizleştirmektedir.
Bu-bağlamda
uydurma bir hikâye anlatılır. Sakallı-sarıklı ve cübbeli bir adam bir yere
gitmek için dolmuşa biner. Arabada teypten yüksek derece müzik sesi gelmektedir.
Adam dayanamaz ve “kapat şu gevur îcâdını” der, şoför arabayı sağa çekip durdurur
ve, “bu arabada gevur îcâdı, in hemen gevur îcâdından” der. Lâik-seküler kesim
bu hikâyeyi pek sever.
Peki
insanlar gevur îcatlarının hepsine birden mâruz kalmak zorunda mıdırlar?. Gevur
îcâdının birini kullanıyorum yada kullanmak zorunda bırakılarak maruz kalıyorum
diye diğerine de mâruz kalmak zorunda mıyım?. Böyle bir sorunluluk mu var?.
Resmî olarak yok ama gayrı-resmî olarak var tabi. Modernizmin içinde
yaşıyorsanız yada onu benimsediyseniz ve hele modernizmi dînin yerine koyduysanız,
artık modernizmin her düşüncesini, fikrini, ideolojisini ve üretimini de
baş-tâcı yaparsınız. Modernizm insanlardan böyle bir şey ister ve bekler. Çünkü
modernizm kendisine şirk koşulmasını ve kendisine sırt dönülmesini zinhar
istemediği için ona ucundan-kıyısından bağlanılmasına izin vermez de böyle
yapanları cezâlandırır. Bu nedenle de insanları, modernizmin her-şeyine mâruz
bırakmak için elinden geleni yapar. Zîrâ modernizm hayâtiyetini bundan alır.
Dîne ucundan-kıyısından
bağlı olanlar modernizme göbeğinden bağlanabilmektedirler ve hayatlarının her alanında
ve durumunda modernizme mâruz kalmayı seve-isteye kabûl edebilmektedirler. Peki
İslâm’a mâruz kalmayı neden istemiyor da modernizme mâruz kalmaktan bu kadar
hoşnut olabiliyor?. Çünkü modernizm tümüyle nefse nişan alır ve nefse oynar.
Hazza, zevke, neşeye, eğlenceye ve kendinden geçercesine yaşamaya yöneliktir. Modernizme
mâruz kalmanın çok da bir bedeli yoktur.
Dîne
ve mânevî olana mâruz kalmayı kıyasıya eleştirenler ve buna îtirâz edenler,
hattâ bu yüzden isyan çıkaranlar, modernizmin
her-şeyine mâruz kalmaya hiç ses etmiyorlar. Hattâ modern ideolojileri, sosyâl
hayâtı vs. eleştiren ve îtirâz eden müslümanların çoğu bile, modern ekonomi, modern-bilim
ve teknolojiye mâruz kalıyor olmayı umursamıyorlar ve hiç söz-konusu etmiyorlar.
Oysa modernizm özellikle ekonomi, modern-bilim ve teknoloji, insanları tam bir
kuşatma ile kuşatmış ve baskı altına almıştır ve bu-bağlamda her türlü modern
etkilere mâruz bırakmaktadır. Çok ilginçtir ki insanlık-târihinin en büyük
isyânı modernizme yapılması gerekirken, kitlesel bir büyülenmişlik ve
ahmaklıkla, insanlar kendilerini ahtapot gibi sarıp kuşatmış olan modernizmin her
türlü modern etkilerine mâruz kalmaktan hoşnut ve râzı oluyorlar ve de ona sâhip çıkıyorlar.
Böyle
bir algı var. Eğer modernizmi seviyorsanız onun her-şeyini sevmeye mecbursunuz.
Bu nedenle de her-şeyini hiç îtirâz etmeden kullanacaksınız ve onu baş-tâcı
edeceksiniz. Onun bir şeyini kullanırken ve bir-kaç şeyine mâruz kalırken,
-kötü ve zararlı bile olsa- diğer şeylerine mâruz kalmak istememezlik
yapamazsınız. Modernizmi eleştiremezsiniz ve ona îtirâz edemezsiniz, hele modernizme
isyân etmek zinhar düşülemeyecek olan bir şeydir. Böyle bir şey söz-konusu bile
olamaz. Çünkü modernizm, “insanlığın ulaştığı ve geldiği en ileri nokta ve son
sınır”dır(!).
Peki kudreti
sonsuz olan âlemlerin Rabbinin emir ve yasaklarını ortaya koyan İslâm Dîni’ne
niçin modernizm kadar bağlanmıyorsunuz ve mâruz kalmayı kabûl edemiyorsunuz?. Meselâ
oruç tutuyorsunuz ama namaz kılmıyorsunuz?. Diğer ibâdetleri yapmıyorsunuz,
meselâ Kur’ân okumuyorsunuz ve hayâtınızı ona göre düzenlemiyorsunuz. Gevur
îcâdı olan arabaya bindiğimiz için yine bir gevur îcâdı olan teybin yüksek
sesine de katlanacaksak, peki inçin “inanıyorum ve müslümanım” demenize rağmen Allah’ın
emir ve yasaklarını yerine getirmiyorsunuz ve bu-bağlamda meselâ niçin oruç
tutarken namaz da kılmıyorsunuz?. Oruç tutuyorsanız namaz da kılmanız gerekir.
Modernizme göre, eğer arabaya biniyorsak teypten çalan müziği de dinlemek
zorunda isek, İslâm’a göre de, oruç tutuyorsanız namaz da kılmanız gerekir.
“Namaz kılmıyorsanız oruç da tutmayın” dense ne dersiniz?.
Modernizmin
her-şeyine mâruz kalmayı kabûl ederken İslâm’ın gereklerini yerine getirmiyorsunuz
da ucundan-kıyısından bir bağlılık içinde bulunuyorsunuz. Hem müslümanım
diyorsunuz hem de müslümanlığın gereklerini yerine getirmiyorsunuz. Peki “ben modernim”
deyip de modernitenin gereklerini yerine getirmediğiniz de oluyor mu?.
İslâm’a
göre, eğer insanın açlıktan ölme gibi bir durumu varsa, yenmesi haram olan
domuzdan ölmeyecek kadar yiyebilir, gerçek bir zorluk durumu belli bir ölçüde
ama geçici olarak hükmün askıya alınmasına neden olur. Yâni ölüm, zulüm ve zor
koşullar altında günaha, harama ve suça mâruz kalınabilir ama bu hayat-tarzı
olamaz. Lâkin modernizm öyle değil. Onun bir şeyine mâruz kalıyorsanız diğer
şeylerine mâruz kalmanız istenir ve beklenir. Zâten modern sistem sizi buna
zorlar.
Gevur
îcatlarının hepsini birden baş-tâcı yapmak modernizmin âmentüsüdür. Sanki bu
mecburmuş gibi düşünülmektedir. Fakat -zorunlu olarak- modernizmin bâzı
şeylerine mâruz kaldığınız için diğer şeylerine de mâruz kalmak zorunda değiliz.
Meselâ birisi maaşını bir gevur îcâdı olan bankamatikten çekiyor diye, bankadan
fâiz ile borç almak yada parasını fâiz karşılığı bankaya yatırarak, haram,
günah, suç ve ayıp olan fâize bulaşmak da zorunda değildir. Maaşımı bankamatikten
çekiyorum diye niye fâize de bulaşayım ki!.
Bir markete
gidip yağ, makarna, pirinç, sabun, ekmek vs. alıyorum diye, orada satılan
sigarayı da alıp sigara kullanmaya mı başlamam gerekiyor?. İnternet kullanıyorum
diye bahis sitelerine girip kumar da mı oynamam gerekiyor?. Devlet üretiyor
yada ondan vergi alıyor, bunun devlete faydası oluyor” diye içki içmem,
piyango-kumar işine girmem, genel-evlerde zinâ yapmam, fâize bulaşmam, modern
tekstil sektörü ve moda nedeniyle İslâm’a uygun olmayan şekilde düşünmem,
konuşmam, yazmam, giyinmem, yemem, içmem, gezmem, konuşmam ve davranmam yâni modernizmin
her-şeyine mâruz kalmam mı gerekiyor?.
Seküler-modern sistem; Allah-âhiret-cehennem
korkusunu ve “cenneti hak etmek” inancını blôke ettiğinden dolayı, insanlığın,
çirkefliğin her türlüsüne mâruz kalması kaçınılmaz oluyor.
Zâten
alttan-alta da modernizme iyiden-iyiye mâruz kalmadığınızda size açık yada
üstü-kapalı bir şekilde baskı kuruluyor, alanınız daraltılıyor ve yolunuza taş
koyuluyor. Modernizm dînine girmedikçe, onu benimsemedikçe ve modernizm dîninin
kurallarını yâni ibâdetlerini yerine getirmedikçe, dolayısıyla modernizme tam anlamıyla
teslim olup da ona bol-bol mâruz kalmadıkça önünüz açılmıyor. Zâten siz de
kendinizi ona açmıyorsunuz. Modernizme uymadığınızda “ikinci sınıf insan”
oluyorsunuz:
“Sen onların dinlerine uymadıkça, yahudi ve
hristiyanlar senden kesinlikle hoşnut olmazlar. De ki: ‘Şüphesiz doğru yol,
Allah’ın (gösterdiği) yoludur’. Eğer sana gelen bunca ilimden sonra onların
hevâ (istek ve arzu)larına uyacak olursan, senin için Allah’tan ne bir dost
vardır, ne de bir yardımcı” (Bakara
120).
Modernizm sizi çoğunluğa uymaya ve böylece
modernizme mâruz kalmaya yönlendiriyor. Oysa Allah çoğunluğun her zaman zan ile
hareket ettiğinden dolayı şaşırıp sapacağını söyler:
“Yer-yüzünde
olanların çoğunluğuna uyacak olursan, seni Allah’ın yolundan
şaşırtıp-saptırırlar. Onlar ancak zanna uyarlar ve onlar ancak zan ve tahminle
yalan söylerler” (En-âm 116).
Mecbûren modernizmin
bâzı şeylerine mâruz kaldığınızda yada modern olan ama zararı olmayıp da
faydası olan çok az şeylerden birini kullanıyorsunuz diye, modernizmin pisliklerine
de mâruz kalmak zorunda değiliz. Gevur îcâdı olan arabaya biniyoruz diye,
modern-teknolojik müzik araçlarıyla ve aşırı bir sesle kulaklarımızı tırmalayan
seslere mâruz kalmak zorunda değiliz. Buna mâruz kalmak istemediğimiz için de
mecbûren kullanmamız gereken şeyi kullanmaktan mahrûm bırakılmayı kabûl edemeyiz.
Modern, seküler,
lâik, demokratik bir ülkede ve dünyâda yaşıyoruz diye, bu şeytânî-beşerî
sistemlerin âyinlerine ve ibâdetlerine mâruz kalmak zorunda değiliz. Nasıl ki
Allah’ın emir ve yasaklarına bile mâruz kalmak istemeyenler varsa, yada “oruç
tutarım ama namaz kılmam, kimse karışamaz” diyenler varsa, biz de; şeytânî,
nefsî, beşerî tasavvur, düşünce, konuşma, yazı, söz ve modern-bilim ve
teknolojik ürünlerin kendilerinin ve sonuçlarının tamâmına birden mâruz kalmak
istemiyoruz. Başka pratik bir seçenek olmadığı için mecbûren bâzı gevur
îcatlarına mâruz kaldığımız için diğer gevur îcatlarına da mâruz kalmak zorunda
değiliz.
Dünyâ’da, üçüncü bir seçenek
olmadığı için iki seçenekten birine mâruz kalmaktan başka yol yoktur. Bu
nedenle de ya Allah’ın dînine mâruz kalarak O’nun emir ve yasaklarına uyulacak
ve İslâm’a göre yaşanacaktır; yada şeytan, nefs ve tâğut-merkezli modernizme
mâruz kalınarak, modernizm dîninin emir ve yasaklarına göre yaşanacaktır.
Allah’ın dînine uymaktan uzaklaşmak pahasına ve şuursuz bir şekilde modernizme
mâruz kalmayı kabûl edenler, Dünyâ’da Allah’ın hükümleriyle hükmetmeyenler ve
Allah’ın hükümleriyle hükmedilmek istemeyenler, kaçınılmaz bir sonuç olarak âhirette
mecbûren Allah’ın ağır hükümlerine mâruz kalacaklardır.
En doğrusunu sâdece Allah
bilir.
Hârûn Görmüş
Mayıs 2024
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder