31 Mayıs 2024 Cuma

Boş Zamanlarda Müslümanlık Yapmak


“O-hâlde, bir işten boş kaldığında yeni bir işe koyulup yorul” (İnşirâh 7).

 

İslâm boş zaman işi değildir. Kur’ân, boşluğa değil, dopdolu hayâtın tam ortasında dolu-dolu yaşanması için indirilmiştir, Bu nedenle İslâm boş zamanlarda değil, en dolu zamanlarda dolu-dolu idrâk edilip yaşanmalıdır ki, zâten bu ancak, “tek hak din” olan İslâm’a mahsus bir şeydir. Bu nedenle müslümanlık, öyle sanıldığı ve çoğunluğun uyguladığı yada uygulamayı düşündüğü gibi; hafta sonları, yıllık izinlerde, emekli olunca, çocukları evlendirip boşa çıkınca ve köye-kente gidip rahata erince, üç aylarda, ramazanda, kandilde, mevlütte, yedisinde, kırkında, elli ikisinde, hanım yada bey ölüp da yalnız kalınca vs. yâni artık bir işe yaramayacak hâle gelip de boşa çıkınca falan ilgilenilecek bir din değildir.

 

Ne yâni; artık dizlerde derman kalmayıp elden-ayaktan düşünce, gün-aşırı hastânelere gidip-gelmeye başlayacak hâle gelince, gözler ve kulaklar zayıflayınca, dişler zor kesmeye, zihinler zor algılamaya başlayınca, ayağın biri çukura düşünce, gözün biri toprağa bakmaya başlayınca mı İslâm ile ilgileneceksiniz ve müslümanlık yapmaya başlayacaksınız!. Yooo, hayır!; İslâm elbette her yaştan insana değer verir, onlara iş ve sorumluluk yükler ama İslâm’ı idrâk edip yüklenecek olanlar daha ziyâde, gençler ve zinde olanlar olmalıdır. Yâni İslâm, ne boş zamanlarda ne de elden-ayaktan düşünce ilgilenmeye başlanılacak bir din değildir.

 

Yapacak bir iş ve bir plân-program olmadığında, “dur falanca kişinin yanına gideyim de biraz dînî konular konuşalım” demekle İslâm ile ilgilenmiş ve müslümanlık yapmış olmazsınız. İslâm, okumayı, dinlemeyi, düşünmeyi ve uygulamayı şart koşar. Fakat bunun için en hazır, en dolu, en zinde, en hazır olduğunuz anda İslâm’a ve müslümanlığa zaman açarak onunla sâlim bir kafayla ilgilenmeniz gerekir. Çünkü İslam öyle boş zamanlarda kahve köşelerinde, sokak-başında ve ayak-üstü konuşulacak ve geçiştirilecek bir din değildir. Çünkü İslâm sâdece konuşulacak ve lafı edilecek bir din değil, bilindikten sonra uygulanması gereken bir din dir ki, bu da emir ve yasaklarını yerine getirmek için boş zamanları beklemekle olmaz. İslâm sâdece boş zamanlarda değil, “tüm zamanlarda öğrenmek ve uygulanmak” içindir.      

 

Şu da var ki, modern insan hiç boş kalmamaktadır. Modern insanın boş zamânı yoktur. Çünkü modernizm ona boş zaman bırakmıyor. Zîrâ modernizm, insanların boş kalıp da İslâm ile ilgilenmelerini ve boş zamanlarda da olsa müslümanlık yapmalarını bile istememektedir.

 

Boş vakit arttıkça insan rûhu huzursuz olur. Boş zaman boş adamlar içindir. Modernizm insanı boş bırakmaz ama İslâm da boş bırakmaz. Bu nedenle mü’minler boş kal(a)mazlar ve Allah, insanın “boş kaldığında başka bir işe koyulmasını” emreder: “O hâlde, bir işten boş kaldığında yeni bir işe koyulup yorul” (İnşirâh 7).

 

İnsan boş bırakılmaya gelecek bir varlık değildir. Boş kaldığında o boşluk İslâm ile doldurulmadığında, boşluğu mutlakâ şeytan doldurur. Çünkü şeytan “boş adam”ı hedef alır.

 

Lâkin insanlar artık müslümanlık yapmak için boşa çıkacakları günleri beklemekten de büyük oranda vazgeçtiler. Çünkü artık her yaşta ilgilenilecek ve yapılacak bir sürü dünyevî şeyler vardır. Yaşanması gereken hazlar, zevkler, neşeler, eğlenceler ve konfor için zaman yetmiyor ki!. Bu nedenle insanların çoğu, boşa giden Allahsız geçmişlerine yanacaklarına, “en ilerisi”ni düşünmeden, ileride yaşayacakları hazlara, zevklere ve konfora kilitlenmiş durumdadırlar.

 

Tüm beşerî sistemlerin kânunlarında “boşluk” varken, bir tek Kur’ân’ın kânunlarında “boşluk” yoktur. Bu nedenle İslâm, bilinmek ve uygulanmak için boş zamanları beklenmez. Çünkü İslâm boş zamanlar işi olmadığı gibi müslümanlık da, “boş zamanlarda yapılacak bir iş” değildir.

 

İnsanlar boş kaldığında çenesine vurur ve boş-boş konuşup dururlar. O yüzden sürekli olarak dolu şeylerle meşgûl olmaları ve dolu işler yapmaları gerekir.

 

Kur’ân’ın bu kadar çok okunmasına rağmen İslâm âleminde ve Dünyâ’da olumlu anlamda bir değişikliğin olmamasının nedeni, Kur’ân’ın hayâtın tam ortasına okunmaması ve tam ortasında yaşanmaması, bunun yerine “boşluğu okunması” ve boş zamanlarda kısmen uygulamayı düşünmekten dolayıdır.

 

İslâm-Kur’ân çok ağır bir meseledir. Öyle ki, Peygamberimiz’in belini büküp saçlarını beyazlatmıştır. Böyle ağır konular ve ağır işler boş zamanlara has kılınamaz: Gerçekten senin üzerine ‘oldukça ağır’ bir söz (vahy) bırakacağız” (Müzzemmil 5).

 

Kur’ân tüm zamanlarda, tüm mekânlarda ve tüm şartlarda, hayâtın her ânını kapsayan ve kuşatan en dolu zamanlar için indirilmiştir ve mü’minler tarafından uygulanmayı beklemektedir. Öyle ki bu bilme ve uygulama, hayâtın tüm zamanlarında, insanın her ânı için olmalıdır:

 

 “De ki: Şüphesiz benim namazım, ibâdetlerim, dirimim ve ölümüm âlemlerin Rabbi olan Allah’ındır. O’nun hiç-bir ortağı yoktur. Ben böyle emrolundum ve ben müslüman olanların ilkiyim” (En-âm 162-163). 

 

En doğrusunu sâdece Allah bilir.

 

Hârûn Görmüş

Mayıs 2024

 

 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder