25 Mayıs 2024 Cumartesi

Ağlanacak Hâlimize Gülmek

 

“Şimdi siz, bu sözden mi şaşkınlığa düşüyorsunuz?. (Alayla) gülüyorsunuz ve ağlamıyorsunuz. Ve şuursuzca baş kaldırıyorsunuz. Hemen, Allah’a secde edin ve (yalnızca O’na) kulluk edin” (Necm 59-62).

 

Ağlamak: “Duyumsanan bir acı, üzüntü vb. nedeniyle inleyerek, hıçkırarak, çığlıklar atarak yada bir sevinç nedeniyle kahkahalar içinde veyâ sessizce göz-yaşı dökmek, gözlerinden yaş gelmek”.

 

Gülmek: “İnsanın hoşuna yada tuhafına giden olaylar, durumlar, sözler vb. karşısında, yüzün kasılmasının yanı-sıra, genellikle kesik-kesik, değişik oranda sesli bir biçimde neşe duygusunu açığa vurmak, hoşça, mutlu, sevinçli vakit geçirmenin  ve eğlenmenin yüzde ve gözde oluşturduğu duygu”.

 

Gözyaşı, “acının sıvı hâli”dir. Hayat, iki göz-yaşı arasındaki kısa-yoldur. Doğarken biz ağlarız, ölürken başkaları. Ağlamak basit bir tanımla ifâde edilemez. Ağlayan insan için “göz-yaşı bezleri devreye girdi” demek ağlamayı târif etmez. Biz ağlayan bir insana baktığımızda, “göz-yaşı bezi çalışmaya başladı” demeyiz. Ağlamak, bir-çok yoruma ve duyguya neden olacak kadar derinlikli bir şeydir.

 

“Gerçekten ağlamak” ve “gerçekten gülmek” taklit edilebilecek bir şey değildir. Çünkü gülmek ve ağlamak sâdece mimiklerin ve yüzde oluşan ifâdelerin değişmesi olayı değildir. Ağlamak ve gülmek insana has olan özel bir duygu ve duygunun sonucudur. Ağlamak ve gülmek, Allah’ın insana verdiği duygularının sonucudur: “Doğrusu, güldüren ve ağlatan O’dur” (Necm 43).

 

İnsanlık-târihi, ağlanacak hâle gülmenin târihidir. İnsanlar ya câhillikten yada çâresizlikten dolayı ağlanacak hâle gülmüşlerdir ve gülmektedirler.

 

Ağlanacak hâle gülmenin nedeni, şeytan, nefs ve tâğutların etkisiyle, saçma-sapan şeylere inanmanın, yalana ve yalancılara güvenmenin, geçici olana aşırı şekilde bağlanmanın ve uzak durulması gereken kişileri ve şeyleri sevmenin sonucunda olur. Bu-bağlamda insanlar ağlanacak şeylere güler, gülünecek şeylere ağlarlar yada ağlama ve gülme noktasında sapkınlaşabilirler.  

 

Bu-bağlamda meselâ, binlerce insanı kıtır-kıtır doğrayıp sabun yapan Hitler, köpeği ölüce hüngür-hüngür ağlamıştı. Çünkü dengesiz biriydi. Onu dengeye sokacak ve doğruya ulaştıracak şaşmaz ve yanılmaz bir mercîden ve kaynaktan yoksundu. Değer-ölçüsü şaşmıştı ve kafayı yemişti. 

 

Arafat Dağı’nda, duygu ve göz-yaşları içinde; “Allah’ım beni, âilemi, akrabâ ve dostlarımı, mü’minleri ve mazlumları koru, bize îman, akıl ve îzan ver, birlik vere, bize Dünyâ’da âhirette de iyilikler ver” vs. diye duâ edeceğine, ağlaya-ağlaya, tutuğu takımın şampiyon olması için duâ edenler var. Bu gülünecek bir şey olmaktan ziyâde, ağlanacak hâlimizi gösteren bir durumdur.

 

Ağlama duvarına “ağlama duvarı” denmesinin nedeni, Romalı askerlerin, yahudileri, özellikle de çocukları bu duvarlara çarpa-çarpa öldürmüş olmalarından dolayıdır. Bu gerçekten de ağlanılacak bir şeydir. Fakat gelin görün ki, ağlama duvarı karşısında hüngür-hüngür ağlayanlar, kendilerine yapılanın aynısını yada benzerini yaparak tüm Dünyâ’nın anasını ağlatmaktadırlar. Üstelik bunu yaptıkları için yada yapabildikleri güce ulaştıkları için sevinmekte ve gülmektedirler. Birilerinin anasını ağlatacak şeylere gülenler, cehennemde yalvara-yalvara ağlayacak ve yanacak olan şerefsizlerdir. İnsan kendisini ağlatan şeyi başkasına neden yağar ki!. Herhâlde bunun cevâbı ancak, câhillik yada şerefsizlik olabilir.

 

Çoğu-kişinin, bir türlü ölmek ve ayrılmak istemediği bu Dünyâ, kim kimin anasını ağlatırsa onun güldüğü bir yerdir. Dünyâ’da en çok gülenler, insanları en çok ağlatanlar yada ağlatanlara destek olanlardır. İnsanlar arasında anası en çok ağlayan insanlar, birilerinin yüklenmediği yükleri yüklenmek sorunda kaldığı için belleri bükülen garibanlardır. Bunlar Allah’ın “önceden” yazdığı ve ortaya çıkması ve yaşanılması kaçınılmaz olan bir kader değil, insanların ağlanacak şeylere gülmelerinin ve bunu değiştirmek için bir şey yapmamalarının bir sonucudur.

 

Allah korkusu, âhiret endişesi, vahiy bilgi ve bilinci, peygamber örnekliği ve İslâm dâvâsı yolunda olanların ağlanacak hâle gülmeleri söz-konusu olamaz. Çünkü bilgi ve bilinç, Allah’ın emirleriyle mevcut durum karşılaştırması yaptıklarında mü’minleri ağlatır:

 

“İşte bunlar; kendilerine Allah’ın nîmet verdiği peygamberlerdendir; Âdem’in soyundan, Nûh ile birlikte taşıdıklarımız (insan nesillerin)den, İbrâhim ve İsrâil’in (Yâkup) soyundan, doğru yola eriştirdiklerimizden ve seçtiklerimizdendirler. Onlara Rahmân’ın âyetleri okunduğunda, ağlayarak secdeye kapanırlar” (Meryem 58).

 

Ağlayamayanlar anlayamazlar, anlayamayanlar da ağlayamazlar ve ağlanacak hâllerine gülerler. Gerçekten inananlar yâni mü’minler, yeryüzünün bir yerinde bir yetimin ve bir mazlumun ağladığını bildiklerinde gülemez v e uyuyamazlar.

 

Modernler insanın en temel problemini “özgürlük” diye tanımlıyorlar. Hâlbuki insanın en büyük problemi “güven” dir. Bebekler bu yüzden özgürlük için ağlamazlar, ama güvenlik için ağlarlar. Çünkü “en güvenilir olan ana karnından çıkmışlar ve güvenliğin olmadığı Dünyâ’ya gelmişlerdir.

 

İnsan, bir zamanlar kendisi için mutluluk kaynağı olan bir şey için bir gün gelir ağlayabilir.

 

Târih boyunca insanların anasını ağlatan ve ağlanacak hâle güldüren şey, “bâtıl” değil, “hak karıştırılmış bâtıllar”dır.

 

İnsanlar ağlanacak hâllerine gülmeyi en çok, sosyâl ağlarda yâni Facebook, Twitter, İnstagram, TikTok vs. gibi sosyâl ağlarda yaparlar. Sosyâl ağlar, ağlanacak hâlimize gülünen yerlerin başında gelmektedir. Sosyâl ağlarla takılanlar ağlayamamakta, tam-aksine, ağlanacak hâllerine gülmektedirler.

 

Modern zamanlarda şeytanın sürekli bir ağrısı oluyor. İnsanların yaptıklarına bakarken, gülmekten oluşan karın ağrısı. Şeytan bizim, ağlanacak hâlimize gülmemize katıla-katıla gülmektedir.

 

Peygamberimiz bir “hüzün peygamberi” idi. Bu-bağlamda ağlamak ve gülmek ile ilgili hadisleri şöyledir:

 

Enes İbni Mâlik şöyle dedi: Resûlullah, bir benzerini daha önce aslâ duymadığım pek etkili bir hitâbede bulundu ve şöyle buyurdu: “Eğer siz, benim bildiklerimi bilseydiniz, mutlaka az güler, çok ağlardınız” (Enes, bunun üzerine Resûlullah ve ashâbı, yüzlerini kapatıp hıçkıra-hıçkıra ağladılar” (Buhârî, Küsûf).

 

İslâm’a göre ölüme ve ölene ağlamanın bile tesellisi vardır. Peygamberimiz vefâtı sırasında başucunda ağlayan kızı Fâtıma’ya; “ağlama kızım, baban bir daha acı çekmeyecek” demiştir.

 

O-hâlde ağlamanın bir yarar sağlamayacağı gün gelmeden önce ağlanacak hâlimize gülmekten vazgeçmek şarttır. Yoksa bize ağlayan olmaz:

 

“Onlar için ne gök ağladı, ne yer ağladı ve onlar (ın azâbı) ertelenmedi” (Duhân 29).

 

O-hâlde, ağlanacak hâle gülmeyi bırakıp, “ağlanacak olana ağlamak” gerekir. Çok gülmeyi bırakıp az gülmek, az ağlamayı bırakıp çok ağlamak şarttır:

 

“Öyleyse kazandıklarının cezâsı olarak az gülsünler, çok ağlasınlar” (Tevbe 82).

 

En doğrusunu sâdece Allah bilir.

 

Hârûn Görmüş

Mayıs 2024

 

 

 

 

 

 

 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder